Bu makalede şunlar açıklanacaktır:
(1) “Fe men ya’mel miskâle zerretin ”1 ayet-i kerimesinin tefsiri
(2) Şu beyan olunacaktır ki amel defterini yarın okuyacaksın. Fakat bugün peşin olarak oku ki yaptığın amelleri biliyorsun. “Li yagfire lekallâhu mâ tekaddeme”2 mealinden hareketle Cenabı Hakk’a onları affettirmeye çalış. Yarına erteleme! Eğer evliyanın gördükleri gibi şeref veren şeyleri göremezsen kesin olarak bil ki yarın da affolunmazsın. Çünkü “Ve men kâne fî hâzihî a’mâ fe huve fîl âhıreti a’mâ”3 buyrulmuştur. Meal-i şerifi: “Bu dünyada âmâ olanlar, yani ilahi kudrete, sübhanın sanatına göz yumup da kör gibi yaşayanlar, ahirette de âmâ kalacaktır, belki daha beter şaşkınlıkta olacaktır.
(3) Her ne kadar evliyaullahın sözleri zahir ehlinin sözlerine benzerse de, onlarda bir takım sırlar vardır ki zahir ehlinin sözlerinde yoktur.
(4) Gerçi evliyaullahın çoğu züht ve takva ve salih amel ile bezenmiştir.
Fakat herkes hakkında hüsnüzanda bulunmamak gerektir. (Görüntüsü züht ve takvalı olan herkese itibar etmemelidir.) Ki bunların aksine olarak, görüntüsü harap (amelsiz) (SAYFA 197) bir veli de nadir de olsa bulunabilir. Onları herkes tanıyamaz. Çünkü Cenabı Hak hadisi kutsisinde buyurmuştur ki: “Evliyâî tahte kubâbî la ya’rifuhum gayrî” Meali: “Benim, kubbelerim altında gizli velilerim vardır ki onları benden başkası bilemez.”
O defter kendindedir. Burada da okuyabilir, kârını, zararını anlayabilirsin. Gece de gündüz de işlediğin günahlar hatırındadır.
Fakat bil ki:
5100
Eğer Hüda’dan suçlarına af gelmişse korkmana gerek var mı? Eğer burada iken affolunmamışsa, orada da affolunmayacağını bil. Cenabı Hak buyuruyor ki: “Her kim burada âmâ ise ahirette de âmâdır.4 Dünyada ne hâlde yaşadınsa o hâlde ölürsün! Gerek iyi gerek kötü. Kıyamette de kabrinden kalkarken, kabirde ne hâlde yattınsa o hâlde kalkarsın!”
5105
Böyle bil ki iyi kötü, gözlü gözsüz nasıl öldüyse mezarından öyle kalkacaktır. Zahir ehlinin sözü budur. Bâtın ehli de ender inciler delmişlerdir. Her ne kadar bu da ona benzerse de o değildir. Cismin beyanı nerede, canın beyanı nerede. Gönül ehlinin sözleri de her ne kadar hâlkın sözleri cinsinden ise de, onda yeni yeni sırlar vardır. Onu can kulağıyla dinle!
5110
Tâ ki o nadir sırlardan faydalanasın, her ne kadar sen de o güneşin ışığından doldunsa da eğer Hakk’ın serptiği nurdan sana da bir şey isabet ettiyse, niçin bu dedikodu karanlığında sürünüyorsun? Saf ve berrak olanı al, tortuyu bırak! Atlas varken âdi beze sarınmak niye? Çamur içinde bir inci görsen hemen onu çamurdan çıkarıp temizlersin. Çamuru da böyle temizler misin? Hayır. Çamuru incinin üzerinden temizlersin.
5115
O söz (ehl-i zahirin sözü) çamur gibidir. Bizim sözümüz, çamura karışmış incidir. Eğer sen aklı başında, sırra vakıf biriysen, hür yerine köle alır mısın? Hak yanında itikat sahipleri nasıl makbul ise, eşkıya da öyle kovulmuştur. Ezelden o, uğurlu (said); bu, bahtsız (şaki) idi. Bu, temiz olmayan o, takvalı idi. Onlarda (gönül ehli, velilerde) galip olan hâl şudur: “Salâh sahibi olmak, oruç namaz gibi dinin kurallarına uymak.”
5120
Genelde durum budur. Nadiren de namaz, oruç gibi şeylere ehemmiyet vermezler. O hâli, ay tutulması veya güneş tutulması gibidir. Bu örnek, bu benzetiş halk içindir. Yoksa o, padişahlar padişahıdır. Onun yaptığı doğru ve mantıklıdır. Takva ehli ondan güzellik toplar. O, cihanda tek şah ve hâkimdir. Peygamberler gibi ümmetleri vardır.
(SAYFA 198) Onun şeriatini Musa aleyhisselam anlayamadığı için Hızır ondan yüz çevirdi. O garip kural, havasın kuralıdır. Yakın olmayan, o yakınlık tarafına koşamaz. Eğer halka o şeriati söyleyecek olsam yahut yöntem ve bölümlerini göstersem, tahammül edemezler. Hep kâfir olurlar. Hepsi kötülük ve kargaşa tarafına giderler. Öyleyse, avama layık söz söyleyeyim. Tâ ki o sözler bu deryada gemi olsun.
5130
Gemiye binerek boğulmaktan emin olsunlar. Onun için az çok muhalif söylüyorum. Gerçi ben bu vadide çok sözler söyledim. Fakat havas ondan dolayı hataya düşmez. O, Hak tarafından havas için gönderilmiş peygamberdir. Tâ ki risaletini feleklere duyursun. Onun davranışları temizden temiz, arîden arîdir. İçin içi odur, başkası kabuktur. Eğer sen sarraf isen, o cevherleri tanır, dünya kadar kıymet biçersin.
5135
Onun kıymeti her şeyden fazladır. Her ne kadar o ay, bulut içindeyse de bir kimse padişahı hizmetçisiz, askersiz, bayraksız tek başına görse, onunla aşinalığı varsa derhâl tanır. İsterse kıyafet değiştirmiş olsun. O kimse derse ki bütün dünya halkı bunun bendesidir, herkes onun bağışlarıyla yaşıyor. Eğer cehalet ve körlük sebebiyle onu inkâr ederlerse, ben katiyyen biliyor ve yanılmıyorum,
5140
tereddütsüz onun kulluğunu kabul ederim, sevgisini gönlümden çıkarmam. Eğer bir kimse padişahın böyle tanınmayacak şekilde gezdiğini bilseydi şüpheye düşmezdi. Ben yanılmıyorum, belki inancım arttı, herkesi onun tarafına yönlendiriyorum. Bir kimse böyle bir şaha rastlarsa ondan talep etmese bile on kerre on hazineye nail olur. On lafzını kafiyenin hatırı için söyledim, on adedi de bir şey mi? Süha Yıldızı o güneşin yanında ay gibi kalır.
5145
Azizim! Ay, güneş nedir ki! O asmaya nispetle iki âlem bir üzüm tanesidir. Onun sinesi Hüda’nın tahtının bulunduğu yerdir, evliya için ondan daima hediyeler vardır. Herkese lütuf ve sağlık ondan erişir. Ehl-i sefanın yemin ve bereketi ondandır. Hak Teâlâ daima ona perdesiz olarak görünür, ona eliyle (bizzat) şarap verir. Özetle her şahıs, her ruh gıdasını ondan alır.
5150
Böyle şeyh ilelebet bakidir. Bir nefes Allah’ın cemalinden ayrı olmaz. Müritleri sayısız olursa da akıllı isen adede bakma! Bil ki o adet surettedir. Manadan haberdar olan hepsini bir görür. Ey akıllı! Manada tamamı birdir. Birden çok olan gözlerdeki nur gibidir. Gözlerdeki nur, bir nurdur, cisimlerdeki canın bir olduğu gibi.
5155
O fırka (müritler) ilelebet şeyhle beraber olurlar. Birini yolun dışında bilme! Görüntüden geç, manaya bak! Tâ ki bal gibi, şeker gibi tatlı olasın.
(SAYFA 199) Görüntü perde oldu bu yüzden darlık içindesin, esrarkeşler gibi şaşkın ve sersemsin. Eğer bu ağır uykudan uyanırsan, o aradan kurtulur, kenara çıkarsın. Git, kenarı tut! Sağırlardan kurtul ve aralarından çık ki sana canın yüzü hicapsız görünsün.
5160
O deryaya gittiğin zaman baki olursun! O dildara, o sakiye eş olursun! Baki baki ile bağ kurar. Anka onun için Kaf Dağı’nda ikamet eyler. “Nurun ala nur”un5 manası budur ki dini olanın dini artar. Bil ki bu artış manevidir, şeklî değil. Çünkü açık, belli değildir. Açık, belli olaydı, zahir olurdu, iyi kötü bütün âlem tutkun olurdu.
5165
Onu görenler bizim gibi divane oldu, evi bıraktı, viraneye göçtü. Âlemi bıraktı; sıkıntıyı, derdi tercih eyledi. Cezayı, nimete tercih etti. Mal ve evi barkı Hak yoluna feda etti. Yarayı merheme tercih etti, dilberlerin zülfü gibi perişan oldu.
Notlar
- Zilzal suresi 99/7-8 Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.
- Fetih suresi 48/2 (2-3) Tâ ki Allah, senin geçmiş ve gelecek günahlarını bağışlasın, sana olan nimetini tamamlasın, seni doğru yola iletsin ve Allah sana, şanlı bir zaferle yardım etsin.
- İsra suresi 17/72 Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.
- İsra suresi 17/72 Kim bu dünyada körlük ettiyse ahirette de kördür, yolunu daha da şaşırmıştır.
- Nur suresi 24/35 Allah göklerin ve yerin nurudur. Onun nurunun temsili şudur: Duvarda bir hücre; içinde bir kandil, kandil de bir cam fânûs içinde. Fânûs sanki inci gibi parlayan bir yıldız. Mübarek bir ağaçtan, ne doğuya, ne de batıya ait olan zeytin ağacından tutuşturulur. Bu ağacın yağı, ateş dokunmasa bile, neredeyse aydınlatacak (kadar berrak) tır. Nur üstüne nur. Allah dilediği kimseyi nuruna iletir. Allah insanlar için misaller verir. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.