Bu makalede şu açıklanacaktır:
Hak Teâlâ Hazretleri’nin ne âlemleri vardır ki bu âlem (gördüğümüz âlem) onlara nispetle bir zerredir. O sonsuz âlemleri Cenabı Hak evliyasına göstermiştir. Bu âlemde gördüğümüz her şey, o âlemin nurunun aksi ve gölgesidir. Mesela, suya aksetmiş ağaçlar görürsün fakat ne kadar uğraşsan ele geçiremezsin, meyvelerini toplayamaz, gölgelerinde oturamazsın. Çünkü o görüntüler yansımadır, gölgedir. Gerçeklikleri yoktur. Şu hâlde asıllarını istemelidir. O asıl da Hak Teâlâ’dır. Eğer evliyanın sohbeti nasip olur da o mülke sahip olursan, o vakit bu cihanda görünen her şey senin yansıman olur. Tüm varlıklar aslında Hüda’ya âşıklardır. Bu cihanda o nurları, o suretleri gördüklerinde onun aşkıyla kararsız oluyorlar. Bunun çaresi evliyanın isteyipte bulduğu gibi onu istemektir.
Bu makalede şu da ifade olunacaktır ki Hak Teâlâ Hazretleri’nden başka her şeyi, aramadıkça bulamazlar. Fakat Hak Teâlâ’yı bulmadıkça arayamazlar. Her şeyi bulmak için aramak lazım. Fakat dostu aramak için bulmak lazım.
(SAYFA 163) Hak Teâlâ Hazretleri’nin kudret cihanının yanında bu cihan değersiz ve önemsiz bir zerre gibidir.
4160
Cenabı Hak o cihanı velilerine, İsa ve Musa aleyhisselam gibi peygamberlerine gösterir. O cihanlar ki zayıf ve sahte hislere görünmez. Bu cihan (bizim cihanımız) sahtedir. O cihan altından daha altındır. Orada can şarabını dudaksız içerler, canı gönlü o nimetlerle beslerler. O cihanın yeri, göğü, tacı, saltanatı daimi şereftir. Belki hakiki şeref oradadır. Burada şuna buna isabet eden şerefler onun yansımasıdır.
4165
Ahmaklar bende bu şeref vardır, birçok kimseler benim idarem altında, emrimde bulunuyor diyerek o gölgeyi asıl zannederler ve sevinçle raks ederler. Onun emanet olduğunu bilmezler. Buradaki o şerefler akarsu dalgaları gibi yok olucudur. Gerçi ırmakta (ırmağın yatağında) su daima akar. Fakat o su, yataktan kaynaklanmamaktadır. O su bir kaynaktan gelmektedir. O kaynak Rabbanî ve ebedi bir kaynaktır.
4170
Gölge (suya veya aynaya düşen görüntü) sahibine benzer fakat kişinin varlığıyla mümkündür. Gölge var görünürse de yoktur. Çünkü o görüntü, şahsın kendisi gibi, elle tutulamaz. Onu kucaklamak istesen, imkân bulamazsın. Çünkü daima kucağın haricinde kalır. Bırak, onu tutmak mümkün değildir. Her hayali seyretmek de böyledir: İmkânsızdır. Gölgeye kılıçla vursan tesir eder mi? Nerede!
4175
Bir kimse ırmağın suyuna aksetmiş bir görüntü görse, yahut su içinde güç ve kuvvet sahibi bir padişah görse hiçbirinin gerçekliği yoktur. Onları ömrünün sonuna kadar suyun içinde arasa, eline bir şey geçmez. Bu dünyanın güzelliklerini ve iyiliklerini de böyle bil ki onlar, gizli şahsın sınırlı gölgeleridir. Gizli şahıs, o nur cihanının; gölge de bu dünya zevklerinin örneğidir.
Öyleyse gölgeyi bırak! Çünkü hakiki varlığı yoktur. O şahsa git ki boyutsuzluktadır. Yani o âlemdedir ki orada benlik ve senlik yoktur.
4180
Âlemde ay, güneş, felekler her şey yokluktan varlığa gelmedi mi? Bu her an alay alay varlığa gelen zevkler, yaşayışlar oradan kaynaklanmıyor mu? İyi, kötü, artık, eksik her şey buraya oradan erişmiyor mu? Bil ki yokluk, sürekli bir varlığa sahiptir. Daima vardır ve olacaktır. Âlemin varlığı, onun yapıp ettikleri gurubundandır, bütün şeyler onun bağışıdır.
4185
Fakat bunlar sonunda değişecektir, güneşte kalmış buz gibi eriyip mahvolacaktır. Her devre sonunda bunlar değişecek, şıra gibi bazen şarap, bazen sirke olacaktır. Bu topraktan yüz türlü bitki meydana gelmektedir. Ölülere onlardan ölümsüz hayat gelmektedir. Kudretiyle bitki hayvan oluyor, hayvan da sonunda insan oluyor. İnsanın, takip ettiği gelişim yolunda melek olmak ve daha ileri gitmek gibi daha derin (ince) makamlar vardır.
41120
Melek mertebesinden geçtikten sonra, vahdet âlemine varıncaya kadar arada daha pek çok makamlar ve mertebeler vardır.
(SAYFA 164) Son mertebe de odur ki vehimlere sığmaz, aklın ve idrakin haricindedir. Cennet cehennem onun bendesidir (emrinde), her ikisinin de beka ve saadeti ondandır. Her ikisi de yiyeceklerini ondan isterler. Bu, dilden değil, candandır. Cennetin rızkı (nasibi) inananlar, cehenneminki eşkıyalardır.
4195
O, âlemin rızıklandıranı gibidir. İki âlemde de kimseden rızkını esirgemez, herkesin nasibini verir. Hayvani nefis gıda olarak ekmek ister, insani nefis de can ister. O rahmet sahibi, Süleyman’dan karıncaya kadar, herkesin rızkını eksiksiz olarak verir. Cümlesinin mürebbisi birdir; o, besleyendir. Her biri ondan kısmetini alır. Herkese ondan hak ettiğine göre kısmet verilir, çocuklara hocaları tarafından ders verildiği gibi:
4200
Kimi hece okur, kimi Fatiha, kimi lokma ister, kimi koku. Değil midir ki cinler yemek kokusuyla beslenir, melekler de güzel kokudan hoşlanırlar. Fakat insanlara her üçünden de haz vardır: Hem yemekten, hem kokusundan, hem de güzel kokudan. Şu hâlde insan, her şeyle gıdalandığı için onların ikisinden de üstündür. Belki insanda bunun gibi yüzlerce özellik derlenmiştir.
Güneş, ay, gezegenler, Ülker…
4205
Hatta gök, yer, kürs, levh, kalem bunların hepsi insanda işaretsiz nakış olunmuştur. Çünkü onun ruh aynası temizdir. Cefa edenle vefa edeni görür ve bilir. İyi, kötü ona göre açıktadır. O, Hakk’ın nuru ve hüsnüyle doludur. İnsanın ruhu su ırmağı gibidir. Her ne kadar toprak cisim içinde hapis ise de bu cihan tortusundan kurtulup da kalbini temizleyince, içinde her şey açıkça görünür.
4210
İçerisinde dokuz kat felekler, yer, levh, kalem, kürs, melek, her şey ortaya çıkar. Çünkü bunların hepsi Âdem’de mevcuttur. Fakat Âdem’deki bu hâl, bu yetenek, hakikâtte Âdem’in Hakk’ın nuru olmasındandır. Onu o birliktelikten uzak zannetme! Bu eğri keman (yanlış zan) onun kafesi olmuştur. Ondan dolayı gönlü demir örs gibi katıdır. Dünya kaygıları onu sağır ve kör etmiştir. O derecede ki Süleyman’ı karınca zannediyor.
4215
Şunu bunu düşünmek tortu ve süprüntüdür ki can suyu onlardan bulanır. Ay, bulut içinde bulundukça onda karanlıktan başka bir şey göremezsin. Bu perde sendedir, onu kendinden gidermeye çalış ki o ayın yüzü güneş gibi görünsün.
Tâ ki o can kaynağında cihanlar göresin. Öyle cihanlar ki insanlar ve cinler hayrandırlar. Sana gayblerin mülkü ve açıkta bulunanların mülkü bildirilsin, yanında, görünenle görünmeyen ortaya çıksın!
4220
Sende bulunmayacak hiçbir şey kalmasın. Buraya vasıl olunca durma! Yoluna devam et! Evvel bulmak, sonra istemek lazım. Allah yolunda kural böyledir. Hak’tan başkasını bulmak, talepten sonradır. Çünkü talepsiz elde edilemez.
(SAYFA 165) Fakat Hakk’ı aramak vuslattan sonradır. Görmeden asıl tarafına nasıl yönelebilirsin? Cenabı Hakk’ın nasıl eşi yoksa yolunun da benzeri yoktur. Her ikisi de eşsizdir.
4225
Hakk’ı arayıp sorma Hakk’a vasıl olduktan sonradır. Gül olmazsa sana kokusu nereden gelecek? Buradaki talep, bulmaktan sonradır. Deniz olmazsa gemi yürür mü?