[İYİ GÜNLER]
Allahumme bike esbahnâ ve bike emseynâ ve bike nahyâ ve bike nemûtu ve ileykel masîr
Allahım! Senin ile sabahladık, senin ile akşama kavuşuruz, her nefes bir olduğumuz seninle yaşıyor ve senin irâde-ilim-kudretinle ölüyoruz ve dönüşümüz elbette sanadır.
Varlığın sevinci, insanlığın târifinin her sabah ve akşam dilinden hiç düşürmediği bir duayı dinlediniz.
Sanki ömrümüzün tek sermâyesi olan bugünü ve ölümün kardeşi olan uykudaki hayatı aslına formatlıyor gibi: nasıl olması gerekiyorsa öyle…
Çünkü duada fıtrata, fabrika ayarlarına döndürecek çok önemli bir yaklaşım var: Allah’lı yaşama denemeleri
Hâşâ biz Allah’sız mıyız erenlerim!
O’na ait subûti sıfatlardan Hayat ile başlayalım, gerisi kendiliğinden gelir.
Sonsuz Hayat’ın ona ait olduğunu yaşayan ve yaşatanın O olduğunu biliriz de “demek ki hayat O’nun” demek pek işimize gelmez zîra ben dediğimiz egonun “konfor alanı” buna izin vermez, rahatının bozulmasına pek gelemez.
Dirilik yâni hayat ALLAH’ın HAYY ismidir
İnsândaki RÛH odur! Kalan ölü cismidir
Şimdi sabah kalktık ve günlük mesai için evden çıkacağız, ibâdetle âdeti birbirinden ayıran niyettir ya, ne düşünüyorsunuz ayakkabılarınızın içine girmeden önce: Bugünün gündemini diyorum? Bugün neler yapacağım!
İşte bunun yerine egoyu merkeze koymadan, bugün Allah beni hangi işte kullanacak, mahlûkâta, âleme ne faydam dokunacak diye bir rüzgar estirseniz merkezden…
Hayât süslü bir vitrin, seyrine dalmayınız
Sonsuzluğu satıp da oyuncak almayınız
Ayakkabıları giyince, geriye döndü yüzünde çiçekler açarak anacığının elini öptü, sana lâyık bir evlât olamadım, şimdiye dek yaptığın bunca iyilik, bunca fedâkarlık için minnettarım diyerek gönlünü hoş etti.
Asansöre binmekte acele etmeden kapısını henüz kilitleyen komşunu bekledi, halini hatrını sordu, güleryüz ikram etti, temiz ve bol kazançlar dileyerek uğurladı.
Arabasını çalıştırırken: böylesi bir nimeti bizim hizmetimize veren, ayağımız yerden kesen Allah’a teşekkür etti: “Seferde sahibim, geride bıraktığım ailem için vekilim sensin” diyerek senli benli konuştu hem de…
Trafik denen el-evvel el-mukaddîm isimlerini giyinmek isteyen, “öne geçmek isteyen canların seyrinde” hep ikram eden oldu çünkü tarifi “veren el, alan elden üstündür” buyuran en başından ne güzel koymuştu, buna candan iknâ olmuştu.
Mesaiye başlamadan önce havanın iyiden iyye soğuduğuna şâhit olunce, önünden geçtiği kuruyemişçiden kuş yemi aldı, kuytuda üşümekte olan serçelerin, güvercinlerin önüne serpildi rızıkları… Günün menüsünün gönderilmesinde er-Rezzâk kendisini kullanmıştı işte, bunun da şükründen âcizdi.
Devâmını bu minvâl üzere siz getiriverin artık… Kendinizi görmediğiniz her yerde Hakk’ı gördüğünüze inanarak…
İşte böylesi bir merkez kayması ile hayatın ve âlemin merkezine kendini koymazsa insan “sonsuzda her nokta merkezdir” gerçeğinden kendi aynasına da varlığın mutlak sevinci doğal olarak yansıyacaktır cânım erenlerim.