Bu kitabın önemi müellifinin hem devleti hem dini hem de eğitimi biliyor olmasıdır. Kınalızâde bu bilgileri, halk ile muhatap olmasına vesile olan müderrislik, kadılık ve Anadolu kazaskerliği görevleri esnasında edinir ve toplumu yakından tanır. Kınalızâde, milletin ve devletin bekâsı ve selâmeti için bildiklerini ve gördüklerini sistemli bir şekilde kaleme alırken kuramda kalmaz, tecrübelerinden de hareketle makul ve uygulanabilir şeyler söyler. Söyledikleri doğrudan topluma ve hayata dokunur.
Kınalızâde’nin önemle üzerinde durduğu konulardan biri de çocukların terbiyesi, yani eğitimidir. O, terbiyeyi doğumdan önce, doğum esnasında ve doğumdan sonra olmak üzere üçe ayırır. Doğumdan sonraki terbiyeyi de tabii ve hakiki olmak üzere iki döneme ayırır. Hakikî terbiye dönemi de ikiye ayırır. Telkîn ve irâdî terbiye dönemi. Telkîn dönemi çocuğun konuşmaya başladığı andan itibaren ailesinden ve çevresinden aldığı terbiyedir. İrâdî ve ihtiyârî terbiye dönemi ise 5-6 yaşlarında başladığı okulda aldığı terbiye, yani eğitimdir.
İyi bir öğretmen
Çocuk okula gitme çağına geldiğinde okula gönderilir. Ancak anne-babanın çocuğuna karşı sorumluluklarından biri, çocuğuna iyi bir öğretmen seçmektir. Kınalızâde bu sorumluluğu hatırlattıktan sonra da bir çocuğun kendine gönül rahatlığı içinde teslim edileceği iyi öğretmenin özelliklerini sıralar;
- Güzey huylu,
- Akıllı,
- Tutumlu,
- Dindar,
- Sâlih,
- Terbiye usûlüne vâkıf,
- Öfke ve yumuşaklık bakımından mutedil olmalı.
“Bu yedi özelliği taşımayan öğretmenlere çocuklarınızı teslim etmeyin” der Kınalızâde. Bu yedi özelliğe biraz daha yakından bakalım.
Güzel huylu olmak: Bizde her şeyin başı güzel ahlâktır. Kitaplarda güzel ahlâktan ve iyi huylardan ‘mekârim-i ahlâk’ başlığı altında bahsedilir. Mekârim ise Hz. Peygamber’in ve ona uyanların ahlâkını ifade etmek için kullanılır. Çünkü Hz. Risâlet-penâh efendimiz, “Ben güzel ahlâkı tamamlamak üzere gönderildim.” buyurduğu üzere güzel ahlâk timsalidir. Bir başka hadis-i şerifinde insana verilen en değerli şeyin güzel ahlâk olduğunu söyler. O yüzden kültürümüzde güzel huylu olmak demek mekârim-i ahlâk sahibi olmak demektir ve kemâlâtın şartıdır. Mekarim-i ahlâk denilince dürüstlük, cömertlik, misafirperverlik, tevâzû, merhamet, güleryüzlülük, nezâket ve ince düşünce, cesaret, utanma duygusu, hayâ, vefâ, latîfe ve cemîleler yapma başta olmak üzere tüm güzel huylar sayılır.
Akıllı olmak: Hem zekâsını kullanması hem de davranışları ile en az çocuklara güzel örnek olacak kadar akıllı olması beklenir. Ahmaklar öğretmen olmamalıdır.
Tutumlu olmak: Gerçi Kınalızâde bunu kastetmemiş olmalı ama biz anladığımızı yazalım. Tüketim toplumunda yaşıyoruz ve dünyanın başta su ve temiz hava olmak üzere doğal kaynakları hızla tükeniyor. Bir öğretmen, ihtiyacından fazla hiçbir şeyi tüketmemeli ve öğrencilere de israfın hem dünya hem de kendileri için iyi bir şey olmadığını öğretmeli.
Dindar olmak: Farz ibâdetlerini aksatmadan yapıyor olmalı.
Sâlih olmak: Sâlih kimseler iki şeyden sakınırlar: Günah işlemek ve toplumun hoş görmediği işleri yapmak.
Terbiye usûlüne vâkıf olmak: Bunu, biz pedagojik-formasyon sahibi olarak tanımlıyoruz. Parası verip alınan formasyonların kastedilmediğini söylememize gerek var mı?
Öfkesinde ve yumuşaklıkta aşırı olmamak: Öfkelenmemek ve yumuşak huylu olmak, güzel huylardandır. Ancak Kınalızâde, bu iki özelliğin eğitim sürecinde çok önemli olmasından dolayı ayrıca üzerinde durma ihtiyacı hissetmiş. Çünkü çok yumuşak huylu olursa terbiyeden âciz kalır. Çok öfkeli olursa çocuğu üzer ve okumaktan ve okuldan nefret ettirir. Sözlerinin daha iyi anlaşılması için de şu hikâyeyi anlatır:
Hocası, İran’ın meşhur ve efsanevi padişahı Nûşirevân’ı bazen haksız yere dövermiş. Ayrıca yaz kış elinde buz tuttururmuş. Nihayet Nûşirevân hükümdar olmuş ve hoca kayıplara karışmış. Hocasının korkudan kaybolduğunu anlayan Nûşirevân “Benim, hocama hürmetim var, kendisine hiçbir şey yapmam” diye söyleyince hocası saklandığı yerden çıkmış. Nûşirevân ona eğitimi esnasında kendine neden kötü davrandığını sormuş. Hocası, “Haksız yere ceza vermenin ne kadar acı olduğunu bil de kimseye haksız yere ceza verme. Çünkü bilmediğin bir acının ne olduğunu anlaman mümkün değildir” diye cevap vermiş. Peki, demiş, neden buz tuttururdun, deyince de “Bunun sebebini de ileride anlarsın.” diye cevap vermiş. Gerçekten bir kış günü Nûşirevân, bir savaş esnasında, soğuğun şiddetinden askerler oklarını tanzim etmekten aciz kalınca kışın buz tutmaya alışkın olduğundan askerin oklarını tanzim etmiş ve savaştan galip ayrılmış.
Özetle, iyi bir insan olmadan iyi bir öğretmen olunmuyor. En iyi kişiler öğretmen olmadıkça da bir ülkenin en iyi olması mümkün değil. Keşke KPSS yerine iyiliği ölçen bir sınav yapabilsek!
Başta refikam hanımefendi olmak üzere, tüm öğretmenlerimizin günü kutlu olsun.
İsmail Güleç
https://www.fikriyat.com/yazarlar/ismail-gulec/2020/11/23/kinalizadeye-gore-ideal-ogretmen