KAYGILARIMLA KONUŞTUM!
KAYGILARIMLA KONUŞTUM!
İçimde olan bitenlerle ve gelecekle ilgili kaygılanan sese geçmişi hatırlatmak istedim, örnekler verdim, hafızam yok benim dedi. Her gün hatta her an yeniden yaratılırım ve ikna edilmem.
Peki bu kaygıyla yani senle nasıl baş edilir dedim. Bunu bana sorma dedi.
En iyisi bu savaşı kazanmış, kaygıyla baş edebilmiş birilerine sormalı diye düşündüm ve kapılarını çaldım.
Dikkatini kaygıya değil kaygıyla baş edebilecek yapılarına yönlendir dediler. Kaygıya yönelmek onu güçlendirmeye yarar sadece. Sürekli düşmanın neler yapabileceğini düşünmek düşmanını güçlendirir seni zayıflatır.
Bir çiftlik sahibi olduğunu düşün. Muhtelif hayvanların var. Beğensen de beğenmesen de hepsi fonksiyonel. Taşımacılık için öküze ihtiyacın var. Yumurta için tavuğa. Neyi nereden ve kimden isteyeceğinle ilgili bilgi sahibi ol.
Tamam dedim.
Kaygı verici ses yine geldi ve konuşmaya başladı. Gelecekle ilgili türlü türlü endişelerini bir bir sıraladı, sanki her biri olmuş ve gerçekleşmiş ve ben bir köşede sinip öylece çaresizce oturur buldum kendimi. Acınası, çökkün depresif.
Sağlığım bozulmuştu. Beş parasızdım. Etrafımda kimse kalmamış ve bir başınaydım. Suçlayan, yanlış yaptın, biz sana demedik mi diyen üç beş kişi dışında kimse yoktu.
Bir an girdiğim o sanal kurgunun içinden bugüne döndüm. Henüz sağlıklıydım, sevenlerim vardı ve imkanlarım yerindeydi. Savaş çıkmamıştı. Emniyet tamamen yok olmamıştı. Her şey yerli yerindeydi.
Az önceki neydi o zaman?
Kaygı.
Kendi içimde bilmediğim başka bir yerimle konuşmaya başladım.
Hep bunu yapmadık mı? Falan zamanda, falan yerde de, falan olay olduğu zaman da benzer kaygılar yaşamamış mıydık?
Evet dedi.
Peki bugün bu sahip olduklarımızı bilsek o günlerde yine kaygılanır mıydık?
Bilmiyorum dedi. Muhtemelen daha rahat olurduk.
O zaman bu da geçecek ve gelecekte bir başka zaman ve kaygıda da bugünkü kaygıları düşünüp boşuna endişelenmişiz diyeceğiz. Onu bugünden ve şimdiden yapsak olmaz mı?
Olsa iyi olur dedi.
Kaygılanan yerime dedim ki: kalıcı ve sonsuz değilsin.
Öfkelendi. Ben gerçeğim dedi.
Değilsin dedim. hem gerçek değilsin hem de kalıcı. Sen sadece endişesin, gerçek değilsin. Varsayalım dillendirdiğin kaygılar gerçekleşti o zaman da şunu hatırlayacağım, geçecek.
Artık endişelere gerçekmiş gibi bakmayacağım ve eğer gerçekleşirse bu kez ben bir adım önde gidip geçeceğini düşüneceğim. Ayrıca ben sana öfkelenmiyorum, ikazın için sana da şükran borçluyum hem.
Sen bilirsin dedi. İkaz etmeye devam etti. Böyle programlandım ben. Başka bir şey yapmamı bekleme.
Tamam dedim gülümseyerek sen benzin ikaz lambasısın. Sarı renklisin görüyorum. Rengin ne önemi var yakıtını doldur dedi. Tamam dedim şimdi yapacağım onu ve seninle yine karşılaşacağız bitecek ve sen yine geleceksin ve gideceksin sonra yine….
Kalıcı değil hiçbir şey…
Yüzlerce binlerce yıl sonra bizden geriye ne kalacak, hangi sözcükler?
O gün de bugünkü kaygılarımız olacak mı?
Olmayacak tabi dedi. Sen olmayacaksın çünkü o zaman.
Doğru söyledi.