Mağaralardan Geç de Gel !.. (2)
Azizim;
Mağaralara yolculuğumuzu içeren ilk mektubumu okumuşsun. “Anlayamadığım yerler olsa da satır aralarında hakikate yöneldiğim andan itibaren yaşadıklarımı seyrettim” diye de not yollamışsın. Bu yol; birlik yolu olduğu için, “sen”, “ben” yada “öteki” adı altında yaşananın ruhu hep aynıdır Cancağızım.
Ben bunu daha cesur bir söylemle bir sohbetimizde sana aktarmıştım: Kendi hakikatine yönelen her insan; bir asr-ı saadet süreci yaşamadan, erişemez menzile!…
Bütün mesele, Özümüz olan, Bizden içre biz olan, evrenin en muhteşem insanı, kâinatın en nadide gönlü Muhammed Mustafa’mızın (sav) hayatını okuyabilmekte. Nasıl mı okuruz?
Okuduklarına tarih diye bakmaz da yaşananların içine yüreğini, sahnenin orta yerine kendini koyarsan, daha doğrusu kendini Muhammed aynasında seyrederek onun baktığı gibi bakmaya çalışırsan, ipler bir bir çözülüyor.
Bunu dedim de aklıma geldi. Hani ikimizin de çok sevdiği o güzel insanın, Ak Saçlı Bilgenin farkını sormuştun bir gün. “Bir dizi zat tanıdım, Onun farkı ne?” demiştin. Ben de sana onun bir ifadesinden ilhamla; BİLDİĞİN ZATLAR MUHAMMEDİMİZE BAKTI, O İSE MUHAMMED’DEN BAKIYOR! demiştim de bu senin çok tuhafına gitmişti hani?! Sanki tüm ilim ve gönül ehlini bir kalemde sildiğimi sanmıştın. Sanıyorum şimdilerde sen de ben de onun farkını daha iyi anlayacağız dostum.
Neyse, çenem düştü gene. Biz mağaraları geziyorduk değil mi?…
Sahilde kalmıştık dün akşam. Bugün güneş çok baskı kurmadan çıkalım evden. Hava çok sıcak, şöyle yüksekçe bir yerde, esintiye açık bir tepede içelim çaylarımızı. Masası sandalyesi mühim değil azizim, çayı adam gibi olsun da, ötesi boş.
***
Hirayı Sevri bir miktar yorumladık kendi kendimize. İşte şimdi KEHF e geldik. Bilinen adı ile ASHAB-I KEHFe…
Tarsus mu dedin?
Yok ciğerparem, Tarsus’la filan işimiz yok! Dışarıdaki mağaralarla da işimiz yok. Biz gönlümüzde arıyoruz ya hazineyi, hah işte onu diyorum, bakalım nasıl buluruz KEHF mağarasını kendimizde?!…
Çaylar geldi. Manzara güzel. Deniz ayaklar altında. Şehir, her zamanki gibi dağdağalı yaşamına devam ediyor. Şu hakikati köyde; kendi kuytu boyutumuzda yaşamak güzel de ahh bu şehre inmek olmasa!.. İlla şehre inilecek ki yaşam açığa çıksın!
Büyük şehirler yutar adamı! Nice ümitlerle şehre inenler kaybolup gittiler Kesretin acımasız dişlileri arasında… Vahdet köyümüz öylesine doğal, öylesine saf, öylesine el değmemişçesine güzel ama, ilerlemek için, genişlemek için şehre inmek gerek…
Neyse, dağıtıyorum bak laf elime geçince. Ne diyorduk?. Kehf.. Yok böyle olmayacak, kafadan konuşursam, konular arapsaçı oluyor, Kur’an’a sığınırsak doğrultumuz düzeliyor. Kur’an’a müracaat edelim.
KEHF SURESİ: http://www.ahmedhulusi.org/kuran/018_kehf_a.htm
Bu surenin 9- 26. ayetleri arasında Kehf’in ne olduğu!
Gençlerden bahsediliyor, hallerinin ALLAH İŞARETİ olduğu zikrediliyor.
Canım;
Bu işaret kelimesini kim icat etti ise Allah razı olsun!
İşaret!.. Yani, bu budur, bu böyledir demek yerine “Bu şuna işaret” demek, o kadar güzel ki, hem kapanmıyor sonsuz ve sınırsızın önü, hem kesilmiyor idrakin seyri, hem de kilitlenmiyor düşünce… İnsan daha bir geniş bakıyor bu İŞARET kelimesi ile…
Allah İşareti… Allah ismi de işaret zaten… İşaretin de işareti J)) Gel de çık işin içinden.
– Çayın yanına ne alırsınız?…
Garson kurabiye- kuru pasta öneriyor. Maksat yeme- içme değil. Gönül açlığı gönülle doyurulur. Dostum diyeceğin biri varsa, pak aynada kendini seyretmek kadar doyumsuzdur muhabbet…
Kehf diyorduk.
Hira çok ufaktı. Değil ayakta durmak yatmak bile zordu. Büzülerek sığınılan yerdi Hira. Hira sürecinde de aynı mağaranın zahiri gibi sıkma- işkence- baskı- boykot- dışlanma yaşadık ZATen!…
Sevr; az daha geniş. İki kişinin sığacağı kadar. Ama orada da AYAĞA KALKAMIYORSUN. Sadece İKİNİN İKİNCİSİ zevkini, ÜÇÜNCÜLERİ ALLAH OLUR sırrını yaşıyorsun Sevrde. Sevr sonrası hicret ve Medine Cemali, Ensar desteği, kucaklanma geliyor… Ama bitmiyor savaşlar… Fethe kadar sürecek mücadele bitmiyor…
Ya Kehf…?
Geniş bu mağara. 7-8 kişinin rahatlıkla dikilip dolaşacağı kadar geniş… Rezidansların ferah salonu gibi geniş ve de muhafazalı. Güneş ışığı da alıyor, suları da bol… Tam bir korunma bandı çekiliyor sana Kehf ile…
Yani artık KIYAM ediyorsun. Artık idrak ettiklerini ayağa kalkarak yaşadığın, dile döktüğün, ben buyum, bunu da yaşayacağım diye ilan ettiğin sürecin merkezi Kehf.
Yani, içsel dünyan (Hira) da kendini zikir- dua ile şarj ettikten sonra; atılması gereken bağları kopardıktan sonra (Sevr) yaşadığın süreçlerin son noktası Kehf…
Esma ile tasarruf gücünü kendinde bulduğun anda yaşanacak süreç Kehf.
– İyi ama madem bu kadar tasarruf sahibi idiler neden zalim kraldan mağaraya sığındı gençler?…
Ne genci azizim?.. Onların hepsi sende mevcut NEFS MERTEBELERİ. Ayette der ya “o gençlerin sayısını kimi 7 dedi, kimi 3, kimi 5, kimi 8…” Bu ne demek?..
Nefs mertebeleri uzak doğu ezoterizminde 7… Nakşi kültüründe Letaifler 5… Başka yerlerden bakarsan enerji alanları 3 diyen de var 9 diyen de… Yani hepsi sendeki kuvve merkezleri onlar Azizim… Onların açılımından bahsediyor Kehf Suresi…
İşte o kuvvelerle tasarruf ettiğinde dışsal dünyada sana direnenler seni zerre kadar anlamadıkları için muhalefet edenler göreceksin. Yeniden ama Hiradan farklı olarak çekileceksin içselliğine.
Hira kadar dar, Sevr kadar kısıtlı değil artık gönlün. Öylesine geniş, öylesine ferah yaşıyorsun ki, bir kaçış değil artık bu sığınışın. Gönüllü bir yöneliş kendine, kendindekine…
İKAME- KIYAM halini daha rahat yaşamak üzere bir çekiliş kendine…
Tüm kuvvelerinle yöneldin özüne…
Yanında bir de köpeğin; kıtmıyrin var. O da seninle her aşamada. Onun ne olduğunu sonra konuşalım.
Kehf sürecinde zalim, baskıcı kuvvelerini de sesi çıkmayan ama senden yana olan destekçi aciz yanlarını da dışarıda bıraktın ve tamamen kendine döndün…
Ne kadar sürecek bu kalış… 300 yıl…
Yıl; hakikatte temel bilgilerle yaşam süreci demek gayb ehlinin dilinde.
300 yıl 3 aşamanın hakkını vermek; Esma- Sıfat- Zat süreçlerini ikmal etmek olsa gerek…
Bu süreçleri tamamladıktan sonra uyanacaksın yeniden. Gafletten uyanma anlama, özden tekrar hayata dönme diye anla… Seninle birlikte 7 ana kuvven de uyanacak. Yepyeni bir dirilişle. Bedenin ihtiyarlamış ama şuurun ihtiyarını ( kudret ve iradesini ) ele almış olarak uyanacaksın… Şuur boyutu açılanların bedeninde birden çökme gördüm ben. Ama buna karşın şuurlarında gençlerden daha yüksek bir berraklaşma!… Rasülümüz de hani HUD SURESİ BENİ İHTİYARLATTI buyurdu ya, böyle bir işleyiş de var demek ki.
Kıtmiyr de uyanacak seninle. O hep yanında zaten. Kıtmiyr; senin en sevdiğin beşer yanın. En sevdiğin, en zevkle yaptığın huyun. Günah değil o, yasak da değil, senin ayrılmazın o…
Velayet sana açıldığı süreçte Kıtmiyr taşımakla velayet öncesinde kıtmiyr taşımak çok farklı. Velayet öncesinde kıtmiyrin olan o özelliğin, güle oynaya zevk içinde turunu tamamlarken, sana neşe ve sürur veren yanın… Aynı zamanda koruyucu bandın…
Velayet sonrasında ise örtün senin… Seni değerlendiremeyecek gözler, seni yanlış anlamasın diye yanında taşıdığın bir beşer özelliği işte o…
Anlatamadım mı?… Bak az daha açayım.
Velidir zat. Ama mesela aşırı derecede ESPRİYE DÜŞKÜNDÜR. Dışarıdan bakanlar HİÇ CİDDİ DEĞİL, OLGUNLUĞUNA YAKIŞMIYOR der ve perdelenirler ondan…
Velidir zat.. Ama son derece de CELALLİDİR.. Dışarıdan bakanlar OLUR MU CANIM, KORKUNÇ ASABİ, HİÇ HOŞ GÖRÜSÜ YOK derler…
Yada velidir zat, ama son derece düşkündür YEME- İÇMEYE. Düşkündür, ÇOCUKLAR GİBİ EĞLENCEYE. Dışarıdan bakanlar BU MU, HADİ ORADAN, BU DERECE GELİŞMEMİŞ BİR YAPININ MI ARDINDAN GİDECEĞİZ, BUNDAN MI İLİM ALACAĞIZ YANİ?.. derler..
İşte, o dışarıdan bakanın asabiyet, espri, yeme- içme, çocuksuluk, zevke düşkünlük gördükleri var ya?.. KITMIYRidir o zatın… Hem zevkidir, hem de layık olmayanlara karşı örtüsü!…
VELİLER ALLAH’IN KUBBESİ ALTINDA imiş… Kubbe cami kubbesi değil be Mirim… Kubbe dediği; onun o köpek diye kitmiyr diye ifade olunan beşer yanı işte…. Anladın?… Ohhh nefes alayım ne zormuş bu konu…
Gelsin çaylar… Çaysız bir yaşam düşünemiyorum hani…
Mağaradan; Kehften çıktın.. Nasıl çıktın? Artık tasarruf ediyorsun… Yeniden şehre; kesrete; sosyal hayata; insan kalabalıklarına ineceksin…
Önceden zulmedenler, önceden tavır alanlar, önceden arkadan çekiştirenler, ayağını kaydırmak isteyenler, şimdi pervane olacak sana. Öylesine bir saracaklar ki etrafını GÖKTEKİ TANRI (?) YERE İNMİŞ GİBİ (…) abartacaklar ilgiyi…
Hani ayette diyor ya “BURAYA MABED İNŞA EDELİM” diye teklif etmişler…Onu yapacaklar sana. Tapınmak isteyecekler.. Dertlere deva, hastalıklara şifa, ruha gıda sayacaklar seni de enerjini sömürmeye, alabildiğine kuvvelerini emmeye, tüketmeye çalışacaklar…
Sıkılacaksın bundan… Ve tekrar döneceksin mağarana. Tekrar döneceksin kendi dünyana, pardon evrenine… Dünya kısıtlılığında değilsin sen, evrensele açıldın…
Ve tekrar döneceksin özüne… Belki de hicret edeceksin yeni bir ülkeye, yeni bir beldeye..
Geride kalan tapınma düşkünleri, öldü bilecekler seni… Oysa yeniden dirildin sen… “Öldü, kendini mahvetti, çekildi artık bu hayattan” diyecekler… Oysa sen yeni bir hayatla hayat bularak devam edeceksin yaşamına…NOKTANDAKİ KUDRET patlamış olarak devam edeceksin de, ne kınayanın kınaması, ne tapınanın tapınması erişemeyecek sana…
***
Dostum,
İdrakim kadarı ile sana MAĞARA SÜREÇLERİNİ HIRAYI,SEVRİ, KEHFİ AÇMAYA ÇALIŞTIM bu iki gönül mektubumda….
Benim gözlerimden görülenler bunlar…
Sonsuzluk ufukları benim gözlerimle de kayda girmez bilesin…Kim bilir daha nice sırlar açılır düşünenlere, tefekkür edenlere…
Kalk, kırlara uzanalım seninle… Aşağılar yanıyor güneşin hararetinden… Ver elini, koşalım yamaçlarına karlı zirvelerin!….