Makale 23

A+
A-

Makale 23

Bu makale şunu açıklayacaktır:

Asıl yeme ve içme, zevk ve sefa, maneviyatta olanlardır. Görünürdeki zevkler görünüşe düşkün olanların bu görünürdeki zevkten, manevi zevke geçebilmeleri içindir. Ama dış görünüşe bakmayan veliler her bir şeyi vasıtasız görürler ve bilirler. Bütün âlemleri aydınlatan bir çıra için, akıllı olan bir kişi “Âlem olmasa da bu kandil gene aydınlatır.” der mi? (Âlem olmazsa neyi aydınlatacak?)

Bu makalede “Hubbu’l-vatan mine’l-iman” hadisi şerifi de şerh olunacaktır.

Görünüşe bakanlar, vatan sözünden Konya, Aksaray, Kayseri gibi belirli ve tasvir edilmiş şehirleri anlarlar. Fakat yanılıyorlar. Çünkü batıdan doğuya kadar bütün şehirler bir zemindir, bir yerdir. Evliya ve muhakkiklerin vatandan anladıkları ise suretler yaratılmazdan evvel ruhların meskûn oldukları o âlemdir. Binlerce sene o âlemde zahmetsiz rahmete nail olarak mutlu bir hayat geçirmişlerdir. Oradan buraya gelince tekrar o âleme geri dönmeyi arzu ederler. (İşte vatan, o âlem, vatan sevgisi de bu arzudur.)


Böyle bir meclise ben ve sen sığmaz. Kerem sahibi olan Allah Teâlâ yanında sen ve ben kim oluyoruz.

1295

Sivrisinek kuvvetli rüzgârı görünce kaçar. Rüzgâr içme (boş işlerle uğraşma), bâde iç ki Anka olasın! Nurani bade ki onun sarhoşluğu kör gözleri görür eder. Üzüm şarabından sarhoş olma, o bilakis sağlam gözleri kör, sağlam kulakları sağır eder. Öyle bir yakınlıktan seni uzaklaştırır. Padişahlar yanında mülkten, padişahlıktan dem vur, fakirler dilenciler yanında yalnız ekmekten bahseyle. Çünkü vezirden kula kadar – derecelerine göre- herkesin ayrı yemeği, özel gıdası vardır.

1300

Öyleyse, bize bizim gıdamız olacak şeyleri ver ki bir nefes olsun kendimizden geçerek bizsiz yaşayalım. Tâ ki yeri olmayan yere kadar gidelim. O yer ki oraya zıt ve benzer gibi şeyler sığmaz. Orada görüntüsüz sevgililer görürsün. Orada buselerin hesabı yoktur. Fakat dudaklarla değil. Orada kâsesiz, tabaksız sofralar, harfsiz, kelimesiz şeker gibi tatlı sözler, defsiz, nağmesiz çalgıcılar; elsiz, başsız secdeye kapanmış âşıklar vardır.

1305

Biri sorarsa ki: Bu nasıl olur? (Mesela) Tabaksız yemek olur mu? Kadehsiz şarap içilir mi? Çalgıcısız rebabı kim dinlemiştir? Dişsiz, dudaksız bir şey yemek imkânsız; başsız, ayaksız yürümek hayaldir. Ona cevap olarak derim ki: “Hatalı görüyorsun (yanlış dinliyorsun). Ben manevi zevkten bahsediyorum, dünya zevkinden değil. Bilesin ki bu biçim manada mümkündür. Manasız suret sevimsiz ve rahatsız edicidir.” (SAYFA 56)

1310

Öyle değil midir ki ruhtan ayrılan ceset murdar oluyor, hemen göz önünden kaldırılarak toprağa gömülüyor?

Bunu iyi bil ki suretin güzelliği kendinden değildir. Bundan dolayı manasız suret istenen bir şey değildir. Öyleyse git de cana talip ol ki can olasın, canların sofrasında rehber olasın. Canlar sofrasının yeri ve evi yoktur. Orada ne köşk ne saray vardır. Ancak hayret vardır. Orası güzellik içinde güzelliktir, sınırı olmayan lütuf deryasıdır. Şarabı kadehsiz, sarhoşluğu şarapsızdır.

1315

Oradaki hayat ölümsüzdür. Orada yüzlerce çeşit bitki yersiz, topraksız zevk ve sefa bulur. Orada ömürlerin de başlangıcı, sonu yoktur. Cilve ve hareketleri de nihayetsizdir. Her tarafında yüz türlü tarafsız çimenler, her çimeninde yüzlerce suretsiz meclisler vardır. Bu cihan onun güneşinden bir zerre, iki âlem o deryadan bir katredir.

Sel gibi o derya tarafına ak ki zaten, onun dalgasısın yine ona meylet!

1320

Buranın gurbetinde ne vakte kadar kalacaksın? Vatanına dön ki evvelki şeref ve izzetini elde edesin. Peygamber efendimiz “Vatan sevgisi imandan doğar.” buyurmadı mı? Bu sırrı benden duy! Eğer vatanına sadık vefakâr isen o vatanı tekrar iste!

Evvelki dostların hikâyelerini anlat! O deryaya git (karış) ki evvel orada bulunuyordun. Neden burada soluk, sönük duruyorsun?

Hakk’ın ilminden, kudretinden doğmamış mıydın? Tarafsızdan (Hak’tan) ayrılarak taraflı tarafa düşmemiş miydin?

1325

Gene evvel bulunduğun yere git! Neden burada, bu külhanda is pas içindesin? Orada bekâ ile vasıflanmışken neden burada yokluğa razı oldun? Hiçbir akıllı, iradesiyle zindana girer mi? Külhanda oturur mu? Yahut hayatı bırakır da ölüme koşar mı? Öyle bir zevke bu soğuk ve sevimsiz hayatı tercih eder mi? Halk, şaşı olduğundan ters görür, onun için bu viranede oturmaktadır.

1330

Bu harabe gözlerine yapılı görünüyor da ondan bu harabeyi tercih ediyorlar. Hepsi uykudadır, hepsi de aldanmıştır. Uyandıkları zaman ah vah edecekler, hasretlerinden ellerini ısıracaklar, bu olan olaylara üzülecek ve pişman olacaklardır. Bu yanıp yakılış onlara cehennem azabından beterdir. Cehennem azabı bu kederle karşılaştırıldığında cennet sayılır.

1335

Sana böyle bir azap yeter. Bu azabı nasıl anlatayım. Bu, o dinlediklerinden daha şiddetlidir. Çünkü anlayacaksın ki sen kıymetli mücevher dolu bir keseydin, ömrünü nerelerde harcadın, kıymetli zamanlarını ne ile tükettin, sınırlı olan hayatında sınırsız lütuflarla şereflenmiştin. Öyle bir nimetin kadrini bilmedin! Denizi bırakarak çöllere düşmüş balığa döndün. Ey iş adamı! Gerçi bu fırsatlar tamamıyla elinden kaçmıştır. Fakat yine üzülme, (SAYFA 57) Hakk’ın huzurunda ağla, inle!

1340

Talep ve aşk yolunu yeni baştan tut! Onun dergâhından yüzünü döndürme! Tâ ki Cenabı Hak ansızın elinden tutsun da sana lütfundan haberdar kullarının sıdkını bahşetsin. Sana rahmet edip seni affetsin. Her ne kadar evvel ret sopasıyla dövmüşse de yine sen onun lütfundan ümidi kesme! Çünkü onun yanında karamsarlık çok fenadır. Ey aziz! Adil ve rahim olan Allah yanında ümitsizlikten büyük günah yoktur.

1345

Bu dem gelmeden evvel çare düşün, kâfir nefs-i emmarenin boynunu vurmaya bak! Hiç durma, onun boynunu kır! Ona ne vakte kadar kadın gibi mağlup olacaksın? Tut! (Ümitsiz olma!) Öldürürsün! Allah’ın adıyla başla, o lanetlenmişi bir kadın gibi yere vur!

Onun yap dediğini terk et ki onu cenkte mağlup edebilesin, çünkü onun arzusu yerine gelmedi mi, düşüp ölmüş, postu yüzülmüş demektir.

1350

Meramı yerine gelince de o alçak seni düşürmüş (yenmiş) olur. İşte senin nefsinle yapacağın mücadelenin şekli budur.

Sende din kuvveti oldukça yenilmezsin!

 


 

ETİKETLER: