Bu makalede şu açıklanacaktır:
Derler ki “Halkın cisimleri çeşitlidir. Kimi Hindu, kimi Türk, kimi Rumi, kimi Ermeni, kimi siyah, kimi beyaz… Fakat ruh birdir. Ruhlarda fark yoktur.”
Fakat bu manayı yanlış anlamışlardır. Asıl farklılık, ruhlardadır, cisimlerde değil. Zira cisimler dört unsur ile var olur.
Deri, et, kan vesaire. Bunların hepsi birdir. Fakat ruhlar böyle değildir ki Hadisi şerifte: “El-ervâhu cunûdun mücennedetun femâ te’ârafe minhâ i’telefe ve mâ tenâkera ihtelefe”1 buyrulmuştur. Her ruh ayrı bir kuştur ve ayrı bir madendir: “En-nâs me’âdin keme’âdini’z-zeheb ve’l-fidda”2 denilmiştir ve yetmiş iki millet bu cihetle vücuda gelmiştir ki her milletin başka bir maksadı, başka bir meşakkati vardır. Suretlerdeki farklılık, mananın farklılaşmasındandır. Çünkü suret, mananın elinde bir alettir.
Cisimler kafesler gibi bir türdür. Fakat her kafeste ayrı bir kuş vardır. Nasıl ki görürsünüz, yüz binlerce kafes aynı çöpten ve kamıştan yapılır. Fakat birinde kumru, birinde bülbül, birinde dudu bulunur. Her kuşun ayrı bir şekli başka bir sesi vardır ki ne bu ona benzer ne de o buna… Vücutları ve ruhları böyle bilmek lazımdır. Bu makalede Peygamber Aleyhissalatu Vesselam efendimiz’in “ustur zehâbeke ve zehebeke ve mezhebek”3 Hadisi şerifi tefsir olunacaktır.
(SAYFA 17) Halkın ruhları kuş, cisimleri kafes gibidir. Kafeslerin hepsi bir türdür. Fakat kuşlar böyle değildir. Bu sözler gerçi halkın zihnine sığmaz.
320
Dört unsur, cisimlerin direğidir. Her ne kadar adları başka başka ise de. Bir şeyin adının değişmesiyle kendi değişmez.
Fena bir isim vermekle şeylerin tadı değişir mi? Şeker kamışına, mesela peynir desen, peynir tadı verir mi? Cisimler yuvaya, ruhlar uçan kuşa benzer. Kuşlardan her birinin zatında ve vasfında bariz farklar vardır. Her birinin yaşayış tarzı başkadır.
325
Her birinin ayrı gidişi, başka bir işi ve talebi vardır. Dünyada yetmiş iki millet vardır. Kimi dine sarılmış, kimi dinden uzaklaşmıştır. Hepsi de kendi itikadına sımsıkı bağlıdır. Çünkü ona göre kendi din ve mezhebinden başkası doğru değildir.
Hepsi de dini için canlarını feda ederler ki bu suretle Allah yanında makbul olsunlar. Kendi din ve mezheplerini yükseltmek için mallarını, canlarını feda ederler.
330
Düşmanlığın kaynağı dindir. Dini tutuculuk uğrunda ne canlar feda edilir. Bunun içindir ki Sultan-ı Enbiya efendimiz buyurmuşlardır: “Zehâbınla (görüşünle) mezhebini, sana yâr olmayanlardan başkasına söyleme! Her ne kadar öğrenmeye çalışırlarsa da. Dostlarının gayrısından altınlarını da gizli tut! Her usunu da canının içinde sakla! Eğer rahat istersen, zehabından (görüş), zehebinden (altın), mezhebinden dem vurma!”
335
İçinde sakla, kimseye söyleme, her ne kadar onları anlamaya gayret ederlerse de. Şundan ötürü ki dinini anlayınca, muhalifler sana yürekten kin bağlarlar. Hemen göz açtırmadan canına kastetmek isterler. Gideceğin yeri de kimseye haber verme ki kılavuz kılıklı bir uğursuz, yol kesmeyi sanat edinmiş adi ve alçak bir hilebaz
340
seni takip ile canına kastedip, altınlarını, metaını zorla elinden almasın. Altınlarını da sakla ki geceleyin bir hayırsız, haberin yokken aşırmasın. Hülâsa, korkudan kurtulmak ve emniyet içinde bulunmak istersen bu üç şeyini kimseye söyleme!
Ruhların görünürdeki farklılığı, elif ve be gibi, zatların farklılığından ileri gelir. Her cemaatin kendine göre bir mezhebi, bir sırrı olduğu gibi, her birinin bir yâri, bir kafadarı vardır.
345
Her birinin bir türlü yiyecek ve gıdası, kendine mahsus bir dini, bir mabudu veya tapacak bir putu vardır. Ruhlar da uçan kuşlara benzer. Her birinin bir şekli ve ayrı bir ötüşü vardır. Kiminin yuvası helali haram saymak ve dinden çıkmak, kimininki din ve itaattir. O hâlde bu muhtelif kuşların dillerinden anlayacak bir Süleyman’a ihtiyaç vardır ki; dev, peri, insan, melek tamamen onun hükmünde olsun, (SAYFA 18)
350
çevgenle oynanan top gibi, hepsi de canıgönülden onun fermanına itaat etsin. Sen o Süleyman’ın sırrısın, hepsini yakinen bilmelisin. Sır, özdür yani içtir, iç elbette kabuğa tercih olunur. Düşünceyle ibadetin özü, bundan dolayı, hepsinden üstündür.
Çünkü Hak Teâlâ’nın sanatını bir parça düşünmek, yetmiş yıllık virdler ve zikirlerden hayırlıdır. Cenabı Peygamber efendimiz, bir Hadisi şerif’inde: “Tefekkuru sâatin hayrun min ibadeti seb’îne seneten.”4 buyurmuştur.
355
Şu hâlde yakinen malum oldu ki tefekkür, aklın ve ruhun sonucudur. Öyleyse sonucu tercih etmelidir. Dünyada, akıcı söz olsun, kekeme sözü olsun hepsini dinledin ve anladın. Herkesin muradına göre adilane hükümlerini ver ki sen hepsinin hâlinden haberdarsın.
Sen Anka’sın, yerin de Kaf Dağı’dır. Uçuşun, dönüp dolanışın daima yukarılaradır. Kaf’tan murat Cenabı Hak’tır. Anka’dan murat da can kuşudur. Söyle de yuvasını Kaf Dağı semtine kursun.
360
Lâkin bu makam her cana nasip olmaz. Ağız içinde ham meyve ile olgun meyve bir midir? Ebu Cehil karpuzu şeker tadı verir mi?
Boncuk kıymetçe elmasla beraber olur mu? Her kanatlı böcek pervanelik edebilir mi? Şahin, evcil bir kuş nasıl olabilir? Serçe kuşu, Hüma ile beraber uçabilir mi? Evlerin tavanı sema kadar yükselemez. Hayvanın canı Kaf’tan ne anlar? O, Kaf’tan dem vursa laf olsun diye söyler.
365
Kendine Anka süsü vererek, ahmakları aldatmak, ölü cesedinin içinde zinde bir ruh taşımakta olduğu fikrini vermek ister.
O, ruhu katran gibi kara olan baykuş avcısı kendini halka ay gibi nurlu göstermek gayretindedir. Ama hakikâtte söğüt ağacı gibi meyvesizdir. Görünüşü meyve ağacından farksızdır. Fakat yine elverişli meyveden mahrumdur. O rehbersiz, gulyabani gibi yol kesicidir. Ondan meyve umma, onun yaprağı bile yoktur.
370
Meyveyi öyle birisinden iste ki sana lafsız sözsüz yüzlerce çeşit meyve versin. Bahara muhtaç olmadan sana şeker gibi tatlı meyveler versin. Feleklerde uçan ruh da böyledir. O, Cenabı Hakkın ahlâkıyla ahlâklanmış, melek tabiatı kazanmıştır. Bizim sözümüz öyle canlar hakkındadır ki o, gıdasını “ilm-i ledün”den alır. Bu zamanda böyle can sensin, bütün sözlerimle sana hitap ediyorum.
375
Zahirde halk ile oturur, kalkarsın, fakat Cenabı Yezdan’ın gölgesindesin. Çünkü Yezdan’ın seyrettiği senin kalbindir. Her ne kadar bu gönül, unsurlardan oluşmuş bir vücutta bulunuyorsa da. (SAYFA 19)
Notlar
- Ruhlar öyle ordulardır ki birbirlerini tanımazlar, dost olmazlar, birbirlerini bilmezler ki ayrılığa düşsünler.
- İnsanlar altın ve gümüş madenleri gibi madenlerdir.
- Görüşünü, altınını ve mezhebini gizle.
- Bir saatlik tefekkür yetmiş saatlik ibadetten hayırlıdır.