KERBELA BİR İBRETTİR
Büyük cihad kötülüğü emreden nefse karşıdır. Burada nefs ile savaş nefsin kendisiyle değil onun meşru olmayan aşırı arzuları, hevesi, hırsı ve bencilliği ile savaşmak, bunları şer’in ve aklın egemenliği altında dengeye oturtmak demektir.
Muharrem ayı, eski hicrî veya kamerî dediğimiz ayın hareketine göre hesap edilen aylardan ilkidir. Hicrî tarih, Hz. Muhammed (s.a.s.)’ in Mekke’den Medine’ye göç edişi ile başlar. Hz. Ömer devrinde, Hz. Peygamber’in Mekke’den Medine’ye hicret ettiği yıl (Miladi 622), İslâmî takvimin başlangıç yılı (Hicri 1) olarak, Muharrem ayı da bu takvimin ilk ayı olarak kabul edildi. Takvimin başlangıcı olarak kabul ettiğimiz Muharrem ayının İslam aleminde bir diğer önemi Peygamberler tarihi açısındandır. Hz. Adem’in cennetten çıktıktan sonraki ilk tövbesi, ilk defa kabul olunmuş, Hz. Yunus balığın karnından Hz. İbrahim ateşten kurtulmuştur. Hz. Musa’nın Mısır’dan çıkması ve Hz. Nuh’un tufandan kurtuluşu sayılabilir. İslam tarihinin en trajik olaylarından biri olan Kerbela olayı bu ayda gerçekleşmiştir. 10 Muharrem’de özellikle Ehlibeyte, Peygamber soyuna saygısı olan insanların çok acı bir hadise ile karşılaştıklarını görüyoruz. 10 Muharrem’de Hz. Hüseyin Efendimizin Kerbela’da şehit edilmiştir. Kerbela hadisesine çoğu kişi bir eziyetler, acılar hadisesi diye bakar. Kerbela hadisesi bir ibretler, hakikatler hadisesidir. Hz. Hüseyin’in mübarek başını ezelden, istekle verişi, manasının, her hatırlandığında, insanın Yezid olan nefsiyle mücadele etmesi için ne büyük bir gayret göstermesi gerektiğini bize öğretir. Her Muharremi karşılayışımız, insanın hak ve adalet için kendi çapında cihat etmesi gerektiğini, bu cihadın da her zaman, o devirde olduğu gibi kılıçla değil, bazen kalemle, bazen gönülle, bazen aşkla, bazen edeple, kavrayarak, kucaklayarak verilmesi gerektiğini bize öğretir. Cihat insanın harekete geçişi ve Allah için mücadele edişidir. Hz. Hüseyin bu hakikatin idrak edilmesi için başını feda etmiştir. Bunu ezelde kabullenmiştir Hz. Hüseyin. Bu devirde de Hz. Hüseyin ve Yezid vardır. Önemli olan biz hangi noktadayız. İnsanın nefsanî arzuları çalışmasına, vatanına olan hizmetine mani olacak noktada ağır basıyor mu? İçimizdeki Hüseyin ruhumuz, çalışma ve hizmet aşkımızdır. Her türlü güzellik doğruluk Hz. Hüseyin’dir. Nefsimize ait arzu ve isteklerimiz, kinimiz, gururumuz, Yezid’i temsil eder. İnsan senelerce Yezid’e küfredip onun ordusunda kalmış olabilir. Allah bizi bundan korusun ve kendi vücudumuz içinde Hüseyinleri aşikar edip, boyunlarını vurmamak şerefini, bize nail etsin inşallah. Müslümanlıkta matem yoktur. Ama Hz. Peygamber torununa ve hanedan soyuna yapılan zulümlerden, çektikleri sıkıntılardan dolayı, hürmeten, 1 Muharrem’den 10 Muharrem’e kadar bol su harcanmaz, yeni bir şey alınmaz, hediyeleşilmez, düğün ve eğlence yapılmaz. Muharrem ayıyla birlikte Hicri takvime göre yeni bir yıla girerken tüm bu anlattığımız hadiselerin ışığında ruhumuzun hicreti nasıl olacaktır. Belki de bu noktada hepimizin sorması gereken soru bu olmalı. Halktan Hakk’a ya da nefisten ruha hicretin gerçekleşmesi için yapılan mücadelenin hepsi cihattır. Büyük cihad kötülüğü emreden nefse karşıdır. Burada nefs ile savaş nefsin kendisiyle değil onun meşru olmayan aşırı arzuları, hevesi, hırsı ve bencilliği ile savaşmak, bunları şer’in ve aklın egemenliği altında dengeye oturtmak demektir. Hz. Hucviri’nin dediği gibi “nefs mücadelesinin gayesi kötü sıfatları yok etmektir, kendisini değil. İnsan nefsine hâkim olursa ondan zarar gelmez.” Peygamberimize sormuşlar “Hangi hicret daha hayırlıdır? Şöyle cevap vermiş: “İsyandan hicret.
Sonuçta bu hadiselerin vazifesi bize kim olduğumuzu hatırlatmasıdır. İnşallah bu muharrem ayı bizim hayatımızla ilgili muhasebe yaptığımız bir ay olur. Vesselam.