Bu makalede şu açıklanacaktır:
Âşıklar nezdinde sıkıntı, rahattır; rahat da sıkıntıdır. Onların hâli halkın aksinedir. Nasıl ki şair Mütenebbi demiştir:
Zerûnî ve’l-fulâtu bilâ delîl
Ve vechi ve’l-hecîru bilâ lisâm
Ve innî esterîhu bi-zi ve hâzâ
Ve et’abu bi’l-inâhati ve’l-makâm
Meal-i şerifi: “Beni sahra ile baş başa bırakın, delil melil de istemem. Yüzüm de öğle vaktinin yakıcı güneşine maruz olsun. Örtüye de lüzum yok. Ben, bununla rahat ederim. Devemi çökertmek ve bir yerde ikamet etmek beni sıkar”.
Peygamber aleyhisselam bundan dolayı “eşeddi’l-bela ala’l-evliyai” buyurmuştur. Zira bela onlara rahat olmuştur. Öyle ki bela ne kadar ziyade olursa rahatları da o nispette ziyade olur.
Bu makalede şu da ifade olunacaktır: “Kutup olan şeyh, yerde, göklerde Allah’ın halifesidir. Hakk’ın tecellisi ilkin ona gelir. Sonra derecelerine göre herkese ondan dağılır. Halk bunu bilmezse ona ne zarar verir ve neyi eksilir? O, herkesin hayatının kendinden olduğunu kesin olarak bilir, nasıl ki ağaçlar, meyveler, çiçekler, hep bahardan feyz aldıkları hâlde bahardan habersizdirler ve bundan bahara bir ziyan yoktur veya bir efendinin köleleri efendilerini bilmezlerse bundan efendiye bir zarar var mı? Efendi biliyor ki hepsi kendisinin köleleridir. İşte bunun gibi kutup da bütün âlemin kendi mürit ve köleleri olduğunu bilir. Onlar şeyhlerini bilmez ve tanımazlarsa bundan şeyhe bir ziyan gelmez.
(SAYFA 200) Âşıklar belayı isterler, dikeni güle tercih ederler.
5170
Rahatla sıhhat onlara göre sıkıntıdır. Sıkıntı ve çaresizlik de bilakis nimet sayılır. Cümlesi reislikten kurtulmak üzere başlarını feda ettiler. Reislik ve serdarlıktan bu derece ürkerlerdi. Halkın hoşlandığı ve arzu ettiği şeyler, onlarca kusurludur ve sıkıntıdan, mihnetten ibarettir. Bundan dolayı, sen onları bu halktan biriymiş gibi düşünme! Canlarını cananlarından ayrı zannetme! Onlar gökten, yerden, kalemden, her şeyden geçmişlerdir. Onların rahatı elemdedir.
5175
Âşıklara cehennemin en derin yerleri cennettir. Onların zevki de, şiddeti de mihnettedir. O fırkanın yemeği açlıktır. Tazelikleri yangın ateşindendir. Onlar, Cenabı Halil’e benzer. Ateş ve duman onlara gülistan ve bostandır. Onların gülşen ve reyhanları ateştir, huri ve rıdvanları cehennemin kahrıdır. Git, sen de bir Halil ol ki bela ateşi seni o ziyafete davet etsin.
5180
Enbiyaya bu bela ve mihnetler onun için gelir ki bunlar onlara göre sıkıntı değil, rahattır, belki padişahlıktır. Dağ mesabesinde olan vücutlarını bela külüngüyle kazmaları ona husumet değil, gizli defineleri çıkarmak isteğindendir. Külüngü sert sert vurmaları içindeki kıymetli cevherleri çıkarmak, vücut ağacını budamak, meyvesini yemek içindir. Kazıyı, içinde maden bulunan dağlarda yaparlar. Madensiz dağları kazdıkları nadiren vakidir. Belanın, enbiyaya daha çok gelmesi, içlerindeki cevher dolayısıyladır.
5185
Bu zahmet ve musibetler, sinelerindeki cevherleri meydana çıkarmak içindir. Her kimin genci (hazinesi) çoksa, renci (musibeti) de o nispette çoktur. Her kim rahatta ise, bil ki içinde çer çöp doludur. Nefsin, çaldığı altını saklayan bir hayırsıza benzer, onu tatlılıkla itiraf etmez. Şiddet ve işkence lazımdır ki sakladığı altını çıkarsın. Şu hâlde nefsi yola getirebilmek için devamlı bir mücahede (mütemadi bir işkence) lazımdır.
51120
Bu cihat, onu dövmek ve sıkıştırmak demektir. Onunla daima böyle savaş! Taliplere böyle hoş gelen bela ve meşakkatler, dünya halkına göre acı ve çirkindir. İbadet, onların arzularına uygun gelmez. Çünkü şeytan onların yollarını bağlamıştır. İyi şeyler onlara istenmeyen ve kötü görünür. Çünkü aşkları yoktur. İbadetin tatlı şekeri onlara zehir gelir, çünkü hastalara şeker acı görünür.
5195
Safra onları bu hâle getirir, bal onların gözüne nahoş görünür. Safralılara göre şeker acı ve fenadır. Şekeri istemez, daima reddederler. Fakat safra geçince, Hüsrev’in yanında Şirin’in dudakları nasıl tatlı idiyse, şeker de onlara öyle tatlı gelir. Taat ve oruç, sana onun için nahoş görünür ki vücudunda gizli hastalık vardır. Vücut hastalığının o kadar önemi yoktur. Çünkü vücut, nasıl olsa ölecek ve yok olacaktır.
5200
Ruh hastalığı vücut hastalığından daha önemlidir. Çünkü o ebedi, bu geçicidir.
(SAYFA 201) Sıkıntıların kaynağı olan fani varlık olunca, o nedene bağlı olan diğer sıkıntılar da geçici olur. Fakat rahatsızlık ruhta olursa sıkıntılıdır. Her hekimin ilacıyla geçmez. Ancak o hekim tedavi edebilir ki hikmeti, öğretmensiz, kitapsız, Hak’tan öğrenir. Ruhu hastalıktan o kurtarır. Eteğini tut! Elinden bırakma ki o hastalık sende yerleşip kalmasın.
5205
Tâ ki daima zayıf ve hasta kalmayasın! Hastalık nedir ki? O hekim ölülere can verir, müzmin hastalıkları tedavi eder. Onun elinden bunun gibi daha yüz binlerce iş gelir, bütün karışık işleri hâlleder. Dünya ehli, gök ehli canlarının gıdasını ondan alırlar, onun sofrasından beslenirler. Onun kim olduğunu anlayamazlarsa ne büyük zarar? O, bütün yaraların merhemidir.
5210
Sümbül, reyhan, gül, yasemin gibi bütün çimenlerin rengi, tazeliği bahardan değil midir? Hâlbuki dallar, ağaçlar baharın bu lütuflarından haberdar değildirler. Süt emen çocuklar da kendilerini emziren, himaye edenden habersizdirler. Fakat bu habersizlikten bahara veya bakıcıya ve hamiye bir keder var mı? Onlar vazifelerini durmaksızın, düşünmeden yapmakta devam ederler. O ağaçlar baharı bilemedikleri ve mahiyetini anlayamadıkları hâlde, bahardan yaprak, çiçek ve meyve alırlar.
5215
Bu bilgisizlikten baharın düzeni bozulur mu? O, gene yoluna ve vazifesine devam eder. Kutup ki bütün âlem halkının efendisi, herkes de onun kölesidir, zengin olsun fakir olsun, herkes feyzi ondan alır. Eğer halk, onun cömertliğin kaynağı olduğunu bilmezse, söyle bakayım, ona ne ziyan gelir? Hiç, o, mertebesinden düşer, fakir olur mu? Padişahlığı, mülkü elinden gider mi?
5220
Hamisini bilmeyen çocuk gibi, gene cümlesi de kulluklarında devam edip giderler. Bilenler bilir ki ondan hayat alıyorlar. Bilmeyenler de bilmedikleri hâlde kullukta devam ediyorlar. Kesin olarak bilinir ki bütün eşya onun lütfuyla yaşıyor. Gözünü aç, bunu açıktan gör! Bunu ben bundan evvel de şerh ederdim ki herkes kesin bilgiyle öğrensin. Fakat gayret beni söylemekten men ediyor çünkü bu esrar incilerini açıktan açığa kimse delmemiştir.
5225
Öyleyse, kimsenin yapmadığını sen de yapma, derdi olmayana ilaç verme! Hiddet üzerine gül dökmek layık değildir. Miske gübre karıştırılamaz. Katı kalbi okşama! Git, hoş olmayanlarla oturup kalkma. Cinsi cinsi olmayanla kimse bir araya getiremez. Şehirli padişah, bedevilerle nasıl oturabilir? Hak Teâlâ, melek, şeytan, insan, hayvan gibi her cinsi kendi cinsi tarafına sevk eder.
5230
Cenabı Hakk’ın bir meleği vardır ki cinsi kendi cinsi tarafına sevk etmekle görevlidir. Bunu işit ve iyi anla! Sakın bu sünnetullahtan (âdet-i ilahiyyeden) yüz çevirme ki ilahi kanun budur. Onun aksine ne yapsan doğru olmaz. Haydi! Hiçbir kapıyı çalma ki kapı onun kapısıdır.
(SAYFA 202) Yol odur, ondan başkası yolsuzluktur. Onun yerini tutacak bir şey lazımdır ki yaptığın bina bir temel üzerine kurulmuş olsun ve hanen bir şeye benzesin.
5235
Bir uygulama (âdet) ki Hüda koymuştur, onu iyi tut! Onu, kullar gibi canıgönülden kabul et! Çünkü onun doğru yol olduğu şüphesizdir. O yoldan başka yolu tutanlar sapkınlıktadır. Bu sözün ucu bucağı yoktur, onu bırak da gene o güzelin özelliklerini açıklamaya devam et! O güzel ki Hüda daima onun tarafındadır. Âşıklar gibi, gece gündüz onu arar. İnsan cisminde bir ilahi sır vardır ki Hakk’ın bakışları daima ona dönmüştür.
5240
Bu dünyayı o padişah için yarattı, hayır ve şerri onun için var etti. Maksadı onu su ve toprak (anasır) içinde can ve gönül gibi gizlemekti. Dünyada gizli, aşikâr ne varsa, hepsine hayat ondan dağılır. Onun cismi bir burç gibidir, güneş Hak Teâlâ Hazretleri’dir. Nurunu şeyh ve cemaat üzerine o burçtan yayar. Onun kalbini nurların çıkış yeri, ruhunu sırların madeni kıldı.
5245
Hayat gibi ilim ve din de ondan erişir. Akıllara sağlam kanaati o verir. Böyle kimseyi şeyh-i kâmil bil ki o, canları ırmak gibi akıtır. O müritler ki ona candan taliptirler, iki âlemde de onun gibi galip olurlar. Çünkü şeyhleri hakkında iyi düşünce sahibidirler, gözleri daima ona yönelmiştir. Etrafını sarıp dikkatle ona bakarlar.
5250
Dünyada onun yüzünü kıble edinerek daima ona secde ederler. Böyle şeyhler ve böyle müritler baki ona itaat etmeyenler fanidirler. O gafil zümre şeyhin reddettikleridir. Bundan dolayı nihayet varacakları yer sekardır.1 Bunlar, (böyle müritlerle böyle şeyhler) her yerde, her devirde bulunurlar. Aklın varsa bu yolda yürü! Tâ göresin ki inkâr edenler de isteyenler de her zaman böyle şeyhi ararlar.
5255
Şimdi bil ki kesin bilgi, şeyhtir. Müritleri de güzel düşüncelerdir.
Notlar
- Müddesir suresi 74/26-29: Ben onu sekara (cehenneme) sokacağım. Sen biliyor musun sekar nedir? Hem (bütün bedeni helak eder, hiçbir şey) bırakmaz, hem (eski hale getirip azap etmekten) vaz geçmez o…