Kanûnî Sultan Süleyman Dönemi Tasavvufî Hayat ve Mevleviyye Kaynaklarına Göre Kanûnî’nin Mevleviyye ile İlgisi- Betül Saylan
Kanûnî Sultan Süleyman Dönemi Tasavvufî Hayat ve Mevleviyye Kaynaklarına Göre Kanûnî’nin Mevleviyye ile İlgisi
Betül Saylan
KTÜ İlahiyat Fakültesi
Bildiri No: 4 – Bildiri Sunum Şekli: Sözlü Sunum
Osmanlı padişahları arasında tasavvufî kimliği ile ön plana çıkmış ilk isimlerden biri Kānûnî Sultan Süleyman’dır. Padişahlığı döneminde şeyhlere maaş tahsisi, şeyhlerin sarayda görevlendirilmeleri ve vergiden muaf tutulmalarının yanısıra tekkelerin tecdîd ve inşâsı gibi faaliyetlerde bulunmuş olsa da Kānûnî’nin hayatında asıl dikkat çeken nokta intisab ettiği tarikatlar ve şeyhlerle kurduğu yakın dostluklardır. Kānûnî’nin intisap ettiği tarikatlar arasında Nakşibendiyye, Halvetiyye, Bayramiyye ve Mevleviyye yer almaktadır.
Kānûnî’nin tasavvuf ehli ile ilişkileri Kānûnî’nin Manisa Valiliği dönemine dek uzanmaktadır. Kānûnî’nin Manisa Valiliği sırasında, Sünbül Efendi’den, Kānûnî’nin annesi Hafsa Sultan tarafından inşâ ettirilen cami ve zâviyeye bir şeyh göndermesi istenmiş, Sünbül Efendi de halifesi Merkez Efendi’yi göndermiştir. Manisa’da bulundukları süre zarfında Kānûnî Merkez Efendi’nin sohbetlerine iştirak etmiştir. Bu dostluk, Manisa Valiliği sonrasında İstanbul’da da devam etmiştir. Padişahın kızkardeşi ile kısa bir süre evli kalan Merkez Efendi gibi padişahın şahsî dostluğunu kazanmış isimler arasında daha çok Halvetî meşâyıhının bulunduğunu söylemek mümkündür. Sünbül Efendi, Merkez Efendi, İbrahim Gülşenî
ve Kānûnî’nin sütkardeşi Beşiktaşlı Yahyâ Efendi bu isimler arasındadır. Kānûnî’nin Beşiktaşlı Yahyâ Efendi ile olan ilişkisi hakkında ise oğlu II. Selim bilgi vermekte ve iki ismin ilişkisi hakkında şunları aktarmaktadır: “Babam Yahyâ Efendi’nin bir dediğini iki etmezdi. Yahyâ Efendi saraya hiç gelmez, sultan babam onun ayağına giderdi.”
Kānûnî’nin ilk seferi olan Belgrad Seferi’ne çıkarken yanında Nakşibendiyye meşâyıhından Yorgancı Emîr olarak bilinen Mehmed Nûrullâh Efendi’yi (ö. 1596) götürdüğü bilinmektedir. Sefer esnâsında manevî yardımlarını gördüğü şeyhi daha sonra sarayda da sık sık misafir eden Kānûnî, şeyhin tesirli sohbetlerinden saray halkının istifâde etmesini sağlamıştır. Bu örneğin hâricinde Kānûnî’nin hemen her sefere çıkarken yanında bir şeyh götürdüğünü, aynı zamanda sefer güzergâhındaki merkezlerin manevî büyüklerini ziyaret ettiğini ve onlarla çeşitli konularda istişâre ettiğini kaynaklarda tespit etmekteyiz.
Kānûnî’nin Mevleviyye ile olan irtibatı hakkındaki bilgilere ise Mevleviyye tarihine ait kaynaklardan Kütahya Mevlevîhânesi postnişini Mustafa Sâkıb Dede’ye (ö. 1735) ait Sefîne-i Nefîse-i Mevleviyân’dan ve Esrâr Dede’nin (ö. 1796) Tezkire-i Şuarâ-yı Mevleviyye’sinden ulaşmaktayız. Eserlerde verilen bilgilere göre Kānûnî’nin Mevlânâ’nın manevî şahsiyetine gösterdiği hürmet, Mevlevîlik müessesine yapmış olduğu hizmetler de yine Kānûnî’nin manevî şahsiyetinde Mevlevîliğin önemine işaret etmektedir. Nitekim Mevleviyye kaynaklarından Abdülvehhâb Hemedânî’ye ait Sevâkıbu’l Menâkıbisimli eser, Kānûnî’nin Irak Seferi’nden dönerken Konya’da konaklaması sırasında Mesnevîhân Mahmûd Dede’den eseri tercüme etmesini istemesi neticesinde Türkçe’ye çevrilmiştir. Bu ziyaret esnasında Konya Mevlânâ Dergâhı’na bir mescid bina edilmiş, dergâh bünyesinde yer alan Sultan Veled
Medresesi de tamir edilmiştir.
Saltanatı döneminde dönemin şeyhülislâmı Çivizâde Muhyiddin Mehmed Kemâl’in Mevlânâ’nın kâfir olduğuna dair yazıp göndermiş olduğu fetvâya bir şiirle karşılık vererek Çivizâde’yi vazifesinden azletmesi ve kaleme aldığı Dîvân’ında “Muhibbî” mahlasını kullanmış olmasının “Muhibb-i Mevlânâ” olduğuna işaret ettiğini söylemek mümkündür. Döneminin önemli Mevlevî isimlerinden ve Mevlânâ ailesinden Dîvânî Mehmed Çelebi ile babası Yavuz Sultan Selim arasındaki samimiyete şahit olan Kānûnî, babasından sonra da Çelebi ile irtibatını devam ettirmiştir. Çelebi İstanbul’da bulunduğu zamanlarda Kānûnî’nin tebdil-i kıyâfet ile zaman zaman Galata Mevlevîhânesi’nde Çelebi tarafından yönetilen semâ merasimine iştirâk ettiği de bilinmektedir. Kānûnî’nin padişahlığı döneminde genel olarak olumlu seyreden bu tablodan bahsetmek mümkün olsa da, Kānûnî’nin zamân-ı saltanatında çeşitli sebeplerden üç şeyhin devlet eliyle idam edildiği de bilinmektedir.
Hazırladığımız bu bildiri çerçevesinde, ulaşabildiğimiz kaynaklardan yola çıkarak, Kānûnî’nin tasavvufî kimliği çerçevesinde dönemin tasavvufî atmosferi hakkında bilgi vermeyi hedeflemekteyiz.