Makale 66

A+
A-

Makale 66

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Halk iki kısımdır. Bir kısmı aslen kördür. Bir kısmı kör değil ama kötüye kullanma ve umursamazlık yüzünden gözlerinde güçsüzlük ve hastalık ortaya çıkmıştır. Güneşin nurunu karanlık perdesi olmaksızın (doğrudan doğruya) görmeye tahammül edemezler. Bu yüzden, onlara alacakaranlık içinde yaşamak lazım gelir ki güneşin nurundan faydalanabilsinler. Karanlık içinde kendilerini rahatsız etmeyecek kadar orta düzeyde bir nur hâsıl olsun da görecekleri şeyi görebilsinler. Bu suretle gözleri tedavi edildikten sonra zulmet vasıtasına gerek kalmaksızın güneş kursunu doğrudan doğruya seyredebilirler.

Bunun gibi, mana âleminde de öyle gözler var ki itaatsizlik ve gaflet sebebiyle güçsüzlüğe düşmüştür. Bundan dolayı Hak güneşinin görünmesine güç yetiremezler. Şüphesiz, bunlar da keyfiyetten (sebep-sonuç-şekil) bağımsız olan mana güneşinin nurundan, harf, söz, fikir, teori gibi suretlerin özellikleriyle karışık olan, anlam bilim, ilim ve hikmet gibi bilimler aracığıyla zevk alırlar (istifade ederler). Nihayet o gözler hastalıktan kurtularak sıhhate kavuşur. Ondan sonra bu vasıtalara muhtaç olmadan o nedensizlik güneşinin görünmesine güç yetirebilecek hâle gelirler.


Bir kimsenin gözü güneşin ışığına tahammül edemezse, karanlık ona yardım eder. Eğer cehaletine uyarak güneşe bakmakta ısrar ederse, gözünün güçsüzlüğü ve hastalığı artar. Tekrar karanlık yerler arar ki o zulmet ona perdelik etsin.

4695

Onun gözü, güneşin nurunu perde altında görmek ister, bundan dolayı karanlıktan yardım umar. Güneşin nurundan ancak karanlık içinde istifade edebilir, isteğine ancak bu suretle vasıl olur. Cenabı Hakk’ı delil vasıtasıyla bilmek de böyledir, anlattığım gibidir. Merd-i Hüda, Hüda’yı delile muhtaç olmaksızın görür, ona delilsiz vakıf olur.

(SAYFA 183) Başlangıç tarafına adımsız olarak koşar, dilsiz, dudaksız, candan haber verir.

4700

Ona göre hayır, şer ne varsa ortaya çıkar, ondan birşey gizlenemez. Yerde gökte, iyi kötü, kadın erkek, ihtiyar genç, gizli açık her şeyi açıkça görür (bu satır iki beytin mealidir). Halkta (avamda) bu görüş, bu anlayış nerede ki ona da böyle az bulunur mülk görünsün? Çünkü o (merd-i Hüda), nuru Hakk’ın nuruyla görür, Hak gibi her yerde hazırdır.

4705

Onun görüşü, Rahmanın görüşü olunca, eşya onun gözünden nasıl saklı kalabilir? Onun nakşı (sureti) vasıtadır, perde gibidir (ondan ortaya çıkan fiiller onun değildir). O surette edip eyleyen, daima Hak’tır, orada Hak’tan başkası yoktur. Netice budur. Bu hareket ki Hak’tan geliyor, arada cismin etkisi olamaz. Su üzerinde akıp giden çer çöpün hareketi suyun akışındandır, kendinden değildir.

4710

Görülen o ıstırap sudadır, talaşta değil. Akil olan, suyu görür, gafil olan talaşı hareket ediyor sanır. Toz hâlinde havada yükselen toprak da böyledir. Havada oraya buraya gider gelir. Fakat akıllılar bilir ki bu yükseliş, bu uçuş toprağın kendi işi değil, rüzgârın işidir. Toprağın tahtı hava üzerinde ise de sen onu rüzgârın elinde bir alet bil.

4715

Çünkü rüzgâr olmasa toprak havaya çıkamaz. Toprağın konağı yerdir. Onun merkezi daima alçaklarda olur. Eğer havaya çıktığını görürsen, onu havadan bil! O havaya dağılmış toprağın içinde havayı gör! O hareket, tamamıyla havanındır. Çünkü rüzgâr dindiği anda toprak alçağa düşerek hareketten kalır, güçsüz olarak yere serilir. İnsanın bünyesi topraktır, onun tarafından topraktan başkası istenmez.

4720

Hayvan gibi yiyip, içip, yatmak ister. Bütün hissi, arzusu meradadır. Eğer onda (insanda) ansızın Hakk’a doğru bir gidiş hâsıl olursa, o kendi işi değil, Hakk’ın çekmesidir. Çünkü o tarafa bireysel gidiş yoktur. Onun bu akışı Hakk’ın çekmesidir. Git, bu arayıp sormayı kendinden bilme ki Hakk’ın nimetinden uzak kalmayasın! Çünkü koyunlar, bu nimetlerden uzaktırlar. Zulmet nurla birleşemez.

4725

Zulmet, zulmetten artar, nurdan değil. Zevk ve neşenin matemle alâkası yoktur. Eğer melek gibi ibadet eden, o kıbleden (Hak’tan) tarafa candan secde eden olursan, Hak rızası için hayvan tabiatını bırakır, Hak’tan güzel güzel ders alırsın. Bu ciddi gayret (himmet), toprak tabiatlıların vazifesi değil, gök ruhluların (eflakiler) yolu ve hâlidir. Onu beşerin yapısında toplanmış sanma! Beşerden, şerden başka birşey meydana gelmez.

4730

Cenabı Hak, gayret senindir (sendendir), lütuf ve ihsan benimdir (bendendir) buyuruyor. Şu hâlde kendinde bir iyilik görürsen, Allah’tan; şerri ve başıboşluğu da kendinden, değersiz vücudundan bil.

(SAYFA 184) Gayret senden, iylikler Hüda’dandır. İhsanı daima ondan bil, kendine gel! Çünkü sana talepkarlık lütfeder. Sende aşk ve şevk hâsıl eyleyen odur. Bu hidayeti eden odur, isterse geri alır. Toprak havaya rüzgârsız nasıl kalkabilir?

4735

Talepte daima matlubu gör! Tâ ki kalbindeki açık nur fazlalaşsın. Çünkü Cenabı Hak gayretleri sana bağladı “femin nefsek”1 buyurdu, bunu candan dinle ki Kur’an’ın hükmüdür. Kulak ver, ürkme! (Tereddüt etme!) Çünkü buyruğa (nassa) fazla, eksik sığmaz. Talepte Hakk’ı gör, kendini görme! Çünkü yürüyen attır, eğer değil. Eğerin hareketi (yürüyüşü) attandır. Çünkü o, kendiliğinden yürüyemez.

4740

Mademki Hüda bizden hamdüsena istiyor, ondan başkası hamit, mahmut olamaz. İlim ve ameli ve sonuçlarını yürürken de dururken de (her zaman) ondan bil! Evlerin nuru güneştendir, madenlerin kıymeti içindeki cevherlerdendir. Toprağa kıymet veren, içindeki altın ve gümüş gibi madenlerdir. Bunlarsız toprağın maddi kıymeti yoktur. Hak Teâlâ güneşe, dünya da güneşten ışık alan eve benzer. Evdeki bu ışık, o güneşin lütfudur.

4745

Güneş olmasa bu hane (dünya), gece gibi karanlık kalır, rahattan uzak, mihnetle dolu bir yer olur. Dünyadaki rahat lütufları, onun nurundandır. Bu lütuflar olmasa dünya boş, kıymetsiz bir kabuk gibi kalır. Kabuk, özüyle (içiyle) güzeldir. Hakikâtte ise kabuk yoktur, hep özdür. Eğer görüş sahibi isen daima özü gör ki ondan başka bu kader yolunda tesadüf ettiğin şeyler yanlış düşüncelerden ibarettir. Fikir onun perdesidir, onu perdesiz görmeye çalış ki o, yeri göğü doldurmuştur.

4750

Eğer kör değilsen onu inişte, yokuşta, her yerde örtüsüz görürsün! Sahra, çöl, kara, derya her yer onunla doludur; güneş kursunun nurla dolu olduğu gibi. Nuru daima düşünmeden gör! Yakını, uzağı bırak (Delil arama!) Mahlûk olan güneşin nuru, yeri göğü böyle baştanbaşa doldurursa, bir zerreden böyle binlerle güneş yaratan kâinatın yaratıcısının nurundan

4755

yer gök, bütün kâinat nasıl dolmaz? Bütün eşya ondan nasip alır, hayat bulur. Güneşe, aya ışık veren de odur. Her ikisinin de alıp sattığı ondandır. Fakat nur-ı Yezdan’ın parıltısı manevidir. Onu, bu sırdan gafil olan anlayamaz. Her kim, bu kuşatan nuru göremiyorsa, onun hayattan, etrafını çevreleyenlerden haberi yok demektir. Nur-ı Yezdan, Vehhaptır. Lütuflar, ihsanlar her tarafa ondan dağılır.

4760

Bütün mevcudat, vücudu onun ihsanından alır, her tarafa o lütuf kanadıyla uçarlar. Hakk’ın nurundan başka bir şey göster de, ben de sana nur-ı Hakk’ı göstereyim. Öyleyse git, onu arama, onu görecek göz ara! Çünkü onun, yanından kaybolduğu yok. Kâinatta güneş gibi parlayıp duruyor, nuruyla yeri, göğü doldurmaktadır.

(SAYFA 185) Hiçbir şey yoktur ki ondan engellensin. Kâinatta Allah’tan gayrıyı görmek, ahmaklıktandır.

4765

“Suya gark olmuşsun, gafletle “Su nerede?” diyerek şuraya buraya koşup duruyorsun! Gaflet uykusu, seni kör ve sağır etti. Nihayet bu kapıdan tamamen kovulmana sebep oldu. Maksudun, yanında olduğu hâlde ondan uzaksın, o nura gark olmuşsun, hayvan gibi ondan nasipsiz kalmışsın! Atın üzerine binmiş olduğun hâlde at arıyor, atım nereye gitti diye ondan bundan soruyorsun! Bir akıllı sana demez mi ki: “Efendi! Şu bacaklarının arasındaki at değil mi?”

4770

Ata binmiş olduğun hâlde niçin ondan bundan at sorup duruyorsun? O vakit gene dersin ki: “Evet, doğrusun at, altımdadır. Ben de atın üzerindeyim, fakat görmüyorum. Şunu bana bir iyice göstersene!”

Adam bunun gibi, seni esrara vakıf etmek üzere o kadar sözler söylediği hâlde hâlâ atım nerede diye sorar, oraya buraya koşarak ararsın!

4775

Ekmek kabı başının üzerinde duruyor, sen şaşkın şaşkın yiyecek lokma arıyorsun! Ekmek başının üstünde ama, onun ekmek olduğundan haberin yok, bir ekmek parçası diye can veriyorsun! Hak Teâlâ Hazretleri bir kimseye kendi tarafına yol vermezse, o kör olur. İyiyi kötüyü seçemez. Nasihat, gönlüne bent olur. Ayağı bağlı olan, yola nasıl gidebilir? İlaç içse derdini artırır. Kötüler içine karışan iyi de kötü olur.

4780

Herkese nimet olan akıl, zalim için çile ve uğursuzluktur, nimet, onda dert olur. Dünyada bahtın yâr olmazsa, âlemden nasibin gam, keder olur. Ne kadar züht ve takvaya gayret etsen o şekerler sende zehir tesiri gösterir. Senin için bela ve musibet olur. Ne mutlu talihi yâr olana. O çalışıp çabalamadan mükâfata nail olur.

4785

Her kötülük, ona gelince iyi olur, bir suç işlese, Hak gönlünü affeder. Eğri bir yol tutsa doğru olur. İyi, kötü her ikisi de onun hakkında devlet olur. Musa, İsa, Muhammet Mustafa aleyhisselam ne yaptılar da (ne amel ile) nübüvvete nail oldular. Hazreti Âdem’e kadar, evvel geçen enbiya da böyledir. Hepsi de (gayret ve amelsiz) muradına erenlerin padişahı oldu. Hepsi de erdiği devlete talepsiz, ibadetsiz erdi.

47120

Enbiyadan sonra da hâl böyledir: Dünyada her kimin talihi yüceyse maksuduna talepsiz, ibadetsiz erer, Hazreti mabudu ibadete muhtaç olmadan görür, ondan hiçbir şey gizli kalmaz, önünde her kapalı kapı açılır. O kimse ki amacını salih amellerle bulur, canıgönülden o tarafa koşar. O başarı, talepten değil, talihindendir; o, ezelden sultan olmuştur.

4795

Ona çaba yoluyla kolaylaşmış değildir. Pars, kızgın arslana yaklaşabilir mi?

(SAYFA 186) Arslan isterim ki vahşilere sultan olsun, sultan lazım ki debdebe ve gösterişli olsun. Saadetli, anasının karnında iken saadetli olandır. Baş, hiçbir şekilde ayak veya kuyruk olamaz. Altın, her ne kadar madenden çıkarsa da kıymeti madeninden değildir, kendisidir. O madeninden çıkmadan evvel de altındır. Gümüş ve bakırı da bunlara kıyas et. Ehl-i küfürle ehl-i dini de böyle bil!

Notlar

  1. Nisa suresi 4/79 Sana ne iyilik gelirse Allah’tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammet!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter.

 


 

ETİKETLER: