Kahve Yemenden gelir, suyu çemenden!

A+
A-

Kahve Yemenden gelir, suyu çemenden!

Ol nedir kim bir güzel esmer civan
Rahat-ı ruhu hayat-efzâ-yı cân
Anın içup meyledip erbab-ı dil
Iyş u nûş eyler anınla her zaman

Şimdiki İstanbulluların pek bilmedikleri bir bilmecedir bu dörtlük. Cevabı; cana can katan bir esmer guzel, gönül ehlinin meylettiği ve her zaman içtiği bir içecek olan kahvedir. Aslı Yemen’den gelir. Bazı şeyhler Yemen dağlarını kendilerine yurt edinip dervişleriyle beraber bir tür “kalp” ve “bun” dedikleri taneleri döğüp yerlermiş. Bazısı da kavurup suyunu içermiş. Dervişlerin meşrebine ve mesleğine uygun olan bu kuru ve soğuk gıda dervişler ve şeyhler arasında yayılmış.

Bu değerli içecek ülkemize ilk defa 1543’de gelir. İlk geldiği yıllarda içilmesi haramdır diye fetva bile verilir. Haram olması; yanık oluşu ve devr ile cemiyette içilişi sebebiyledir. O zamanlar kahve misafirlere, tek fincanla, içine bir yudumluk kahve konularak ikram edilir ve bu tek yudumluk fincan konuktan konuğa dolaştırılırdı ve buna devir denilirdi. Aynı zamanda kahve toplu olarak içildiği için de cemiyet olurdu. Bu yüzden kahvehanelerin bir diğer ismi de şarapsız meyhanelerdir. Ebuusuut Efendi’nin verdiği bir fetva ile İstanbul’a kahve getiren gemilerden biri delinerek kahvelerin denize döküldüğü kitaplarda anlatılır.

Daha sonraki yıllarda şeyhülislamlar kahvenin helal olduğuna dair fetvalar verdiler. 1592’den itibaren yasak kalkınca her sokak başına kahvehaneler açıldı. Halk büyük bir şevk ile buralara gelip kahve içti. Keyif erbabının keyiflerini artırdığı, cana can kattığı için bir fincan kahve uğruna can vermek caiz oldu. Bir fincan kahvenin hatırının bu kadar uzun süre sayılması ta bu yıllara dayanır.

Halk kahvehanelere akın edip işten güçten kalınca Sultan Murat, 1633 yılında halkına olan sevgisinden dolayı (?) bu sefer kahvehaneleri kapattırdı. Her yasak gibi bu da uzun sürmedi. Kisa bir sure sonra bir daha hiç kapanmamak üzere kahvehaneler açıldı. O gün bu gündür kahvehaneler, Türk toplumun bir parçası oldu.

Bu sefer kahvehanelerden şikayetçi olan yeni bir kitle ortaya çıktı: Ev hanımları. Ama onlar kocalarının kahveye gidiş sebebinin kahve içmek olduğunu sanarak,

Ne var şu kahvede bilmem ki sığmıyorsun eve?
Gelin de bir bakalım buyurun işte bir kahve!

Dediler. Halbuki iş onların sandığı gibi değildi. Buna karşılık beyler de;

Gönül ne kahve ister ne kahvehane
Gönül muhabbet ister kahve bahane.

Diyerek onların kendilerini anlamadıklarını ima ettiler. Bugün eski kahvehaneler yok artık. Kahvehanelerde icra edilen orta oyunlarının, meddahların, kıssahanların, gazelhanların yerini televizyon, video ve decoderler aldı. Hatta bu yerlerde kahve dahi pişmez oldu. Çay yaygınlaştı. İskambil oyunları oynanmaya başladı. Bütün bu olumsuzluklarının yanında kahvehaneler, hemşehrilerin toplandıkları, muhabbet ettikleri ve birbirlerinden haber aldıkları birer buluşma yeri olarak toplumsal bir vazifeyi yerine getiriyorlar.

ETİKETLER: