Bu makalede “Ed-dünya mezraatü’l-âhireti” hadisi şerifi ifade edilecek ve tefsir olunacaktır. Bu dünyada itaat ve suçtan, hayır ve şerden neye gayret edersen, onlar tohum değerindedir ki orada bitecektir. Nasıl ki bu dünyada mesela, hayır söyler, vefakârlık eyler, yolunda gidersen, padişahın gönlünde sana karşı hayır biter (muhabbet hâsıl olur), seni huzuruna kabul etmek, rütbe ve makam vermek gibi şeylerle mükâfatlandırır. Eğer şer ve fenalık yapar, hainlik düşünürsen, onların cezası da siyaset, ölüm, hadım etmek gibi şeyler olur. Görüyorsun ki burada ekilen tohumlar (yapılan işler) nasıl mahsul veriyorsa, ahiret amelleri de aynı surette mahsul verir. Bu makalede “men tekaddeme ileyye beşerun tekaddemtu ileyhi bizirâ’in ve men tekaddeme ileye bizirâ’in tekaddemtu ileyhi bi bâ’in ve men tekaddeme ileyye mâşiyen tekaddemtu ileyhi herveleten” hadisi kutsisi de izah olunacaktır. Meal-i şerifi: “Bana bir karış miktarı yaklaşana ben bir arşın yaklaşırım. Bana bir arşın gelene ben bir kulaç varırım, bana yürüyerek gelene ben koşarak giderim.”
BEYİT
Dıraht u berg berâyed zi hâk in guyed
Ki hod herçi bekâri tu ra hemân ruyed
Meali: Topraktan çıkan ağaç ve yapraklar şöyle der. Efendi! Ne ekersen, o biter. Bunu muhakkak bil. (SAYFA 192)
4950
Eğer eker biçersen zengin olur, ekip biçmezsen sefil düşersin. Yakinen (kesin olarak) bil ki bu benlik cehennem ateşidir. Bundakileri bilahare anlarsın. Nârı bırak da nur tarafına git, matemden geç, şen ve mutlu olmaya bak. Tâ ki bu varlık dikeni tamamıyla gül olsun. Her ne kadar parça isen de bütün olursun. O kadar çalış ki varlıktan kurtulasın. Ondan sonra Ferkadan’ın1 başı üzerine ayak basarsın.
4955
Sen bir para madenisin. Fakat gümüş müsün, altın mısın, kalay mı, bakır mı, demir mi belli değilsin! Varlık toprağı içinde bilinmez olmuşsun! Muhabbet ateşi ocağına gir ki altının topraktan kurtulsun, cevherin meydana çıksın! Ocaktan maksat, ibadet çabasıdır. Ömrünü candan ibadete ayır! Şunun için ki eğer topraksan altın olursun, boncuksan cevher olursun!
4960
Taat ve züht ve takva yolunda kendini donat ki bekanın kaynağı olasın! Çünkü taatten, züht ve takvadan iyi bir şey yoktur. Bu üç şeyden vazgeçme, mertçe dur! (Sebat et!) Dinin sureti budur. Dinin manasını da bu surette ara ki açıkça göresin! Fısk ve fesat da küfrün suretidir. Bunun manasını onda ara! Suret, kafestir; mana, içindeki kuştur. Din kuşunu sakın küfürde ve kilisede arama!
4965
Kuşu kendi yuvasında ara! Cahiller gibi şaşkın şaşkın şuraya buraya koşup durma! Padişahı külhanda arama! Tâ ki dilenciler gibi derbeder olmayasın! Padişahı köşkünde ve sarayında ara ki sana lütfedip yüzünü göstersin. Ne mutlu o cana ki ibadeti ihtiyar etti (ibadet yolunu tuttu), dini ibadet sebebiyle kuvvet buldu. Din için uykudan, yemekten vazgeçti; zahmeti, yiyip içmeye tercih etti.
4970
Gayret ile vücudunu zayıf düşürdü, kötülük ve bozgunculuktan uzaklaştı. Vücudun gıdasına canın gıdasını tercih etti. Dindarlara layık bir surette din yolunu ele aldı. Zikr-i Hüda’yı canına gıda; derdi, kendine dermanın ta kendisi bildi. Cisminin eksilmesi, canının artmasını gerektirdi. Saf oldu, tortudan kurtuldu. Gümüş gibi, sadakat ateşiyle yanarak topraktan ayrıldı.
4975
Nasıl ki maden toprağı maden ocağında kaynayarak saf gümüş olarak meydana çıkar. Salik de Allah yolunda böylece ibadetin meşakkatine seve seve katlanırsa kıymettar canı beden toprağından çıkar, Allah’ın has ve makbul kulu olur. Onun gizli cevheri cisim toprağından kendini gösterir, nihayet tertemiz olarak meydana çıkar. Zahmete katlan ki hazineye konasın, Hüda’ya bağlanmakla benlikten geçesin!
4980
Cenabı Hak buyuruyor ki: “Az ibadet, benim yanımda hadsiz hesapsız denecek kadar çoktur. Benim yanıma gelen azı, çok bil!” Çünkü bir tane hububat, benim kudretimle kan oluyor.
(SAYFA 193) Yokluktan daha aşağı bir şey olamazken, o, benim emrimle varlığa nail oldu. Ben yokluktan meydana bir cihan getirdim. Tâ ki görebilenler beni onda görsünler. Tâ ki bu kudrete halk da melekler gibi hayran olsun ve baş eğsin.
4985
Böyle bir kudretin yanında az şey neden çok olmasın? Boncuk gibi değersizse bile, neden inci gibi kıymet bulmasın? Nutfe gibi değersiz ve kötü bir sudan ay yüzlü, servi boylu, gönül çelen güzeller yaratırım. Onlara göz, kaş, kıvırcık kirpikler, bunlar gibi daha pek çok ziynetler veririm. Güzel suret, güzel ahlâk, tatlı sözleriyle şekerler yağdıran dudaklar ihsan ederim.
49120
Gönlünden kaynayan ilim deryalarını lisanından cereyan ettiririm. Daha sonra onu yeryüzüne halife yaparım. Tâ ki kenz-i mahfi ondan açığa çıksın. Tâ ki bütün mahlûkat miktarınca ondan ilim ve hikmet öğrensin. Büyük küçük, uzak yakın, kimse o hazineden mahrum kalmasın. Havada uçan kuşlar yaratırım, onları çayırlarda, çimenlerde uçururum.
4995
Bunların hepsini ben yaparım, senin hiçbirinde müdahalen yoktur. Neden şaşırıyorsun? Âlemde bunun gibi hayret verici yüzlerce şey seyretmişsindir. Buna benzer ilginçliklerden pek çok şey görmüşsündür. Mesela kendin için (faydan için) birçok tohumlar ektin. Onların her birini ayrı ayrı ben beslerim. Her birine çeşitli şekiller, suretler veririm.
5000
Her biri benden yüzlerce nasip aldığı için siz de onları sever ve istersiniz. Kendin için ektiğin bu şeylerden kıyas et ki benim için ekenler acaba nasıl bereketli mahsul alacaklardır. Benim o tohumları nasıl besleyip, onlara ne suretler bahşettiğimi, o emeklerin mükâfatı olarak neler ihsan edebileceğimi siz bilemezsiniz. Onlar açıklamaya sığmaz. Mademki o ömrünü benim yoluma sarf ediyor, gece gündüz hayır tohumu saçıyor.
5005
Ben o tohumları büyütür, o emekleri böyle mükâfatlandırırım, çünkü bunları candan, riyasız yapıyor. O sarf ettiği ömre karşılık, kavuşma ve sonsuzluk ihsan ederim, geçicilikten kurtulur. Mutlak keremimden geçici olan ömrünü sonsuz ederim. Tâ ki o vücut yok olmaksızın kalsın. Ömür tohum gibidir. Onu itaat yoluna sarf et (ek) ki sonunda iyi mahsulunu kaldırasın. Birkaç günlük ömrünü ibadet tarlasına saç ki ömrün sonsuz derecede artsın.
5010
Vasılların yolunda sarf edilen ömür için geçicilik ve tükenme yoktur. İtaatlerin ruhu onlara kulluktur. O kullukta yüz çeşit rahat vardır. Sana onlardan bir anda gelecek feyz, yapacağın yıllarca ibadetle meydana gelmez. Gerçi taatten de faydalanırsın, fakat onlardan gelecek sır nurları başka.
(SAYFA 194) Talepsiz oturma ki matlubun sana kavuşsun. Sevilensen sevdiğine kavuşursun.
5015
Çünkü istenen, isteyenindir. Bunun aksine az rastlanır, bu çoğunluktadır. Ey akıllı, nadire hükmetme (kıymet verme), çünkü yok olucudur, onu kimse hesaba almaz. Ne mutlu ona ki çalışır, ömrü hayırla, taatle geçer. Eğer bugün dünyada fakir ise, yarın ebediyette o devlet yüzünden sultan olur. Her ne kadar bu dünyada birkaç gün zahmet çekerse de, orada canı bu zahmetlerin mükâfatlarına kavuşur.
5020
Gel! Cihan ateşinin ocağına gir ki bu dünyanın (kevn ü fesat âleminin) kirlerinden temizlenesin. Hak yolunda el ayak vurmak (say ve gayret etmek), Hak’tan yeni yeni ders almak lazımdır. Ayakların var olduğu sürece tehlikeden kaç! Ayağın olmadığı (öldüğün) zaman yoldan kalırsın. Elin bulundukça ipe “habl-ul metin-i dine”2 sarıl! Elsiz kaldığın zaman tutunamazsın! Kulağın bulundukça esrar dinle! Kulaktan mahrum bulunduğun zaman seçip ayırma kalmaz.
5025
Gözün bulundukça bak, ibret al! Eğriden geç, ok gibi doğru ol! Aklın bulundukça öğüt dinle! Öğüt abıhayattır. Seve seve iç! Eğer aletler olmasa bu aşağıların aşağısından o yücelere nasıl çıkabilirsin? Ecelin gelmesinden evvel Hak yolunda çalış! Nefesin oldukça (sağ kaldığın sürece) Hak’tan ders almaya bak. Son nefesin çıkmadan ola ki Hüda işlerini düzenler.
5030
Tâ ki Hakk’ın lütfu seni bu karanlıklardan kurtara da korkusuz bir emniyete kavuştura. Daima ayrılık ateşiyle kayna! Uzaklık derdiyle, uzak kalma yükü altında inle! Feryat et! Dadısından ayrı düşmüş, düşünmeksizin, ağlayarak dadısının ardından koşan çocuk gibi feryat et. Koşmaktan maksadı ona yaklaşmak, ağlamaktan meramı da onu yanına getirmektir. Netice: “Hak yolunda candan çabala ki dokuz kat göğün üstüne çadır kurasın!”
5035
Cenabı Hak buyuruyor ki: “Bana bir karış yaklaşana ben arşın yaklaşırım. Eğer bir arşın gelirse ben ona bir kulaç varırım, yürüyerek gelirse ben ona koşarak giderim.” Hakk’ın lütfuna kulak ver, tembel olma ki sancağının gölgesi altında emin olarak oturasın. Cenabı Hak dünyada ekilen tohumlara bile bu kadar bolluk verip, birine yüz katmaktadır. Yere bu cömertliği gösteren, elbette ki sana onun yüz mislini verir.
5040
İbadetlerin cümlesi tohum ekmek, otlar ve ekinler üzerine yağmur yağdırmaktır. Bu çaba ile dinin kuvvet bulur. Gayret et, o cömert, sonsuz ihsan sahibidir (emeğin boşa gitmez). Birin yerine bin, yüz bin belki hesapsız verir. Hak Teâlâ bir daneden bir harman verir. Arpa ağırlığınca iyiliğe yüz batman mükâfat ihsan eder. Dört arpa ağırlığında bir iyilik karşılığında bir hazine bahşeder, canı ten zindanından kurtarır.
5045
Birader! Bu alışverişte besleyenin aldanmış görünmesi gizli lütuftur. İster ki sen amelde devam edesin.
(SAYFA 195) Senin amellerin hiçtir. Lâkin o, onları lütfuna bahane ediyor. Onun işi daima lütuf ve ihsandır. Nuruyla yer gök, dolmuştur. Yokluğa varlık giydirdi, bu varlıktan, bu icattan yüzlerce âlem varlık buldu. Her cihan başka türlü bir ilginç yaratılıştır. Bütün mahlûklar onların hayranıdır.
5050
O cihanların biri diğerine benzemez. Şüphe ile kesin gibi farklı ve değişik değişiktir. Eğer o suretleri saymaya girişsem, uzun sürer, kıyamete kadar bitmez. Hülâsa burada (dünyada) ek ve ekmekte devam et ki mahsulünü alarak zengin olasın! Onun yolunda malını, canını, vücudunu feda et ki o dergâhtan iki yüz mislini alasın! Her sarf ettiğine karşılık, an-be-an binlerce hazineye erişesin!
5055
Harcadığın geçici ömre karşılık ebedi ömür bahşeyler. Sen hemen çalış! Ektiğin amel tohumlarını Cenabı Perverdigar (besleyen, rızıklandıran) besler. Seni o vesileyle cennetine koyar. Hakk’ın lütfu ve özeniyle amellerin birer sevgili olur. Onları kucaklarsın. Bu sevgililer topluluğu cennet bahçelerinde etrafında koşuşurlar. Ve sana derler ki: “Ey baba! Gel, ki seni görmekle, şad olalım.”
5060
Burada daima birlikte bulunmak üzere şereflendirmenizi beklerler. Duamız makbul oldu da Cenabı Hak, seni, oğulların ve kardeşlerine kavuşturdu. Bu sözlere hayret edersin. “Böyle ay gibi türlü evlatlarım nereden oldu Ya Rabbi bana bildir.” dersin. Hak Teâlâ cevaben buyurur ki: “Buna dünyada nasıl olur da vakıf olamadın.
5065
Orada ektiğin amel tohumları yok mu? Ben onları besledim terbiye ettim bu gördüklerin onlardır.” Dünyada da hâl böyle değil miydi? Bir daneden bir ağaç meydana gelirdi, onun meyvesini yerdin. Bir danede bu kadar şeyler nasıl gizlenmişti? Ağaç, dallar, yapraklar, meyve, çimen vesaire. Bu bahs sona ermez, cezadan bahset de onun mahiyeti anlaşılsın (amellerin cezası). Gerçi Hakk’ın sanatı evvelce şerh edilmiştir. Cezayı anlatayım da iyi anlayasın!
5070
Ceza da sanatın kendisidir. Dikkat edersen bu husustaki cehaletin kökünden çıkar, yok olur. Bunu iyi bilirsin ki Hak Teâlâ bahar mevsiminde yarım dikenden bir gülzar vücuda getiriyor. Gene bilirsin ki bir ağaçtan şeker gibi lezzetli meyveler meydana getiriyor. Bunu bırak da cezayı anlat ki o, bizim yaptıklarımıza hiç benzemiyor. Bu ceza dediğimiz şey hem sanattır, hem cezadır. Çünkü Hüda’nın, senin fiiline giydirdiği surettir.
5075
Bu itibarla ona eser de diyebiliriz ceza da. Şimdi bu hâlin sırrını şerhe geçelim. Ceza nedir ve nasıl şeydir onu izah edelim. Mesela: Bir hayırsız yüksek bir eve tırmanır, bekçi yakalar, kemendiyle ellerini bağlar.
(SAYFA 196) İşte hayırsızlık fiilinin (tohumunun) cezası (mahsulu) bu şekile bu surete bürünür. Bir kul, padişaha vefakâr olur. Padişahtan ona, bu vefasına mukabil bir takım mükâfat verilir.
5080
At, astar, kaftan, ödül, nişan vesaire. Ekilen tohum (yapılan iş) ki vefa idi, bu şekillerde zuhur etti, mahsul verdi. Şahın huzurunda asker ve komutanları hakkında iyi kötü bir söz söylersin. İyi sözlerine karşı padişahtan rütbe, memuriyet gibi ödüller görürsün. Şu hâlde senin iyi sözlerin şahın gönlünde rütbe, makam şeklini aldı öyle mahsul verdi.
5085
Sonra padişahın kulağına kötü sözlerin vasıl olunca, ayaklarına zincir vurarak hapse gönderir. İşte ekilen tohumların bittiği gibi o fena sözlerin de bu şekilde netice verdi, cezalar aldıkları şekil itibarıyla eser oldular. Bu dünyada iyi, kötü sözlerin ve hareketlerin cezası bu şekilde varlık buluyor. İyiliklerinki kaftan, mal ve makam, kötülüklerinki de ölüm, hapis, zindan gibi şekillerde meydana geliyor. Söz yahut iş bunlara benziyor mu? Ey salik! Buraya dikkat et!
50120
Her ameli buna kıyas et! Cezalarda esas kıyaslanan nedir anla! Taat tohumunun alacağı suret, cennettir, kötü amellerinki de cehennemdir. Taatlerin suretleri (alacağı şekiller) başkadır: yükseği var, ortası var. Suçların nakşı da yüce ve alçak olmak kaydıyla böyledir. Dövme ve öldürme gibi suçların derecelerine göre cehennemde yedi tabaka olur. Ateşleri isyana göre birbirinden farklıdır.
5095
Burada da cezaların düzenlenişi hemen hemen aynıdır. Herkesin cezası günahına göredir. O cihanı bu cihandan kıyas eyle! Hak Teâlâ Hazretleri esası böyle kurmuştur. Kur’an-ı Kerim’de “femen yamel miskale zerratin”3 buyrulmuştur. Defteri açar okursan hâlinden haberdar olursun.
Notlar
- Kuzey kutbuna yakın parlak ve küçük ayı kümesine tâbi ve gece istikamet bulmağa yarayan, sık sık karşı karşıya gelen iki yıldız (İkizler mânasına).
- Ali İmran Suresi 3/103 Hep birlikte Allah’ın ipine (Kur’an’a) sımsıkı sarılın. Parçalanıp bölünmeyin. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani sizler birbirinize düşmanlar idiniz de O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O’nun bu nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında idiniz de O sizi oradan kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki doğru yola eresiniz.
- Zilzal suresi 99/7-8 Artık kim zerre ağırlığınca bir hayır işlerse, onun mükâfatını görecektir. Kim de zerre ağırlığınca bir kötülük işlerse, onun cezasını görecektir.