Bu makalede şu hadisi şerif açıklanacaktır:
“El-müminûn lâ yemûtûne bel yunkalûne min dârin ilâ dârin” Meal-i şerifi: “Müminler ölmezler, belki bir evden bir eve nakil olunurlar” şeklindedir. Bir kimse bir hücreden bir saraya geçerse veya bir köylü şehre göçerse buna ölüm denir mi? Zindanda mahpus iki şahsı düşünün! Birini çıkarırlar, rütbe ve makam verirler. Bu onun için hayatın ta kendisi olur. Diğerini çıkarırlar, idâm etmek, asmak, çarmıha çekmek için. İşte bu, ölümdür. Çünkü dünya müminlerin zindanı, kâfirlerin cennetidir, buyrulmuştur.
Kâfiri zindandan azap etmek için çıkarırlar. Bundan dolayı zindan ona cennet olur. Mümine de rütbe ve makam vererek yükseltmek üzere çıkardıkları için zindan ona gerçekten zindan olmuş olur.
(SAYFA 138) Resulü Zişan efendimiz: “Müminler ölmezler.” diye bunun için buyurmuştur. Çünkü abıhayat içenler ebediyyen ölmezler. Müminin ölmesi bir evden bir eve taşınmasıdır ki orada Hak’tan birçok lütuflara erişir. Orada daimi mutluluk içinde bulunur, her an yeni yeni değer ve şereflere kavuşur.
3450
O ev ki nurla doludur. Oranın bayındırlığı daimidir, harap olmaz. Eğer seni oraya naklederlerse, ömrüne son olmaz, ebedi hayata kavuşursun. Bu geçişe ölüm diyenler ahmaktır. Aklı olan takdir eder ki asıl hayat bu hayattır. Bu yokluk diyarından, bela (musibet, keder) diyarına geçmek ölümdür. Eğer ölüm diyecekseniz, bir hayırsızı hapisten çıkarıp öldürmeye, asmaya götürmelerine,
3455
işte ona ölüm deyiniz ki ölümden beterdir. Belki ölüm ona nispetle şekerdir. O heybeti (cehennemi) görünce ölümü arar, canıgönülden ölüm tarafına koşar. Hayatı sıkıntı ve çile içinde geçer, Allah’tan ölümü yalvararak ister. Çünkü o, her nefeste bin kere ölür. Oradaki şiddet ve dehşete bugün burada vakıf olsalar Hüda’ya niyaz ederek ve yakararak kendi kendini öldürür ve her nefes candan yalvarıp, inleyerek:
3460
“Ya Rabbi! Beni bu belaya düşürme!” der “Ve kına azabennar”1 duasını bir an bile dilinden bırakmazdı. Ama başka bir mahkûm ki onu öldürmek için değil, rütbe ve yetki vererek padişaha yardımcı olmak üzere hadsiz hesapsız mülke, kedersiz mutluluğa erişsin diye hapishaneden çıkarırlarsa işte bu, hayattır. Hem nasıl hayat, ebediyyete yakın bir hayat. Başka yaşayışlar buna benzemez.
Onlar bekasızdır, birkaç gün dünyada bulunmaktan ibarettir.
3465
Bu hayat güneştir, dünya hayatı buna nispetle bir mum ışığı bile değildir. Onun yanında bir oyuncak gibidir. Anka’nın yanında sivrisinek nedir? Denizin yanında bir testi suyun ne değeri var? Dünya adamlarıyla sohbet etmekle şeyh-i kâmilin sohbeti arasındaki fark da böyledir. Şeyhin dergâhında makbul olursan ki o Hakk’ın has kullarındandır, ondan alacağın hediyeler sebebiyle işlerin uğurlu olur, hâlin de sözün de başkalaşır.
3470
Bu örnek durumlardan biri müminler içindir ki onlar sonunda cennete giderler. Diğeri de kâfirler içindir ki cehennemde sonsuz kalırlar. Eğer o nimet dağıtanın yanında kabul görürsen, bu iki hâlin de üstüne çıkarsın. Küfür ile iman, kapında (emre amade) kapıcılar gibi olur. Sanki sen padişahsın onlar da kulların. O özel odada hasretle oturursun ki yüz cennet onun bir yaprağı kadar olamaz.
3475
Belki cennet nimetleri de onun hediyelerindendir. Dertlerin devası orada hazırdır. Her iki âlemin de hayatı onun nurundandır. Çünkü o nur olmazsa iki âlem de hiçe çıkar.
(SAYFA 139) İnsanlıkta asıl olan (temyiz) değerlendirebilme yeteneğidir. Her kimde temyiz yeteneği varsa, insan odur. Cenabı Risaletmaab efendimiz müminler hakkında mümeyyiz “kenis” buyurdu. Temyize kudreti olan herkes mümin olur. Çünkü o, dinin Hak olduğunu anlar.
3480
Beşer için temyiz özelliği, gözden daha iyidir. Çünkü bu kudret ona hayır ve şerri anlatır. Öyle değil mi? Göz çocuklarda da var. Fakat baliğ insanlar gibi iyiyi, kötüyü, alçağı, yükseği ayırt edemezler. Ona hepsi eşit görünür, kurt ile çobanı da sürüden sayar. Çünkü onda dostu düşmandan ayırt edecek temyiz kudreti yoktur.
3485
Ona göre âlim, cahil birdir. Çünkü başında kendine rehberlik edecek aklı yok. Fakat ileride aklı erdiği zaman, o da iyiyi kötüyü fark etmeye başlar. Ona da mertebeler açık görünür. Âlemde aziz kim, düşkün kim anlar. Onun rehberlik edecek aklı esir olduğu için önceleri bu görüş onda yoktu. Artık o, lütuf ile kahrı fark eder oldu. Fakat bu görüş aklındır, gözün değil.
34120
Çünkü göz, aklın aletidir. Gizli şeyler ona göz vasıtasıyla bildirilmektedir. Temyiz, akıldır fakat halk dilinde çeşitli adlarla anılır. Temyiz, göze yakın olunca küfür yolu da isyan yolu da açık olarak görünür. Baliğ insanın gözünde temyiz nuru vardır. Devi, huriyi ayırt eder. Evliyaullahın gözleri ilahi nurla her şeyi ayırt eder.
3495
Velilerin gözü Hakk’ın aletidir (vasıtasıdır). Onun nurundan sırlar kendini gösterir. O bakış Hakk’ındır, veliden ortaya çıkmaktadır. Velinin gözüne aletten başka bir şey deme. Çünkü hayır ve şerrin uygulayıcısı değildir. Akıllı olan, alete değer vermez (kıymet vermez). İyi, kötü her şeyi eyleyenden bilir. Alete bakan cahildir. İnsanların en hayırlısı (hayrü’l-beşer) olan Cenabı Peygamber, müminler hakkında “yenteziru binurillahi-Allah’ın nuruyla görürler.-” buyurmuştur.
3500
Kesinlikle bilindi ki müminler yerde, gökte daima Allah’ın nuruyla bakarlar. Bunda şek, şüphe yok. Gökten kastım, göklerin halkı (ehl-i asman), yerden kastım, yer halkı (ehl-i zemindir). Kuranı Kerim’de “Ves’elil karye”2 buyurulmadı mı? Ondan ilahi murat ehl-i karye idi. Ey salik, bunun sonu gelmez. Gözün değerlendirme yeteneğindeki sırrı iyi dinle! İnsan için ölçüp biçebilmeden daha kıymetli bir şey yoktur. Onun bir an yokluğu insanı hayvan eder.
3505
Çünkü ayırt edip değerlendiremeyenin aklı olmaz. Fena görüş eşek gibi her açıdan hayırsızdır. Değerlendirebilen gözdür ki insan yolunu onunla tayin eder, dünya ve içindekilerden onun yardımıyla geçer. Küfür ve karanlık perdelerini onunla yırtar, sonunda iman nurundan onunla kâr elde edilir. Temyizsiz bir insan canlı bir kördür. Ondan meydana gelen şeyler hep şeytani olur.
(SAYFA 140) O, Hak cihanından mahrum olur. Şuraya buraya boşu boşuna başvurarak bocalar durur.
3510
O nurdan, o lütuftan habersiz olarak cennetin köşkleri ile hurileri arasında şaşkın şaşkın gezer. O Hak cihanının her tarafı meyveli, meyvesiz ağaçlarla doludur. Her yerde baş ağrısı vermeyen şaraplardan hazırlanmış meclisler vardır. Hadsiz hesapsız cana yakın güzeller bağlarda, bahçelerde gülüp oynarlar. Şarap, süt, bal ırmakları, her tarafa akan leziz sular, kurulmuş sofralarda daimi yemeler, içmeler, hastalıksız ebedi sıhhatler oradadır.
3515
O güzelliklerin ayrıntılı anlatımı senin idrakine sığmaz, ben de Rabb’imin bağışlarından bu dudaktan başka bir dudak istemedim. Bu ümitle ki herkese bu esrarı açıktan açığa o dudaktan söyleyebileyim. İşte, o inatçılar, böyle eşsiz bir cennetten kör ve nasipsiz kalmıştır. Daima o didardan mahrum olarak dünyada hayvan gibi gezer. Hayvan da böyle değil midir? Dünyada, sayısız insanlar vardır.
3520
Kadın, erkek sayısız güzeller, yüzbinlerce zekiler, ahmaklar vardır. Her taraf bahçeler, bağlar, köşkler, sahralar, meydanlarla doludur. Onun, bunların hiçbirinden haberi yok. Yalnız nazarında birbirinden farklı görünür o kadar. Havastan (seçkinden), avamdan (halktan) habersiz, tane toplayan kuşun tuzaktan habersiz olduğu gibi, o kimse ki gözsüzdür, onu ölü say, bu kadar sıcaklık içinde buz gibi donmuş bil.
3525
Öküzün gümüş tenli sevgililerden ne haberi olur, padişahla köleyi nasıl ayırt eder? Değil mi ki gözünde temyiz kudreti yoktur. Ona göre hayır, şer eşittir. İsterse dünya baştanbaşa güzellerle dolsun, o bunlardan birşey anlamaz, ancak samanlığı bilir. Temyizsiz (değerlendiremeyen) adamı da böyle bil! İyiden, kötüden, küfürden, dinden haberi yok. Her ikisinden de dem vurur (bahseder), fakat anlamaz. Sırtında şeker yüklü eşek gibi ki
3530
şeker yükünü arpa aşkıyla çeker. Onun kötü canı samanlığa rehin olmuştur. Bu dünyada o âlimler de böyledir ki Hakk’ın ilmini açıklarlar. Fakat ilim yükünü ekmek için çekerler. İlmin kıymetinden, güzelliğinden habersizdirler. İlim, sonsuzluk nimetidir. Bu hayvanlar, bu tükenmez sofra başında aç kalmışlardır. Çünkü ilmi Hak için öğrenmemişler, onun güzelliğine karşı gözlerini kapamışlardır.
3535
Gözleri ancak ve daima dünya tarafına dikilmiştir. Kokmuş nefesten güzel koku gelir mi? Sözlerinde duyulan ancak dünya kokusudur. Çünkü Cenabı Hak dünyayı onlara eş etmiştir. Amelleri bu dünya için olunca, aşağı derecelere düşecekleri ortadadır. O ilimler dıştan bakınca ilimdir, fakat hakikâtte hastalıktır. İlimleri Hak’tan kaynaklanmadığı için temelleri sıkıntı ve kederdir. Ondan dolayı söylemekten çabuk usanırlar.
3540
Emeğinin mükâfatını görmeyen işçi doğal olarak işinden usanır, tembelliğe başlar.
(SAYFA 141) Amellerinin amacı sevap değil de dünya olan kişinin hâli dünyaya dair bir şey elde edemediği gün haraptır. O kimse ki ilmi satmak için almıştır (öğrenmiştir), bu amaçla elde edilen ilim müşteri bulamazsa, ilimden umduğu eline geçmediği için sümük olur gider. O güzel ilimler ona bir şey ifade etmez olur, kıymetsiz kalır.
Başında ezeli aklı olan kimse, ilmi kendi için alır, satmak için değil.
3545
Satıp ta, bedeliyle hane ve köşk yapmak amacıyla elde etmemiştir. Hak âleminin bağı, tarlası, bostanı, merası, malı, mülkü her şeyi ilmîdir. Balık gibi ki suda yaşar, yiyeceği, giyeceği hep sudandır. Sudan başka ona ne verseniz zehir olur, lütuf da olsa kahır sayar. İşte merd-i Hüda böyle olan âlimdir onu bırakma, eteğine sıkı sarıl!
3550
Onun ilmi canlara can katar, onu kabul et ki diri gönüllü olasın. Ayağı altında öl! Öldüğün vakit ondan baki hayat alırsın, kanatsız olarak semada uçarsın. Onun bahşettiği can ebedidir, geriye kalanını heva bil! O, zamanının aynasıdır. Cismi onun maneviyatıyla dolmuştur. Onu görmek, Hüda’yı görmektir. Çünkü o, Hüda nuruyla dolmuştur.
3555
Hüda deryaya, onun cismi de bir küpe benzetilebilir ki bu küp o deryadan dolmuştur. Küpün yolu deryaya doğru gittiği takdirde deryanın dalgaları elbette küpe çarpacaktır. Onunla derya arasında engel yoktur, her durumda onu da deryanın kendisi bil. Çünkü o küpte olan su, o deryanın suyudur. Bunları ayrı görmek doğru olmaz. Her kimin temyizi varsa anlar, suret âlimlerini gönlünden çıkarır.
3560
Böyle âlim (Merd-i Hüda) onun sevgilisi olur, alışverişini onun dükkânından yapar. Onun haramı, yanında helal olur, kendine ondan sualsiz yüz cevap gelir. Üzüm şarabı onun eliyle mübah olur. Gerçi o, şeriattan uzaklaşmış görünse de onun eğriliği doğru olur, eksikliğinden yüzlerce katkı meydana gelir. Orada fail Hak’tır, onun cismi değil, ismini bırak da isimlendirene bak!
3565
Temyizin olunca, doğruyu alırsın, eksiği fazlayı bir görmezsin. Çirkini güzeli bir tutmaz, dostla düşmana bir hitap etmezsin. Temyizi olan, yükseklere çıkar, temyizsiz olan kör olur. Anasından gözsüz olarak doğan kimsenin görmesine imkân var mı? Cahil adam âlim olur mu? Kör için yolda her adımda düşme tehlikesi mevcuttur. O arslanı nasıl avlayabilir?
3570
Ayırt edip değerlendirmeye gücü yetmeyen kimse, birçok nimetlerden mahrumdur, çünkü varlığı gözsüzdür. Evinin kapısı kapalıdır. Ceset, bir evdir ki kapısı gözdür. Kapı kapalı olunca girmek mümkün olmaz. Fakat gözlü olan, yolda dosdoğru gider. O, gözlerinden daima faydalanır.
(SAYFA 142) O yolda adım başında ona menzil vardır. Gül balını diken zehri görmeden elde edebilir. Ebedi cennete ayak basar, nihayetsiz bağlarda, bahçelerde güzel güzel gezer.
3575
O çimende gülşen içinde gülşen, her yerinde sefa içinde sefa bulur. O yolda hastalık yoktur, daimi dinlenme vardır. Her ne kadar yol adı veriliyorsa da canın hoşlanacağı ve gönlün dinleneceği menzildir. Haydi! İsimden geç de cana bak! Altın istiyorsan madenin içine bak. O ki düşünü örtüsüz (vasıtasız) görüyor, artık kabuğa itibar etmez.
3580
Karşına iki yüz türlü neşe verecek şeyler çıksa ondan dönmez, çünkü haberdardır. Bir kimse ekmeği yüz şekle koysa, akıllı ona ekmekten başka bir şey demez.
Notlar
- Bakara suresi 2/201 Onlardan, “Rabbimiz! Bize dünyada da iyilik ver, ahirette de iyilik ver ve bizi ateş azabından koru” diyenler de vardır.
- Yusuf suresi 12/82 “Bulunduğumuz kent halkına ve aralarında olduğumuz kervana da sor. Şüphesiz biz doğru söyleyenleriz.”