KANDİLİ SÖNERSE – Bilal Kemikli
KANDİLİ SÖNERSE
Aslında yazının başlığında kandil yerine mum kelimesini kullanmıştım. Fakat değiştirdim; zira mum sönerse kelimesi, yanlış, kişileri, toplulukları ve inançları zan altına alan çağrışımlara sebebiyet verebilirdi.
Millet olarak günbegün hassaslaştık. Dilin, kelimenin ve sözün oraya buraya çekilmesi adetten oldu. Üstelik, bilip bilmeden insanlar, topluluklar ve inançlar hakkında uluorta sözler söylenmeye, mahremiyet duyguları yok olmaya, saygı ve sevginin yerini acabalar almaya başladı. Bu bakımdan kelimeleri kullanırken hassas davranıyoruz.
Kandil sönerse… Neden böyle bir başlık attım?
Bir aydır elimden düşürmediğim kitap bana bu başlığı attırdı. Sözü fazla uzatmayayım… Ali Şeriati’yi Türk münevveri tanır, bilir, en azından bir kitabını okumuş da olabilir. İran’ın yetiştirdiği önemli bir entelektüeldir. Batılı değerleri bilir… Doğuyu bu değerlerle yeniden okumaya çalışır.
Sadece yazan çizen, konuşan, anlatan bir entelektüel değildir Ali Şeriati. Aynı zamanda kurulu düzene muhalefet edebilen, çekinmeden fikirlerini söyleyen, düşüncelerini siyasi atmosferde dile getiren bir aktivisttir. Bu aktivist tabirini de pek hazzetmem, ama kullandım… Hareket yahut mücadele adamı desem daha iyi olur. Gerçek bir hareket adamı, gerçek bir mücadelecidir. Tam bir isyankar ruh.
Bu isyankarlığını eserlerinde görmek mümkündür. Ama aynı zamanda ömrünün en güzel günlerinin mahkum olarak zindanlarda geçtiğini de ilave etmeliyim.
Bir a’raf adamı; ne İsa’ya ne Musa’ya yaranma kaygısında… Nitekim devrim öncesinde de muhalifti, tehlikeli görüldü, her zaman takip edildi, devrimden sonra da kendisine hep ihtiyatla bakıldı. Ne liberaller, ne de İslamcılar onu benimsediler.
Şimdi bir yayınevimiz çıktı, bu isyancı ruhun bütün külliyatını Türkçe’ye kazandırma çabası içine girdi. Bendenizin songünlerde elimden düşüremediğim kitap Yalnızlık Sözleri I adıyla yayımlanan Şeriati’nin otobiyografisi… Yalnızlık Sözleri, bir yalnız adamın hikâyesi.
Acem uslübü bazen çokça teferruatla okuyucuyu boğuyor. Ama olsun, edebi bir metin okuyorsunuz… Sözün değerinin düştüğü bir dönemde sözü yüceltmek, doğru ve güzel olan sözü öne çıkartmak önemlidir. Tercüme de güzel… Güzel bir Türkçe. Sanki yazar Türkçe yazmış. E, okumak için daha ne arayalım?
Şeriati’yi okurken, kendimi okuduğum satırlar oldu. Şaşırdım; sanki bu kitabı evvelden okumuşum gibi… Yaşadıklarım, hayallerim, kalabalık içinde geçen yalnızlıklarım. Tek bir farkımız vardı, ben kalkıp söylemiyordum. Ama aynı yerden bakıyor, benzer cümleler kuruyorduk. Bu yüzden olsa gerek kitabı elimden düşürmedim; zamana yayarak, yavaş yavaş okudum.
Ali Şeirati’yi Ali Şeriati yapan, onu felsefeye, düşünmeye , araytırmaya sevkeden şey bir cümleymiş. Lise talebesiyken babasının çalışma masasında Maeterlinck’in Büyük Beynin Düşünceleri adlı kitabını görür, ilgisini çeker ve okumak ister… Kitabı açtığında şu cümleyle karşılaşır: “Mumu söndürdüğümüzde ışığı nereye gider?”
Diyor ki Şeriati, bu cümleyi okuduğumda bir acayip oldum, zihnim açıldı, beynim bir başka çalışmaya başladı. Bu benim için yeni bir dönüm noktası oldu. Artık sıradan okuyucuların okudukları kitapları değil, salt düşünceye, mutlak felsefeye ve sadece düşünmeye daldım.Maeterlinck’e, Anatole France’a ve Avrupa’da Hikmet’in Seyri’ne o kadar dalmıştım ki bu ikisi beynimi işgal etmişti…
Şeriati, hikâyesine böyle devam ediyor. Temel cümle: bir soru cümlesidir ve ona ışığın nereye gittiğini sormaktadır. Bendeniz yazının başlığını o yüzden böyle koydum: Kandil söndüğünde… Kandil söndüğünde ışığı nereye gider? Yahut şöyle sorayım: Kandil söndüğünde ne olur?
Bu iki soruya da vereceğiniz cevap, kandile yüklediğiniz anlamla ilişkili olacaktır. Nedir kandil? Ama mesele farklı… Nasıl? Mesele varoluş meselesi ve varlığı sorgulama meselesidir.
Sıradan insan, sebebe ve sürece değil, sonuca bakar. Ama sebebi ve süreci sonuçla birlikte düşünmeye başladığınızda hayatın seyri değişiyor. Belki yalnızlaşıyorsunuz, ama bir çabsanın içine giriyor, araştırıyor, inceliyor, soruyor, sorguluyor ve kendiniz oluyorsunuz.
Ali Şeriati, Yalnızlık Sözleri’nde kendi olma hikâyesini anlatıyor. Söndürülen kandilin ışığının peşinde geçen çile dolu bir ömrün hikâyesi.