Makale 50

A+
A-

Makale 50

Bu makalede şu açıklanacaktır:

Nasıl ki güneş bitkiler ve madenlere bir takım ihsanlar bahşediyor, kaftanlar giydiriyor, evliyaların ruhları da bulundukları manevi gökyüzünden nimet devşirirler, her yere, derecelerine göre, hediyeler, bahşişler gönderirler. Bu makalede şu: “El-mü’minu keyyisun mümeyyizun.” hadisi şerifi de şerh olunacaktır. Meali: “Mümin zekidir, kurnazdır, hayrını, şerrini bilir, ayırt eder.” demektir.

Âlemde birçok şeyhler vardır ki onlara aldananlar pek çoktur. Riyakârlıkla, şekillerinin gösterişiyle kendilerine veli süsü verirler. Doğruyu yanlıştan ayıramayanlar, onları mürşitliğe kabul ederler. Fakat asıllarına ulaşamazlar. Çünkü şeyhin kendi, arzulanandan uzak bulunmaktadır. Nerede kaldı ki başkasını yetiştirsin.


Güneşin nuru her şeyin üzerine düşer. Fakat her birinde başka türlü tesir yapar.

3160

Her meyveye ondan başka türlü tat gelir, dikenle gül besleniş itibariyle bir midir? Yeryüzünde buna benzer hesapsız şeyler vardır. Bitkiler, madenler ve benzeri; bakır madeni, altın madeni, yerin altında bulunan; keşfedilmiş, keşfedilmemiş çeşit çeşit cevherlerin her biri güneşten bir şekilde fayda sağlamaktadır. Hepsinin cömert kaynağı güneştir. Bil ki Hak yolunun taliplerine de o manevi güneşten böyle çeşit çeşit hediyeler gelir.

3165

O benzeri olmayan can güneşinden ki yerin göğün hayatı ondandır. Güneş, cisimlerin böyle işine yararsa (ki iyi kötü onunla biliniyor) varlığın aslı olan manayı nasıl nurlandırmaz? Cömertliği ve bağışıyla, kesin olarak bilinir ki bu geçicidir o kalıcı. Gözün varsa bunu görürsün. İnsanların çoğu, seçkinlere (havasa) özgü olan ihsanlara nerede ulaşacak? Cömertlerin gıdası alçaklara göre değildir.

3170

Her alçağa yiğit deme (saygı gösterme), her sarhoşu kendin gibi ayık sanma! Boncuğun inci gibi kıymetli olması beklenebilir mi? Adi bakırı altın fiyatına kim kabul eder? Âdemlikte esas nitelik, doğruyu yanlıştan ayırabilmektir ki onunla fazlayı eksikten ayırır. Nur ile nârı bir tutmaz, iftihar edecek şeylerle ar edecek şeyleri birbirinden ayırabilir. Şeytanı melek gibi kabul etmez, kesin olanı şüphe olarak görmez.

3175

Doğru sözle yalan sözü tanır, sinek gibi kokmuş ayrana düşmez.

(SAYFA 128) Tarikat yanında sağlam fikirli olur, her alçağı velilerden addetmez. Bundan önce Cenabı Peygamber’in emr-i şeriflerini söylemiştim ki Cenabı Hak müminlere ayırt edebilme yeteneği vermiştir ki gönül ehli ile dünya ehlini tanısınlar, kendileri de bu yetenekle gönül ehlinden sayılsınlar. Çünkü yalancı şeyhlerin hesabı yoktur. Zahiren iyi görünürler, fakat bâtınları fenadır.

3180

Körlüklerinden dolayı kendilerini beğenir ve methederler. Hepsi de yol göstericiyim der. Evet, yol gösterirler. Fakat kendi taraflarına. Tâ ki seni de kendileri gibi etsinler. Ama o kimse ki kendinden geçmiş, kendini tamamıyla faniliğe vermiş, kendi bakımından ölmüş, Hak bakımından zinde, gayrıdan tamamen el çekmiş, yok olunca da Hakk’ın aleti (vasıtası) olmuştur. Aydınlatma ve yol gösterme bunların işidir.

3185

Kimin nefsi Hakk’ın elinde alet olursa, Halik-i Teâlâ Hazretleri halka dersi ondan verir. Böyle bir kimseyi bulursan, eşiğine sıkı sarıl! De ki: Bu kulun sana isteklidir, canıgönülden sana âşık olanlardandır. Ona değer vererek yönel! Umulur ki seni dergâha doğru götürür. De ki: “Lütfen beni de o köşkten, o cennet bağından mahrum etme.”

31120

Hasret ve arzuyla dolu olan bu kuluna o hesapsız hazinelerinden bir miktar bahşeyle!

O kimse ki onda Hüda’dan başkasına şahit olunmaz, o, cisim de olsa mabuttan başkası değildir. O cisme bakma ki o, dünya işleriyle meşgul değildir. Onun gönlünde dolaşan yalnız Hak’tır. Artık ondan meydana gelen davranışları ve sözleri ondan bilme! Çünkü o benzersiz varlık Hakk’ın aleti olmuştur. Davranış kişiden meydana gelir, aletten değil. Bu yüzden, velinin her davranışını Hüda’dan gör.

3195

Böyle bir kimse sana şeyh olursa diyecek yok. Böyle olmazsa sana düşmandır. O yolunu yitirmiş şeyh, kendi gibi seni de yoldan çıkarır. Kendisi batmıştır. Sana malı nereden verecek? Kendisini sahtelikle muhteşem gösterir, fakat içten içe iflas etmiştir. O iflas etmiş adam gibi ki her sabah bıyığına kuyruk sürerek yağlardı ki onu görenler yemek yemiş desinler, karnı tok sansınlar.

3200

Bir cömerdin sofrasına rastlar da “Buyurun, yemek yiyelim.” derlerse, iştahım yok, karnım tok diyebilsin ve dudaklarındaki yağ bulaşığı da bunun şahidi olsun. O ham ve sersem adam kendini her gün böyle tok gösterirdi. Evinin rafında bir kuyruk parçası saklar, her sabah dudaklarını onunla bulaştırırdı. Bir gün kazara bir kedi onu kaptı, kaçtı. Kadın ve çocuklar ardına düştüler, tutamadılar.

3205

Bu esnada adamcağız, büyüklerden oluşan bir toplantıda sohbet ediyordu. Evinde bir hay huy, bir kıyamet koptu. Şuradan geldi, buraya gitti derken çocuğu babasına koşarak:

(SAYFA 129) “Baba dedi annem kuyruğu kediye kaptırdı, tutamadı, kedi kuyruğu yedi. Bundan sonra bakalım kendini tok göstermek için dudaklarını neyle yağlayacaksın?” Çocuğun bu sözüne toplantıda bulunanlar gülüştüler.

3210

Adamcağızın hâline yürekleri yandı, birleşerek ona yardım yapmaya karar verdiler. Ona da her türlü yemekten göndermeye ve sofralarına davet etmeye başladılar. Sırrı meydana çıkarak toplum önünde utandıysa da açlık zahmetinden kurtularak nefis yemekler yemeye başladı. O içi temiz adam açlık belasından kurtuldu, derdinin dermanını buldu. Çoluk çocuk nefis yemeklerle karınlarını doyurur oldular. Ve Hakk’a şükrettiler.

3215

Kendi de diyordu. “İhtiyacım meydana çıkalı, gamdan, kederden kurtuldum. Lanet olsun o saygıya ki o yüzden kendimi berbat, çocuklarımı perişan etmiştim. O saygı yüzünden daimi azap içindeydim. Çok şükür kurtuldum, tatlı geçime erdim.” Dünyadaki yalancı şeyhler de böyledir. Kendini büyüklerden gösterir. Der ki: “Ben öyle âlemdeyim ki hududu yoktur, cennet kadar güzeldir. Sonsuzdur.

3220

Gönlümdeki hazine tükenmezdir, Allah tarafından pak ve ebedi bir ruha ulaştım.” Bunu söyler ama onda bunlardan hiçbiri yok, o kıymetli madenlerden bir pula bile sahip değildir. Eğer onda bu yüksekten atıp tutmalar olmasaydı, gönül ehlinin nuru ona da erişirdi. Eğer aczini itiraf etseydi, o cömertlerin sofrasından ona da nimetler verilirdi. Böyle yalan sözler yüzünden mahrum ve şekli ve şemaili nursuz kaldı.

3225

Mümin onu simasından tanır, davranış ve sözlerinden bilir ve anlar. Fakat cahil onun tuzağına düşer. Âlim o dereden atlar geçer. Temyize muktedir olan (ayırt edebilen) onu bilir, evinden köpek kovar gibi kovar. Mümin hem zekidir, hem ölçüp biçebilir. Din hususunda bilgili ve dikkatlidir. Çünkü içinde ilahi nur vardır. O nur asla Hüda’dan ayrılmaz.

3230

Hakk’ın bu tarafa (dünya halkına) saçtığı nur, bunlarda ziyana uğrar mı? Cisimler yok olur fakat ilahi nur yok olmaz.

Güneşin saçılan nurunun dünyada onun bunun evine girdiği halde güneşten bağının kesilmemesi, daima onunla beraber bulunması, güneş nereye gitse beraber gidip, güneşin ardından ayrılmadan koşması gibi cisimler yok olduklarında ebedi nur da Hakk’a gider.

3235

Bu evler sonunda harap olur. Güneşin ışığı güneşle beraber kalır. Müminlerin cisimleri de böylece o saçılan nurdan kuvvet alır.

Onları birbiriyle kardeş bil, çünkü hepsi o güneşten hayat bulmuş, o nurdan dolmuştur. İşte bundan dolayı müminleri bir vücut bil, çünkü birdir, iki değil. Din nurundandır. O ki (mümin) Allah’ın nuruyla görür, onun körler gibi eğri büğrü gitmesine imkân kalmaz. (SAYFA 130)

3240

Allah’ın nuruyla bakan göz hiçbir şeyi yanlış görmez, o gözden bir şey gizlenemez. Bu kavmin (müminlerin) yakınlıkları esastır (ezelidir). Böyle yakınlık yok olur mu? Mecazi nispetler (dünyevî dostluklar) kesilir gider. Mahşerde birbirinden ayrılırlar. Belki dostlukları düşmanlığa dönüşür ve ‘’senin dünyadaki uğursuz sohbetinden dolayı ebedi hazine bana örtük kaldı’’ diyerek birbirlerine kahır ve sitem yağdırırlar.

3245

Fakat o dostluklar ki Hak içindir, onda pişmanlık ne gezer? Çünkü onlar hep birbirine hayırlı idiler, orada (mahşerde) da birbirine yardım ederler. Resulü Ekrem efendimizin “Cemaat rahmettir.” buyurması böyle birleşmeler içindir ki kimse yoldaşını mahzun bırakmaz. Kaygısızca birlikte yollarına devam ederler, birbirini menzile kadar götürürler. Devamlı dostluk takvanın aslıdır. Müttekilerin dostluğu Allah içindir.

3250

Denizdeki balıklar gibi sonuna kadar bir makamda bir yuvada beraberce yaşarlar. Cansız, cisimsiz insanlık tarafına giderler, nur-ı Hüda gibi saf ve artniyetsizdirler. Ölümsüz, fani olmayan bir hayat ile dipdiridirler, başsız ve ayaksız mutlak nurdurlar. Denizdeki balıklar nedir ki? O şahlar, denizin kendisidir. Onların dalgasından yüz cihan meydana gelir. O cihanlardan, bu tarafa (bu dünyaya) bir koku gelse dünya yüzlerce şeref kazanır.

3255

Bunun sonu yoktur. Dudaklarını yum da dudaksız, damaksız, ağızsız şeker çiğnemeye bak! Çünkü Hakk’ın sözü tatlı şekerdir. Ondan herkes yiyemez (herkese nasip olmaz). Sen söyleme, senin yerine o söylesin! Ondan iyi bedel olur mu? Onun sözünde pek çok maksatlar vardır. Dinlemek, söylemekten iyidir. Çünkü dil de kulaktan aldığını söyleyecek. Öyleyse sözün gelirini kulaktan bil! Harcama gelirden yapılır.

3260

Gelirin harcamadan iyi olduğu en baştan belli olunca geliri tercih etmek lazımdır. Söz masraftır. Dinlemekse gelir ve tasarruftur. Bu yüzden masraf gelirin mahsulü olur. Öyleyse canıgönülden asıl tarafına yönel! Oraya dön! Eğer “İrciî”1 nidasını işitmiş isen, neden asıl tarafına gitmeyeceksin? Eğer aslı tercih ettinse, bir işaret göster ki ben de asla kavuşmuş olduğunu bileyim.

3265

Bunu kavradıysan, ey yolcu bütün gelir tarafına ehemmiyet ver! Bu dilden çıkan her şey, ziyandır, kulağını o tarafa ver ki diri kalasın! Dil varlıktan harcar fakat kulağın yoksulluğu aşikârdır. Bütün varlıklar yoktandır. Eğer Hakk’a talipsen, bunu (bundaki sırrı) anla! Tâ ki bilesin, bu gelir, o masraf gibidir. O gelirde böyle yüz masraf toplanmıştır. (SAYFA 131)

3270

Her kim bunu samimiyetle dinlerse, gerek inkârcı olsun gerek hilebâz onun canı Hakk’ın nuruyla nurlanır, yol arayanlara yâr ve kılavuz olur. Ey emir! Bu, emirlerin nasibi değildir. Eğer senin de arzun varsa ölmeden evvel öl. Bu emirlikten öl (kurtul) ki sultan olasın. Şimdiki cismin o vakit baştanbaşa can olur.

3275

Bu kararsız varlıktan kurtulduğun zaman ölümsüz bir hayat ile zinde olursun. Bu varlık o varlığa perdedir. Bunda kalmak onun için yokluktur. Haydi! Kendinle kalma ki kendine kavuşasın! Eğer sonuna kadar bunda kalırsan, tüh sana! Bu varlık nefistir, o varlık Allah’ın nurudur. Onu kendi kendine iyi ara! Eğer bu aramakla o menzile erişirsen, zararsız kâra erersin.

3280

Birbiri içinde kat kat keselerin sonuncusunu aç da bak! Gör ki içinde ne inciler gizlidir! İyi bak ki açıkça göresin. O son varlık Hüda’nın nurudur. Eğer sende vefa varsa o varlığa talip ol! İyi bil ki diğer varlıklar da onların hayatı da o gizli nurdandır. Nasıl vücut can ile diri ise, can da canan ile diridir.

3285

Hayatı o nurdan iste! Çünkü can da cihanda o nurla ayakta kalır. Çünkü o asıldır, iki âlem onun yansımasıdır. Yansımayı bırak!

Mertler gibi hakikâte talip ol! Tâ ki onunla ebedi zinde olasın, bu iyi kötü dünyasından ebediyen kurtulasın. Çünkü bu hayat herkeste emanettir. Emanet için ebediyyet düşünülemez. Hakk’a talip ol ki hayat bulasın, Hakk’ın civarında daimi nur olasın.

32120

Bu başı verirsen o nur sana baş olur. Nasıl ki bakır kimya ile altın oluyor. Varlığın onun nuruna karşılık olur. O vakit hem sen olursun, hem sen olmaktan çıkarsın. Sen değilsin, çünkü bakırın altın olmuştur. Sensin, çünkü cevher olan aynı katredir. Değil mi ki meni rahimde cenin olarak ay parçası gibi çocuk oluyor; tuzlaya bir kurt düşünce, ne kadar pis ve murdar olursa olsun

3295

sonunda tuza dönüşerek temizlenir. Bunlar da hem odur, hem o değildir. Dünyada bunun benzeri pek çoktur. Âdemin de itaat ve ibadet sebebiyle küfrü, sonunda bütünüyle din olur. Karanlık ruhu nura dönüşür ve bu kadar çirkin iken hurileri de imrendirecek kadar güzelleşir. O kimse ki naz ve niyaz yüzünden Hakk’ın nazı olur. O, herkese naz etse layıktır.

3300

Onun nazı Hakk’ın nazıdır. Çünkü o, yok olunca açıkça Hak olur. Bundan dolayı Hakk’a kavuşmuştur. Eğer benden başka ele yapışacak kimse yok derse doğru söyler. Mansur bundan dolayı açıktan “Ene’l Hak” dedi. Çünkü kendinde Hak’tan başka bir şey yoktu.

(SAYFA 131) O “Ene’l Hak”kı ondan zannettiler de onun için astılar. O sözde Mansur kusursuzdu. Ona yapılanlar hep zulüm idi.

3305

Çünkü onun dudaklarında söyleyen Hak idi. Hak onun simasında tecelli etmişti. Ruhu zinde olanlar onu Hüda’dan gördü. Ruhunda o zindelik olmayan onu nerede görecek? O zamandan bu zamana kadar müminler ona rahmet okurlar. O “Ene’l Hak” Hak’tandı, ondan değildi. Halk körü körüne ona hücum etti. Yanlış bir zanla ona saldırdılar, suçsuz bir padişahın kanını döktüler.

3310

O, bir cübbe, Hak da o cübbede bir şahıs gibidir. Suçu cübbeye atfetmek aykırı bir harekettir. Hakk’ın sözünü herkes nerede anlayacak? Her ne kadar Hak ona çok kelam söylerse de.

Notlar

  1. Fecir suresi 89/27-30 Ey huzura kavuşmuş insan! Sen O’ndan hoşnut, O da senden hoşnut olarak Rabbine dön. (seçkin) kullarım arasına katil ve cennetime gir.

 


 

ETİKETLER: