Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi – H. Dilek BATİSLAM

A+
A-

Kıbrıslı Şair Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin Mevlâna”ya Yazdığı Şiirler

* H. Dilek BATİSLAM

Özet

Kıbrıslı şair, Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi 19. yüzyıl şairlerindendir. Yaşadığı yüzyıl dolayısıyla geçiş dönemi şairi olduğu için şiirlerinde hem Divan şiirine hem de Tanzimat şiirine ait özellikler bulunmaktadır.

Bu makalede, Kıbrıslı şair Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin şiirleri arasında bulunan Mevlâna”ya yazılmış üç şiirle bir beyit biçim, içerik, dil ve üslup bakımından ele alınarak özellikleri ortaya konulmaya çalışılacaktır.

Anahtar Kelimeler: Mevlâna, Mevlevilik, Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi.

Cypriot Poet Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi and His Poems for Mawlânâ Jalâl al-Dîn Rümî

Abstract

Cypriot poet Kaytazzâde Mehmed Efendi is one of the nineteenth century poets. Due to the period he lived in his poems carry the features of the transition period, iev features of classical Turkish poetry and features of Tanzimat poetry.

In this paper, we are going to analyze Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”s poems he wrote for Mevlâna Celâleddin Rûmî. Among his poems there are three poems and a couplet on Rumi. Here these poems will be studied interms of form, content, language and style.

Key Words: Mawlânâ Jalâl al-Dîn Rümî, Mawlaviyya, Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi.

 

Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi 1857 yılında Lefkoşe”de doğmuştur. Doğduğu yerde öğrenimini tamamladıktan sonra 1884 yılında kamu hizmetine girmiş ve sırasıyla Sakız adası, Adana, İstanbul, İzmir ve Bursa”da çalışmıştır. Sonra istifa ederek Kıbrıs”a dönmüştür. Bir süre İstanbul”da kalan şair, Lefkoşe Şeriye Mahkemesi”nde getirildiği kâtiplik görevini ölüm tarihi olan 1924 yılına kadar devam ettirmiştir (Fedai-Azgın, 1993: XXI).

Kaytazzâde, Müftü Hasan Hilmi Efendi”den sonra, Divan şiiri tarzında şiir yazan Kıbrıslı şairlerin en başarılı olanlarından biri olarak kabul edilir. Şairin yerel Kıbrıs gazetelerinde gazel, şarkı, kıta vb. nazım şekilleriyle yazılmış çok sayıda şiiri yayımlanmıştır. Kaytazzâde Mehmed Nâzım”ın Kıbrıs Gazetesi“nde otuz dokuz bölüm tefrika edilen Yadigâr-ı Muhabbet adlı romanı, aynı gazete tarafından kitap olarak 1893″te basılmıştır. Ayrıca yine Kıbrıs Gazetesi“nde on iki bölüm halinde tefrika edilen yarım kalmış Leyle-i Visâl adlı ikinci bir romanı daha vardır. Birinci romanın konusu İstanbul”da, ikinci romanın konusu ise Sakız Adası”nda geçmektedir. Yazarın 1892″de Yeni Zaman Gazetesi“nde yayımlanan Adem-i İhtiyâd adlı bir hikâyesi ile annesinin ölümü üzerine yazdığı ve Yeni Zaman Gazetesi”nde tefrika edilen Feryâd-ı Garîbâne adlı mensur bir eseri de bulunmaktadır (Kıbrıs Türk Edebiyatı, 1989: 41-44).

Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin şiirlerinden Mevlâna”ya büyük saygı duyduğu ve Mevleviliğe yürekten bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Şairin kendisi de -Lefkoşe burçlarından birine ad olarak verilen Kaytaz Burcu-eski bir Mevlevi ailesinden gelmektedir (Fedai-Azgın, 1993: XXVI). Kaytazzâde Mehmed Nâzım”ın şiirleri Rûh-ı Mecrûh -Şiirler- adı altında 1993 yılında yayımlanmıştır (Fedai-Azgın, 1993). Söz konusu eserde doğrudan Mevlâna”ya yazdığı şiirler dışındaki bazı şiirlerinde de her vesileyle Mevlâna”yı anan şairin, sıklıkla Mevlâna ya da Mevlevilikle ilgili göndermeler yaptığı görülür. Bu makalede şairin Rûh-ı Mecrûh“ta bulunan Mevlâna”ya yazdığı şiirleri değerlendireceğiz.

Mevlâna yaşadığı çağı aşarak mesajını günümüz insanına kadar ulaştırabilen, her kesimden insanın tanıdığı çok değerli bir mutasavvıftır. Mevlâna”nın yaşadığı dönemde Anadolu”nun içinde bulunduğu tasavvufi ortamın da onun düşüncelerinin oluşmasında etkisi olmuştur. XIII. yüzyıl Anadolu coğrafyasının ortaya çıkardığı önemli mutasavvıflardan olan Mevlâna aynı zamanda Türk sûfîliğinin de temellerini atmıştır.1

Mevlâna, gerek tasavvuf anlayışı, gerekse en olgun döneminde ortaya koyduğu Mesnevî”siyle Türk kültür ve edebiyatında önemli bir yere sahiptir. Devrinde bir kültür ve edebiyat dili olan Farsçayla söylenmiş Mevlâna”nın Mesnevî”sinin 15. yüzyıldan günümüze kadar Türkçeye, kısmen veya tamamen birçok kez çeviri ve şerhleri yapılmıştır. Şöhreti sınırları aşan Mesnevî sadece Türkçeye değil, çok sayıda Batı diline de çevrilmiştir. Eski edebiyatımızda bu kadar ilgi gören başka bir fikrî ve edebî eser yoktur demek yanlış olmaz (Horata, 2006: I, 551-552).

Mevlevilik, Mevlâna”nın ölümünden sonra oğlu Sultan Veled tarafından tarikat haline getirilmiş; ilk Mevlevihaneler ise Ulu Arif Çelebi”nin gayretleriyle beylikler döneminde ortaya çıkmıştır. Osmanlılar içinde ilk Mevlevihane, II. Murat döneminde açılmış ve Mevlevilik, XVI. yüzyılda Osmanlı devlet adamlarından gördüğü yakın ilgiyle büyük bir güç haline gelmiştir. Özellikle II. Bayezid devrinden itibaren Mevleviler Osmanlı sultanlarından ve diğer devlet adamlarından destek almaya başlamışlardır. Padişahın sûfîliğe eğilimli karakteri Mevlâna”ya büyük bir saygı duymasına, Konya”daki türbede tamirat ve değişiklikler yaptırmasına neden olmuştur (Ocak, 2002: 157). Osmanlıların genişlediği her yere ulaşma imkanı bulan; Belgrat”tan Tebriz”e, Mekke”den Kahire”ye kadar on âsitâne, yetmiş altı zaviye ile imparatorluk coğrafyasını kucaklayan Mevlevihaneler, sadece mistik birer kuruluş olarak kalmamış, Osmanlı”nın önemli şair, musikişinas, hattat ve nakkaşlarını yetiştiren seçkin ve zarif insanların barındığı yüksek düzeyde ilim, kültür ve sanat merkezleri haline gelmişlerdir. Edebiyatın yanında musiki ve semâ”a verdiği önem sebebiyle Mevlevilik, klasik Türk musikisini besleyen kaynakların da başında gelir (Horata, 2006: C I, 551-552). Mevlâna ve Mevlevilik, yukarıda da belirtildiği gibi tasavvufa, edebiyata ve kültür hayatına etkilerinin yanı sıra Anadolu”nun Türkleşmesinde de önemli bir rol oynamıştır (Çelebioğlu, 19120: 223-248).

Mevlâna”nın şairliği nedeniyle, şiirin Mevleviliğin “sünneti” olarak kabul edilmesi, bu tarikattaki Mesnevî okuma ve okutma geleneği, Mevlevihaneleri Divan edebiyatını besleyen önemli kaynaklardan biri hâline getirmiştir. Tezkirelere göre, Mevlevi olan Divan şairlerinin sayısı üç yüzü bulmaktadır. Bu, Mevleviliği % 68 gibi büyük bir oranla Divan şairlerinin rağbet ettikleri tarikatların ilk sırasına yerleştirmiştir. Diğer tarikatların oranının % 10″ların altında kalması Mevleviliğin Divan edebiyatındaki ayrıcalıklı konumunu açıkça göstermektedir (Horata, 1999: 46; Horata, 2006: I, 551-552).

Edebiyatımızda Mevlevi olsun olmasın Mevlâna”dan söz etmeyen şair yok gibidir. Şairlerin çoğu Mevlâna hakkında methiyeler yazmış, şiirlerinde ondan söz etmişlerdir. Hatta Mevlâna için yazılmış şiirleri bir araya getiren mecmualara da rastlanmaktadır. Ancak Mevlevi tarikatına intisap eden şairlerle diğer şairlerin Mevlâna”ya yazdıkları şiirler arasında bazı farklılıklar vardır. Mevlevi şairlerin şiirlerinde derin bir Mevlâna ve Şems-i Tebrîzî sevgisi, bağlılığı olduğu görülür. Her fırsatta Mesnevî”ye, Mevlâ-na”nın ailesine duyulan saygı ve sevgi dile getirilir. Mevlâna”nın kerametlerine ve hayatının menkıbevi yönlerine değinilir, bunlara telmih ve atıflarda bulunulur. Sıralanan bu özelliklerle Mevleviliğe özgü unsurlara, Mevleviliğin adap, erkan, anane ve terimlerine geniş yer verilmesi Mevlevi şairlerin şiirlerinde görülen diğer ortak özelliklerdendir (Gölpınarlı, 1983: 449; Ayan, 1992: 459).

Mevlâna ve Mevlevilik imparatorluk coğrafyasının hemen her yerinde ilgi görüp taraftar bulduğu gibi Kıbrıs”ta da etkili olmuştur. Lefkoşe Mevlevihanesi”nin tarihi geçmişine bakıldığında, kaynakların şeriye sicillerine dayanarak verdiği bilgilerden Kıbrıs”ın fethinin üzerinden çok zaman geçmeden Lefkoşe”nin Girne Kapısı yakınında bir tekke olduğundan söz edilir. Bu tekkenin devamlılığının sağlanması için mal bağışlayanların bıraktığı vakfiyede Mevlevihane tabirinin açıkça kullanıldığı görülür. Ayrıca Mevlevihanede ayin yapıldığı ve bunun mesnevihanı, neyzeni, imamı, müezzini ve duacısıyla bir bütün olarak yerine getirildiği, bazı fakirlerin barındırıldığı, her Şaban ayının on beşiyle Aşure ayının sonunda da Mevlevihanede zikir yapıldığı belirtilir (Fedai-Altan, 1997: 9-10).

Sonraki dönemlerde de Mevlevi dergâhı şeyhinin, mevlevihane vakıflarına tevliyet etmesinin yanı sıra müftülük görevini de üstlenmesi dikkat çekicidir. Bu durum Kıbrıs yöneticileri ve halkının giderek mevlevihaneyle daha çok ilgilendiklerini gösterir. Zaman içinde mevlevihaneye adanan vakfiyelerin sayısının artması kurumu daha da geliştirmiş ve düzene kavuşturmuştur (Fedai-Altan, 1997: 13; Alaysa, 1987: 99-108; Özönder, 1999: 117).

Edebiyatımızda ve kültür hayatımızda önemli etkileri bulunan Mevlevi tarikatına bağlı Kıbrıslı şair Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin şiirleri arasında Mevlâna”ya yazılmış üç şiir ile bir beyit bulunmaktadır. Üç şiirden biri gazel, diğer ikisi ise kıta ve kıta-i kebire nazım şekilleriyle yazılmıştır. Söz konusu şiirleri ve özelliklerini aşağıda veriyoruz:

 

1- Der Vasf-ı Cenâb-ı Mevlâna

Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün

 

(Fâilâtün)   (Fa”lün)

 

Şeh-i evreng-i himem Hazret-i Mevlânadır

Menba”-ı lutf u kerem Hazret-i Mevlânadır

 

Gelmemiş zâtı gibi mülk-i kemâlât içre

Sâhib-i nazm u kalem Hazret-i Mevlânadır

 

Mesnevîsinde nice dürr-i hakîkat meknûn

Mâlik-i genc-i hikem Hazret-i Mevlânadır

 

Nutk-i pâki dem-i “Îsi gibi te”sîr eyler

Şeh-i kerrûbî-şiyem Hazret-i Mevlânadır

 

Ser-te-ser halk-ı cihân bende-i efkendesidir

Mefhar-i Rûm u “Acem Hazret-i Mevlânadır

 

Görmemiş mislini âlemde hemân çeşm-i beşer

Vâkıf-ı sırr-ı kadem Hazret-i Mevlânadır

 

Nâzımâ sen yine ihlâs ile it istimdâd

Dâfi”-i renc ü elem Hazret-i Mevlânadır

(Fedai-Azgın, 1993: 10)

 

Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi, yukarıda verdiğimiz yedi beyitlik “Hazret-i Mevlânadır” redifli gazelinde Mevlâna”nın kişilik özelliklerini ve Mesnevî”sini över. Şiirine Mevlâna”nın tarikat büyükleri içinde ayrıcalıklı bir yere sahip olduğundan söz ederek başlayan şair, Mevlâna”nın lütuf ve cömertlik sahibi olma, olgunluk, şairlik yeteneği vb. kişilik özelliklerinin övgüsünü yaptıktan sonra Mesnevî”nin övgüsüne geçer. Mesnevî”nin içinde nice gerçek incilerini gizleyen, (ilahî) hikmet hazinesi, Mevlâna”nın temiz, samimi sözlerinin İsa”nın nefesi gibi etkileyici, kendisinin de melek yaradılışlı olduğunu söyler. Mevlâna”nın düşüncelerine çok sayıda insanın köle gibi bağlandığı, Anadolu ve İran”ın övünç kaynağı, tanınmış, insanlığın dünyada benzerini görmediği, herkesin bilemeyeceği sırları bilen bir ermiş olduğunu anlatır. Son beyitte de şair, temiz kalplilikle Mevlâna”dan yardım istemesinin uygun olacağını belirtir. Çünkü kendisine ancak Mevlâna”nın yardım edebileceğini, onun manevi varlığı sayesinde üzüntü ve sıkıntısının ortadan kalkacağını ifade eder.

Kaytazzâde”nin Mevlâna”nın övgüsünü gazelle yapması dikkat çekicidir. Şairin övgü için gazel nazım şeklini seçmesinde sadece Divan şiiri nazım şekilleriyle şiir yazan tam bir Divan şairi olmamasının etkili olduğu düşünülebilir. Divan şairleri de zaman zaman övgülerinde müzeyyel gazeli kullanmakla birlikte gazelden daha çok kasideyi tercih etmişlerdir. Ayrıca, Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin Mevlâna”yı övdüğü yukarıdaki gazeli ile Şeyh Gâlib”in Divanı”nda bulunan, şairin Mevlâna”ya yazdığı kaside arasında yazılış amacı, kullanılan vezin, kafiye, redif ve içerik bakımından bazı benzerlikler bulunmaktadır. Şeyh Gâlib”in şiiri on sekiz beyitlik kaside, Kaytazzâde”nin şiiri ise, yedi beyitlik bir gazeldir. Gâlib”in kasidesinden alınmış aşağıdaki beyitlere bakıldığında Nâzım Efendi”nin gazeliyle içerik ve söyleyiş benzerliği olduğu görülmektedir. Bu benzerlik iki şairin de Mevlevi olması ve Mehmet Nâzım Efendi”nin Mevlevi şairler arasında özel bir yeri bulunan Şeyh Gâlib”in şiirlerini okuyup ondan etkilenmiş olması ihtimaliyle açıklanabilir.

Mazhar-ı aşk-ı Hudâ Hazret-i Mevlânadır

Menbâ”-ı sıdk u safâ Hazret-i Mevlânadır

 

Ser-te-ser hükm eden iklîm-i fenâ fi”llâha

Şâh-ı evreng-i bekâ Hazret-i Mevlânadır

(Kalkışım, 1994: 54)

 

Örnek verdiğimiz yukarıdaki beyitlerde ve devamında Şeyh Gâlib de Kaytazzâde”nin gazelinde olduğu gibi Mevlâna ve Mesnevî”nin övgüsünü yapar. Şeyh Gâlib”in kasidesinde övgünün Kaytazzâde”nin şiirine kıyasla çok yönlü ve daha ayrıntılı olduğu görülür. Bunun nedeni iki şiirin hacim bakımından birbirinden farklı olmasıdır. Ayrıca, Şeyh Gâlib”in methiyesinde soyut hayaller, mübalağalı ifadeler ve uzun tamlamalar da önemli bir yer tutar.2

 

2- Hazret-i Pîr-i Dest-gîr Efendimiz İçün Arz-ı İştiyâk

Mefûlü / Mefâîlü / Mefâîlü / Feûlün

 

Hûn-ı cigerimle gözümün kanlı yaşıyla

Yazdım yine bir kıt”a ki nezdinde okunsun

 

Hattım hele rû-mâl-i kudûm-ı keremindir

Ta”zîm ile varsun reh-i aşkında sürünsün

 

Bilmem ne zaman feth olacak ka”be-i maksûd

Bu nâle-i cân-kâh nice bir arşa dokunsun

 

Yetmez mi bu hasret meded ey Hazret-i Hünkâr

Nâzım dahi o cây-ı mukaddesde bulunsun

(Fedai-Azgın, 1993: 181)

 

Dört beyitlik kıta-i kebire şekliyle söylenmiş bu ikinci şiirinde şair, Mevlâna”nın manevi huzurunda bulunma özlemini ve ona duyduğu sevgiyi dile getirir. Ciğerinin kanı ve kanlı gözyaşıyla Mevlâna”nın katında okunması için bir kıta yazdığını söyleyerek şiirine başlayan şair, içtenlikle yazdığı bu şiirin Mevlâna”ya duyduğu saygı ve sevginin belirtisi olduğunu anlatır. Şiiri aracılığıyla Mevlâna”nın büyüklüğü karşısında hissettiklerini, onun aşkının yolunda, onun önünde saygıyla eğildiğini bildirir. İsteğinin ne zaman gerçekleşeceğinden emin olmadığını, isteğine kavuşamadığı için can evindeki inlemenin arşa dokunduğunu, üzüntüsünün şiddetini samimiyetle anlatır. “Ey Hazret-i Hünkâr” diyerek Mevlâna”ya seslenen şair, çektiği hasretin bitmesi, onun bulunduğu kutsal yere gitme arzusunun gerçekleşmesi için Mevlâna”dan yardım ister. Mevlâna”nın dergâhını ziyaret etmekten mutlu olacağını ifade eder.

 

3- Hazret-i Mevlâna Hakkında Bir Kıta

Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün / Mefâîlün

 

Celâle”d-dînin oldum mazhar-ı eltâf u ihsânı

Anın”çün bâb-ı gayre intisâbın yoktur imkânı

 

Uzatma kîl ü kâli bendeyim silk-i celîlinde

Ezelden oldu gönlüm ol şehin mağlûb-ı fermânı

(Fedai-Azgın, 1993: 172)

 

Kıt”a şeklindeki bu şiirinde de şair, Mevlâna”nın bağış ve lütfuna ulaştığını, o nedenle başka bir kapıya intisabının mümkün olmadığını söyler. Mevlâna”nın yüce yolunun kölesi olup sözü fazla uzatmasına gerek kalmadığını anlatır. Ezelden beri gönlünün o padişahın (Mevlâna”nın) emrine bağlandığını dile getirir. Mevlâna ve Mevleviliğe olan bağlılığının eskiliğini, bu bağın ne derece güçlü olduğunu belirtir.

 

4- Bir Beyit

Feilâtün / Feilâtün / Feilâtün / Feilün

 

(Fâ”ilâtün)   (Fa”lün)

 

Âşıkım pek severim Hazret-i Mevlânayı

Hem-zebân itdi bana Hazret-i Mevlânayı

(Fedai-Azgın, 1993: 183)

 

Yukarıdaki beytinde de şair, Mevlâna”ya olan sevgisini ifade eder. Mevlâna ile aynı dili konuştuğunu söyleyerek aralarındaki yakınlığa dikkat çeker.

Şairin Mevlâna”yı ve Mesnevî”yi övmek amacıyla yukarıda verdiğimiz farklı nazım şekilleriyle yazılmış üç şiir ve bir beyitte kullandığı dilin çok sade olmadığı görülür. Dilin sade olmaması çeşitli nedenlerle açıklanabilir. Bunlar, Divan şiirinde övgü amacıyla yazılan şiirlerde genellikle belirli kalıp ifadelerin kullanılması, övülen kişiye verilen değerin ve önemin bir göstergesi olmak üzere dil ve üslubun farklı olması gibi nedenlerdir. Genellikle kasidelerde sık karşılaşılan soyut hayaller ve mübalağalı ifadeler övgü amacıyla yazılmış diğer şiirlerde de görülür. Nâzım Efendi de övgü amacıyla yazdığı şiirlerinde farklı nazım şekilleri kullanmakla birlikte dil ve anlatım açısından benzer şiirlerde görülen özelliklere yer vermiştir. Bu bağlamda şairin Mevlâna”ya yazdığı övgü şiirlerinde dil ve üslup bakımından Divan şiiri geleneğinin çok fazla dışına çıkmadığını söyleyebiliriz.

Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin Mevlâna”ya yazdığı bu şiirlerinin dışında, Tahassür başlıklı Lefkoşe Mevlevihanesi Şeyhi Safvet Dede”nin, hicri 1311 (M 1893) yılında Hac farizasını yerine getirmek üzere gittiği kutsal topraklarda, Tûr”da vefatı dolayısıyla yazdığı mersiyesi bulunmaktadır (Fedai-Azgın, 1993: 44-45; Batislam, 2000: 182-183). Tahassür başlığından da anlaşılacağı gibi şair bu mersiyede hasret ve üzüntüsünü dile getirmektedir. Şairin mersiye yazdığı Lefkoşe Mevlevihanesi şeyhi Safvet Dede babası Feyzullah Dede”nin ölümünden sonra onun yerine geçmiştir (Fedai- Altan, 1997: 31-32).

Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin Mevlâna”ya yazdığı övgü şiirleri ve sözünü ettiğimiz mersiyenin dışında Rûh-ı Mecrûh”taki başka şiirlerinde de özellikle mahlas beyitlerinde Mevlâna ve Mevlevilikle ilgili unsurlara yer verdiği görülür. Örneğin;

 

Şûhi-i tab”ım gören tahsîn ider Nâzım benim

Berk uran gönlümde âyâ feyz-i Mevlâna mıdır (7/7, s. 17)3

 

beytinde şair, yaradılışının şuhluğunu görenlerin kendisini takdir ettiklerini söyler. Yaradılışı nedeniyle takdir kazanmasının sebebini Mevlâna”dan aldığı feyze bağlar.

 

Hazret-i Monlâ-yı Rûm”un bendesi

Nâzım gibi Pîş-gâh-ı yârda hâzır-cevâb itdin beni (9/6, s. 21)

 

beytinde de şair, Mevlâna”nın kölesi gibi sevgilinin huzurunda hazır cevap olduğunu söyler.

 

Tecellî-sâz olur her lâhza dilde feyz-i Mevlâna

Anın”çün güft ü gûy-i âşıkânem dil-küşâdır hep (15/7, s. 33)

 

beytinde de âşıkâne şiirlerinin gönül açıcı olmasının nedenini, gönlünde her an Mevlâna”nın feyziyle ilahî sırların tecelli etmesiyle açıklar.

 

Nigâh-ı feyzine mazhar düşenler Mürşîd-i Rûmun

Cihânda zîr-i şeh-bâl-i hümâya ilticâ itmez (26/6, s.57)

 

beytinde şair, Mevlâna”nın feyizli bakışına nail olanların dünyada hümanın kanadı altına sığınmaya gerek görmeyeceklerini söyler. Mevlâna”nın lütfunu kazanmayı devlet kuşu hümânın getireceği şanstan, iyiliklerden daha üstün tutar.

 

Mürşîd-i Rûm Nâzıma lütfen dimiş

Mazhar-ı feyz-i suhenimsin benim (27/6, s. 59)

 

beytinde ise şair, Mevlâna”nın lütufta bulunarak, onun sözlerinin feyzine ulaştığını kendisine söylediğini belirtir.

 

Füyûz-ı Hazret-i Monlâya mazhar olduğum Nâzım

Galat-ı münkirîn fehm itmiyor tarz-ı beyânımdan (29/8, s. 63)

 

beytinde de şair, inkarcıların hata yapıp Mevlâna”nın feyzine ulaştığını söylediği sözlerden anlayamadıklarını vurgular.

 

Sadâ-yı neydir ancak sâlikâne hâdi-i irşâd

Düşüp dergâh-ı pîre gark-ı ezvâk-ı elest olduk (38/6, s. 83)

 

tinde de şair, Mevlevilik tarikatında olup Pîr”in (Hz. Mevlâna) dergâhına düşenlere ney sesinin irşadın doğru yolunu göstereceğini, onların elest meclisinin zevklerinde boğulacaklarını anlatır. Mevlevi tarikatını seçenlerin doğru yola girmiş olacaklarını ima eder.

 

Nâzımâ himmet-resândır Hazret-i Mollâ-yı Rûm

Dest-gîr-i âcizân sultân-ı zî-şândır bize (123/6, s. 240)

 

beytinde şair, Mevlâna”nın yardıma muhtaçlara yardım eden, acizlerin elinden tutan, şanlı bir sultan olduğunu söyler.

 

Dest-efşân pây-kûbân eyleriz devr-i semâ”

Sâkinân-ı zîr ü bâlâ mest ü hayrândır bize (123/5, s. 240)

 

beytinde de şair, el açıp ayak vurarak semâ” yapan Mevlevi dervişlerini överek onların yer yüzündekilerle gök yüzündekileri (İlahî varlık âlemindekileri) kendilerine hayran bıraktıklarını anlatır. Semâ”ın sembolik anlamlarına gönderme yapar.

Yukarıda sıraladığımız çeşitli şiirlerden alınmış beyitlerde de şair, Mevlâna ve Mevlevilikle ilgili unsurlara yer vermiştir. Şair söz konusu sekiz beyitte Mevlâna için kullanılan Hazret-i Mollâ-yı (Monlâ-yı) Rûm (3), Hazret-i Monlâ (1), Mürşid-i Rûm (2) ve Feyz-i Mevlâna (2) gibi hitaplara sıklıkla yer vermiştir. Ayrıca “füyûz-ı sadâ-yı ney”, “dergâh-ı pîr”, “devr-i semâ”” tamlamalarını kullanmıştır.

Divan şairleri bir mutasavvıf olan Mevlâna”yı genellikle tasavvufi kabuller çerçevesinde değerlendirmiş, onu insanları gönül yoluyla Hakk”a ulaştırmaya çalışan tasavvuf erlerinin en büyüğü ve mana ülkesinin (hakikat âleminin) padişahı olarak görmüşlerdir. Tarikat mensubu şairlerin eserlerinde de kendi mürşitleri için benzer ifadelere rastlanmakla birlikte Mevlevi olsun olmasın her kesimden insanın Mevlâna sevgisinde buluşması, Mevlâna”nın farkını ortaya koymaktadır. Şairler Mevlâna ile Mesnevî”yi birbirinden ayırmamış, her fırsatta Mesnevî üzerinde durarak onun önemini belirtmişlerdir. Mesnevî”yi dinin gerçeklerini ifade eden, ayet ve hadislerin bilinmeyen yönlerini açıklayan ilahî sırlar hazinesi Magz-ı Kur”an (Kur”an”ın ruhu, özü) olarak tasvir etmişlerdir. Mevlâna ve Mesnevî”nin Türk kültür hayatında daima seçkin bir yeri olmuştur. Divan şairlerinin şiirlerinde Mevlâna ve Mesnevî”nin sıkça anılması bunun kanıtıdır

Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi Mevlâna”ya yazdığı şiirlerde diğer Divan şairleri gibi Mevlâna ve Mesnevî”den övgüyle söz etmiştir. Mevlâna”yı şöhretli, Anadolu ve İran halklarının övünç kaynağı, cömert, hikmet hazinesine sahip, melek yaradılışlı, olgun, şiir söylemekte usta, İsâ”nın nefesi gibi etkileyici sözler söyleyen değerli bir mutasavvıf olarak tasvir etmiştir. Mesnevî”nin de içinde nice gerçek incilerinin gizlendiği bir hazine olduğunu anlatmıştır. Övgülerinde zaman zaman mübalağaya yer veren şair, ayrıca Mevlâna”dan aldığı ilhamı, özlemini, ona duyduğu sevgi ve bağlılığı da şiirlerinde sıklıkla dile getirmiştir.

 

Sonuç

Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin yazdığı şiirler, Divan şiiri tar-zında şiirler yazan Kıbrıslı Mevlevi bir şairin Mevlâna ve Mevleviliğe dair duygu ve düşüncelerini yansıtması, Mevlâna”ya, Mevleviliğe gösterilen ilgiyi ve bu ilginin yayıldığı coğrafyayı göstermesi bakımından önemlidir. Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin gerek Mevlâna”ya yazılmış şiirlerinde gerekse diğer şiirlerinde yer verdiği Mevlâna ya da Mevlevilikle ilgili unsurlar dikkate alındığında şairin Mevlâna ve Mevleviliğe duyduğu yakınlık, sevgi ve bağlılık açıkça görülmektedir. Şair Mevlâna”ya şiir yazan ve ondan övgüyle söz eden diğer şairler gibi ağırlıklı olarak Mevlâna”nın ve Mesnevî”nin önemli özellikleri üzerinde durmuştur. Bu bağlamda Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin Mevlâna ve Mesnevî”ye yaklaşımının kullandığı dil, anlatım biçimi ve söz konusu ettiği özellikler bakımından Divan şairlerinden ya da Mevlevi şairlerden çok farklı olmadığını söyleyebiliriz. Nâzım Efendi”nin Mevlâna ve Mesnevî”yi övmek amacıyla yazdığı şiirlerle diğer şairlerin şiirlerinin benzer özellikler taşıması şairin başka Mevlevi şairlerin şiirlerini görüp onlardan etkilendiği ihtimalini de düşündürmektedir. Nitekim Mevlâna”yı övmek amacıyla yazdığı şiirle Şeyh Gâlib”in aynı amaçla yazılmış şiiri arasındaki benzerlik de bunu göstermektedir.

KAYNAKÇA

ALASYA, H. Fikret, (1987); “Lefkoşa Mevlevi Tekkesi”, SÜ I. Milletlerarası Mevlâna Kongresi, Tebliğler, 3-5 Mayıs 1987, Konya, s. 99-108.

AYAN, Hüseyin, (1991); “Şeyh Gâlib”de Mevlâna Sevgisi”, Türk Dili, S 480, Ankara, s. 530-536.

____  , (1992); “Mevlevî Şairler”, Türk Dili, S 492, Ankara, s. 456-460.

AZGIN, Bekir – FEDAİ, Harid, (1993); Kaytazzâde Nâzım Efendi, Ruh-ı MecruhŞiirler- İstanbul: KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yay.

BATİSLAM, H. Dilek, (2000); “Kıbrıslı Şair Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin Mersiyeleri Üzerine Bir İnceleme”, III. Uluslar Arası Kıbrıs Araştırmaları Kongresi (13-17 Kasım 2000), C 2, Dil-Edebiyat, (Yayıma hazırlayan: İsmail Bozkurt), Gazimağusa: Doğu Akdeniz Ü Kıbrıs Araştırmaları Merkezi Yay., s. 179-1120.

ÇELEBİOĞLU, Âmil, (19120); “Anadolu”nun Türkleşmesinde Mevlâna”nın Rolü”, MÜ Fen-Edebiyat Fak. Türklük Araştırmaları Dergisi, S 5, İstanbul, s. 223– 248.

FEDAİ, Harid, (1986); “Kıbrıs Türk Yazınında İlklerden Bir Roman: Yadigâr-ı Muhabbet”, Halk Sanatları Derneği (Has-Der) Halkbilim Sempozyumları, I., II., III. ve IV. Halkbilim Sempozyumlarına Sunulan Bildiriler, İstanbul: KKTC Turizm ve Kültür Bakanlığı Yay., s. 337-334.

____  , (2003); “Lefkoşa Mevlevihanesi”, Kıbrıs Türk Kültürü Bildiriler II, (Celal Bayar

Ü II. Uluslararası Mevlâna, Mesnevî ve Mevlevihaneler Sempozyumu, Manisa 18-20 Aralık 2002) , Ankara, s. 375-3120.

FEDAİ, Harid – ALTAN, Mustafa Haşim, (1997); Lefkoşe Mevlevihanesi, Ankara: KKTC Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Bakanlığı Yay.

GÖLPINARLI, Abdülbâki, (1983); “Mevlevi Edebiyatı”, Mevlâna”dan Sonra Mevlevilik, İstanbul: İnkılâp ve Aka Yay.

HORATA, Osman, (1999); “Mevlâna ve Divan Şairleri”, HÜ Edebiyat Fakültesi Dergisi, Osmanlının Kuruluşunun 700. Yılı Özel Sayısı, Ankara, s. 43-56.

____  , (2006); “Türk Kültür Hayatında Mevlâna ve Mevlevilik”, Türk Edebiyatı Tarihi, C I, İstanbul: KTB Yay., s. 551-552.

Kıbrıs Türk Edebiyatı -Başlangıçtan Bugüne- (1989); KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yay., s. 41-44.

OCAK, Ahmet Yaşar, (2002); Türk Sufîliğine Bakışlar, İstanbul: İletişim Yay.

ÖZÖNDER, Hasan, (1999); “Kıbrıs”ta Mevlevilik ve Mevlevihaneler”, SÜ VI. Millî Mevlâna Kongresi, Tebliğler, Konya 24-25 Mayıs 1999, s. 117.

Şeyh Gâlîb Dîvânı, (1994); (hzl. Muhsin Kalkışım), Ankara: Akçağ Yay.

* Doç.   Dr.,   ÇÜ   Fen-Edebiyat   Fak.   Türk   Dili   ve  Edebiyatı   Bölümü   Öğretim  Üyesi batislam@cu.edu.tr

Mevlâna    ve    Mevlevilikle    ilgili    çalışmalar    konusunda    daha    ayrıntılı    bilgi    için www.semazen.net, Akademik (13.06.2007) adresine bakılabilir.

Şeyh Gâlib”in Mevlâna adına yazdığı şiirler konusunda daha ayrıntılı bilgi için bk. Hüseyin Ayan, “Şeyh Gâlib”de Mevlâna Sevgisi”, Türk Dili, S 480, Ankara, 1991, s. 530–536.

Beyit sonlarında verilen numaralardan ilki şiir, ikincisi beyit numarası olup şiir ve beyit numaraları Kaytazzâde Mehmed Nâzım Efendi”nin Rûh-ı Mecrûh -Şiirler- adlı eserinin kay-nakçada verilen baskısına aittir.