Bu makale şunu bildirecektir:
Diğerleriyle birleşmese bile her harfin ayrı ayrı manası vardır. Eğer olmasaydı, Cenabı Hak Kur’an’da zikir buyurmazdı.
Elif, lam, mim, ha, mim, yasin, kaf, sad, nun gibi. Ancak onların manasını Cenabı Hak bilir, bir de kâmil evliyalar bilir ki “Ve ma ya’lem te’vili illallah ve’r-rasihûn fi’l-ilm”1 buyrulmuştur.
İlimde derinlik yakalayanlar evliyayı kiramdır. Onlar değil midir ki bilgiyi zahire öğretmişlerdir. O ilmi kitaptan, medreseden öğrenmeye imkân yoktur. Onun öğretmeni Hak Teâlâ’dır ki “Er-Rahman alleme’l-Kuran”2 buyurmuştur. Nitekim Senai de demiştir:
Aşk râ Bu Hanife ders nekerd
Şafiî ra der u rivayet nist
Tercüme: Aşkı Ebu Hanife okutmadı, onun hakkında Şafii’nin de bir duası yoktur.
Bu makale şunu da bildirecektir elif Hak’tır veya akıldır. Çünkü “Evvel ma halekallah el-akl” (Allah Teâlâ’nın ilk yarattığı, akıldır.) buyrulmuştur. Vakıa diğer harfler elife benzemez. Fakat dikkat edersen, hepsinde elif mevcuttur. “Ba”da üç elif vardır. “Ta” ile “sa” da böyledir. Kalanları da bunun gibi değerlendirmek lazımdır. Bundan dolayı, harf ne kadar çeşitliyse de hepsinde de Hüda mevcuttur. “Ve nahnu akrebu ileyhi min hablil verîdi”3 buyrulmuştur. Boyun damarı da bir mekândadır. Fakat Cenabı Hakk’ın bulunmadığı, kudretinin ermediği hiçbir makam, Hak Teâlâ ile varlık bulmayan hiçbir şey yoktur. “Huvel evvelu vel âhiru vez zâhiru vel bâtın.”4 Âlem, bütün odur. Fakat görecek göz nerede!
860
Burada “dal” ile “zal”ı misal olarak getirişim, gelişigüzel değildir. Onlarda gömülü, saklı olan manaları söylemek isterim. Her ne kadar harfler manasız sayılmakta ise de zarflananın, zarf içinde gizlendiği gibi harflerde de birçok manalar gizlidir. Fakat o zarflanmış dediğim manalar halktan gizlidir. Haşmetli bir zatın köhne, yırtık bir elbise içinde gizlendiği gibi harflerde de böyle manalar gizli olmasaydı Kuranı Kerim’de onlar nasıl zikrolunurdu?
Âlemin sırrı olan Cenabı Yezdan, “elif, lam, ra, ha, mim” gibi harfleri kendi kelamında
865
şundan dolayı zikir buyurmuştur ki zarfa bakarak içinde saklananı anlayasınız. Taha ve Yasin de böyledir.
Hafız değilsen Kuranı Kerim’i aç, bak! Başka yerlerde zikrolunan bu kabil harfleri söylemeye gerek yoktur. Çünkü yaygın ve bilindiktir. Bu kadar işaret kâfidir. Muhatap söz anlamaz takımından ise o başka.
(SAYFA 39) Akıldan, ilimden nasibi olmayan zavallı işaretten anlamaz.
870
Her şerefli harfin tefsirinde tefsir edenler güzel ve ince manalar söylemişlerdir. Fakat harflerin içindeki (derinliklerindeki) manalar ki ilim sahiplerinin idraklerinin ötesindedir. Onları Cenabı Hak’tan başka hiç kimse bilemez, onları hakkıyla bilmek, ancak Allah’a mahsustur. Eğer onların anlaşılması Hüda tarafından istenseydi, diğer ayetler gibi onları açıklardı. Kereminden diğer lütufları izhar buyurduğu gibi bu harflerin de terkibini emir buyururdu.
875
Nasıl ki Kuranı Kerim’de ticaretin helal, faizin haram olduğunu açıkça bildirmiştir. Nasıl ki müminleri cennete yakın, kâfirleri cehennemde hapsedilmiş kılmıştır. Fakat ben, sizin anlayacağınız derecede, sizin kavrayışınıza sığacak oranda onlardan size biraz bahsedeceğim. “Elif” Hüda’nın evvel ve âhir sıfatlarını temsil eder. Harflerin tertibinde “elif”, şunun için başta gelmiştir ki Cenabı Hak evveldir, sonradan gerçekleşen bir şeye bağlı değildir.
880
Gerçi “elif” “ba”ya nispetle evveldir. Fakat Cenabı Hakk’ın evvelliği böyle nispî değildir. Onun evvel vasfı, başlangıcı olmayan evveldir. Öncesi gibi sonrasının da nihayeti yoktur. “Ba” “elif” huzurunda secde ederek hayretinden yüzünü semaya çevirmiştir. Secde şekil olarak başla yapılır. Fakat bu secdedeki mana başkadır. Senin yükümlü olduğun secde manevidir, manadan sapanlar bunu takdir edemezler.
885
Aklın Hüda’ya bağlılığı, tanışmak suretiyledir. Bundan dolayı yükümlü olduğu ilk iş secde olmuştur. Hakk’ın huzurunda o (akıl) başsız olarak secde etmiştir. O mana damına kanatsız olarak uçar, yükselir. Hüda’nın emriyle huzurunda secde ederken daima Hak’la konuşur. Hilkatin kaynağı akıl idi. Cenabı Hak ona ne emir buyurduysa kabul etti: “Yüzünü bana çevir!” dedi, çevirdi; “Arkanı dön!” dedi, döndü;
8120
“Kalk!” dedi, derhâl kalktı; “Otur!” dedi, hemen oturdu; sonra “Söyle!” dedi, söyledi; “Sus!” dedi, sustu; “Anla!” der demez anladı. Bu emirlerden hiçbiri ona ağır gelmedi. Cenabı Hak ne buyurduysa yerine getirdi.
Çünkü havf ve rica bağlarıyla bağlanmıştı. Hak Teâlâ Hazretleri buyurdu ki: “İzzetim hakkı için, kudret denizimden senin gibi kıymetlisi çıkmamıştır.
895
Has kullarım her iki dünyada beni seninle tanıyacaklardır. Dünyada asiler de senin aracılığınla bana gece gündüz itaat edeceklerdir. Bizden ecir ve sevab sana olduğu gibi eza ve ceza da yalnız sana yöneltilecektir.” Artık bu bahsi burada bırak da harflerdeki manaları anlat ki zarfta saklanandan haberdar olsunlar. Onu açıklamak zor iştir, söze gelmez, o mana incileri kelimeyle delinmez.
1200
O manayı nasıl anlayabilirsin ki anlayışın da kavrayışın da üzerindedir.
(SAYFA 40) Ey pak can, sana onların suretlerinden bir işaret söyleyeyim ki ondan bir koku duyabilesin. Ondan bir koku hissedersen, artık o bir daha saklanmaz, her vakit onun yüzünü görürsün. Bu “elif”, harflerin tertibinde niçin evvel gelmiştir?
Onun özelliği ve saltanatı nedir? Şundan dolayı ki: O, bütün harflerin nakşında (bünyesinde) mevcuttur. O, imamdır, diğer harfler ardında saf bağlamışlardır.
1205
Sonra saflar ona tâbi olmuşlardır, o hem hidayet eden, hem edilendir. Ey âlim, “elif”; evveldir, ahirdir, taze yeşil bir servi gibi ayakta durmaktadır. “Elif”ten sonra “ba” gelir ki “elif”ten ayrıdır. “Ta” ve “sa” gibi birer zarf-ı Hüda’dır “Ha” ile “hı”, “cim” gibi rükûdadırlar, korku ve ümit ile huşu hâlindedirler. “re” ile “ze”, her üçünden ziyade tevazu ve alçak gönüllülük üzere bulunuyorlar her ikisi de Hüda’yı çağırmaktalar.
910
Harfleri “ya” ya kadar birer birer gözden geçir. Hepsi böyledir. Düşün, anla! Çok ilginçtir ki şekten şüpheden kurtulmuş o kimselere göre bunların manaları hep birdir.
Ey aziz! İyi düşünürsen, her harfte eliften başka bir şey olmadığını görürsün. Dikkatle bak, “ba”da üç elif vardır. “Ta” ile “sa”yı da böyle bil! “Cim”in nakşında (yazılışında) üç “elif “gizlidir. “Ya”ya kadar bütün harflerde “elif” gizlenmiştir.
915
Eğer görüş sahibi isen bütün harflerde “elif”ten başkasına bakma! Burada hadsiz hesapsız sırlar gizlidir. Ben onları açıktan açığa söylersem, herkes o söze tahammül edemez, başını, ayağını (kendini) kaybeder. Halkın çoğu o yüzden sapkınlıkta kalır, hepsi Allah’tan uzaklaşır. Ancak saf ve metin akıl sahibi, derin düşünen akıllılar,
920
kendilerine Hak tarafından kitapsız, kâğıtsız sürekli ilim bahşedilen âlimler hariç. İlimleri akıldan değil, Hüda’dan olan, güzel nükteleri nakle dayanmayan arifler başkadır. Ey akıllı, bu sırları harflerden her birini “illiyyin”e5 kadar götüren anlar. Bu sırlar öyle nadir ve acayip incelikleri taşır ki gözler onlar vasıtasıyla Allah’ın yüzüne bakar ve onu seyreder. Her ne kadar şekilleri başka başka ise de bütün harflerde “elif”i görür.
925
Harflerin farklılığı onu yanıltmaz. Şat nehrine dalan ördek gibi. Belki su yüzündeki gemi gibi elsiz ve ayaksız akar gider. Şu hâlde ey oğul, sen Hakk’ı “elif” gibi bil, yaş, kuru ne varsa her şeyde onu gör. Ondan sonsuz suretler ortaya çıkar, lâkin gören göz, bir manadan başka şey görmez. Öyle değil mi ki bir şahısta iyi kötü birçok hâl ve hareketler görülür.
930
Gözün onların hepsinde de o şahsı görür. Sev dersen, onu seversin, gücenirsen ona gücenirsin. Ondan ortaya çıkan hayır- şer, iyi-kötü, küfür-din ne olursa olsun hiçbirinde o şahıstan başka bir şey göremezsin.
(SAYFA 41) İşte Cenabı-ı Hak da eşyada böyle çeşitli biçimlerde zuhur eder, onu canıgönülden seversin. O cümle hakikâtte bir değilse neden onun tarafına koşuyor,
935
neden daima o bire hayran oluyor, başkalarından kesilerek yalnız ona gidiyorsun? Öyleyse çokluk içinde yalnız o vardır, mevcudat yalnızca ondan ibarettir. Varlıklar manevi harflerdir. Onlarda gördüğünüz biçimler o manevi yüzün biçimleridir.
Bunun gibi, o harfleri doldurmuş olan “elif” de, kapları doldurmuş su gibidir. Sanatkâr da eserini böylece doldurmuştur.
İhlasda, imanda, oruçta ve dinde.
940
İtaat ve hayırlar dinin göstergesi olduğu gibi kilise semtinde dolaşmak da küfrün göstergesidir. Küfür ile dinin sayısız göstergesi vardır. Sen bunlardan her birini onun nakışlarından biri bil. Nakışlar uzaktan el, ayak gibidir. El, ayak vücuttan ayrı şeyler midir? Bir vücutta sayısız organ vardır: eller, ayaklar, yüz, baş, dudaklar, dişler, yanaklar, çene, gözler, kulaklar, burun, ağız.
945
Her âdemde bunun gibi yüzlerce şey vardır. Âdem olan bunların hepsini bir görür. Onun birliğine adetler şahittir.
Âkile göre bu çokluk tektir. Saydığım dış organlar hakkındaki hüküm, dâhili organlar hakkında da böyledir. O sayısız yaratılmışlar hep birdir. O, bu her ikisi de birdir. Akıllılara bir ipucu gösterdim, bu yeterlidir. Eğer küpte kimse varsa bu sır saklı kalmaz.
950
Bu sözlerden gene esrar dolu beyitlerime geri dönüyorum. Evliya arasında kutup bir olur. Hepsinin gözüne sürmeyi o çeker.
Notlar
- A’li imran suresi 3/7 O, sana kitabı indirendir. Onun (Kur’an’ın) bazı âyetleri muhkemdir, onlar kitabın anasıdır. Diğerleri de müteşabihtir. Kalplerinde bir eğrilik olanlar, fitne çıkarmak ve onun olmadık yorumlarını yapmak için müteşabih âyetlerinin ardına düşerler. Oysa onun gerçek manasını ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar, “Ona inandık, hepsi Rabbimiz katındandır” derler. (Bu inceliği) ancak akıl sahipleri düşünüp anlar.
- Rahman suresi 55/2-3 (1-2-3) Rahmân, Kur’an’ı öğretti. İnsanı yarattı.
- Kaf suresi 50/16 Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz, ona şah damarından daha yakınız.
- Hadid suresi 57/3 O, ilk ve sondur. Zâhir ve Bâtın’dır. O, her şeyi hakkıyla bilendir.
- Mutaffifin suresi 83/18 Hayır (sandıkları gibi değil!) iyilerin yazısı “İlliyyûn”dadır.