Bu makalede şu açıklanacaktır:
Bir cinsten olan şeylerin çokça olması, ikiliğe neden olmaz. Mesela altın, ekmek vesairenin birçok çeşidi vardır, fakat hepsi birdir, çünkü çeşitli zarflara konmuş aynı şeydir, hepsi de aynı adla anılır. Mesela; altın, keten, ipek ve yün keselere konsa, halk onun hepsine altın der, gümüş konmuşsa gümüş, bakır konmuşsa bakır der. Resulü Ekrem’in müminler hakkında nefsi vahide (tek bir nefis) buyurması bundandır. O, müminlerin cisim ve tabiatlarınca olan farklılıklarına bakmadı. Çünkü bunlar zarf çeşidinden şeylerdir. Ancak onlarda altın gibi gizlenmiş olan imana baktı.
Bu makalede şu da açıklanacaktır:
Şeriatların farklılığı, enbiyanın özelliklerinin farklılığındandır. Cenabı Hak peygamberlerin uygulamalarının özelliklerine yardımcı olacak durumlar ortaya çıkarmıştır. Mesela, Hazreti İsa’nın yapısında, yalnız yaşamak arzusu hâkimdi. Cenabı Hak onda onu fazlalaştırdı. Resulü Ekrem’in şerefli tabiatlarında kadın sevgisi galipti, Cenabı Hak “fenkihû mâ tâbe lekum minen nisâi ”1 hükm-i celilini meşru kıldı. Böylece her peygamberin hasletinden bir şeriat ortaya çıktı. Bununla beraber o özellikleri kendine birer alet edindi (şer’i kuralların uygulanmasına sebep ortaya çıkardı). Bundan dolayı hepsi Hak’tan gelmiştir. Çünkü “kalbu’l-mümin beyne isbeayni min esâbi’irrahmân” “Müminin kalbi, Rahmanın parmaklarından ikisi arasında bulunur, onu istediği gibi çevirir.” mazmun-ı şerifince müminin kalbi kuralların uygulamasına alet (vasıta) olmuştur. Alet, kendiliğinden bir iş göremez: Mesela kalem, hayır, şer ne yazarsa, sorumluluğu yazana döner, kaleme değil.
Her nebi, Hakk’ın kudret elinde birer alettir, kalem gibi araçtır. Böyle kimselerin zamanında bulunan her ümmete onların buyurduklarını, onun şeriatidir diyerek kabul etmek lazım gelir. Böyle bilmezlerse kâfir olurlar. Nasıl ki geçmiş peygamberlerden her biri birer şeriat koydu ve onu kabul etmeyenler kâfir oldular. Bu hüküm kıyamete kadar geçerlidir.
Ey oğul! Dünyada iyi kötü, yaş kuru ve benzeri her cins eşyanın çokça adedi varsa da altın, gümüş, toprak, taş gibi şeylerin taneleri ayrı ayrı sayılırsa da
4615
cinslere bu çokluktan ziyan gelmez, her cins, tek bir şeydir. İşte Cenabı Peygamber, müminleri bundan dolayı nefs-i vahide addettiler. İman nuru ezelde birdir. Her ne kadar herkeste başka başka tesir gösterirse de… Gerçi müminlerden her biri ayrı birer vücut sacıdır, her birinin ayrı meskeni var.
(SAYFA 180) Kimi uzun boylu, kimi kısadır, kimi güzel, kimi çirkindir,
4620
kimi Şamlı, kimi Iraklıdır, kimi vuslata ermiş, kimi ayrılıklardadır, kimi Türk, kimi Arap’tır, kimi Musullu, kimi Haleplidir, birbirine benzemeyen bağımsız elifba harfleri gibi, her birinin başka yaratılışı, başka tabiatı vardır. O Resulü Zişan bunların hiçbirine itibar etmedi; büyüğüne, küçüğüne bakmadı. Ancak imanlarından dolayı cümlesini nefs-i vahide addetti.
4625
Çünkü aslolan, imandır. O da birdir ve iman nurunun birliğinde şüphe yoktur. Mesela altın, sayılamayacak kadar çok olsa ve farklı keselerde bulunsa, akıllı olan, bunların hepsini altın bilir ve altın der. Keselerine bakarak yün, pamuk, keten, ipek demez. Altın yerine buğday veya arpa farz etsen, hâl gene böyledir. Aklı olan, kapta olanların cümlesinin de buğday veya arpa olduğunda tereddüt etmez. Hepsine de kapta olanın adını verir, kabın değil. Çünkü göz kaba değil, kapta bulunana yönelir.
4630
Cisim kaptır. Kaptaki ise eminliktir, iman nurudur, kurtuluştur, samimiyet ve dindir. Cisimler her ne kadar adetler hâlinde ise de hepsi bir nurdan dolmuşlardır. Bunu iyi anla! Çünkü iman asıldır ve bir nurdur. Asıl olmayan cisme tâbi olur mu? (Sayıya gelir mi?) Sen eşyayı asıllarının adıyla an! Asla fasıl gözüyle bakma! Şehirden maksat, onda yaşayan halk değil midir? Gerçi şehirde halktan başka daha pek çok şeyler var.
4635
Taşları, duvarları, kerpiçleri, kapıları, ağaçları, meyveleri vesaire. Bunlar o kadar çoktur ki şehir halkı onlara nispetle denizde yürüyen bir sandal kadar kalır veya yüksek dağlar arasında bir tepecik gibidir yahut da büyük bir küpün dibine çökmüş bir çimdik tortudur. Fakat görüşüp konuşmak halk ile olur. Halksız şehirden kim ne fayda görebilir? Bir pire için kilimini, bir böcek için evini kim yakar?
4640
Aslı tut! Yansımalardan geç! Şeriatler, peygamberlerin yansımalarıdır. Peygamber, neyi gösterirse, o, şeriate uygun olur. Onun yanında evvelki şeriatler küfür sayılır. Şeriat gölgeye benzer, peygamber, o gölgenin sahibi olan ağaç gibidir. Gölgenin devamı şahısla mümkündür. Ağaç olmazsa gölge hayalden ibaret kalır. Bir hayalde o cemal nasıl görünebilir? Cenabı Ahmet’ten evvel din-i İsa doğru idi, fakat Muhammet’in (s.a.v.) gelmesiyle İsa’nın dini küfür oldu.
4645
Ağaç başka bir yerde baş gösterince onun gölgesine git, başka gölge arama! Gerçi her peygamberin güzel bir şeriatı vardı. Can kulağını aç ve bunu iyi dinle! Canıgönülden o sultana bağlan! Tâ ki onun şeriatinden yeni yeni meyveler toplayasın, tâ ki can kuşu yeni kanatlar takınarak uçsun. Doğru şeriat onun sözü ve davranışlarıdır. O dindir, onun dışındakiler küfürdür. (SAYFA 181)
4650
Çünkü onun içinde Hakk’ın izleri vardır, yüzünde Hakk’ın nuru görünmektedir. Eğer ben peygamberim derse doğru söyler, onu tut ki dosta vasıl olasın. Dost, onun cebinde saklıdır. Ahir zamanda onun eteğine sarıl! Eğer bir kimse cahillik ederek ona meyletmezse veya onun ekininden biçmezse (ondan istifade etmezse) sen yanılma! Onu sağlam tut! Süt emen çocuğun memeye sarıldığı gibi sarıl!
4655
Tâ ki ondan emdiğin sütle Allah’ın arslanı olursun. Haydi, kendine gel! Fırsatı kaçırma! Enbiya onlardır ki Yezdan’dan uçarlar. Her tarafa onun aşkının kanadıyla uçarlar. Onların cümlesi ölmezden evvel ölmüşlerdir, tortudan kurtulmuş saf nurlardır. Üzerlerinde varlıktan bir damar bile kalmamıştır, meleklerden başkası onlarla koşamaz. Cisimleri birçok, fakat ruhları birdir. Hepsi de Hakk’ın cemalini şüphesiz olarak görmüşlerdir.
4660
Hepsinde (Cemal-i Kibriya’yı) o yüce, o azametli yüzdeki güzelliği açıkça seyret! Hak Teâlâ Hazretleri dünyada onlardan kendisini gösterir. Merdan-ı Hüda’nın suretleri ırmak suyunun yüzünde görünen titreşimler gibidir. Her ne kadar bir yönde görünürlerse de yönsüzdürler. Tamamen yönsüzlüktür, orada yön yoktur. Can şehri evsiz ve yersizdir. Sudaki nakışlar suyun yabancısı değildir. Onların uykusu uyanıklıktır, uyku değil.
4665
Belki uykuları uyanıklıktan daha iyidir. Onların bütün istekleri sebepsiz ortaya çıkar. Gönül avlayan ve canlara can katan avlarını ele ayağa muhtaç olmaksızın avlarlar. Can şerbetlerini ağızsız içerler, başlangıç tarafına adımsız giderler. Düşmanlarının boyunlarını silahsız vururlar, canlara alevsiz ateş verirler. Süvariler üzerine piyade olarak hücum ederler, eşkiyaya ihtiyaçsız gelecek ve mutluluk bahşederler.
4670
Kola kanada muhtaç olmadan Kaf Dağı semtinde uçarlar, bütün gezip dolaşmaları elsiz ve ayaksızdır. Dolaşmalarını kendilerinden değil, Hak’tan bilirler. Böyle bir emniyet içinde korku göremezsin. Bunun nihayeti yoktur, asıldan haber ver! Kendi aslından başkasını talep etme! Çünkü dosttan başkası posttur (kabuktur). Asıl dost, dostun yüzünü görendir.
4675
Sen Merdan-ı Hak’ta Hak’tan başkasını görme! Bil ki yerde ve gökte, her yerde Hak’tan başkası yoktur. Çünkü hiçbir yer, Hak’tan ayrı değildir. Sen niçin yeri Hüda’ya tercih edersin! Ey oğul! Neden ters görüyorsun, niçin taşı cevherden üstün tutuyorsun? Asıl dururken geçip gidenden bahseden kimse, geçici sayılır çünkü geçici olana eş olmuştur. Akıllıların isteği asıldır. Onu sığınak edinen cana ne mutlu!
4680
Bu nedenle, eğer bir kimse “Her şey Hüda’dır, ondan başka şey yoktur.” derse haklıdır ve doğrudur. Gayrı kim oluyor ki göze görünsün veya hesaba alınacak kadar kıymeti olsun?
(SAYFA 182) Gayrı için o varlık nerede ki? O madene nispetle bir yol gibidir. O güneşin yanında bir Süha’nın haddi mi ki kendini göstermeye yeltenebilsin. Güneşin o şaşaası içinde bir kimsenin onu görmesine imkân var mı?
4685
Güneşin nuru felekte cilvelenince yıldızların ışığını kökünden söker atar. Gerçi onun Hak olduğuna; ortaksız, yardımsız var olduğuna yüzlerce delil vardır. Fakat, kalpleri pak olanlara göre benim kanıtım daha açıktır.
Gözü olan (basiret sahibi) sağda, solda, yukarıda, aşağıda ondan başka ne görebilir?
46120
Bir kimse Hak Teâlâ Hazretleri’ni delil yoluyla arıyorsa, bil ki onun ruhu kördür, önemsiz ve alçaktır. Gözü olanlar onu delilsiz görür. Deliller o ay için bulut gibidir.
Notlar
- Nisa suresi 4/3 Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.