HZ.MEVLÂNÂ’NIN ESERLERİNDE İLİM – Celâleddin Bâkır Çelebi

A+
A-

HZ.MEVLÂNÂ’NIN ESERLERİNDE İLİM

Dr. Celâleddin Bâkır Çelebi

Hz. Mevlânâ’nın insanlığa bıraktığı mirası olan, 26 bin beyit Mesnevî, 7 bin beyite yakın Dîvan-ı Kebîr, Fîhi-mâ-fîh, Me-câlis-i Seb’a ve Mektûbât gibi eserlerini her yönüyle anlayıp, anlatmanın imkansız olduğu inancındayım. Bu, asırlarca da mümkün olmamıştır. Çağımızın elektronik ve bilgisayar devrinde dahi, her türlü çalışmaya rağmen, neticenin analizi ve senteziyle birlikte, bir insan beynine tamamen sığacağına inanmıyorum. Hz. Mevlânâ’yı incelerken, bir bilgi, bir duygu ummaniyle karşı karşıya olduğumuzu anlanz. Bu ummandan, her ilgilenen, ancak kendi bilgisine göre ma’nalandırır, kendince anladım sanır. Kimi de karşılaştığı azamet karşısında, aczini anlar, yüce Yaratana, hayranlıkla secde etme ihtiyacını duyar.

Birkaç senedir, Hz. Mevlânâ’nın eserlerini konulara ayırarak bilgisayarla tasnif etmekteyim… Kültürlü her insanı ilgilendireceğini düşünerek, tanınan âlimlerin buluşlarını hatırlatan, birkaç misal buldum… Sizlere arzediyorum.

  • Coopernik (1473-1 543) ve Galile’den (1564-1642) asırlarca önce, Hz. Mevlânâ (1207-1273): “Dünyamız fezada, yumurtanın akının içinde yüzen sarısı gibidir” der. Böylece hem dünyanın yuvarlaklığını, hem de daha yeni keşfedilen atmosferin yumurta gibi beyzi olduğunu söylemektedir.
  • Dercartes (1596-1650) “Düşünüyorum demek ki vanm”

Hz. Mevlânâ: A kardeş, sen şu andaki düşünceden ibaretsin. Arta kalanı biraz et, biraz kemik ve biraz saç.

  • Manyetik alanı keşfeden, Newton’dan (1642-1 727) önce Hz. Mevlânâ’mızı “Mıknatıstan bir kürenin içine bir demir parçası koysan, her taraftan çekileceğinden, o kürrenin ortasında durur.”
  • Edward Jenner (1 749-1823) Aşıyı bulan âlim.

Hz. Mevlânâ’mız: “Allah hakim-i mutlaktır, ne dilerse yapar. Derdin aynından deva yapar.” Başka bir deyişle… “Hastalığı yaratır, ondan da ilacını verir.”

  • Freud (1856-1939) günümüzde “Metod Freudien” dediğimiz, psykanaliz ve pskoterapik sistemi aynen Mevlânâ’mızın, Mesnevisinin ilk hikayesinde görüyoruz: Padişah ile cariye hikayesinde, cariyenin tedavisinde çağrılan tabib’in (doktor’un) hastanın nabzını tutarak illetinin sebebini bulup tedavi etmesi…
  • Einstein (1879- 1955) ve atom nazariyesi.

Hz. Mevlânâ’mız: “Her bütün parçalanır.” Bu yerde ve gökte ne varsa, herbiri zerre zerre, kendi cinsine kehruba (mıknatıs) gibidir.”

Zamanın izafiyetini “Ezel ile ebed birleşirler, fakat akıl aczinden, yetersizliğinden bunu kavrıyamaz” Şu yazıyı okumaya başladığınızdan beri, zaman su gibi akıp gitti. Gelecek geçmiş oldu ve biz hiç farkına varmadık.

  • Picasso (1881 – 1973), bir an bu büyük ressamın tablolarını hatırlayıp gözünüzün önüne getirin.

Bakın Mevlânâ’mız ne diyor: “O güzel, ansızın kapımdan içeriye girdi; lal renkli kadehi içerek oturdu… Oltaya benziyen saçlarını seyre daldım da, yüzüm tümden göz kesildi, gözlerim de tümden el oldu gitti.”

  • Paraşüt fikrini de şu sözleri ile Hz. Mevlânâ’da bulunuyoruz:

“Birisi minareden düşse; Kadir-i mutlak olan Allah’ta o kulunu korumak istese, eteklerine rüzgar doldurur sağ-salim yere indirir”

  • Son senelerde hepimizi heyecanlandıran, insanın aya seyahati. İnsanın aya ayak basmasını, Hz. Mevlânâ şöyle ifade ediyor: “Hz. Peygamberin miracı, insanın aya, ayak basmasına benzemez.”
  • Hz. Mevlânâ, o devirde hiç bilinmeyen irsiyet GEN’lerini hatırlatması. Bunu mûsikî hakkında ki sözlerinde buluyoruz. “İlk atamız Adem’in cennetten kovulmadan orada duyduklarını, biz onun zerrelerini taşıdığımızdan hatırlamaktayız.”
  • Mevlevîler’in dönmesi “Semâ”sı ise! Modern ilmin tesbit ettiği en ufak zerreden, gökyüzündeki en uzak yıldızlara kadar, herşeyin ve kendisinin bünyesinde var olan atomların tabii dönme hareketine, aklı da katmayı sembolize ediyor diyebiliriz…

“Şu pencereden gelen güneş ışığına bak, içinde ki zerreler sûfiler gibi dönüp durmada. Hangi vuruşla, hangi nağmeyle, kimsecikler bilmez. Oynayanlar apaçık meydanda, çalgıcılar sır gibi gizli… Hepsinden üstün bizim iç semâmız, yüz çeşit şevkle, yüz çeşit nazla Onun huzurunda dönüp durmada…

  • Hz. Mevlânâ’nm bu hakikatları nasıl bildiği sualinin cevabını, Mesnevi’nin şu beyitlerinde buluyoruz:

“Şu derede akan suya bakın, güneş, ay ve yıldızlar onun yüzünde yansımada. Su akarak durmadan değişmede, amma suyun yüzünde ki yansıma devam etmede. Bu dünyadaki insanlara da düşünceler ve hakikatler yansımada. İnsanlar su gibi durmadan değişmede fakat hakikatler, bilgiler ve düşünceler yeni gelenlere yansımada”

Asırlar sonra, Lavoisier’nin (1743 – 1794) Her şeyin yaratılmış olduğunu tasdik eden “Hiç bir şey yok olmaz, hiç bir şey yoktan var olmaz” cümlesinin manasını, Hz. Mevlânâ’nm yukarıdaki ifadelerinde görebiliriz…