Bu makalede “Mutu gable en temutu” hadisi şerifi açıklanacaktır.
“Mecburi ölümden evvel ölünüz” ki baki ve ebedi kalasınız. Bir varlık ki şeytandandır ve şehveti dünyayı artırır büyütür, nefistir. Onu muhakkak öldürmek lazım, melek sıfatı kazanmak için ibadetle, zikirle kuvvet bulmak lazımdır.
(SAYFA 60) İnsanın tabiatı, bir defa insanlıktan melekliğe değişti mi, o artık bir daha ölmez. Nasıl ki Senai buyurmuştur:
Bemîr ey dust piş ez merg eger mey-i zindegî hahi
Ki İdris ez çenin morden beheşti geşt piş ez mâ
Meali: “Ey dost, eğer hayat istiyorsan ölmeden evvel öl! Çünkü İdris aleyhisselam bu türlü ölüm yüzünden bizden evvel cennetlik oldu.”
Bu makalede şu da takdir olunacaktır ki:
İnsana bilmediği bir ilim, bir sanat, başlangıçta hoş görünmez (zor sanır). Bir müddet ona ömür harcar, zahmetlerine katlanırsa nihayet o ilimde, o sanatta üstat olur. Onların güzelliği yüz göstermeye başlar. Önce ona cehennem görünen aynı şey, katıksız cennet olur.
İbadet, itaat ve gayret de böyledir. Evvela bir müddet nefse ağır gelir fakat sonra o zorluklar hazine olur.
Ey efendi! Canıgönülden (illallah) yanında yok (lamevcud) ol, ki Hüda ile dirilip kalasın. Cihanda Allah’tan başka bir şey arama! Kendini ırmaktan bir damla yap! Tâ ki bu kalıp (cisim) eşkıyalardan kurtulsun da o cennette ebedi kalsın.
Ey oğul! Ecel gelmeden önce yokluğa karış ki temizlik bulasın. Bana yoldaş isen gidecek yol budur.
1415
Ecelden evvel ölmek seni diriltir. Aşk gibi sürekli ve sonsuz olursun. İşlerin sonunu önceden düşünmek gerektir. Çünkü o gülistanın birçok dikenleri görünüyor. O gülistan, senin bakışlarından gizli olduğu için o ırmağın suyu sana serap görünürdü.
Aradaki perdeyi kaldırmak, o sevgilinin yüzünü açıkça görmek ve şahit olmak için çok gayret etmek lazımdır. Perde kalktıktan sonra sana yol verirler. O saraya doğru gider, o sohbetten zevk almaya başlarsın.
1420
Sanat da başlangıçta sana zehir gibi acı gelirdi. Cahillikten, sonucu göremediğinden dolayı kahır, sana sırf lütuf görünürdü.
Sanatı mükemmelen öğrenip de üstat olunca anlarsın, varılmak istenen amaç oymuş. Bundan dolayıdır ki Resulü Ekrem efendimiz “Cennet hoşa gitmeyen şeylerle, cehennem de şehvetlerle kuşatılmıştır.” buyurmuştur. Zorluğa doğru gidersen, hazineye erersin. Hazineye yönelirsen belaya çatarsın! Her kim gülistanın dikenli yollarını tutarsa nihayet gülistana vasıl olur.
1425
Gülistan yollarından geçmek isteyenler de dikenliğe düşer, çıkamaz. Hiçbir kimse zahmetsiz rahmet (nimet), darlık olmadan genişlik görmedi. Cennet yolunun sıkıntıları (aşılacak zorlukları) ibadetlerdir. Akıl sahipleri bu zahmetlere o nimet için katlanırlar.
Hamallara baksana! Zahmet verici yükleri nasıl birbirinden kaparak taşırlar?
(SAYFA 61) Bu sevilmeyen yük taşımak işini hepsi de diğerine vermeyip kendi yapmak ister.
1430
Bunlar ahmak mıdırlar? Hayır! Bilirler ki bu zahmet mükâfatsız değildir. Sonunu düşünerek bu yüke katlanırlar.
Bu acı hizmetten tatlı bir netice doğacağını bilirler. Nasıl ki oruç gibi, perhiz (riyazat) gibi tercih edilen açlıklardan iyi sonuçlar alınır, din gıdalanır, kuvvet bulur.
Eğer ilahi vaade imanın kuvvetli olsaydı, sana dert çekmek devadan daha hoş gelirdi. Eşkıyasın ki Allah’a yabancı kalarak şeytanla ittifak etmiş, birlikte bir hanede oturuyorsun.
1435
Yarın muhakkak anlayacaksın ki sana kâr görünen şeyler, hep zararmış. Mahşer gününde işlerin böyle bir aksi olduğunu görünce pişmanlıkla ellerini geveceksin. İbadet yolunda çekilen zahmetler de böyledir, (rahmetin kendisidir) o rahat da din erbabının nasibidir. Burada bu zahmetlere katlananlar, orada nihayetsiz sığınaklara kavuşur. Burada varlığından geçmek suretiyle harap olanlar, orada Allah’tan mükâfat alarak yeniden yapılanırlar.
1440
Burada nefsinin arzularından erkekçe silkinip çıkanlar, orada gönlünün (ruhunun) emellerine ulaşırlar. Öyleyse, Allah yolunun yolcuları gibi sıkıntılara katlan! Tâ ki ebedi kavuşmaya hak kazanasın. Cihanda vücudu yormadan elde edilebilecek bir nimet yoktur. Sen niçin cahiller gibi zahmetten kaçarsın? Zahmet çek! Böylece Hakk’ın rahmetini kazanasın. Fakat çekeceğin zahmetlerin mükâfatı dünyevî değil, uhrevî olsun ki din deryasından inciler çıkarasın.
1445
Malumun olsun ki namazda, zekâtta, hacda (bütün ibadetlerde) sonsuz hazineler saklıdır. Onların her biri baldan ve şekerden daha çok tatlıdır. Fakat safravi mizaçlılar o zevki bilemezler. Safra, o lezzeti duymaya mani olur. Safradan maksadım, varlığımız ve benliğimizdir. Kendinden ve varlığından tamamen geçtiğin zaman o tadı duyarsın. İbadet ve hizmetten zevk almamanın sebebi o yolda gulyabani gibi yol kesicilerin olmasıdır.
1450
Gulyabaniler, itaatin, ibadetin zıddıdır. Zıtlar, elbetteki birbiriyle bir arada bulunamazlar. Bu tatlı şeylerin sana acı gelmesi kendi kusurundur, şekerin değil. Git, kendini tedavi eyle! Derdine derman ara, kendini bırak da onun canına yollan! Tâ ki hastalığından kurtulasın.
Bu kurtuluş, sana yolunda rehberlik etsin. Seni can mülkü tarafına kılavuzlasın, korkudan kurtarıp emniyet yurduna götürsün.
1455
Ey aziz, taat gibi tatlı bir şey yoktur, ondan başkasına yüzünü çevirme! Onun tadına nispetle bütün tatlılar acıdır.
Söğüt ağacının dumanı gönül ehline öd ağacının kokusu gibi gelir. İtaatin zorluğu, gönül ehli yanıda şekerden yüz kere daha tatlıdır, fakat sen bilmezsin. Bütün Hak erleri nezdinde ibadet yolunda çekilen zahmet şekerden daha tatlıdır, ahmaklık edip de o kapıyı yüzüne kapama! O kapıyı kapamak hiç olacak iş değildir. Kendine öğüt ver de o cihanla bağ kur! (SAYFA 62)
1460
Acılık kendindedir. Kendini temizle de melekler gibi feleklerde yer tut! Öyle değil miydi ki sahabe-i güzin namaz ve niyazda zevk ve lezzet içinde kendilerinden geçerlerdi. Varlıklarını mahvederlerdi, çünkü o varlık onlara göre zehir gibi öldürücü, yara gibi bunaltıcıydı. Bu yaranın merhemi yanıp yakılmak ve gayret etmektir. Yanmakla şifa bul, gam çekmek suretiyle mutlu ol! Çünkü her sıkıntının sonunda mükâfat olarak bir hazine vardır. Burada zahmet çek ki mükâfatın noksan olmasın.