Makale 32

A+
A-

Makale 32

Bu makalede “La yuldağu’l-müminu min cuhrin merrateyni” hadisi şerifi açıklanacaktır. Meali şerifi: “Yılan, mümini bir delikten iki kere ısıramaz” demektir. Dünyanın vefasızlığını ve çirkinliğini kesinlikle görmüş, anlamış olan âdemoğulları, gene ona meylederse biliniz ki o, mümin değildir.

Bu makalede şu da açıklanacaktır ki dünya ile ahiretin nimetleri, güzellikleri ilk bakışta bir görünürse de hakikâtte bir değildir. Nâr ile nur gibi ki her ikisi de aydınlatıcı oldukları hâlde biri yakar, biri rahatlık ve zindelik verir.

Eğer ateşi ağacın yanına yaklaştırırsan yakar, fakat güneşin nuru yakmaz. Belki ona tazelik verir, gıdalanmasına hizmet eder.

Bir misal daha, bülbül yumurtasıyla yılan yumurtası hacim ve renk itibariyle birbirine benzer. Fakat neticede ondan bülbül doğar, bundan yılan yavrusu. Başka bir misal, Hindu menisi ile Türk menisi, görünüşte farksızdır. Fakat ondan simsiyah bir Hindu, bundan bembeyaz bir Türk çocuğu doğar. Dünyanın zevkleri ve rahatlıkları Hindu menisi gibidir. Neticesi kara ve çirkindir.

Kulluk ve ibadetin neticesi olan zevkler, rahatlıklarda Türk menisi gibidir. Neticesi nurlu ve güzeldir (Yevme tebyaddu vucûhun ve tesveddu vucûh).1


Cenabı Peygamber, hadisi şerifinde: “Mümin, bir delikten iki kere ısırılmaz” buyurdu. Yılan, bir mümini bir defa ısırıp yaraladıktan sonra ikinci bir defa daha ısıramaz.

(SAYFA 76) Akıllı bir insan tecrübeyi nasıl ihmal eder ki o, ona Allah tarafından ihsan edilmiş bir nurdur. Eğer canında Nur-ı Hak yoksa şaşkın, başıboş her tarafa başvurur durur.

17120

Dünya hırsı ona daimi perdedir. O, (yolunu göremediği için) durmadan karanlık tarafa koşar. Bu ham taam, onun aklının yolunu keser, nihayet gafil kuş tuzağa düşer. Hırstan dolayı gözleri kör, kendi harap olur, yolsuz ve rehbersiz bir çöle düşer.

Öyle çöl ki nihayetine eren olmamıştır. Orada önde giden, arkada kalır. Bu cihan tuzaktır, taneleri zevklerdir. Bu tanelere aldanarak o tuzağa ne canlar tutulmuştur.

1795

Ne mutlu ona ki zevklere sabreder de (tuzağa düşerek) pişmanlıkla ellerini ısırmaz. Tahammül onda gitgide fıtri bir tabiat olur. Bütün arzu ve eğilimleri hayır ve cihat tarafına yönelir. Aptallık edip rahat tarafına koşturmaz, güçlük ve sıkıntıyı külah gibi başında taşır. O asla dünya rahatı aramaz. Bu güzel renkler, kokular onu kesinlikle aldatamaz. O, zevkini ibadetten alır, isyandan değil. Ona her şeyin niteliği açıkça belli olur.

1800

Onun yanında rahat makbul değildir. Çünkü o, asılı, taklidi anlamıştır. Şüphe yok ki parça aslına döner. İyi, iyi tarafa; kötü, kötü tarafa gider. Dünya zevkleri ahiret zevklerinin değersiz bir taklitidir. Bunu kesinlikle bil de rahat tarafına koşma!

Gerçi zevkler, rahatlar birbirine benzer fakat biri neşe, biri üzüntü tarafına götürür. Biri cezbetmeden hayat tarafına, diğeri bildirmeden ölüm tarafına iletir.

1805

Kısaca, biri cennete, öteki cehenneme ulaştırır. Türk menisi ile Hindu menisi gibi ki ikisi de görünüşte farksızdır.

Ama birinden ay parçası gibi güzel bir çocuk, ötekinden kara yüzlü çirkin bir Hintli doğar. Bülbül yumurtasıyla yılan yumurtası da böyledir. İki diken gibi birbirinden farksızdır. O iki dikenin birinden latif güller doğar, öbürü gül vermez, kuru bir çalı olarak kalır.

1810

Bunun gibi yılanın tohumundan yılan doğar; öbüründen de güzel yüzlü sevgili gibi hoş ve sevimli kuş. Dünya rahatı pelit tohumuna benzer.

Ahiret rahatı sana göz ve görüş bahşeder. Bir rahat ki ibadet sıkıntısıyla elde edilir, onunla semalarda uçarsın. Bunu bilen zümre, her bilinmezden haberli bir çeşit sese mahrem oldular. Dağlardan, taşlardan ses işittiler. Ama ne ses! Manalı ve muhteşem.

1815

Dağlar taşlar ne ki! Yerde gökte bulunan bütün zerreler onlara açıkça aşkın esrarını söylerler. Göklerin, yerlerin bütün zerreleri inleyerek Bari-i Teâlâ’yı tespih etmektedirler. Onların cismani kulağına bu tespih sesleri her zaman erişir. Çünkü onlar bu cesedi adamakıllı temizlemişlerdir. Yerden göğe kadar olanı apaçık seyrederler; iyiyi kötüyü, eşkıyayla temizi (her şeyi) görürler. Çünkü gözleri nurlu ve berraktır. (SAYFA 77)

1820

Onların gözlerinden bir şey gizli değildir. Her kul, o ilahi bağış ile sultan olmuştur. Aşk-ı Hak ile cümlesinin nârı nur oldu. Her biri Hak’tan yüzlerce ders aldı. Kalpleri Hak ilminin kaynağıdır, onların madenlerinden hesapsız altın çıkarırlar.

Hepsinin dilinden söyleyen Hak Teâlâ’dır. Onlardan dinlenenler, ilahi sırlardan (ilm-i ledün) başkası değildir. Hak Teâlâ kendini onların nakışlarından gösterir. Her biri derya gibi inciler saçar.

1825

Yüzünü onlardan tarafa çevir ki hayat bulasın. Onlardan başkasına dönen yüz ölümdedir. Hak Teâlâ cihanı onlar için yarattı. Tâ ki değersizler onlarla şereflensin. Tâ ki ölmüş kalpler onlardan dirilsin. Su ve çamurdan (anasırdan) yaratılmış varlıklar cisimden kurtulsun. Fani olan toprak, onlarla temasa gelince fanilikten kurtulur. Bu temasla takvalıların da takvası artar. Çünkü evliyayı Hak Teâlâ Hazretleri kendine halife kıldı, meleklere üstün kılmakla mertebesini yüceltti.

1830

Cismini topraktan, sudan yaratarak nurunu onda yerleştirdi. Bu nur sebebiyle hurilere, meleklere üstün oldular.

Yüzüne felekler de, melekler de hayran oldu. Gönül nuru, nurların sırrının sırrıdır. O gönülde ne gibi düğünler, şenlikler oluyor!

Eğer ondaki nur, yüce nur olmasaydı, melekler ona nasıl secde ederdi? Söyle! Meleklerin secde ettiği ve arzuladığı nereden olacaktı, yerden göğe çıkmaya nasıl güç yetirecekti?

1835

Cenabı Hak, ezelden göstermediği şeyleri Âdem’den gösterdi, o bağlı kapının kilitlerini açtı. İblis, Âdem’den evvel feleklerde meleklerin serdarı, muallimi değil miydi? Âdem’in gelmesiyle kesinlikle bilindi ki iblis, melek cinsinden değilmiş ki Âdem’le oturup kalkabilsin. Ezelden beri kâfir, reddedilmiş ve kovulmuş idi, bu sırlardan hayvan gibi bî-haberdi. İman nakşı onda emanetti, hakiki mahiyeti küfür idi.

1840

Bu sır Âdem’le ortaya çıktı ki ondan evvel keşfedilmemiştir.

Notlar

  1. Ali imran suresi 3/106 O gün bazı yüzler ağarır, bazı yüzler kararır. Yüzleri kararanlara, “İmanınızdan sonra inkâr ettiniz, öyle mi? Öyle ise inkâr etmenize karşılık azabı tadın” denilir.

 


 

ETİKETLER: