KONYA TURİZMİ AÇISINDAN MEVLÂNA
KONYA TURİZMİ AÇISINDAN MEVLÂNA
Nuri Şimşekler
Her kentin tarihinde kendisiyle özdeşleşen maddi-manevi değerleri vardır. Turist olarak adlandırdığımız yerli-yabancı gezginler de gittikleri yerlerin bu değerlerini gezip, detaylı ve doğru bilgi almak için çeşitli yollara başvururlar. Bu da ya rehberleri, yada gittikleri bölge hakkında hazırlanmış eserler aracılığıyla olur. Bazen de -özellikle yabancı turistlerin yaptıkları gibi- seyahate gidecekleri bölgenin tüm özellik ve vasıflarını, yemeğinden tarihi mekanlarına kadar araştırıp, kitaplar okuyup ön bilgiyle gezilerine çıkarlar.
Genel turist gurubu olarak adlandırabileceğimiz bu insanların haricinde bazı “nokta amaçlı” geziler de vardır ki, özellikle o bölgede bulunan tarihi bir eser, yaşanmış tarihi bir olay, doğal bir güzellik yada orada mezarı-türbesi bulunan bir şahsiyet için yapılır.
Konya örneğini ele aldığımızda ise; Mevlâna Müzesi ziyaretçi sayısıyla; İnce Minare, Arkeoloji Müzesi, Karatay Medresesi, Kilistra, Çatalhüyük, Meke krater gölü veya Ereğli”deki İvriz kabartmasını ziyaret edenlerin oranını kıyasladığımızda net bir sonuca ulaşırız. Kayıtlara göre Mevlâna Müzesi”ni ziyaret edenlerin oranında yukarıda adları geçen yerlere göre 50 ila 100 katı fazlalık olması, Konya”ya gelen ziyaretçilerin Mevlâna Müzesi için bu şehre geldiklerinin somut bir göstergesidir. Bu aynı zamanda “bu şehre gelmişken Mevlâna Müzesi”ni de ziyaret edelim” değil de, burayı ziyaret için Konya”ya geldikleridir. Yani Konya araçtır, Mevlâna ise amaç.
Buraya kadar sözünü ettiğimiz konular yeni bir bulgu değil, hemen hemen herkesin bildiği bir husus. Biz konumuza girmeden önce genel bir çerçeve çizmek istedik. Asıl konumuz ise bu rakamsal gerçeğin ışığında, Konya”ya gelen turiste ne sunmalıyız, nasıl sunmalıyız; onların burayı ziyaret sebebi olan Mevlâna ile ilgili olarak Müze ziyareti dışında ne yapmalıyız? Mevlâna”yı sadece turistik bir gelir kapısı olarak mı değerlendirmeliyiz?
Son yıllarda kültür, doğa ve inanç turizminin büyük bir artış gösterdiği ve özellikle yurt dışından gelen turistlerin gidecekleri yerlerin özellikleriyle ilgili detaylı bilgilerle teçhiz olduktan sonra seyahate çıktıkları, biraz önce de vurguladığımız gibi bilinen bir gerçek. Tekrar Konya örneğine döner ve yine yukarıda sunmaya çalıştığımız buranın gerçek turizm potansiyeli olan Mevlâna”ya sözü getirirsek; gerek yerli ve yabancı turistlerden ve gerekse kişisel fikirlerimizden çıkarabileceğimiz şu sonuçlara ulaşmak mümkündür:
1) Konya”nın en büyük turizm potansiyeli “Mevlâna”dır. O halde bu potansiyeli doğru ve iyi değerlendirmek için bütün kent, tüm kurumlarıyla işbirliği yapıp yeni profesyonel projeler üretmeli; “nasıl olsa geliyorlar; yine gelecekler” felsefesiyle bu mirası cömertçe harcamamalı. Hele hele Mevlâna”nın; “mirasa konan kişi onun değerini bilmez” sözünü iyi algılayıp, çokça duyduğumuz “Mevlâna”nın sadece mezarı Konya”da, ama Mevlâna”yı gerçek sevenler, onu anlayıp anlatanlar başka yerlerde” türünden anlamlı ve belki de kasıtlı tezleri çürütmek için çalışmalar yapılmalı.
2) Turistlerin Konya”ya giriş yerleri olan Otogar, Havaalanı, Tren Garı veya şehrin ana girişlerinde “Mevlâna kenti Konya”ya geldikleri” hissettirilmeli; gerek fiziki mekânlarda ve gerekse sunulan hizmetlerde bu amaç doğrultusunda hareket etmeli. (Buradaki amacım sağa sola birbirinden şekilsiz ve estetikten uzak semazen heykelleri dikmek; yada Mevlâna Müzesi çevresinde gerek dükkanlarda ve gerekse seyyarlarda satılan basit ve ucuz objeler değil, bilgilendirmeye yönelik kalıcı bilbordlar, afişler, broşürler vb.”dir.)
3) Gelen turistlere sadece yarım saatlik Mevlâna Müzesini ziyaret ve Konya”nın yöresel yemekleri -ki çoğunda lezzet ve sunum eksiklikleri var- tattırılıp “bizden bu kadar” denilmemeli; turiste bu kentte birkaç gün daha kalırsa güzel vakit geçirebileceği, doğru olarak bilgilenebileceği, ta memleketinden buraya kadar gelmesine değecek çeşitli etkinliklere katılabileceği alternatifler sunulmalı; merkezler açılmalı.
4) Son olarak belirteceğimiz ve belki de en önemli husus da; turistlerin en çok merak ettikleri ve canlandırma tarzıyla Mevlevî yaşam tarzının nasıl olduğunu görme olanağının kendilerine sunulmasıdır. Bu konuda da Selçuklu dönemi Konya”sını yansıtan bir plato kurularak buraya Mevlevihane tarzında otantik bir bina inşa edilmeli ve Devlet tiyatrosu, özel tiyatrolar ve Kültür ve Turizm Bakanlığı”nın Konya Tasavvuf Musıkisi Korosu ve Semâ Heyetinden yardım alarak gün boyunca veya belirli saatlerde bu geleneğin tarihte nasıl yaşandığını anlatan tiyatral gösterilerin ve canlandırmaların yapılmasıdır. Bu tarz, bilimsel gerçekliği ispatlanmış olan görsel ve işitsel tanıtımın ve bilgilendirmenin daha kalıcı ve etkin olmasından dolayı tercih edilmeli. Bu etkileyici tarzın örneklerini ABD”deki Kızılderili yaşam tarzının canlandırılması veya ismini şu anda hatırlamadığım bir Arap ülkesinde kurulan bir vadide Bedevî (çöl) yaşamının sanatçılar aracılığıyla yansıtılıp oraya gelen turistlerin kendilerinin de o ortamda yaşıyormuş gibi hissetmelerinde görmek mümkündür.
Sonuç olarak belirtmek gerekirse;
Konya”daki kurumlar “ben yaptım, sen yaptın” değil de; “ben şunu tam anlamıyla yapabilirim, bu konuda liyâkatli elemanlarım var, senin de sahan şu, imkânların bu sen de bu konuları üslen” tarzında koordineli bir çalışma yürütmeli. Bu amaçla yapılacak bir çalışmada Konya”da ve dahi Türkiye”de o işin uzmanı yoksa nerede olursa olsun onu bulup getirmeli, ilgili kurum ve kişilerle işbirliği yaparak ortaya çıkan ürünler profesyonel bir şekilde bir araya getirilip Konya”nın, Konyalı”nın gururu olarak turistlere sunulmalı; hem de lâyıkıyla yapılmış ve eleştiriye mahal bırakmayacak bir şekilde.
Bu maddeleri uzatmak mümkünse de biz sözümüzün sonunda işi ehline bırakalım ve Mevlâna”ya kulak verelim:
Mevlâna diyor ki;
“Herkesin bir mesleği, bir uzmanlığı var. Testici demircilik yapmaya kalkışırsa ateşin önünde sakalı da yanar bıyığı da.”