Kur’an-ı Kerim ve Mesnevi

A+
A-

Kur’an-ı Kerim ve Mesnevi

Dr. Nesrin Seyidzevvar

Mevlana uzun yıllar boyunca çalışmaları sonucu kendinde marifet bilgisini kazandı. Mevlana’nın marifet kavramını fenomenolojik ve epistemolojik açıdan değer taşıyacak özde üç farklı anlamda kullandığı dikkat çekmektedir. Bu kullanımlar, deyim yerindeyse, şöyle kategorize edilebilir: Niyette hinlik, eylemde etkinlik, bilgide derinlik.  Anlam ve kavramlarla dolu beyitlerde Mesnevi’yi Kur’an’ın başka bir tefsiri şeklinde muhataplara sundu. İlk beyitlerini Secde suresinin 9. ayetinden ilham alarak yazdı: “Sonra ona düzgün bir şekil vermiş ve ruhundan ona üflemiş; sizi kulak, göz ve gönüllerle donatmıştır. Ne kadar da az şükrediyorsunuz!”

Daha sonra Hicr suresi 29. ayeti geldi: “Onun şeklini tamamladığım ve ona ruhumdan üflediğim vakit siz de hemen onun için secdeye kapanın.”

بشنو این نی چون شکایت می‌کند
از جدایی‌ها حکایت می‌کند

Dinle, bu ney nasıl şikâyet ediyor
Ayrılıkları nasıl anlatıyor

Mevlana’nın Mesnevisinin pek çok beyti Kur’an-ı Kerim ayetlerinden alındığından bu yazıda hepsini zikretmek mümkün değildir. Burada sadece bazılarına değineceğiz:

هر یک از ما مسیح عالمی است
هر الم را در کف ما مرهمی است

Bizim her birimiz bir âlem Mesih’idir,
Elimizde her hastalığa bir ilâç vardır.”

Al-i İmrân suresi, 49.ayeti: “…Yine Allah’ın izniyle körü ve cüzzamlıyı iyileştirir, ölüleri diriltirim; ayrıca evlerinizde ne yiyip ne biriktirdiğinizi size haber veririm. Eğer inanan kimseler iseniz elbette bunda sizin için bir ibret vardır.”

Ayrıca Mâide suresi 110. ayetinde şöyle buyurulmaktadır: “…Benim iznimle çamurdan kuş biçiminde bir şey yapıp ona üflüyordun ve benim iznimle derhal kuş oluyordu. Benim iznimle körü ve cüzzamlıyı iyileştiriyordun. Yine benim iznimle ölüleri diriltiyordun…”

گر خدا خواهد نگفتند از بطر
پس خدا بنومدشان عجز بشر

Kibirlerinden Allah isterse (inşaallah) demediler
Allah da onlara insanların acizliğini gösterdi
.

Kehf suresi, 23. ayeti: “Allah izin verirse” demeden hiçbir şey için, “Şu işi yarın yapacağım” deme!”

ترک استثنا مرام قسوتی است
نه همین گفتن که عارض حالتی است

هر چه بر تو آید از ظلمات و غم
آن ز بی باکی و گستاخی است هم

”İnşaallah” sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadım, insanların yürek katılığını ve mağrurluğunu söylemektir. Yoksa ârızî bir halet olan inşaallah’ı söylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir.
İçine kasavetten, gussadan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlıktan gelir.

Nisâ suresi 79. ayeti: “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.”

این جهان کوه است و فعل ما ندا
سوی ما آید نداها را صدا

Bu cihan dağdır, bizim yaptıklarımız ses.
Seslerin aksi yine bizim semtimize gelir

Zilzâl suresi, 8 ayeti: “Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.”

Necm suresi, 39 ayeti: “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.”

Zümer suresi, 70. ayeti: “Herkese yaptığının karşılığı tastamam ödenir; Allah onların yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir.”

Ruhun ve maneviyatın inzivaya çekildiği ve insanlar nefsani heveslerini doyurmak istededikleri bir durumda belki de Mevlana’nın ismi o ilahi şiirler ve gönül okşamalarıyla  bu dünyevî âlemin maddî kemalleri ve dünyevî parıltıların saçılmasına meyleden insanların yüce ve şanlı ruhlarını yaratılışın anasına dikkat etmesine mani olan ve tam da bu noktada doyumsuz insani arzuları tuzağa düşürmek için onları bu dünyanın aldatıcı görünümlerine doğru yönlendiren bütün gözlerin bekçilerine bir dürtmedir.

Çağdaş dünyanın istek ve arzular kalabalığı içinde, kuşkusuz Mevlana’nın düşünceleri üzerinde düşünmek, günümüz insanının istikrarsızlığı, günlerini ve gecelerini heba etmeye sürükleyen çeşitli saiklerden ve sonu gelmeyen çekişmelerden ancak bu şekilde kurtarılabilir.

Mevlana’nın epistemolojik âlemi, âlem ile kâinatın mutlak sahibi yani Allah arasındaki münasebet üzerine şekillenmiştir.  Mevlana, aklı tüm açılardan inceler ve onu dünyevî olayların bilgisi ile sınırlı kabul eder ve gayb ya maneviyat dünyasını varlığın altyapısında insani düşünce kaynaklı olarak bildirir. İnsanlar maddi şeylere karşı hırslı, açgözlü ve küçük maneviyatları ve içgörüleri ile mutludurlar.

Ancak Allah’ın kitabından alınan ve bir ferdin düşünce tarzının ve görüşünün eyleme dönüştüğü ve tüm varlık sistemini etkilediğini söyleyen Mevlana’nın bu görüşünden habersizdir.

Zilzâl suresi 7-8. ayetleri: “Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu (karşılığını) görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu (karşılığını) görür.”

Bu ayetler, dünyada yapılan en küçük hayır ve şerrin bile kaybolmayacağını, âhiret gününde bunların insanların önüne serilip hesabının sorulacağını, karşılığının da ödül veya ceza şeklinde görüleceğini ifade eder

Necm suresi 39. ayeti: “İnsan ancak çabasının sonucunu elde eder.” Bu ayet dürüstlükle çalışıp çabalamanın, alın teriyle kazanmanın Allah nezdindeki değerine de işaret etmektedir.

Zümer suresi 70. ayeti: “Herkese yaptığının karşılığı tastamam ödenir; Allah onların yaptıklarını en iyi şekilde bilmektedir.”

İnsan düşüncesi ve görüşü insanın kendi zekasını mükemmel sandığından kaynaklanır ve yaşam boyunca kâinatın konumunu kendisine göre belirler. Bugünün insanlığı, rahat yaşamak için gerekli olan iyimserliği akıl bekçileri ve dünyevi zenginliklerin gardiyanlarına emanet etti. Ve mesirindeki adımları onların görüşüne göre belirlemekte ve tam böyle bir çölde başını sert bir kayaya çarpmakta ve bütün varlığı inançsızlığa ve karamsarlığa dönüşmektedir.

İnsan, maddî tezahürlere teslim olup, kalıcı olmayan ve fani bir şeyi elde etmek için sürekli fiziki çaba göstermekle, gerçek ve iç benliğinden uzaklaşır ve böylece dünya kapitalist liderlerinin elinde olan esirler zinciri halkasına katılır, halbuki biraz kendi üzerine düşünmenin ona muazzam bir zenginlik ve kalıcı rızayet vereceğinden gafildir.

Hawai yerlilerinin affetmeyi, sevmeyi ve başkalarından af dilemeyi temel alan içsel temizlik yönteminde, hastalıklarının nedenini, kirli düşüncelerinin farkına vararak konuyu tartışarak, hayattaki olayların sorumluluğunu alır ve böylece hastalığı ve sorunu vücuttan uzaklaştırırlardı. Tıpkı Hz Yunus’un duası gibi:

Enbiyâ suresi, 87-88. ayetleri: “Zünnûn’u da (Yûnus) zikret! Hani öfkeli bir halde geçip gitmiş, bizim kudretimizin kendisine yetmeyeceğini zannetmişti. Sonunda karanlıklar içinde, “Senden başka hiçbir tanrı yoktur. Seni tenzih ederim. Gerçekten ben kötü işler yapmışım!” diyerek yalvardı.”

“Bunun üzerine duasını kabul ettik ve onu sıkıntıdan kurtardık. İşte biz iman etmiş olanları böyle kurtarırız.”

Yunus Peygamber balığın karnında bu duayı okuyarak Allah’ın büyüklüğünü anmış ve günahlarının sorumluluğunu üstlenmiştir. Çünkü dua kader hakkına dayalıdır.

چون تضرع را بر حق قدرهاست
وآن بها که آنجاست زاری را کجاست

هین امید اکنون میان را چست بند
خیز ای گرینده و دایم بخند

که برابر می‌نهد شاه مجید
اشک را در فضل با خون شهید

Hasılı ağlayıp sızlanmanın Tanrı yanında değeri vardır.
Ağlayıp sızlanmadaki değer nerede var?

Ey ümit hemen kalk, belini sıkıca bağla.
Kalk ey ağlayan daima gül.

Çünkü ulu Tanrı üstünlük bakımından gözyaşını,
şehitlerin kanları ile bir tutmadadır.

Günümüz yaşantısında, teknolojinin ve refah araçlarının gelişmesine rağmen, bedensel ve dünyevi arzuların artmasıyla birlikte, çağdaş insan daha yalnız ve mutsuz olmakta ve toplum içinde nifak ve ikiyüzlülük insanlar arasında daha fazla serpilmektedir. Çünkü bu amelin faili, insanların kırık kalplerinden bir terakki merdiveni inşa etmek ve dünyanın bütün servetini almak isteyen dar görüşlü kişidir. Ancak her adımda bir iç çekişi, her iç çekişte ise bir karanlık olduğundan gafildir.

هر چه بر تو آید از ظلمات و غم
آن ز بی باکی و گستاخی است هم

İçine kasavetten, gussadan ne gelirse korkusuzluktan ve küstahlıktan gelir.

Nisâ suresi, 79. ayeti: “Sana gelen iyilik Allah’tandır. Başına gelen kötülük ise nefsindendir. Seni insanlara elçi gönderdik; şahit olarak da Allah yeter.”

Mevlana, kemâl yolundaki en büyük engelin insanın kendini kemal sahibi olduğunu sanması olarak bildirir. Hizmetçi ile kralın öyküsünde doktorlara işaret ederek  bencillikten “inşallah” demeyi unutarak başarısızlık çukuruna düşmelerinden söz eder.

ترک استثنا مرام قسوتی است
نه همین گفتن که عارض حالتی است

”İnşaallah” sözünü terk ettiklerini söylemeden maksadım, insanların yürek katılığını ve mağrurluğunu söylemektir. Yoksa ârızî bir halet olan inşaallah’ı söylemeyi unuttuklarını anlatmak değildir.

Mevlana’ya göre yaşamı ve varlığı sakinleştiren, kutsayan akıl, bireysel akıl değil, tüm akıldır. Aklın aşk sahasında ve metafizik âlemde yetersiz olduğunu her fırsatta dile getirmesine rağmen yer yer aklın önemini vurgulamayı ihmal etmez. Akıl, Allah’ın iki âlemden de önce yarattığı yüce bir varlıktır. kılavuzdur; ön açar, yol gösterir; anlar, beller, hatırlar ve tanır. O, insanı yanlıştan, eğriden ve kötüden men eder. Akıl gölge, aşk güneş mesabesindedir.

Toprak dünyasını aşağı dünya olarak kabul eder ve insanı bu toz ve pislik dünyasından, hayvanların giremeyeceği ışık dünyasına geçirmeye çalışır.

این جهان دریاست و تَن ماهی و روح     
 یونس محجوب از نور صبوح

گر مسبح باشد از ماهی رهید
ورنه در وی هضم گشت و ناپدید

Bu cihan denizdir, ten balık, ruh da sabah nurundan mahcup Yunus.
Yunus Allah’a tespih ettiği için balıktan kurtuldu, yoksa hazmolur, yok olup giderdi.

Mevlana da insanı içindeki cevherden haberdar eder ve şöyle der:

رو به دریا که ماهی زاده ای
همچو خس در ریش چون افتاده ای

خس نه ای دور از تو رشک گوهری
در میان موج و بحر اولیتری

Denize git, sen balık oğlusun.
Neden çerçöp gibi sakalına düştün böyle?
Çerçöp değilsin sen, bu senden uzaktır. Sana inciler bile haset eder.
Denizde, dalgalar arasında olman daha doğrudur.

Mevlana’ya göre insan denizden, dalgalardan ve değerli taşlardan daha yüksek bir mertebeye sahiptir ve insanın azametinin yanında dünya bir hiçtir. Bu nedenle aklın tuzağından kurtulmanın yolu yeryüzündeki halifesi ünvanıyla adaleti sağlaması, aşıkça düşünüp sadakatla yaşaması için bu dünyayı tüm sorun ve çözümleriyle birlikte insana bırakan üstün nurun varlığının bilincinde olmaktır.

لاابالی عشق باشد نی خرد
عقل آن جوید کز آن سودی برد

Hiç bir şeye aldırmayan aşktır, akıl değil.
Akıl, faydalanacağı şeyi arar.

Teknoloji ve materyalizm, insanların zihinlerinin üst kademelerinde yer almış ve tevhid yolunu anlamaya yer bırakmamışsa da, Mesnevi’deki irfan, vahyin takipçisidir. Cebrail peygambere okumasını söyledi ve Mevlana devam etti ve şöyle dedi:

Aşk dünyasının ney hikayesini öğrenene kadar sus ve sadece dinle…

Yazar: Dr. Nesrin Seyidzevvar

ETİKETLER: