9) Kâmile Hanım

A+
A-

Betül SAYLAN*

SEFÎNE-İ NEFÎSE-İ MEVLEVİYÂN’DA BAHS OLUNAN DİĞER ÇELEBİLER

 

9) Kâmile Hanım

III. Muhammed Ârif Çelebi’nin (d. 1006 h./1597 m. – ö. 1052 h./1642?) kızı olan Kâmile Hanım’ın doğum târihi hakkında bir bilgiye ulaşamadık. Kâmile Hanım’ın kardeşleri; Güneş Hân-ı Suğrâ, Âişe ve Kerîme Hanımlardır.

Kâmile Hanım’ın çocukluğunda, kendisine hâkim olamayarak âlem-i gaybdan birtakım haberleri uluorta dile getirmesinden endîşe eden babası III. Muhammed Ârif Çelebi’nin, bu duruma bir çözüm olması için çarşıdan alınmış bir yiyeceği kızına yedirdiği ve Kâmile Hanım’ın da bu husûsiyetini kaybettiği rivâyet olunmaktadır. Ancak yine rivâyete göre III. Muhammed Ârif Çelebi ilerleyen zamanlarda pişmanlık duymuş ve niyazda bulunarak kızının bu özelliğe yeniden kavuşmasını sağlamıştır.925

Kâmile Hanım’ın iyi bir tahsil görmüştür. Ancak, Kâmile Hanım bir genç kız olduğunda, kendisine erkeklerin ders vermelerine müsâade olunmayıp, ders verebilecek hanım hoca da bulunamayınca, Kâmile Hanım babası III. Muhammed Ârif Çelebi’nin talebeliğine devam etmiştir. Babasından tedris ettiği dersler zaman zaman aksadığında, Kâmile Hanım’ın bu durumdan son derece müteessir olduğu ve bu üzüntüsüne mukābil, babasının âlem-i menâmda Kâmile Hanım’ı eğittiği rivâyet edilmektedir.926

Kâmile Hanım, Kütahya eşrâfından, asil bir âileye mensup olan Mustafa Ağa adında bir zatla evlenerek Kütahya’ya gelin olmuştur. Bu evlilikten Muhammed, Hüseyin, Ebûbekir, Hızır Şâh, Halil, Ali, Fâtıma, Emine, Hatîce, Sâliha, Kerîme, Râbia adlarında 12 evlât sâhibi olmuştur. Ancak, Hızır Şâh, Halil, Ali, Emine, Hatîce, Sâliha, Kerîme, Râbia Çelebiler küçük yaşlarında vefat etmişler; Ebûbekir, Muhammed, Hüseyin927 ve Fâtıma928 Çelebiler ise uzun ömürlü olmuşlardır.929

Kâmile Hanım, evlenerek Kütahya’ya geldiğinde, Kütahya Mevlevîhânesi, bir nevi fetret dönemi geçirmekteydi. İlyas Paşa (ö. 773 h./1371 m.) oğlu Celâleddin Ergūn Çelebi’yle (ö. 775    h.    /1373    m.)    başlayan    mevlevîhânenin     postnişînliğini    Celâleddin     Ergūn    Çelebi    oğlu Burhâneddin İlyas Çelebi (ö. 797-798 h./1394-1395 m.) ile devam edip; Burhâneddin İlyas Çelebi’nin amcası Şâh Melik’in oğlu Zeynüddin Çelebi’nin 828 h./1424 m.’de vefâtından sonra kesintiye uğramıştır. Bu döneme rastlayan Timur Olayı’nın, toplumun birçok kesimi gibi mevlevîleri ve mevlevîhâneleri de olumsuz etkilemiş; bu bozgundan Kütahya Mevlevîhânesi de nasîbini almıştır. Zeynüddin Çelebi’nin 828 h./1424 m.’de vefâtının ardından, Çelebi Âilesi, ya Konya’ya avdet etmek sûretiyle ya da farklı coğrafyalarda hizmet etmek amacıyla Kütahya’dan ayrılmışlar ve mevlevîhâne, Kâmile Hanım’ın evlenerek Kütahya’ya gelişine kadar, tâyin edilen bir türbedar ve bâzı dedelerin gayretleriyle idâre edilmiştir.930 Kaynaklar, 950 h./1543 m. târihinden îtibaren de Kütahyalı İbrâhim Dede’nin931 posta oturduğunu, yaklaşık 60 yıllık şeyhlik müddetinin akabinde, 1010 h./1601 m. târihinde Dede’nin vefâtından sonra, dâmâdı Ulûfecizâde Kütahyalı Mehmed Dede’nin 932 posta geçtiğini ve 50 yıl bu vazîfeyi yerine getirdiğini kaydetmektedirler.933 Kâmile Hanım’ın, Kütahya’ya yerleştikten sonra, mevlevîhânede yüzünde peçe olmak sûretiyle Mesnevî takrirleri yaptığı ve fukarâ ve dervîşâna hizmet ettiği rivâyet edilmektedir.934

Kâmile Hanım ile ilgili olarak Sefîne’de aktarılan bir olay dikkat çekicidir: Rivâyete göre, Kâmile Hanım’ın babası III. Muhammed Ârif Çelebi’nin vefâtından sonra, Karahisar Mevlevîhânesi’nin     postnişînliği,     Vezir     Kara     Mustafa     Paşa’nın     uygun     görmesiyle,     III. Muhammed Ârif Çelebi’nin “Şîrzâd” isimli bir câriyeden dünyâya gelen Veled adındaki oğluna tevcih edilir. Rivâyete göre, Veled Efendi’nin, bir câriyeden dünyâya gelmiş olması ve görevin Veled Efendi’ye tevcih edilmesi, III. Muhammed Ârif Çelebi’nin kızlarını bir miktar üzmüştür. Ve bu sıkıntılı dönemde Kâmile Hanım’ın “Bu iş, istikrâr erdikten sonra belli olur” dediği rivâyet olunur. Esâsen de, rivâyete göre, Veled Efendi, idâre ettiği ilk mukābelesinde eli-ayağı dolaşarak cezbeye tutulmuş ve birkaç gün içerisinde de vefat etmiştir. Veled Efendi vefat etmeden önce, yukarıdaki vak’a kendisine aktarıldığında Veled Efendi, bunu bir müjde gibi karşılamış ve dervişlere bağışlanmak üzere 40 kurban kesmiş, dervişlere hırka parası bağışlamıştır. Yâni, makam dâvâsında olmadığını ispat etmiştir. 935 Veled Efendi’nin vefâtından sonra, Karahisar Dergâhı’nın postnişînliği Kâmile Hanım’a teklif edilmiştir. Kâmile Hanım’ın da, “Bu, bu garip câna minnettir. Heyhât ki, bu yüce derece Güneş Hân’a lâyıktır” buyurarak, kardeşi Güneş Hân-ı Suğrâ’yı tavsiye etmiştir. Ancak, Güneş Hân-ı Suğrâ’nın Karahisar Mevlevîhânesi’nde şeyh olduğuna dâir bir bilgiye rastlamadık. Ancak Sefîne’de aktarıldığına göre de, Güneş Hân-ı Suğrâ, Kerîme ve Âişe Hanımlar vefatlarından önce kısa süre de olsa Karahisar Mevlevîhânesi’nde görev yapmışlar ve burada vefat etmişlerdir.936

Kâmile Hanım, cömertliğiyle tanınan, sâliha bir hanım olarak anılmaktadır. Cömertliğiyle    ilgili    olarak    aktarılan    bir    olay    şöyledir: Kâmile Hanım,    bütün    servetini, fakirlere, yetimlere, eşinin seferlerine harcadığından bir ara, yalnızca kendilerine yetecek kadar yiyecekle, ihtiyaç içerisinde kalırlar. O esnâda, kapıya bir misâfir gelir, Kâmile Hanım ve yardımcıları ellerindeki yiyeceklerini misâfirlere vererek وَیُؤْثِرُونَ عَلَى أَنْفُسِهِمْ وَلَوْ كَانَ بِهِمْ
خَصَاصَة (Haşr, 59/9) [Ve kendilerinde bir ihtiyaç bulunsa dahi, onları kendi nefislerine tercih ederler] âyeti gereğince hareket ederler. Bu olaydan bir süre sonra yine kapı çalınır ve yardımcısı Kâmile Hanım’ı kapıda birini beklediğini haber verir. Kâmile Hanım kapıya indiğinde, karşısında yaşlı bir pîr bulur. Bu zât Kâmile Hanım’a “Bu hediye, Hüdâvendigâr’dandır ve hünkârımızın bir ihsânıdır. وَمَا عِنْدَ اللََِّّ بَا ق (Nahl, 16/96) “Allah katında olan şey bâkîdir” hazînesindendir. Bundan böyle, yaşayışınız rahat, zenginliğiniz kalıcıdır” diyerek ağzı mühürlü bir kese uzatır. Bu bereket dolu kesenin Kâmile Hanım’ın hânesine girmesiyle, Kâmile Hanım وَأَحْسِنْ كَمَا أَحْسَنَ اللََُّّ إِلَيْكَ (Kasas, 28/77) [Allah sana ihsan ettiği gibi ihsânda bulun] âyeti mûcibince eskisinden daha cömert davranmasına rağmen, evde tükenmeyen bir zenginlik peydâ olmuştur. Bu azalmayan servet, Kâmile Hanım’ın vefâtına değin devam etmiş ve hâne halkı tarafından bu bereketin Kâmile Hanım’ın kerâmeti olduğuna karar verilmiştir.937

Vefat ettiği târihi bilmediğimiz Kâmile Hanım, Kütahya’da, Zeynüddin Çelebi’nin sağ tarafında medfundur.938


925 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 256

926 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 256

927 Kütahya Mevlevîhânesi’nde postnişîn olan Hüseyin Çelebi’dir.

928 Fâtıma Hanım, Sefîne’de hal tercümesi bulunan Hacı Fâtıma Hanım’dır.

929 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 256-257; İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, s. 241

930 İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, s. 240;

Bâzı kaynaklarda, Timur Hâdisesi’nden önce de mevlevîhânenin şeyhlik makāmında, Zeynüddin Çelebi’nin (ö. 828 h./1424 m.) hemen akabinde Kütahyalı İbrâhim Dede’nin bulunduğu, Timur Hâdisesi döneminde, mevlevîhânenin işlerinin yalnızca bir türbedar vâsıtasıyla yürütüldüğü, hâdisenin sona ermesinin akabinde İbrâhim Dede’nin tekrar posta geçerek mevlevîhâneyi canlandırdığı aktarılmaktadır. Ancak, Zeynüddin Çelebi’nin vefat târihi ile Kütahyalı İbrâhim Dede’nin (ö. 1010 h./1601 m.) vefâtı arasında 170 sene civârı bir fark olması sebebiyle Kütahyalı İbrâhim Dede’nin Timur Hâdisesi sonrasında türbedar olan zattan görevi devraldığını düşünmekteyiz. (bkz: Küçük, Sezâi, a.g.e., s. 214, dpnt: 2)

931 Bâzı kaynaklar, İbrâhim Dede’nin 1000 h./1591 m. târihinde Konya’dan gelerek mevlevîhâneyi ihyâ eylediği rivâyet edilmektedir. (İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, s. 240)

932 Ulûfecizâde Kütahyalı Mehmed Dede: Kütahya’lı olan Mehmed Dede, Kütahya’lı İbrâhim Dede’ye (ö. 1010 h./1601 m.) intisâb etmiş ve aynı zamanda kendisinin dâmâdı olmuştur. Elli sene kadar şeyhlik görevini devam ettiren Dede’nin daha sonra Bursa Mevlevîhânesi’nde de görev yaptığına dâir kaynaklarda bilgiler bulunmaktadır. Ancak Bursa Mevlevîhânesi’nde şeyhlik yapan zevât arasında bulunmaması bu durumun küçük bir ihtimal olduğu kanâatini güçlendirmektedir. Mehmed Dede, iyi Farsça bilen ve tâlik yazıda mâhir bir zat olarak tanıtılmaktadır. Uzunçarşılı, Mehmed Dede’nin vefat târihi olarak 1100 h./1688 m. târihini vermektedir. Ancak, bâzı kaynaklar, 1060 h./1650 m. târihinde Kâmile Hanım’ın oğlu Hüseyin Çelebi’nin Kütahya Mevlevîhânesi şeyhi olduğunu kaydetmektedirler. Bu durumda, Mehmed Dede’nin vefat târihi göz önüne alındığında 38 senelik bir zaman diliminde, şeyhlik vazîfesiyle olmasa bile ziyâret maksadıyla Bursa Mevlevîhânesi’nde bulunmuş olabileceğini düşünebiliriz.
(Yılmaz, Necdet, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf, s. 298; Özönder, Hasan, “Kütahya Mevlevîhânesi”, s. 75-76)

933 Özönder, a.g.m., s. 75-76

934 İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, s. 241

935 Burada şöyle bir hatırlatma yapmanın yerinde olacaktır. Zîrâ, III. Muhammed Ârif Çelebi (ö. 1052 h./1642 m.), Karahisar Mevlevîhânesi’nde bir müddet (1635 m.-1637 m.) postnişîn olarak vazîfe yaptıktan sonra Konya Mevlânâ Dergâhı’na makam çelebisi olarak tâyin edilmiştir. (1637 m.-1642 m.) III. Muhammed Ârif Çelebi’nin Konya’ya gidişinin ardından posta 1637 târihinde Kehhâlzâde Ebûbekir Dede geçmiştir. Ve bu konuda herhangi bir ihtilâf bulunmamaktadır. Bâzı kaynaklar, Veled Efendi’ye Kütahya Ergūniyye Dergâhı postnişînliğinin tevcih edildiğini aktarmaktadırlar. (Küçük, Hülya, “Mevlevî Hanım Halîfe ve Şeyhler”, s. 75)

Ancak, III. Muhammed Ârif Çelebi hem Kütahya Dergâhı postnişîni değildi, hem de vefat ettiğinde Konya’da makam çelebisi idi. Dolayısıyla, Veled Çelebi’ye Kütahya Ergūniye Dergâhı postnişînliği değil de Karahisar Mevlevîhânesi postnişînliği tevcih edilmiş olabilir. (Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 258)

Bâzı kaynaklarda da, III. Muhammed Ârif Çelebi’nin Kara Mustafa Paşa’nın tevcîhi ile posta geçtiğini kaydetmektedirler. (İlgar, “Afyonkarahisar Mevlevîhânesi Postnişînleri ve Mevlevî Meşhurları”, s. 245) Sefîne’ye göre de, Kara Mustafa Paşa’nın, Veled Çelebi’nin Afyonkarahisar Mevlevîhânesi’ne postnişîn olması için teveccüh buyurduğu rivâyet edilmektedir. (Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 258)

936 Sefîne’de yer alan “nevbet-zen-i tevliyet” ifâdesinden, biz bu görevlerin “postnişînlik” olarak değil de, “vakıf mütevelliliği” olarak yerine getirildiğini düşünmekteyiz. (Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 259)

Ayrıca Sefîne’de üç hanımın da Afyonkarahisar’da vefat ettikleri bilgisi bulunmaktadır. Ancak, Güneş Hân-ı Suğrâ hâriç, Kerîme ve Âişe Hanımların Afyonkarahisar’da medfun olmadıklarını söyleyebiliriz. Zîrâ, III. Muhammed Ârif Çelebi’nin kızı Âişe Hanım,makam çelebisi Ebûbekir Çelebi’nin oğlu Abdurrahman Çelebi’den olan torunuAbdülhalim Çelebi (ö. 10120 h./1680 m.) ile evlenerek Konya’da ikāmet temiş ve burada vefat etmiştir.

(Karahisar Mevlevîleri hakkında geniş bilgi için bkz: İlgar, Yusuf, Karahisar-ı Sâhib Sultan Dîvânî Mevlevîhânesi ve Mevlevî Meşhurları, Afyonkarahisar, 2008; Sahîh Ahmed Dede,a.g.e., s. 306)

937 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 256

938 İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, s. 241

 

ETİKETLER: