Bu makalede şunlar açıklanacaktır:
(1) Bütün enbiya ve evliya, ahireti istemeye istekli ve ibadet ve taatle meşgul olunması gerektiği hakkında çok sözler söylemişlerdir. İtaatsiz gafilleri kınamışlardır. Her kim o amaçlarla söz söylerse -isterse aynı ibare ile olmasın- aynıyla onların sözlerini söylemiş olur. Bundan dolayıdır ki: “Ebu Hanife Rahimallah”a göre Arapçasını iyi okuyanlar için dahi namazda Kur’an’ı Farsça okumak caizdir. Arapçasını okumasını bilmeyenler için ise (başka dilde okumak) bütün mezheplerin ortak kararıyla uygundur (caizdir).
(2) “Tefekkuru fi alaillah ve la tufekkiru fi zatillah.” hadisi şerifi izah olunacaktır. Meal-i şerifi, “Allah’ın nimetleri hakkında düşünün, zatı hakkında fikir yormayın!” Nasıl ki baharın bizzat kendini görmeye çalışmak insana sıkıntı ve durgunluk verir (çünkü bahar gözle görülmez). Nasıl ki ağaçlara, çiçeklere, bağlara, bahçelere bakmak insana ferahlık verirse, Bari Teâlâ Hazretleri’nin kendisini (zatını) düşünmek de öyle olur. Bundan dolayı, Cenabı Hakk’ın zatı hakkında fikir yormamalı, yalnız eserlerini seyrederek onlarda ortaya çıkan kudret ve sanatın hayranı olmalıdır. Sanatkârı sanattan izlemelidir.
(3) Öğrenci, üstadının bütün ilimlerini öğrenince aynı üstat olur. Yani manen her ikisi birleşerek bir olurlar. “Buistu muallimen” (Ben muallim olarak gönderildim.) buyuran Cenabı peygamberimiz halkı aydınlatmak ve yetiştirmek için gönderilmiştir. Her kim onun izini -o makama, o bağa yetişecek derecede- takip ederse aynı o olur. Sureten iki görünseler de manada bir olurlar. Mesela, aynı sudan iki bardak doldurulsa, suya bakanlar bir, bardağa bakanlar, iki görürler.
(SAYFA 135) Ey oğul! Burada ne söylediysem, onların cümlesini baştanbaşa Hakk’ın ilhamı bil! İyi bil ki onlar benden bensiz (gayri iradi) ortaya çıktı. Bilirsiniz ki âşıkı harekete getiren, aşktır. Bu sözlerin söyleyeni Veled (Sultan Veled) değil, aşktır. Hakikâtte ise hep Hüda’dandır.
3365
Şeriatten, tarikatten söylendi, hakikât ve esrar incileri delindi. Bu Mesnevi’de hadsiz hesapsız… Fakat cihanda manayı anlayacak bir adam hani ki onun üçünün de onda derlendiğini görsün. Her ne kadar bu gizli ise de o, açık olarak görsün. Yaş, kuru hep bunda mevcuttur. Bunu okuyan, görür ve anlar ki yerde gökte ne kadar ilahi sır varsa hepsi bunda derlenmiştir.
3370
Bir sözü yüz anlamla açıklarsan, can için kurtuluş vesilesi olur. Halk, ondan kastedilen anlamı anlar. Açıklamadan kasıt, anlatmaktır. Harf, hece, söz fayda içindir. Nasıl ki sofra yemek için kurulur. Yemek olmazsa boş sofra neye yarar? Bunun gibi faydasız söz de hatadır. Görüntüden kasıt anlamdır. Manayı aramayan kimse boştur, beyhudedir.
3375
Cihandan amaç da Hak Teâlâ’yı bilmektir. Onu bilmeyen cansız cisim sayılır. Eğer arifsen, dünyadan Hakk’ı bil! Cismini canın mekânı etmeye çalış. Hak Teâlâyı bilmek, canın kurtulmasına sebeptir. Hayatın kendisine gitmek, ölümden kurtulmaktır. Söz, bir şey anlatmak için söylenir. Dünyayı (kâinatı) söz bil! Manası Allah’tır. İncil’de, Tevrat’ta, Kur’an’da ve hafızalarda ne varsa,
3380
hepsi burada kesin delil ve bir büyük ispat ile birer birer açıklanmış, güneş gibi meydana çıkmış ve aydınlatılmıştır. Ne mutlu o cana ki bunlarla beslendi. Her kim bunlarla gıdalanırsa ruhani olur, nefisten geçer, rabbanî olur. Bir makama erişir ki öyle yüce ve sonsuz, Cibril bile yol bulamamıştır. Hazreti Muhammet’ten (s.a.v.) başka bir kimseye o vuslat nasip olmamıştır. Çünkü o yakınlık ondan başkasına kolaylaştırılmamıştır.
3385
Kendi ümmetini de oraya eriştir. Köleler sultandan ayrılır mı? Değil mi ki üstadından icazet alan talebe üstadı gibi usta sayılır. Sanatı ondan iyice öğrendikten sonra onun aynı olur. Nakşı, namı bırak! (Onlardan yüz çevir!) Onun elinden gelen şeyler, bunun elinden de gelir. Çünkü bu da sanatında üstadı gibi kâmil olmuştur. O filiz, onun canının da filizi oldu.
Her ikisi de o sanatta aynı kemali, aynı dereceyi buldu.
33120
Nakış ve isim farkını bırak da ikisini bir bil! Çünkü öğrencisi hocası gibi tamam oldu. Eğer üstat, öğrencisiyle iftihar ederse, hakikâtte kendisiyle iftihar eder. Çünkü üstadın ilmi onda kendini göstermiştir. Üstadın bütün bilgileri ona geçmiştir.
Üstadın ilmi tamamıyla öğrencisine geçmiş, talebe bir kedeh gibi, üstadının bilgileriyle dolmuştur.
(SAYFA 136) Üstadın talebesine olan muhabbeti kendinedir. Çünkü onda gördüğü, kendi yüzüdür.
3395
Öyle değil mi ki aynaya baktığında gördüğün ve sevdiğin yüz, kendi yüzündür? Müminler, birbirlerinin aynasıdır. Şundan dolayı ki hepsi de peygamberden doldular (feyz aldılar). Bundan dolayıdır ki Cenabı Mustafa aleyhisselam ümmetiyle her zaman iftihar ederdi. Hakikâtte ise kendiyle iftihar ederdi. Bunu canıgönülden kabul et! (İnan) Hak Teâlâ Hazretleri de enbiyasıyla iftihar eder. Çünkü onlar da kendi deryasından kaynayan nehirlerdir.
3400
Şu hâlde deniz, nehirle iftihar ederse, kendiyle iftihar eder, başkasıyla değil. Çünkü ırmak, suyunu o denizden alıyor, aynı sudur başka olamaz. Her ikisi de ayrı varlıktır diyerek iki sayma! Görüntüden geç, manaya yönel! Ben bu bahsi daha çok açıklarım, yâr gibi yabancı da anlasın diye. Fakat yazık ki el, yârân gibi yola gelmiş değil.
3405
Yâr için de bu kadarı yeterlidir ki onların canı daima aydınlatılmaktadır. Bir testi, küpten dolarsa, suyu iki saymak doğru olmaz. Su iki değildir, kabı ikidir. Eğer bunu anlamaz ve böyle söylemezsen gafilsin! Her kim manaya giderse, mana olur.
Surete giden de suret olur. Ehl-i suret Hüda’dan kopmuşlardır. Ehl-i mananın ise Hakk’a bağları, bağlılıkları vardır.
3410
Çünkü Hak manadır. Renk ve koku dünyasındaki suretler ondan vücut bulmuştur. O cihan, bağımlılığı mecburiyeti olmayan bahara benzer. Gözden uzak ve gizli bir manadır. İlkbaharın rengini ve nakşını görmek mümkün değildir. Çünkü o, renksiz ve nakışsızdır. Ancak onun renk ve letafeti açıktan açığa ağaçlarda, çiçeklerde, meyvelerde görünür. Dağlar, sahralar güllerle, yaseminlerle dolar. Yeryüzünde ondan sayısız gül bahçeleri meydana gelir.
3415
Hüda’yı da böylece -gerek iyi gerek kötü- sanatında seyret! Dünyada kendini halkta ve halkın ahlâkında gösterir ki sanatı aracılığıyla sanatkâr tarafına yönelsinler, sanatçıdan haberdar olsunlar diye. Konuyu olabildiğince açıklıyorum. Yoksa o anlam açıklamaya, anlatmaya sığmaz. Şu ümitle ki onu kavrayabilesin, arada cisim engeli olmaksızın can tarafına gidesin.
3420
Benim gibi, o boyutsuz cihana koşasın, görünenden geçesin (dünyadan alâkayı kesesin). Sınırı, sonu olmayan bir âleme yönelesin ki orada Hüda’dan başka kimse yoktur. Bu çokluk meyvelerde, dallarda, yapraklardadır. İlkbaharın ne adedi var, ne biçimi. Daima canıgönülden mana tarafına yol al ki ruhlar gibi nakışsız, suretsiz gidesin! Ten ve suret kalmayınca cana mekân olur, balık gibi canan deryasında yaşarsın!
3425
Kendi kendine yüz sene ibadet etsen bir mürşidin olmazsa bu vuslat nasıl meydana gelebilir?
(SAYFA 137) Ey ruhu diri olan! Bir merdin eteğine sarıl ki seni gizli hazineye eriştirsin. Onun mertliği sana da sirayet etsin, onun tekliğinden (vahdet) senin ikiliğin (kesretin) zail olsun. Sen, iki vücudun birleşmesinden meydana gelmiş bir kubbe ol! Bir cihan ki oraya ikilik sığmaz. Zıtlardan, benzerlerden, adetlerden her şeyden geçer, onun gayretiyle ehade vasıl olursun!
3430
Onun çabasıyla bu fani vücutta meydana gelecek gelişimi, ilerlemeyi onsuz yüz bin senede bulamazsın! Onu görmek, Hakk’ı görmektir. Vasl-ı Hüda’yı ondan iste! Çünkü o, Hazreti Hakk’ın seçkinlerindendir. Şüphesiz onun da Hak gibi yetki gücü vardır. Eğer sana lütfen rehberlik ederse, seni o nura kavuşturur. O gerçek mert, Hüda’nın itibar ettiklerindendir. Günahkârlar onun şefaatiyle kurtulur.
3435
Öyle mert nadir bulunur. Ara! Allah ondan başkasına yüzünü göstermez. Onu bulunca aynı o olursun! Feleklerde, melekler gibi ayaksız yürür gezersin. Artık ne bulaşıcı hastalıkların sirayetinden korkar, ne de dinsizlerin dokunmalarıyla dinsiz olursun. Mertlerin sohbetini tercih et ki ticaret oradadır, çünkü Hüda senden hoşnut olur. Çünkü Hakk’ın istenilen bakışı ancak odur. Gönlünde yer tut ki o zaferi bulasın.
3440
O sayede sen de Hakk’ın seyrettiklerinden olursun, bu lütfa ona talebe olmak yoluyla erersin! Değil mi ki onun düşüne dost oldun. Bil ki ona da yâr ve yakin oldun! Müminlerin ödülü ondan dolayı cennet oldu ki Resulü Kibriya’ya candan gönül bağladılar. Kâfirler de dilenciliğe onun için hak kazandılar ki o tatlı suya (Hazreti Peygamber’e) düşmanlık ettiler. Onlara da abıhayat gelmişti fakat eşeklikleri yüzünden böyle mübarek bir sudan içmediler.
3445
Hayatı bırakarak ölüme koştular. O abıhayatı müminler içti.