Bu makalede şu açıklanacaktır:
Kutup hem kâmildir, hem mükemmeldir. Bütün evliyaya çeşit çeşit ihsanda bulunur. Kendisi hiçbir kimseden bir şey almaz. Bir padişah gibi bütün komutanlarına, askerine, hizmetçi ve yakınlarına mal, mülk, vilayet, makam verir. Kendi herkese her şey verdiği hâlde hiçbirinden bir şey almaz.
Bu makalede şu da bildirilecektir. Bütün veliler, kendi derecelerine göre Hakk’a vasıl olmuşlardır. Şu kadar ki hepsi bulundukları makamın üstünde başka bir makama taliptirler. Dünya halkı da aynen böyledir. Padişahtan kula, zenginden fakire kadar her biri hâlince dünyadan bir şeye sahiptirler. Fakat o miktara kanaat etmezler, ondan fazlasını isterler.(SAYFA 42)
Ay ile yıldızların ağızsız, boğazsız, güneşten nur içmesi gibi.
Kutup da padişahtır. Evliyayı kiram ondan her an vuslatlara, lütuflara kavuşur. Hepsi de visal-i ilahide oldukları hâlde daha fazla kavuşma ararlar ve bunu kutuptan beklerler.
955
Bir kimse “Mademki evliya hâlihazırda kavuşmuşlardandır o hâlde kavuşmayı aramanın anlamı nedir?” diye sual ederse meselenin çözümü için verilecek cevap daha fazla sözü gerektirse de özet olarak şudur: “Ehli dünyanın hepsi -kendine göre- dünyadan bir şeye sahiptir. Öyle değil mi? Padişahlardan, büyük yöneticilerden, kutlu tüccarlardan, halk tabakasının hamalından tut da zayıfına kadar büyük küçük, zengin fakir
960
hepsinin kendilerine göre bir vuslatı, yeteneklerine göre bir devleti vardır. Bununla beraber hiçbirinin de arzusu yerine gelmiş değildir, hepsi de daha fazlasını ister. Bekçi, bekçi başı olmak ister; bekçi başı ise, zabıta amirliğini arzu eder. Zabıta amirinin gözü muavinlikte, muavinin gönlü de müdürlüktedir. Bunların hepsi de dünyaya vasıl olmuşlardır, az çok bir şeylere sahiptirler. Dünya bunlardan ayrı olmadığı,
965
tamamı da dünya malına kavuşmuş olduğu hâlde daima daha fazlasını ister. Bu örnek semboliktir. Sen sembolden asıl olana var! Musa aleyhisselam’ın Allah’ın yüzünü görmek istemesi de, işte bundan ileri gelmişti yoksa yârdan ayrı düşmüş el değildi.
Çünkü Cenabı Hak ona peygamberlik vermişti. Didâr-ı İlahi bir peygamberden nasıl gizlenirdi. Fakat o, Cenabı Hakk’ı açıkça görememişti de onu istiyordu. Tâ ki Muhammet Mustafa (s.a.v.) gibi fahri âlem olsun.
970
Tâ ki onun gibi şah, onun gibi gani, rütbece onun gibi yüksek olsun. İşte Cenabı Musa’nın bu talebi, Allah’ı görmek istemesi, ona kavuşmuş olmasından ileri geliyordu. Gül bahçesinde bulunduğu hâlde gül arayan diken gibi. Vuslat bahçesinde gülün harmanı vardı. Fakat o, buna kani olmuyor, vuslattan vuslatın sırrına geçmek istiyordu.
975
Eğer aklın varsa bunu anla! Yürü! Başkaları gibi anlatılana bağlanıp kalma! Vuslat içinde vuslat aramak bunun içindir.
Bunu bilen, insan olur. Tüm evliyalar onu candan talep ettiğine göre kutbun erdiği o visalin nasıl bir şey olduğunu kim bilebilir ki?
Askerin sayısı ne kadar çok olursa olsun padişah (kumandan) bir tane olur.
980
Şah, mahkûm değil, hâkimdir, rahmete nail olmuş değil, rahmetin tâ kendisidir.
(SAYFA 43) Onun yanında olan her haramı al, tereddüt etme, çünkü onun verdiği boncuk, cevher olur. Irmağa karışan yol temizlenmiyor mu? O fırından çiğ ekmek çıkmaz. O fırının harareti nurdandır, nârdan değil. O ışık, göktendir, yerden değil. Can içindeki o meşalesiz ışık binlerce Bayezit’e rehberlik etmiştir.
985
Saf incilerin tamamı bir denizdedir, hepsi de lafsız, davasız işleriyle (ibadetleriyle) meşguldürler.
O mana deryasının her incisi, Cüneyd gibi sayısız kutupların evi olmuştur. Bu cevherler (inciler), bir cevherin askeri, bir cevherin âşıkları ve kullarıdır. İncilerin sultanı o incidir ki bütün sadıkların beklentisi ve yönelimi ondan yanadır.
O sultanın bendeleri tamamıyla vasıllar ve kâmiller, ilimleriyle ters düşmeyen sağlam âlimlerdir.
9120
Çünkü onların hepsi, can deryasında delinmişler, visale erdikten sonra çıldırırcasına aşka düşmüşlerdir. Onların seferi seyr-i ilallahtır. Seyirleri menzillerinde, oturdukları yerdedir. Seyr-i ilallah saliklerin nasibidir. Kevn ü mekândan geçerek yol alırlar.
Bu zümrenin üstatları o zümredendir. Hak yolunda bunlara kılavuzluk ederler. Bunlar tamamlanmamış inci olduklarından serüvenleri deryanın dışında sürmektedir.
995
Bunlar, o padişahların hediyeleri ile gökleri geçerek Hakk’a kavuşurlar. Vaktin kutbu için -visalde kemale erdikten sonra- diğer bir irşat daha vardır. Vaktin kutbu, bütün liderlerin lideridir, tüm kâmil ermişler ona tâbi olurlar. O, hepsinin baş imamıdır. Onun fırını, kendisine uyanları öyle pişirir ki güneş bile taze hurmayı öyle pişiremez. Canın (ruhun) pişmesi cisimlerin pişmesine benzemez. Eğer o seyri arzu ediyorsan suretten geçmen lazım.
1000
Tâ ki boyutsuzluk içinde, içten bir zevk, bir lezzet bulasın. O zevk, her zevkin üstündedir. Bunu anla ve şevk ile tüm yönlerden münezzeh olan Bâri Teâlâ yanına koştur. O yol için şevkten iyi at yoktur. Bu sözü kulağına küpe edin!
Hüda’dan, aşkından başka bir şey isteme! Aşk atına binmeden o yola gidilemez. Aşk atından başkası oraya nasıl gidebilir?
Sen kendinden geçmedikçe şeklin hâl olmaz.
1005
Seni benliğin sımsıkı bağlar. Benlikten tamamıyla soyutlan, işte o zaman zahmetsiz bir rahmet dünyası görür, mihnetsiz bir rahata erersin. Canının içinde nimetlerle dolu bir cennet görürsün ki her tarafında pınarların, çeşmelerin aktığı bahçeler vardır. Köşklerindeki sayısız hurileri gör, onların visaliyle çok mutlu ol! O hurilerden her biri istibrak denilen kıyafetlerle donanmış, hepsi de Hakk’ın lütfuna mazhar olmuşlardır.
1010
O cennetin her biri sınırsız gül bahçesidir. Fakat bu sözleri hangi sağır kulağa duyurmalı. O gülşende hiç diken göremezsin, o cennetin meyveleri kabuksuz ve çekirdeksizdir.
(SAYFA 44) Onun baharında güz faslı yoktur; yaprakları, ağaçları canlı gibi konuşur. Çünkü o cennetin temeli tamamıyle hayat üzerine kurulmuştur, onun temel taşları; namaz, ibadet, aşktır. Taşı, tuğlası, kerestesi itaatten olan cennetin şüphesiz ki her şeyi diriler gibi dile gelir.
1015
Namazsız, zikirsiz, taatsiz zindelik; sadakatsiz, niyazsız, oruçsuz kulluk olur mu? O serabın -ki kerestesi bunlardır- elbette duvarı, tavanı baştanbaşa can olur. Bağı, ağacı, yaprağı konuşur, cennette hurilerle beraber koşar gezer. Taştan topraktan yapılan dünya evleri, malzemesi ölü dünyadan alındıkları için ölüdürler.
Dünya evlerinin malzemesi de ölüdür: Onlar da dünyadan alınmıştır.
1020
Böyle evler nasıl söz söyleyebilir? Hayat, cennetin köşkleri gibi gerçek hayat üzerine kurulmuş değildir ki söz söyleyebilsin.
Bundan dolayı, bu âlemi ona kıyas etme! Çünkü oranın esası itaattir. Orada ölümsüz hayat vardır. Oranın her bitkisinden acayip, garip sırlar duyarsın! Evvel ve âhir olan Cenabı Hak’tan uzak olmaksızın yaşar, onun visalinden ebedilik şarabı içersin.
Bu sözlerden gene bahsimize geçmek isterim ki bu varlıktaki hikmeti anlatayım.