Bu makale şunu açıklayacaktır:
Kalem kâtibin, kılıç gazinin, keser dülgerin elinde alet olduğu gibi, insanlar da Hakk’ın elinde alettir. Aletten meydana gelen her hareket, onları kullananlardan kaynaklanır. Çünkü alet, irade ve tercih sahibi değildir, kendi kendine hareket edemez.
Aletten, iyi kötü ne gibi fiil meydana gelirse, hakikâtte o iş, aleti kullanan şahsın işidir ve ondan sudur etmiştir. Bundan dolayı, enbiya ve evliya da Hakk’ın aletleridir ve onlarda yetki sahibi olan Hak Teâlâ’dır. Bundan dolayı onlardan ortaya çıkan hâl ve hareketleri Hak’tan bilmeli ve cemalullahı onlarda seyretmelidir. Çünkü “men erâde en yeclise meallâh felyeclis ma’a ehli’t-tasavvuf” yani “Allah ile sohbet etmek isteyen kimse tasavvuf erbabıyla sohbet etsin” denilmiştir. İnsan vücudu, su küpü gibidir. Fakat enbiya ve evliyanın vücut küplerinden deryaya yol vardır. O küpte ne varsa o deryadandır. Fakat halk böyle değildir. Onların ceset küplerinin deryaya bağlantısı yoktur. Onlar (halk) surete aldanarak evliyayı da kendileri gibi sanırlar. Bilmezler ki o küp suretinde görünenler birer deryadır.
Bu makale şu ayet-i celileyi de tefsir edecektir: “ve mâ rameyte iz rameyte ve lâkinnallâhe ramâ”1: “Attığın mermileri kendin atıyorum sanma! Onları atan Allah’tır”
Cenabı Mustafa aleyhisselam, ayın bölünmesi mucizesini halka beşer suretinden gösterdi. Bilsinler ki: “Bu nakış, bu suret Hakk’ın iradesine tâbi aletten başka değildir. Alet kullanıcısına itiraz edemez. Muhalefet imkânı yoktur, aleti tutan ve bırakan faildir.”
5345
Cenabı Hak “vallâhu yakbidu ve yebsut”2 buyurmuştur ki böyle mühim bir meselenin hâlledildiği malum olsun. Bilesin ki ezelden ebede kadar yapıp eden ancak odur, her ne kadar sana yaptığı işleri aletten gösteriyorsa da. Dünyada her şahıs bir su küpü gibidir. Fakat her küp ummana yol bulup varamaz. Ancak şeyhin vücut küpü ki Hak’tan hayat kazanmıştır, onun deryasına daimi bağlantısı vardır. Onun küpünün denizden tarafa açılmış kapısı vardır. O kapıdan daima deryaya başvurur.
5350
Zahirde görünen şeyhin küpü (cismi) dür. Hakikâtte ise onun (Hakk’ın) saf deryasıdır. Onu küp zanneden ahmaktır ve muhakkak ki o dergâhın da kovulmuş kişisidir. Gözünü aç, o küpü derya bil, tâ ki onun dalgalarından inciler elde edesin.
(SAYFA 207) Bundan dolayıdır ki Hak Teâlâ Hazretleri, Habib-i ekrem’ine “ve ma rameyte iz rameyte…” buyurmuştur. Akıllı olan, senin mübarek yüzünde benden (Hak’tan) başkasını görmez, sen her ne dersen, onu benden bilir ve benden işitir.
5355
Dünyada bütün zengin ve yoksul benim yüzümü sende, senin vasıtanla görürler. Bil ki senden sonra da gelen evliyadan seyrederler. O şahlar, senin neslindir, cümlesi evladın ve hayatının neticesidir. Onlar senin dinin ve şeriatinden doğmuşlardır. Sen dolunay gibi asılsın, onlar senin yansımalarındır. Kazın yavruları deryada korkusuz yüzerler.
5360
Evliyaullahın sineleri derya kadar geniştir. Yemleri, gıdaları Hak kelamıdır. Senden zuhur eden her şey ondan zuhur eder görünür, çünkü onun duyduğu, söylediği hep sendendir. Onun görmesi, şüphesiz, senin görmendir, o ne söylerse, muhakkak ki senin sözündür. O, gösterdikleri şeyi senden almıştır, tattırdıklarını senden tatmıştır. Bundan dolayı, onu seven, seni sevmiş olur, onu reddeden de senin reddettiğindir.
5365
Eğer şeker ağzında acı görünürse, sakın şekere kusur bulma! Kendine kusur bul! Çünkü safralısın. Sende temyiz kabiliyeti yoktur ki! Kuruntulusun. Sana hangi şekeri getirseler fena olur, damağına acı gelir, reddedersin! Mademki şekerden hoşlanmıyorsun, haydi ikiyüzlülüğü bırak da şekerin adını anma! Yalandan, şekeri severdim deme! Çünkü canın ondan zevk almıyor.
5370
Sözün davranışına uysun da hiç olmazsa yalan söyleme! Biz de bilelim ki sözün doğrudur. O kimse ki enbiyayı candan sever, şüphesiz, evliyayı da öyle sever. Hepsi bir nurdan (Nur-ı Hüda’dan) olduklarına göre, onları ayrı gören kâfirdir. İki yüz ekmeği ayrı ayrı saysan da yediğin zaman hepsinin tadının bir olduğunu görürsün. Eğer sen de cinler gibi ekmeğin tadını bilmiyorsan, her biri için ayrı bir zanda bulunur, her ekmeğe onun gibi ayrı bir isim verebilirsin, çünkü ekmeği bilmiyorsun!
5375
Sende doğru görür göz olmadığından, sana bir, yüz tane görünüyor. İşin esasına vâkıf olmayana göre her ne desen saçma gelir. O kimse ki bire, dört veya ikidir der, aklı olan onunla alay eder. Her kim ki evliyayı enbiyadan ayrı görür o, ya cahildir ya divane veyahut çocuktur.
5380
Büyüklerden biri bir şaşıya “Gel! İçeride bardak var. Al, getir!” dedi. Adamcağız odaya koştu, şaşılık yüzünden bir bardağı iki gördü. Odadan dışarı çıktı, geldi. Dedi ki: “Hangi bardağı getireyim?” Dedi ki: “Orada bir bardak var, iki değil. Odaya gir de bak!
(SAYFA 208) Göreceksin ki bardak birdir. İyi bak da şüphen kalmasın!”
5385
Dedi: “Sen bir diyorsun ama bardak ikidir. Hangisini getireceğimi bilmiyorum.” Tekrar dedi ki: “Bardak iki değil, birdir. İyi bak! Şaşılığı bırak!” Her defasında böyle dedi: “Bu hayaldir, bu fikirden vazgeç!” Fakat mümkün değil, fikrini kabul ettiremedi. Nihayet dedi ki: “Haydi, git! O bardaklardan birini kır da ötekini getir!” Bardağı kırınca da bulamadı, çünkü ikisi birden kırıldı, çünkü bardak esasen birdi.
53120
Gözü şaşı olduğundan biri iki görüyordu. Birini kırınca iksinden de eli boşa çıktı. İşte bunun gibi, evliyaullahtan birini gücendirirsen, hepsini gücendirirsin. Onların dininden tamamen uzaklaşmış, kendilerini derinlere, diplere atmış olursun! Hakikâtte cümlesini inkâr etmiş olursun. Çünkü onlar manen birdirler. Cümlesinin ezeli düşmanı olursun! Bunu eksiksiz artıksız (santimi santimine) böyle bil!
5395
Bir veliye düşman oldun mu, yakinen bil ki dinden boşalmış, küfürle dolmuş olursun! Bunların bir olduğunu anlayan kimse ki gönlünde nur-ı ilahi meydana gelmiştir. Enbiyanın hepsinin bir hamurdan olduğunu o bilir, diğerleri şüphe tuzağına tutulmuş kuşlardır. Müminler, enbiyanın nurundan pay sahibi olurlar. Cenabı Hak Kur’an-ı Kerim’de onlara evliya adını verdi. Şarabın yüzlerce adı olsa da bade müptelası onlardan bir isim anlar.
5400
Müminin de yüz türlü namı olsa isimlerin değişmesiyle kişi başka başka olur mu? Hüda’nın da birçok esma-i şerifesi vardır, fakat Hüda birdir. Evliya, enbiya, müminler, âşıklar, vasıllar, hep bir zattır. Bunlar isimlerdir. İsimler başka başkadır, fakat isimlenen birdir. Enbiyaya bu paye, salihler zümresinin liderliği, Hak’tan ihsan buyrulmuştur.
5405
Cenabı Hak Kuran’da “elhakna bihim zürriyyetihim”3 buyurmuştur. “Ya Rab! Bizi de o zümreye ilhak buyur! Bil ki bunlar enbiyanın isimleridir. Bizden olanlar (ehl-i bâtın) isim farklılıklarından yanılmazlar. Aklı, idraki yerinde olan, o çeşitli isimlerden tek bir isimlenen anlar. Ruhunda temizlik olmayan da isimlenenden geçerek isme bağlanır kalır. O, her isme ayrı bir suret bağlar ki o suretin ona hiçbir faydası yoktur.”
5410
O şaşkın, emelden mahrum kalır, nihayet yeri cehennem olur. Mümin ismi esma-i hüsnadandır, peygambere de mümin desen layıktır.
İsimden geç de müsemmaların hepsini bir bil, tâ ki muradına tamamen vasıl olasın. Cisimlerdeki ruh gibi, evlere giren güneş ziyası da birdir. Her kim evde güneşi birden çok görürse, o, dokunuştan etkilenmeyen bir ölüdür. (SAYFA 209)
5415
Ondan dolayıdır ki Hakk’ın hitabı, o nurdan ebediyyen kuvvet alanlara yönelmiştir. Şahtan doğan, şehzade olur. Nur-ı Hak’tan doğan, söyle; nasıl nazlı şehzade olmaz? Belki o yalandır, asıl şehzade budur. Böyle şehzadelik bakidir, surete bağlı (dünyevî) şehzadelik fanidir. Senin gibi, bir erkekle bir dişiden doğan fani şehzade, senin yanında şehzade oluyor da
5420
Hakk’ın nurundan doğmuş olan böyle bir sır, nasıl şehzade olmaz? Hakiki şehzade budur. Çünkü illiyyin nurundan doğmuştur. Bu soy, nispetledir, şahsından değildir. Böyle nispete erkek, dişi sığmaz. O doğuma ikilik sığar, fakat bu doğumda birlikten başka şey yoktur. “lem yelid”4, fani doğumlar hakkındadır. Böyle doğumlardan ikilik fani olur.
5425
Şüphesizdir ki ilim ilimden doğar ve bu doğuşlarla kemale erer. Böyle doğumlara sayı nerede sığacak? Çünkü adet, nur-ı vahdet içinde mahvolur. Ey kâtip! Eğer yazmaktan usanmazsan, bu kitabeyi candan kabul et! Sana şimdi gönlümdekilerin hepsini canıgönülden söyleyeyim. O gönül ki güzelliğinden dolayı Hakk’ın baktığı yer olmuş, nur-ı Hak’la nar (meyve) gibi dolmuştur.
5430
Onda, hayır şer, Hak’tan başka bir şey yoktur. Hak kendini o zerreden gösteriyor. Gözdeki görme nuru gibi o gönülde gizli bir nur vardır. Ona uğra! Hak Teâlâ bir nefes gönülden uzak değildir, gönlüm bir derya gibidir, o deryanın cevheri Hak’tır. Deryanın meyvesi (mahsulü) kıymetli incidir, deryadan istenen de budur. Gerçi deryada iyi kötü, kıymetli kıymetsiz daha yüz türlü şeyler vardır.
5435
Elifba harfleri gibi çeşitli şekillerde, çeşitli cinslerden sayısız hayvanlar bulunur. Fakat hepsinden fazla deryadan beklenen fayda, incidir. O inciler ki dilrubaların ve padişahların itibar ettikleri süsleridir. Şu hâlde, denizin özeti incidir. Çünkü o, şahlar yanında da istenen ve sevilendir. O derecede ki güzelliğinden dolayı namı değişti de cevher oldu. Nasıl ki küçük sulara çay denir, çoğaldıkça, büyüdükçe adı değişerek sel, ırmak, nehir ve deniz olarak evvelki adıyla kalmıyor, dönüp dolaşıyor.
5440
Bunda hadsiz hesapsız sırlar vardır. Onlara vâkıf olana ne mutlu! Bunu temiz bir samimiyetle okuyanın canı durmaksızın güven bulur. Bundan başkasına bakmayanın, gözü aydın, sinesi nurlanarak Sina olur. Bu söz, semavatın miracıdır, o dama bu merdivenle çıkılır.
5445
Değil gök kubbe denen dama, feleklerin de üstünde bulunan dama… Feleğin damı ondan gıda ve nasip alır onun isteğiyle tuzak kurar.
(SAYFA 210) Bunun gibi, yıldızlarla ay ve güneş de Hak Teâlâ’dan nur ve parıltı toplar. Hak Teâlâ bütün eşyaya muhtaç ve layık oldukları gıdaları eriştirir. Şah olsun, kul olsun. Şahlık melekesi şahlara layıktır. Her birinin çeşitli zevk ve kısmetleri vardır.
5450
Süleyman’dan karıncaya kadar herkese tatlı, tuzlu rızıklar verilir. Herkes, kendine ayrılan rızık ve kısmete şükredici ve memnundur. O hediyeler hepsinin işini yoluna koymuştur. Karınca o gıdadan kuvvet aldığı gibi, Süleyman da o rızıkla padişahlık bulur. Varlık da yokluk da ondan oldular. O sofradan herkes kısmetini alır. Fakat evliyaya nasip olan zevk arştan, kürsten, doluluktan, boşluktan üstündür.
5455
Arş kim oluyor ki o mezeden yiyebilsin, o şaraptan içebilsin. O, (veliyyullah), o şeyle beslenir ki arşın bekası da ondandır. Yemekte, uykuda Hak Teâlâ onlarla beraberdir. Herkes onunla hayat bulur. Bu beraberlik, geneldir. Fakat büyüklere özel bir beraberlik daha vardır ki onlara mucize olarak verilmiştir. Yemek, içmek ihtiyacı olmaksızın kendilerine yüzlerce meze ihsan edilir. Bu beraberlik, evliyaların seçkinleri iledir ki onlara Rablerinin sunduğu yüksek bir derece, bir özel yardımdır.
5460
Her mümine verilmiş olan ilahi beraberlik ile kanaat etme, haberdarlara verilen birlikteliği iste! Daima böyle söyle. Allah’tan her zaman istediğim “Her ne kadar benden ayrı değilse de bana o didarı bahşetsin ki has kullarını her an onunla ödüllendirir. Her ne kadar bütün halkın hayatı Hak’tan ise de arada ekmek, su gibi vasıtalar vardır.”
5465
Arşın hayatı bile vasıtasız değildir, ancak Hak’tan gelen nimetleri vasıtasız alan, kutupdur. O, daima Hüda ile ayaktadır, Hüda bir nefes ondan ayrılmaz. Yer, gök, kürs, kalem, sema, daima kutupdan ihsanlara mazhar olurlar. Hak Teâlâ Hazretleri müminin kalbinde bulunur, nuru da halka ondan dağılır. Cenabı Peygamber bu manayı Hak’tan onun için getirdi ki ondaki manayı isteyesin:
5470
Buyuruyor ki: “Ben yere, göğe, boşluğa, kaleye hiçbir yere sığmam, fakat müminin kalbine sığarım.” Hakk’ı o gönülde ara, bul! Hak c ana sığdı ve sığar. Hakk’ı bir şahıs, yarattıklarını da onun gölgesi bil! Güneşe nispetle zerrenin ne ehemmiyeti olur, deryaya düşen bir avuç toprağın ne kıymeti var? Öyle bir derya ki kalptedir, içine bir avuç çamur karışırsa ne zarar gelir?
5475
Çamur koca deryada kaybolur gider, muazzam derya varken çamura kim bakar? Denizde inci, taş vesaire gibi değerli değersiz birçok şeyler bulunur. Nazar ancak deryayı görür, içindekilere itibar etmez, önemsemez.
(SAYFA 211) Bunun gibi, Hak Teâlâ Hazretleri de bir kalpte mevcut olunca, akil olan bir adam çamura bakar mı? O deryada çamur da olsa onu yok say! Okyanuslarda çer çöpün ne ehemmiyeti olur?
5480
Yüzündeki köpük ve çer çöp gibi şeyler, deryanın namını yok eder mi? Dünyada bunu hangi akıllı söyler? Hakk’ın bulunduğu gönülde çamur da olsa, göz Hakk’ı bırakır da çamura bakar mı? Hakk’ın yanında o, nasıl varlık idaasında bulunur, can güneşinin yanında bir zerre, ne olabilir? Yıldızlar güneş varken görünebilir mi? Yahut yüz kantar altın yanında bir arpa ağırlığının kıymeti olur mu? Cihanı yaratanın da yüzü kendini gösterdiğinde bunların kıymeti kalmaz.
5485
Gerçi Merd-i Hüda’da eşyayı inceden inceye göstermek kudreti vardır. Fakat halkın hâlinden bahsetmek onlar için aşağıya iniştir, derece, rütbe sahibi bunu yapmaz. Onun sözleri gizli sırlara dairdir ki o can âlemlerinin de ötesindedir. Eğer gönlünde can sırları varsa, söylediği zaman o şahtan yolun ve menzillerin sırlarını tamamıyla dinlersin ki tam amaç da odur.
54120
Eğer o tarafta işin gücün (meyl ve rağbetin) yoksa bil ki o büyüklükten, o şereften uzaktasın! Onun esrarı senin kulağına nerede girecek, onun nefesi (kelamı) aklına nereden sığacak?
Notlar
- Enfal suresi 8/17 (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat Allah attı. Müminleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı. Şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
- Bakara suresi 2/245 Kimdir Allah’a güzel bir borç verecek o kimse ki Allah da o borcu kendisine kat kat ödesin. (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.
- Enam suresi 6/87 Babalarından, çocuklarından ve kardeşlerinden bir kısmını da. Bütün bunları seçtik ve bunları dosdoğru bir yola ilettik.
- İhlas suresi 112/3 O’ndan çocuk olmamıştır (Kimsenin babası değildir). Kendisi de doğmamıştır (kimsenin çocuğu değildir).”