İLKELLER SEVEMEZ
İLKELLER SEVEMEZ
İnsan ne ile yaşar?
Tolstoy’un ünlü eseri.
Kitabın sonunda akılda kalan sözcük sevgi.
Herkesin istediği sevilmek. Doğumdan ölüme kadar.
Bütün çaba bunun için.
İnsanlar bunun için neler yapıyor? Öğrendiklerini.
Ne zaman öğrendikleri?
Doğduğu andan beri.
Kimden?
Başta anne babadan.
Ne yapınca sevilmişlerse, yeni ve doğrusunu öğrenmedikçe aynı plağı döndürüyorlar.
Neler yapıyorlar?
Başarı peşinde koşmak, saygın olmak, sessiz olmak, uslu olmak, yaramazlık yapmak, kavga etmek, gürültü çıkarmak, çalışkan olmak, ünlü olmak, dakik olmak, başkaları için yaşamak, düşündüklerini gizlemek, fedakarlık yapmak ve daha bir sürü strateji.
Hepsi sevilmek ve değerli olmak için.
Küçükken işe yarayan şemalar işe yaramaz olunca kavgalar gürültüler başlıyor. Anlamıyor insanlar küçüklük stratejileri işe yaramayınca. Şaşkın ve öfkeli oluyorlar. Sevilmemenin suçu diğerlerinin üzerine yıkılıyor.
Oysa sevilmek için yapılacak şey çok basit. Sevilecek birisi olmak. Ve doğru sevmeyi öğrenmek.
Doğru sevmek nasıl öğrenilir?
Dinleyerek başlar diğerini. Anlamak için. Anlamadan tanımadan sevemezsiniz. Anlamadığınız ve tanımadığınız yabancıdır hep. Bu da sabırla yapılabilir ancak. Disiplinle. Dikkatle. Diğerine dikkat kesilince kendinizi de sevmeye başlarsınız.
Sevginin olmazsa olmazı güvendir. Sonra merhamet. Güven duyan ve merhamet sahibi birisi olgunlaşmış bir egoya sahiptir. İlkeller acımasızdır. Sevemezler. Sevilmezler.
Sevgi diğerini kendinizden ayırabilme kapasitesiyle at başı gider. Eğer onu ayrı birisi olarak göremezseniz, uzantınız yaparsanız, ya da kendinize yapıştırırsanız dinlemezsiniz. Sizin gibi düşünmediği ve davranmadığı zaman şaşırır öfkelenirsiniz. Saygı duyamazsınız. Saygı diğerini diğeri olarak kabullenmeyle başlar. Bununla ilgili en çok zarar gören de çocuklardır. Her biri annelerinin ve babalarının uzantısı gibi yaşamaya zorlanırlar.
Sevgi aynı zamanda akıl işidir. Aklı olmayan sevemez. Sabır ve disiplin akılla bulunur ve öğrenilir. Bilgi şarttır. Bilgiyle başlanıp sonra davranış olur, sonra da içselleşip ruha katılır.
Sevgi fedakarlık değildir. Aşk değildir. Sadece duygu değildir. Emek işidir. Kendini doğru bir şekilde ifade edip diğerinin de ifade etmesine ve ayrı olmasına izin vermekle ilgilidir. Sonra da dayanma kapasitesine. Diğerinin kendi olması bazen hoşnutsuzluğa neden olur çünkü. Sevdiğiniz sizi sevmek zorunda değildir zira. Sevdiğinizin sizsiz de mutlu olmasından mutlu olabilmektir. Sevgi yalnız olmayı da göze alabilmektir.
Asıl sevgi koşullar bitince başlar. Diğerini duymanızı ve anlamanızı engelleyen kendi engellerinizi aşmakla devam eder. Kendinizin ve diğerinin Tanrı olmadığını fark edince olgunlaşır. Sadece Tanrı’dır çünkü koşulsuz veren.
Ve bütün sevgiler O’nu sevmek içindir asıl. Bu yüzden güçtür. Zordur. İlkellikten kurtulup olgunluk ister. Önce yarattıklarını severek ulaşılır O’na.
Hep merak ediyor insanlar aşkla sevgi arasındaki farkı. Hangisi önce hangisi sonra. Kanaatim odur ki:
Asıl aşk sevmeyi öğrendikten sonra başlar.
Aşk deyince sözü Hz Mevlana’ya vermek şart:
Yürü, can gözünü aç, Bahçeden daha güler yüzlü onlar, Hep zerreler gibi hovardalar. Diken içindeler, Sen onların şarabını bir iç de gör:
Şu âşıklara bir bak hele:
Nasıl sarmaş dolaş, gönül gibi bir şey olmuşlar,
Nasıl gelmişler can gibi
Elsiz, ayaksız hale.
Gülden daha güler yüzlü.
Bilgiden daha doğru,
Akıldan daha hünerli,
Serviden daha hür.
Ölmezlik suyundan daha arı, duru.
Güneş onlara kaftan.
Balçığa ayak basmışlar,
Baş koymuşlar gönül dizine.
Kanların üzerinden geçmişler,
Kan denizlerin dalgaları arasından.
Etekleri gene tertemiz;
Bir şey bulaşmadan eteklerine.
ama gül gibiler.
Hapisteler,
Ama şarap gibiler.
Balçık içindeler,
Ama gönül gibiler.
Gece içindeler,
Ama sabah gibiler.
Nasıl birdenbire ferah olur, aydınlanır yüreğin,
Birdenbire nasıl unutulur her şey,
Nasıl birdenbire gözlerinin içi güler.