Hz. Mevlânâ’nın tabîbi, İbn Sîna şârihi: Nehcüvânî

A+
A-

Hz. Mevlânâ’nın tabîbi, İbn Sîna şârihi: Nehcüvânî

Ahmed Sadreddin 

Hz. Mevlânâ‘nın çevresinde bulunmakla ün kazanan bir çok zevat-ı kiramın ismi tarihe geçmiştir. Öyledir, zira meşhur bir darb-ı mesel şöyle der: “Süleyman’ın yanında karıncayı da anarlar”. O zevat-ı kiramdan biri de döneminin büyük tabibi ve devlet adamı olan İbn Sîna şarihi Ekmeleddin Nehcüvânî.

Aslen Nahçıvanlı olan Ekmeleddin Nehcüvânî, yaşadığı dönemde bilhassa Hz. Mevlânâ ve çevresinde ve menâkıbnamelerde Ekmeleddin Tabib olarak anılmış. Ne zaman doğduğu, nerede ve kimlerin yanında öğrenim gördüğü hakkında malesef malumat yok. Ekmeleddin Tabib’in hayatıyla ilgili bilgiler, Selçuklular dönemindeki birkaç menkıbevi eser ve münşeat mecmuasına dayanıyor.

Hazreti Mevlânâ’nın muhterem mahdumu Sultan Veled Hazretleri, kendisini kırk bir beyitlik bir kasideyle övmüş. Bu kasidenin baştan yirmi iki beytini akrostiş şeklinde tertip etmiş. Kasidenin bahsolunan ilk yirmi iki mısraının ilk harfleri “Ekmelüddin Müeyyed en-Nahcuvani” ibaresini oluşturur.

Ekmeleddin Tabib, Konya Selçuklu sarayında hekimbaşılık, 1. Alaeddin Keykubad Darüşşifası’nda da Eeisü’l Etibbalık ve müderrislik yapmış. Ahmed Eflaki, Menâkibü’l Arifin‘inde, kendisinin Hz. Mevlânâ Celaleddin-i Rumi’nin müridlerinden olduğunu ifade eder ve Ekmeleddin Tabib’in içinde olduğu Hz. Pir’le ilgili yedi menkıbesi nakleder.

Üzerindeki güzel elbiseleri hediye eder

Ekmeleddin Tabib’in Hz. Mevlânâ’da gördüğü kerametleri naklettiği ve ona karşı beslediği büyük muhabbet ve bağlılığı ifade eden bu menkıbelerde de kendisi hakkında bazı bilgilere rastlanabiliyor.

O menkıbelerden biri şu şekildedir: Ekmeleddin Tabib, önceleri çok güzel ve pahalı elbiseler giyermiş. Bir gün Hz. Mevlânâ’nın meclisinde şıklığından dolayı mahcubiyet duygusuna kapılır. Bu sırada Hz. Mevlânâ, Tabib’in içinden geçenleri anlayarak kendisini teselli eder. O da memnun olur ve derhal elbiselerini oradaki yoksul müridlere dağıtır. O günden sonra da ömrü boyunca bir daha gösterişli kıyafet giymez.

Yine Ahmed Eflâki, Menâkibü’l Arifin’inde Ekmeleddin Tabib’in Hz. Mevlânâ’yı yüz bin İbn Sina‘dan daha değerli gördüğünü ve Hz. Mevlânâ’nın da kıyamet günü dünyanın bütün tabiplerinin Nehcüvânî’nin yüzü suyu hürmetine bağışlanacağını söylediği iki menkıbe kaydetmiş.

Ekmeleddin Tabib, menkıbe kitaplarında “zamanın Hipokrat’ı, zamanın Eflatun’u, dünyanın hekimi, Anadolu hekimlerinin ulusu, benzeri bulunmayan” gibi sıfatlarla vasıflanmış, bazen da öğreticilik vasfına dikkat çekilerek “hoca” unvanı ile anılmış.

Menakıbnâmelerde kendisinin devlet adamları ve âlimler arasındaki seçkin yerine de işaret ediliyor. Ekmeleddin Tabib, gerek devlet adamları katında gerekse âlimler arasında sözü geçer bir zat-ı şeriftir. Hz. Mevlânâ, kendisine yazdığı mektuplardan birinde, bir medresenin müderrisliği için bir zâtı önerir ve Ekmeleddin Tabib’ten tayin işinde aracılık etmesini ister.

Mürüvvet sahibi bir zat olan Ekmeleddin Tabib’e bu işi ancak kendisinin yapabileceğini söyledikten sonra (haşa) küstahlığının mazur görülmesini dileyerek, “Çünkü tatlı suyun kıyısı kalabalık olur” demek suretiyle de Tabib’in alicenaplığını ve iyilikseverliğini dile getirir.

Şeyhini razı etmiş bir derviş

Büyük bir veli olan Hz. Mevlânâ tarafından muhabbet, sevgi, saygı ve tazimle anılır Ekmeleddin Tabib. Hz. Pir, yazdığı mektuplarda Tabib’e daima “sadr-ı kebir, melikü’l hükema, mefharü’l-etibba, cevahiri’l- hayat” gibi övgü dolu sıfatlarla hitap etmiş, çeşitli iltifatlarda bulunmuş. Hz. Mevlânâ tarafında böyle bir yeri olan Ekmeleddin Tabib yalnızca büyük bir hekim ve devlet adamı değil, aynı zamanda mürşidinin rızasını kazanmış bir derviş, bir mürid olarak arz-ı endam eder.

Hz. Mevlânâ’nın da kullandığı “melikü’l-hükema”, Selçuklular ve Osmanlılar devrinde önemli tabiplere verilen bir ünvandır. Halk arasında Ekmeleddin Tabib, bu unvanın tercümesi olan “Bey Hekim” lakabıyla da anılmış. Bugün Konya’da Alaeddin Tepesi’nin batısında yer alan Beyhekim Mahallesinde Ekmeleddin Tabib’e nisbet edilen bir mescid ve türbe bulunmakta.

Feridun-i Sipehsalar, Hz. Mevlânâ ve yakın çevresiyle ilgili eserinde, Hz. Mevlânâ’nın ahirete irtihalini netice veren hastalığı sırasında Ekmeleddin Tabib’in Gazanfer adlı bir hekimle birlikte baş ucundan hiç ayrılmadığını yazar.

İbn Sina şarihi olarak da ünlenen Ekmeleddin Nahcuvânî’nin bilinen iki eserinin olduğu biliniyor. Bunlardan birincisi İbn Sînâ’nın el-İşârât ve’t-Tenbîhât’ına yazdığı şerh, ikincisi de Fahreddin er-Râzî’nin, İbn Sînâ’nın el-Kanûn fi’t-Tıb adlı meşhur eserine yazdığı şerhte İbn Sînâ’ya karşı ileri sürmüş olduğu eleştirilere cevap vermek üzere kaleme aldığı el-Ecvibe adlı eseridir.

Bu eserin, müellif tarafından 701 Cemaziyelahirinin sonunda, miladi Şubat 1302’de yazılmış bir nüshası Köprülü Kütüphanesi’nde, hicri 19 Receb 702, miladi 9 Mart 1303’de istinsah edilen bir diğer nüshası da Nuruosmaniye Kütüphanesi’ndeymiş.

Ahmed Sadreddin 

https://www.dunyabizim.com/portre/hz-mevlnnin-tabbi-ibn-sna-srihi-nehcuvn-h22255.html