İNSAN ÜZERİNE

A+
A-

İNSAN ÜZERİNE 

İnsan, Arapça “İns” kelimesinden türetilmiştir. “Beşer, insan topluluğu” anlamına gelen ins, daha çok insan türünü ifade etmektedir.

Kur’an-ı Kerim Rahman suresinde; (Haleka’l insan) “İnsanı yarattı” ifadesi yer alır. Burada insandan kasıt, Âdem aleyhisselamdır. Yani Allah, Kur’anı öğretmek için insanı yarattı.

İnsanın bir yaratılış esprisi vardır. Boşu boşuna, laf olsun diye bir yaratma söz konusu değildir. Onun için Kur’anda;

 “İnsan kendini başıboş bırakılacak mı sanır?” ifadesi bunun açık örneğidir.

İnsan; ağaçtan yahut sırçadan yapılmış bir kaba benzer. Dışını yıkamak gerek ama içini yıkamak daha da gerekli bir şey. Dışını yıkamak farz, ancak içini yıkamak daha da farz. Çünkü Allah sevgisi, ancak temiz kaba konur. Kabı yıkamak gerek buyrulduysa, içinin yıkanması daha lazım. Çünkü dışındaki değil, içi sevilir.

Kim, nefsi öldü de, kötü huylardan arındıysa, Allah’a ulaşır derler. Hâşâ; Allah’a değil, Allah yoluna ulaşır. Böyle olmazsa zaten o, noksan sıfatlardan münezzeh olan Allah’ın yolundan azmış olur.

Allah, bize hep mükemmel insan reçetesini sunar. Güzel ahlak sahibi, dürüst, çalışkan, alçak gönüllü, hoşgörülü, kısaca örnek insan olmanın yollarını anlatır. Özellikle Kur’an-ı Kerimde; kendisiyle, yaratıcısıyla ve dış dünyadaki bütün varlıklarla barışık, huzurlu ve mutlu insan olmanın tarifi verilir.

Bu yazımızda Tasavvufi açıdan insan-ı kâmil üzerinde durulacaktır. Tasavvuf tarihinin en önemli konularından olan insan-ı kâmil anlayışı, varlık ve bilgi problemleriyle ilgisi yanında dini ve ahlaki boyutları da bulunan derin fikri çaba ve ruhi tecrübenin ürünü olarak ortaya çıkmıştır.

İnsan-ı kâmil kavramı; tasavvuf literatürüne Muhyiddin-i Arabî tarafından yerleştirilmiştir.

İnsan-ı kâmil; Hak ile halk arasında bir köprü vazifesi görür. Gerçek insan-ı kâmil olan Hz. Peygamber ile onun varisi olan insan-ı kâmilin bir özelliği de Allah’ın ahlakıyla ahlaklanmış olması bakımından ahlakî kemale sahip bulunmasıdır.

Mevlana, insanı, insan-ı kâmil çizgisinde, Kur’an-ı Kerim ve Hadis ışığında ele alır. O’nun insan anlayışı; Kur’an anlayışı ve İslam anlayışıdır. Kur’anda ifadesini bulan;”Muhakkak biz insanı en güzel biçimde yarattık…” ilkesi, Mevlana’nın da ilkesidir.

Mevlana, tefekkür dünyasını insan üzerine kurmuştur. Bunun için insanı yücelikten çıkartıp, cüceleştiren, insanı kâmillikten ayırıp, en sefil duruma düşüren hususlara ağırlık verir. Bu bakımdan insan tefekkürü içinde; aklı kullanmak, en önemli bir husustur.

İnsan söz konusu olunca ona değer katanın da akıl olduğunu unutmamak lazımdır. Mevlana’ya göre iç duyguları kuvvetlendirmek için, dış duyguları zayıflatmak icabeder. Sipiritüel akla sahip olmak için şehevi aklı ve dağınık aklı aşmak gerekir. Bu akla ulaşmak için, kişisel ben’i ve ferdiyetimizi yok etmek şarttır. Yani Allah’ın varlığında “Ben”’i yok etmek için geçici varlıktan yararlanmamız gerekir. Bu da Fena fillah’la mümkündür.

Bedensel içgüdüler ve şehvani akıl, insanı bir günahkâr, bir sapık, bir inançsız yapmakta ve onu maddi dünyanın en alt derecesine indirmektedir. Eğer kişisel irademizi ve dağınık aklımızı Allah’ın iradesiyle birleştirebilirsek, nefsimiz ve dağınık aklımız tarafından saptırılmış bir varlık durumuna düşmekten kurtulmuş oluruz.

Mevlana, insanı ele alırken, asıl olarak kâmil insanı hedefte tutar. Kamil insan, olgun insandır. Kamil insan; ideal insandır. Kamil insan; asıl olarak, Allah’ın yaratmayı murat ettiği insandır. Gerçek kuldur. Kamil insan; cenneti hak eden varlıktır. Bu açıdan ele alınca kâmil insan olmanın yollarını bilmekte yarar var diye düşünüyorum.

      Tefekkür

Cihana Allah’ı anlatan mahal,
Esfelden eşrefe çıkar tefekkür,
İmansız hayatlar yaşanmaz muhal,
Batılı Hak sözle yıkar tefekkür!

İnsan-ı kâmile varılan yapı,
Vahiy tuğlasıyla örülen yapı,
İmanın harcıyla karılan yapı,
Varlığa bu gözle bakar tefekkür!

Karanlık ortama ışık yakıyor,
İrfan tezgâhında ahlak dokuyor,
Âlem-i insanlık fikre akıyor,
Dünyaya ışıklar yakar tefekkür!

        İnliyorum!

Aslî vatanımdan uzak kıldılar,
Ney gibi durmadan inliyorum ben,
Beni gurbet illerine saldılar,
Ney gibi durmadan inliyorum ben!

Aşkın ateşidir beni yandıran,
Dosttan ayrılığa nefsi kandıran,
Hasretin zehrine canı bandıran,
Ney gibi durmadan inliyorum ben!

Gurbet bir ıstırap gurbet bir aşı,
Gurbet hep sıkıntı gurbet gözyaşı,
Sevgiliye giden atlama taşı,
Ney gibi durmadan inliyorum ben!

“La” ya yönelişler karanlık höyük,
Gafletin kullara vebali büyük,
Aşkın hasretleri belalı bir yük,
Ney gibi durmadan inliyorum ben!   (03 HAZİRAN 2024)