Makale 77

A+
A-

Makale 77

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Hakk’ı görmenin sonu yoktur, taliplere her an yüzü ve tecellisi erişir. Yeterliliklerine göre ki “Kellimu’n-nase ala kadri ukulihim” denilmiştir. Herkese anlayabileceği şekilde söyleyiniz demektir.

Hak Teâlâ Hazretleri Musa aleyhisselam’a “Len terani” buyurdu. Musa aleyhisselam’ın bu isteği, görmekten mahrum olduğu için değildi. O, daha fazlasını istiyordu. Hak Teâlâ buyurdu ki: “Bu görmeyi senden esirgemem. Fakat henüz ona takat getirecek hâlde değilsin! Eğer talebinde ısrar ediyorsan dağa bak, yerinde durur, sebat ederse sen de beni görebilirsin.” “fe lemmâ tecellâ rabbuhu lil cebeli cealehu dekkan ve harra mûsâ saıkan”1 Hak Teâlâ Hazretleri dağa tecelli buyurduğu zaman dağ parça parça oldu. Toz gibi dağıldı ve Musa aleyhisselam o dehşetten düşüp bayıldı.

Demek ki Cenabı Hakk’ın Hazreti Musa’yı o anda görmeden menetmesi, cimrilik değil, son derece cömertlik ve şefkat eseriydi. Mahlûk olan güneş ki dördüncü kat semada bulunuyor ve bize nuru oradan geliyor. Eğer üçüncü semada olsa cihanı bir anda yakar kül ederdi. Demek ki güneşin uzakta bulunması keremin, rahmetin bizzat kendisidir. Bize gönderdiği ışık ve ısı, bizim yeter sayacağımız miktardadır.

Ateş de böyledir. Ondan örtü vasıtasıyla faydalanabiliyoruz. Mesela, ya hamama gidiyor veya suyu ısıtıyoruz, hâsılı onu zarar vermeyecek şekilde kullanarak rahat temin ediyoruz. Eğer hicap vasıtası olmadan doğrudan doğruya ateşe temas etsek, yanar kül oluruz. Semender olmalı ki örtüsüz ateşe girsin, orada yuva kursun,

(SAYFA 217) tohum bıraksın, semenderden başkası ateşten araç gereçle faydalanır. Musa aleyhisselam sevgilinin yüzüne sahipti. Fakat Muhammet aleyhisselam derecesinde bir görüşle o yüzü görebilmek istiyordu. Cenabı Hak buyurdu ki: “O didarı senden esirgemem, fakat ona takat getirecek hâlde değilsin! Sana bahşettiğim miktarla yetin! Onunla beslen, kutlan! O didara kabiliyet kazandığın zaman ona sen de kavuşursun! Eğer sana istediğini vermemek isteseydim, seni o didardan haberdar bile etmezdim ki sen de daha fazlasını aramaz ve istemezdin. Benim cömertlik ve keremimin sonu yoktur ki istemeden ve aramadan bahşediyorum, talep edenlerden esirgemeyeceğim elbetteki apaçık ortadadır. Kendi varlığını düşün. Onu benden istemeden seni yarattım, sana hoş geleceğini bildiğim türlü nimetleri sen istemeden verdim. Bir kerim ki istetmeden bu kadar nimetler bahşeder. Şüphe yok ki isteyenlere kat kat fazlasını verir. Şimdi ey Musa! Seni o didardan haberdar ettim ve ona talip kıldım. Zanneder misin ki seni ondan mahrum ederim? Kesinlikle bil ki o ve onun birçok misli sana verilecektir.”

İlahi lütuf, diğer insanlar için de böyledir: Mademki onları da evliya ve yakin olanların makamlarından haberdar etmiş, o makamları onlara da talep ettirmiştir. Şüphe yok ki o makamlara onlar da er geç erişeceklerdir. Dünyada olmazsa ahirette.


Gerçi Hüda’dan görmeyi dilerse, onda daha başka çeşit görmeler de vardır.

5615

O her dem başka surette kendini gösterir. Çünkü her talibin başka kabiliyeti vardır. En yüksek kudret ve kabiliyeti o kuluna verir ki o kulu düşmüşleri tutsun kaldırsın. Kuluna bu güven yolunda beka tarafına koşacak kudreti bahşeder. Canı, fanilikten kurtulduktan sonra beka âlemine atılsın diye… Bekada yeniden bir yol olur ki o yol, varlıksız menzil tarafına gider.

5620

Ondan sonra bu seyre devam eder, hâli dem-be-dem değişir. Bu seyirde hiçbir zahmet ve ağırlık yoktur, çünkü ruhun yolculuğu elsiz ve ayaksızdır. Hakk’ı görmenin binlerce mertebesi vardır. Hak’tan herkese layık olduğu mertebe verilir. Cenabı Kelim, Hak Teâlâ’dan görme talebinde bulundu. Hak Teâlâ Hazretleri cevap olarak buyurdular ki: Senin merteben budur, haddini aşma ki benim didarım sana ağır gelmesin.

5625

Serçe kuşuna doğanın yiyeceğini verirsen besleneceği yerde zayıf düşer. Belki de hazmedemeyerek ölür. Hiçbir kimse dostuna suikast eder mi? Ben kendimi sana merhametten dolayı uzak bulunduruyorum, ışığımla şu dervişi yakmayım diye. Benim uzaklığım cömertliktir, cimrilik değildir: Eğer yüzümü tamam gösterirsem mahvolursun!

5630

Yüzümü herkese kendi miktarı nispetinde gösteriyorum. Fazla görünürsem derhâl yanar. Güneşe baksana! Nurunu, hararetini yeryüzüne dördüncü kat semadan gönderiyor. Eğer bir an üçüncü semadan parlarsa, bu âlemi bir anda yakar kül eder.

(SAYFA 218) Hak Teâlâ Hazretleri güneşi, merhametinden dolayı bu kadar uzakta bulunduruyor, harareti bu dünyayı yakmasın diye. Ateş de böyledir. Eğer halk ondan hoşlanıyorsa, yanına perde ile (vasıta ile) varıyorlar da ondan.

5635

Ateşin rahatlığına vasıta ile nail oluyorlar. Onun dostluğu vasıta ile oluyor. Ondan perde arkasında ısınırlar, perde olmazsa ateşten kaçarlar. Eğer ateşle aracısız temasta bulunsalar, yanarlar, mahvolurlar. Ateşe karşı perde olarak kullandıkları şeylerden biri sudur, ateşin hararetinden bu vasıta ile faydalanırlar. Eğer ateşe perdesiz girseler, odun gibi yanar, kül olurlar.

5640

Hüda’nın yüzünü engellemesi cimriliğinden değil, cömertliğinin kemalindendir. Bu uzaklık bağış ve merhamet eseridir. Çünkü o yakınlıktan zahmet vardır. Cenabı Hak, Hazreti Musa’ya “Len terani” buyurdu. O görmeye tahammül edemeyerek mahvolmasın diye. “Ya Musa! Senden uzak bulunmam, seni sevdiğimdendir. Çünkü bu nurun hararetine dayanamazsın! Eğer gönlüne şüphe gelirse dağa bak! Gör ki tecellinin etkisinden nasıl tuz buz olacak.”

5645

Hakk’ın tecellisine dayanamayarak dağ pare pare oldu, toz gibi havaya dağıldı. Yolunda sebat et, uyuma! Bu kapı ihtiyatla açılır.

Ben sana tedricen kabiliyet veririm, nihayet o sır, sana da parlar. Süt emen çocuğa başlangıçta ekmek verilse, ona gıda olacak yerde ölümüne sebep olur. Şüphesiz o yüzden annesi de ölür.

5650

Fakat sütle beslenerek kâfi derecede kuvvetlendikten sonra her türlü yemekleri yiyebilir. Sen de ey Musa, vuslat kapısı açılıncaya kadar hicran sütüyle kanaat et! Bu merdivene kademe kademe çık ki asumana kadar rahat rahat çıkasın. Bizim yüz bin yüzümüz vardır, her birinin tesiri başkadır. Biz, sana cansız ve bitki âleminde iken tecelli etmedik miydi ki bu tarafa gelesin diye?

5655

Nihayet o tecelli sebebiyle hayvan oldun, insan oldun, melek olarak feleklerin sakinleri sırasına girdin. Bizim o tecellilerimiz derece derece idi. Nihayet şimdiki mertebeye eriştin. Gene böylece bizden görmelere nail olacaksın ki başı sonu yoktur. Didarlar arasında şark ile garp arası kadar büyük farklar vardır. Sen zannetme ki Musa aleyhisselam didara nail olmamıştı.

5660

O, nail olduğu nimetler didar değil miydi? Allah’ın peygamberi değil miydi? Hiç padişahını görmemiş elçi tasavvur eder misin? Bu, olamaz; olur diyen yalan söyler. Çünkü böyle bir elçi halk arasında yalancı sayılır, hangi tabakaya mensup olursa olsun. Musa aleyhisselam da didara sahipti, fakat Hüda’dan daha fazlasını istiyordu. Tâ ki Cenabı Ahmed-i Muhtara ihsan buyurulan mertebeye çabucak kendisi de vasıl olsun.

5665

Onun Hak’tan istediği böyle bir görmeydi. Cenabı Hak buyurdu ki: “Şimdilik o ru’yeti (görmeyi) arama!

(SAYFA 219) Sana verdiğim bu ru’yete şükret, can şarabını iç, onunla neşelen! Ondan kuvvet bulduktan sonra emin ol ki o ru’yet sana da nasip olacaktır. O didara kavuştuğun zaman ondaki sırra söylemeden vakıf olursun. Sen istemeden de ben onu sana verecektim. Tâ ki Mustafa (s.a.v.) ile aynı mecliste oturasın.

5670

Ben seni böyle bir didarın varlığından haberdar eder miydim? Yahut hatırına getirir miydim? Onun için gösterdim ki talip ve o menzile candan istekli olasın. Sualsiz, talepsiz bu kadar gıda ihsan ediyorum. Daha fazlasını vermez miyim?” O ki istemeden çeşit çeşit armağanlar bahşeder, gör ki isteyenlere neler ihsan edecektir. Senden talep vuku bulmaksızın seni var ettim, hayat bahşettim, hadsiz hesapsız nimetler verdim.

5675

Midendeki elverişli yiyecekleri aratmadan, bekletmeden gönderdim. Sana nimet olarak verdiğim o nimetlerden senin haberin bile yoktu. Sana, istetmeden yüz binlerce, belki sayısız nimetler hazırladım. Kuvvetlenesin, güzel endam sahibi olasın diye leziz ve gıdalı yiyecekler verdim. Türlü giyecekler, leziz içecekler, tatlı ve tuzlu nefis yiyecekler.

5680

Yerde gökte bunlara benzer pek çok şeyler yarattım. Cihanı güneşle aydınlattım. Tâ ki onun nuruyla hoşça yürüyesin ve halkı kolayca göresin! Karanlık gecede ve aydınlık gündüzde yerde gökte olanları seyredesin! Daha ötesinde akla, fikre gelmeyen pek çok şeyler yarattım.

5685

Ben bunların hepsini sana istemeden verdim. Mademki diğer makamları istiyor, diğer kerametleri talep ediyorsun. Seni noksandan kurtarıp tamamlamak için sana verilenin yüz mislini vermez miyim? Neden benim hakkımda kötü düşünüyorsun? (Şüphe ediyorsun?) Neden emrimi boş telakki ediyorsun!

Notlar

  1. A’raf suresi 7/143 Mûsâ, belirlediğimiz yere (Tûr’a) gelip Rabbi de ona konuşunca, “Rabbim! Bana (kendini) göster, sana bakayım” dedi. Allah da “Beni (dünyada) katiyen göremezsin. Fakat (şu) dağa bak, eğer o yerinde durursa sen de beni görebilirsin.” dedi. Rabbi, dağa tecelli edince onu darmadağın ediverdi. Mûsâ da baygın düştü. Ayılınca, “Seni eksikliklerden uzak tutarım Allah’ım! Sana tövbe ettim. Ben inananların ilkiyim” dedi.

 


 

ETİKETLER: