7) Destînâ Hanım

A+
A-

Betül SAYLAN*

SEFÎNE-İ NEFÎSE-İ MEVLEVİYÂN’DA BAHS OLUNAN DİĞER ÇELEBİLER

7) Destînâ Hanım (d. 961 h./1553 m. ö. 1040 h./1630 m.)

Şâh Mehmed Çelebi’nin (d. 944 h./1537 m. – ö. 1000 h./1591 m. ?) 17 yaşındayken doğan büyük kızıdır. 1204 Şâh Mehmed Çelebi’den sonra, onun vasiyetine binâen Karahisar Mevlevîhânesi şeyhi olmuştur. 961 h./1553 m. târihinde Karahisar’da doğmuştur.1205 Mevlânâ âilesinde Ulu Ârif Çelebi’nin 697 h./1297 m. târihinde doğan kızı Melîke Hâtun “Destînâ” olarak da anıldığından, Şâh Mehmed Çelebi’nin kızı Destînâ Hanım “Destînâ-yı Sânî/Destînâ II” olarak anılmıştır.1206

Destînâ   Hanım’ın   doğumundan   önce,   annesi   Dîvânî   Mehmed   Çelebi’yi   rüyâsında görmüş, Çelebi kendisine bir bilezik hediye edip, elleriyle Destînâ Hanım’ın annesinin koluna taktıktan sonra “Bu da, mahdûmenin doğumuna atandan hediye olsun” buyurmuş ve doğacak bebeğin adının “Destînâ” olmasını îşâret etmiştir.1207

Küçük yaşlarda, Kur’ân-ı Kerîm’i ezberleyerek Hâfız olmuş, aynı zamanda hadis ve tefsir alanında babasından eğitim görmüş, Mesnevî’nin sırlarına vâkıf olarak insanları da bu konuda aydınlatmıştır. Esâsen de mânevî tarafı kuvvetli bir hanım olduğu için birçok kaynakta “sâliha” olarak anılmıştır.1208

Destînâ Hanım, 31 yaşındayken, 992 h./1584 m. târihinde kardeşi Küçük Muhammed Çelebi dünyâya gelmiştir. Kardeşinin doğumundan 2 sene sonra 995 h./1586 m.’da annesi vefat etmiş ve 2 yaşındaki kardeşinin bakım ve terbiyesini üstlenmiştir. 1209 Babası   Şâh Mehmed Çelebi’nin  1000  h./1591  m.  târihinde  vefâtından sonra,  vasiyetleri  gereğince hem şeyhlik vazîfesini hem de vakıf mütevellîliği vazîfesini üstlenmiştir.910

Vakıf mütevellîliği vazîfesi esnâsında, o dönemde Karahisar vâlisi olan kişinin, Mevlânâ âilesine tanınan bâzı muâfiyetlere rağmen, ihvânın zengin olanlarını bâzı mükellefiyetlere tâbi tutmak istemesi, eziyet etmesi, ellerine ve ayaklarına prangalar taktırıp hapsetmek sûretiyle işkence etmesiyle, işkenceye mâruz kalanların âilelerinin Destînâ Hanım’a gelerek çâre aramaları üzerine Destînâ Hanım’ın “Vâli onları yakalamışsa velî de vâliyi yakalamıştır. Nihâyetinde, onlar kurtulmaz; ancak vâli de kurtulamaz” buyurduğu rivâyet edilir. Dervişlerin Destînâ Hanım’la görüşmesi akabinde vâlinin şiddetli bir hastalığa mübtelâ olup, hiçbir şekilde doktorların şifâ bulamadığı Sefîne’de anlatılır. En sonunda, vâlinin hanımı, Destînâ Hanım’a gelerek şifâ dilemiş, eşinin iyileşmesi yolunda kurbanlar adamıştır. Destînâ Hanım, vâlinin eşinin çâresizce yalvarışı karşısında eşinin başına gelen hastalığın sebebini açıklamış ve “Evliyâullâh, prangada oldukça ve ayakları rahata kavuşmadıkça, bu murâd hâsıl olmaz” buyurarak kurtuluş çâresini açıklamıştır. Durum anlaşıldığında, derhal hapsedilenler serbest bırakılmış ve mahpuslar hürriyetlerine kavuşur kavuşmaz da vâli şiddetli hastalığından kurtulmuştur. Vâlinin yaptığı haksızlıktan son derece pişman olduğu ve bu pişmanlığının bir nişânesi olarak Dergâh’a hediyeler takdim ettiği ve bir Mevlevî muhibbi olarak, kendisi için arakiyye tekbirlendiği rivâyet edilmektedir.911

Destîna Hanım’ın evlenip evlenmediği konusunda bir bilgiye rastlamadık.912 Ancak annesinin, kardeşi Küçük Muhammed Çelebi’nin doğumundan 2 sene sonra, kendisi 34 yaşında iken, 995 h./1586 m.’da vefâtından sonra kardeşi Küçük Muhammed Çelebi’nin bakım ve terbiyesini üstlenmiştir. Babası, Şâh Mehmed Çelebi’nin 87 yaşında, 1031 h./1621 m. târihinde913 vefat etmesiyle, babasının vasiyeti üzerine hem şeyhlik vazîfesini hem de vakıf mütevellîliğini üzerine almıştır. Bu dönemde 70 yaşında olan Destînâ Hanım, 9 sene dergâha hizmet ettikten sonra Karahisar Dergâhı’nın şeyhlik makāmını, bütün hizmet vazîfelerini ve vakfın mütevellîliğini kardeşi Küçük Muhammed Çelebi’ye terkederek halvethânesine çekilmiş ve 1040 h./1630 m. târihinde 80 yaşındayken Karahisar’da vefat etmiştir.914 Kabri, Hızır Şâh Çelebi’nin ayakucundadır.915


1204 Bâzı kaynaklar, Destînâ  Hanım’ı Dîvâne  Mehmed  Çelebi’nin  kızı  olarak göstermektedirler. Bu karışıklığın, Destînâ    Hanım’ın    babası    Şâh    Mehmed    Çelebi’nin    Dîvâne    Mehmed    Çelebi    ahfâdından    (torununun    kızı) olmasından kaynaklandığınıdüşünmekteyiz.
(bkz: Tanrıkorur, Bârihüdâ, “Karahisar Mevlevîhânesi”, s. 418; Küçük, Sezâi, Mevlevîliğin Son Yüzyılı, s. 177)

1205 Bâzı   kaynaklar,   Destînâ   Hanım’ın   1015   h./1606   m.   târihinde   vefat   eden   Mehmed   Veled   Çelebi’nin   kızı olduğunu  kaydetmişlerdir.  Ancak,  Mehmed  Veled  Çelebi,  Destînâ  Hanım’ın  babası  değil,  amcasıdır.  Mehmed Veled    Çelebi’nin    oğlu,    Küçük    Muhammed    Çelebi’nin    terbiyesinde    yetişmiş,    dâmâdı    ve    yeğeni    olan    ve vefâtından önce makāmını kendisine terkettiği III. Muhammed Ârif Çelebi’dir.
(Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 268, 294; İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, s. 275)

1206 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 206; Eflâkî, Menâkıbu’l-Ârifîn, c. II, s.386

1207 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 252; İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, s. 250 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 252; İhtifâlci Mehmed Ziyâ, Bursa’dan Konya’ya Seyâhat, s. 275 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 253; Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 275-277 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 246, 252

911 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c.I, s. 252-253

912 Bâzı kaynaklarda, Destînâ Hanım’ın “oğulları adına, vekâleten” şeyhlik vazîfesini îfâ ettiği bilgisine rastladık. Ancak, Destînâ Hanım’ın kiminle evlendiğine dâir sağlıklı bir bilgi bulunmamaktadır. Ve bu karışıklığın kardeşinden önce bir süre şeyhlik görevinde bulunmuş olmasından kaynaklandığını düşünmekteyiz.

(bkz: Küçük, Sezâi,a.g.e., s. 177-179; Küçük, Hülya, “Mevlevî Hanım Halîfe ve Şeyhler”, Tasavvuf: İlmî ve Akademik Araştırma Dergisi, sy: 20, Ankara, 2007, s. 72

913 Bu târih, Sahîh Ahmed Dede’nin verdiği târihtir. Diğer bâzı kaynaklarda, Şâh Mehmed Çelebi’nin vefat târihini 1000 h./1591 m. târihini vermektedirler. (Esrâr Dede, a.g.e., s. 250) Ancak biz silsilenin işleyişi ve boşluk olmamasından bu târihin daha doğru olduğu kanâatini taşımaktayız.

914 Sahîh Ahmed Dede, a.g.e., s. 294, 299

915 Mustafa Sâkıb Dede, a.g.e., c. I, s. 253

 

ETİKETLER: