KAROL SZYMANOWKY”NİN MEVLÂNÂ SENFONİSİ – Semih SERGEN
5. MİLLİ MEVLANA KONGRESİ
KAROL SZYMANOWKY”NİN MEVLÂNÂ SENFONİSİ
Semih SERGEN
Türk-İslam bütünlüğüyle yetişen büyük sanatkar ve bilim adamları orta çağdan itibaren batı dünyasında söz sahibi olmuşlardır. Eserleri çeşitli dillere çevrilerek üniversitelerinde ders kitabı olarak okutulmus, bilim adamlarının yetişmesinde kaynak görevi yapmışlar, doğuda batıda sanatkarlara esin kaynağı olmuşlardır. Bu yüce kişilerden biri de hiç kuşkusuz Mevlânâ’dır.
“Bizim peygamberimizin yolu aşk yoludur” diyerek İslâmiyeti; Tanrı yolunda, Tanrıya yücelme olarak anlamıs ve öyle anlatmıstır Mevlânâ… Mesnevi’si, Divanı Kebir”i ve diğer eserleri bu sonsuz aşkı dile getiren şiir harikalarıyla doludur. Bu ateşten mısralar doğuda; Molla Cami, Nef’i, Nabi, İkbal, Şeyh Galip, Yahya Kemal, batıda; Goethe, Victor Hugo, Ruckert gibi büyük edebiyat dehalarını etkilerken Resim, Müsiki gibi öteki sanat dallarında da doğuda ve batıda pek çok sanatkara ilham kaynağı olmuştur. Itri’ler, Dede Efendi’ler başta olmak üzere pek çok müzisyen bu yüce kaynaktan esinlenmişlerdir.
Çağımızın büyük Polonyalı bestecisi Karol Szymanowsky de batı dünyasında bu kaynaktan payına düşeni alan sanatçılardan biridir. 1882 yılında Ukrayna’da doğup 1937 yılında Losanne’de ölen besteci 1922 yılında Mevlânâ’nın bir gazeli üzerine ünlü III. Senfonisini (Mevlânâ Senfonisi) bestelemiştir. Müzik eğitimini Varşova’da yapan besteci, Chopin’den sonra Polonya’nin yetiştirdiği en büyük besteci ünvanını almıştır. Hayatının büyük bir bölümünü Polonya’nın dışında, özellikle Berlin ve Viyana’da geçirmiştir. 1919 yılında ülkesine dönerek Varşova Konservatuvarı bestecilik öğretmenliğine getirilmiş, daha sonra aynı konservatuvara müdür olmuştur.
Önceleri Alman bestecilerinin etkisinde kalan Szymanowsky, daha sonraları Fransız Emperyonist’lerinin etkisine girmiştir. Bestecinin müziği; Debussy, Moussorsky, Richard Strauss ile büyük bir yakınlık gösterir. İki Operası, Senfonileri, Konçertoları, Bale Müzikleri, Odamüziği gibi eserleri ve Lied formunda yazılmış besteleri vardır. Güçlü sanatçılığı yanında Felsefe ve Edebiyatla olan yakın ilgisi onu; çağının en ünlü kişilerinden biri haline getirmiştir. Kuzey Afrika’yı gezdikten sonra doğu kültürünün de etkisinde kalmıştır. Mevlânâ’yı Almanca çevirilerinden okumuş ve çok etkilenmiştir. İşte bu hayranlık, ona Mevlânâ’nin bir şiirini korolu senfoni olarak besteleme ilhamını vermiş ve Beethoven’ın IX. Senfonisinin yanısıra Koro ve Solistli senfoni edebiyatının en güzel örneklerinden biri olan III. Senfonisini bestelemiştir. Tek bölüm halinde bestelediği senfonisinde Koronun yanısıra Solo olarak da bir ses kullanmıştır. Besteci büyük hayranlık duyduğu Mevlânâ’nın “Gecenin Şarkısı” adını verdiği bu gazelini bestelerken doğu müziğinin etkisinden uzak tamamen kendi müzik dilini kullanmıştır.
Evrenin enginliği ve bir gecenin yalnızlığında Tanrıyı bulmanın ve onunla özdeşlesmenin anlamını ancak Dahi’lere has bir güçle notalara geçirmiş ve bir şaheser yaratmıştır. Mevlânâ”nın mısralarında doyumsuz bir lirizm harikası olan “Gecenin Şarkısı” gazeli bir dahi bestecinin notalarıyla daha büyük bir mükemmeliyete ermiştir.
İlk kez 1922 yılında Boston Senfoni Orkestrasıyla seslendirilen bu korolu Senfoni, 1924 yılında Londra’da seslendirilmiş daha sonra dünyanın sayılı ülkelerindeki senfoni orkestralarının repertuvarına girmiştir.
Üzülerek söylemek gerekir ki bizdeki icrası ancak 19120 yılında gercekleştirilebilmiştir. Türk-İslam bütünlüğünün yetiştirdiği, aşk ve gönül ilminde tek isim olan Mevlânâ”nın bir şiiri üzerine bestelenen bu dev eseri bestelenişinden 68 yıl sonra seslendirebilmemiz bagışlanabilir yanlışlardan değildir. Aynı yanlış; Yunus Emre Oratoryo’su için de söz konusudur. 1947 yılında bestelenen bu büyük eser de ancak 19120 yılında Türkçe sözlerle plak halinde yayınlanabilmiştir. Bunun anlamı şu”dur: Biz dünyanın bir numaralı baş eserlerinden biri sayılan Yunus Emre Oratoryosunu yani, sözleri bizim Koca Yunusumuza ait olan bir eseri ancak 43 yıl sonra kendi dilimizle dinlemek imkanına sahib olabildik demektir. Bizim olan bu yüce kişilere karşı gösterdiğimiz ilgisizlik elbette peşinden bir takım yanlışları da getirecektir. Bu yanlış davranışımızdan vazgeçmedikçe özüyle, sözüyle öz ve öz Türk olan gerçek değerlerimize başkalarının sahip çıkmasına engel olamayız.
Nitekim Mevlânâ Senfonisini besteleyen Szmyanowsky başta olmak üzere bu eseri değerlendiren bütün ünlü Muzikologlar, esere kaynak olan şiirin, ünlü bir Acem şairine ait olduğunu söylemekte adeta yarışıyorlar.
Rahmetli hocam Nurettin Sevin bey, Karagözle Hacivat oyunumuza sahip cikabilmek için Amerika’da ki sayılı üniversitelere uzun bir konferans turnesine çıkmıştı. Oralarda ingilizce olarak Karagöz-Hacivat oynattı. Deve derisinden nasıl yapılıp, nasıl boyanacağını, nasıl oynatılacağını öğretti ve bu gölge oyunu Türklerin yüzyıllardır oynattıklarını, Karagöz ve Hacivat’ın Türk olduğunu isbat etti. Bu idealist kuşak ortadan çekilince, şimdi Yunanlı dostlarımız Karagözis Hacivatis adıyla bu oyunun Yunan gölge oyunu olduğunu savunup, oyuna soktukları sözde bir Yunan kahramanıyla da Türk düşmanlığını dünyaya yayıyorlar.
Sözümüz buralara kadar gelmişken önemli bir noktayı da vurgulamadan geçmek istemiyorum. Mevlânâ”da, Yunus Emre’ de özbe öz Türktür. Ve biz bugün, bu yüce değerlerimizi UNESCO aracılığıyla dünyaya duyurmak için hayırlı bir teşebbüse geçmiş bulunuyoruz. Bu yıl “Yunus Emre Sevgi Yılı“, gelecek yıl “Mevlânâ Hoşgörü Yılı“. Bununla şunu demek istiyoruz: Bizim olan bu gerçek değerler o kadar yücedir ki, insanların sevgi ve hoşgörüye muhtaç olduğu bir zamanda bütün dünyaya sunulmasında büyük yarar vardır. Ve dünya bu kişilerimizde payına düşeni almalıdır. Hepimiz çok iyi biliriz ki, güçleri kendi sınırlarını aşacak büyüklükteki insanlar bütün dünyanın ortak malıdır ve onların eserleri, yeni eserlerin ortaya çıkmasında ana kaynak olacaktır.
Ünlü Flaman ressam Rambrandt’in Mevlânâ”nın resmini yapmış olmasına nasıl sevinmemiz gerekirse, Yunus Emre’nin şiirlerinin’de bazen bir İlahiye, bazen Türk Sanat Musıkisindeki bir besteye, bazan da bir Oratoryo’ya ana kaynak olmasına o kadar memnun olmamız gerekir. Yoksa, Mevlânâ, Yunus Emre Müslüman Türktür, eserleri de ancak bizim bildiğimiz, alıştığımız biçimlerde değerlendirilebilir demek yanlışın en büyüklerinden biri olur. Zaten böyle düşünürsek o zaman bu yüce değerlerimizi dünya platformuna açmamıza da pek gerek yoktur.
Oysa Mevlânâ”nın da, Yunus Emre’nin de dünya insanlarına söyleyeceği pek çok sözü vardır. Ve dünyanın pek çok sanatçıları, bu yüce kaynakları istedikleri gibi değerlendirebilme hakkına sahiptirler.
Bize düşen; Mevlânâ”nın da, Yunus Emre’nin de dünyanın daha çok insanına sevgi ve hoşgörüyle şifa sunmasını istemek, bu gerçek değerlerimizin dünyanın daha çok ve daha çeşitli sanatçılarına esin kaynağı olmasını dilemektir. Daha açık söylemek gerekirse: Mevlânâ ve Yunus Emre, hem ilahî ve Ayini Şerif olarak bestelenecek hem de Senfoni ve Oratoryo olarak. Hem Resim ve Heykel’e konu olacak, hem Opera, Bale, Tiyatro yoluyla bizim insanımıza hem de dünya insanına seslenecektir. Bunu bekliyor, bu eserlerin çoğalması için dua ediyoruz.
Sözlerimi; Szmyanowsky’nin III. Senfonisine ana kaynak olan Mevlânâ”nın “Gecenin Şarkısı” isimli gazelini bu günün diliyle yaptığımız bir çevirisinden sunarak bitirmek istiyorum.
GECENİN ŞARKISI
Uyuma, nolur uyuma bu gece
Sen ey can, birlikte acı çekerken
Çek al uykuyu gözlerinden, uzak tut bu gece.
O yüce sır, o giz vahyedildi bize bu gece.
Sen ey Cennetin doruğundaki Tanrım!
Sen ey yüceler yücesi!
Cennetlerin yıldızlı göklerinde dönmektesin bu gece.
Kartalın yükseklerde uçuşu gibi
Ruhun bir kahraman bu gece.
Bu nasıl sessizlik, herkes uykuda . . .
Ben ve Tanrı, yalnızız, birlikteyiz bu gece.
Bu nasıl kükreyiş,
Yükseliyor mutluluk.
Gerçek; parıldayan kanatlarıyla ışık saçıyor bu gece.
Dünyadaki bütün geçitler sessiz,
Geçitlerde yıldız yollar ışık saçmada bu gece.
Arslan yıldızı Orion,
Yay burcu, sümbüle kan rengi ışıldamakta bu gece.
Satürn geleceği bağlamakta var gücüyle
Venüs hayal gibi yüzmekte bu gece.
Gökyüzü altın yağmurlar içinde . . .
Susuyorum işte dilim prangayla bağlandı
Ama gene de söylüyorum, dilsiz dudaksız bu gece . . .
Bu günün diliyle söyleyen
Semih Sergen
Not: Symyanowsky’nin III. Mevlânâ Senfonisi, Şef Prof. Hikmet Şimşek yönetiminde Ankara Devlet Opera ve Balesi Orkestrası ve Korosu eşliğinde 1989/19120 sezonunda çalınmış ve esere ana kaynak olan gazel, değerli araştırmacımız Dr. Mehmet Önder tarafından bugünün diline çevrilmiştir.
GECENİN ŞARKISI
Konuğuz sana ey dost, gel uyuma bu gece
Hastayız can evinden, kal bizimle bu gece
Bu gece çözülsün sır, bu gece haram uyku
Kaldır perdeyi gözden, bu gece gerçeği bul.
Bu gece gökyüzünde dolaşan bir gezegen gibisin sen
Dön çevresinde aşkın, pervane ol sen
Bu gece çözülsün sır, bu gece silinsin karanlıklar
Tanrım! Nurunla aydınlansın hep içimiz, ışıkla dolsun bu gece
Konuğuz sana ey dost bu gece.
Şu anda herkes uykuda, beklediğim yalnızlık
Ey yüce Tanrım! benimle ol bu gece
Ne mutluluk Tanrım, bu gece seninle ben
Daha sokul bu gece, uyuma ey dost bu gece.
Sabah, uzun gecemiz, yıldızların gündüzü
Yüzünden nur saçılır, ışık ışık bu gece
Gezegenler çevrende dolaşırken uzayı
Uyuma ey dost bu gece.
Karanlıklar dolaşırken uzayı bu gece
Nurunla hep aydinlansin, içimiz ışık dolsun bu gece
Sözsüz konuşmadayım
Dilsiz oldum bu gece.
Bu günün diliyle söyleyen
Dr. Mehmet Önder
YARARLANILAN KAYNAKLAR
1- Wulf Kanold
Lexikon Orchester Musik Romantik
2-Ankara Devlet Opera ve Balesi
Program Dergisi 1989/19120.