Hz. Mevlânâ’dan kitapla ilgili beyitler

A+
A-

Ahmet SEVGİ

Hz. Mevlânâ, ‘Mesnevî’de kitapla ilgili olarak şunları söyler:

“Gerçi maksûd ez-kitâb ân fen buved//Ger tu-eş bâliş künî hem mîşeved//Lîk ez-û maksûd în bâliş nebûd//İlm bûd u dâniş u irşâd u sûd. ( Bkz. İsmail Rusûhî, Şerh-i Mesnevî, c. 3, s. 495-496)

(Gerçi kitaptan maksat, içindeki fendir ama sen onu yastık da yapabilirsin. Fakat ondan [kitap] maksat yastık olması değil, bilgi, irfan, irşat ve faydadır.)

Aslında Mevlânâ, bunları başka bir bağlamda söylemiştir. Birazdan o konuya da temas edeceğiz. Ancak bu ifadeler, bağlamından bağımsız olarak da değerlendirilebilir…

Sanırım sizler de duymuşsunuzdur, hacca giden vatandaşlarımız, Arapların Kâbe’de Kur’ân okuduklarını, sonra da Kur’ân-ı Kerîm’i başlarının altına yastık yaparak uyuduklarını anlatırlar. Mevlânâ’nın yukarıdaki sözleri bana öncelikle bu durumu hatırlattı.

Sadece Araplar değil, bütün İslâm âlemi Kur’ân-ı Kerîm’i maksadına uygun okumuyorlar. Arapların onu Kâbe’de başlarının altına koyup uyumalarıyla bizim, yatak odalarımızda yüksek bir yere asıp uyumamız arasında bence çok fazla da bir fark yoktur.

Kur’ân-ı Kerîm öncelikle ibadet maksadıyla değil, içindeki hükümlerin öğrenilerek sosyal hayatta uygulanıp yaşanması için okunmalıdır. Nitekim Abdullah İbn Mesut da:”Kur’ân, hükümleri uygulansın diye indirildi ama insanlar sadece tilavetini ibadet edindiler” buyurur.

Bu konuda İmâm-ı Gazalî de şöyle der:

“Kur’ân okumaktan maksat, onun âyetleri üzerinde düşünmektir. Bunun için Kur’ân’ı ağır ağır okumak sünnettir.”

Peki, biz ne yapıyoruz?

Bizim ne yaptığımızı, Kur’ân-ı Kerîm’i hangi maksatla okuduğumuzu anlamak için etrafımızda Kur’ân okuyanlara şöyle bir bakmamız sanırım yeterli olacaktır:

1- Hergün elinde Kur’ân, camiye (Kur’ân Kursu’na) giden teyzeler.

2- Camilerde namaz vaktinden önce gelip Kur’ân okuyan hacı amcalar.

3- Ramazanda genç-yaşlı mukabele dinleme seferberliği.

4- Hastahanelerde, hasta odalarında elinde Kur’ân, “Yasin” okuyan hasta yakınları.

5- Özellikle Kurban ve Ramazan bayramlarında mezarlıklarda Kur’ân okuyan insanlar.

Bütün bunlar bizim toplum olarak Kur’ân’ı anlamak için değil, ibadet/sevap için okuduğumuzu gösteren hareketler değil midir? Oysa Mehmet Akif’in “Safahat“ta çok güzel dile getirdiği üzere Kur’ân; mânâsından habersiz, yüzünden okunmak yahut fal bakmak için inmemiştir:

“Lafzı muhkem yalınız, anlaşılan, Kur’ân’ın.//Çünkü kaydında değil, hiçbirimiz mânânın.//Ya açar Nazm-ı Celîlin, bakarız yaprağına;//Yahut üfler geçeriz bir ölünün toprağına.//İnmemiştir Hele Kur’ân, bunu hakkıyla bilin,//Ne mezarlıkta okunmak, ne de fal bakmak için.”

Mevlânâ, “Mesnevî”den aldığımız yukarıdaki beyitlerin bir öncesinde şöyle der:

Mâ-halaktü’l-cinne ve’l-inse be-hân//Cüz  ibâdet nîst  maksûd  ez  cihân.”

(Ben, insanları ve cinleri ancak bana ibadet etsinler diye yarattım” âyetini oku. Âlemin yaratılmasındaki maksat, ibadetten başka bir şey değildir.)

Beyitte iktibas edilen âyetin devamı “illâ li-ya’büdûn“dur ki müfessirler bu “li-ya’budûn” kelimesini “li-ya’rifûn” ve “li-yuvahhidûn” olarak tefsir etmişlerdir. Yani ibadetten maksat tevhit ve marifettir. Dolayısıyla anlamadan, “atalarımızdan böyle gördük” diyerek cahilce yapılan ibadetler sahih değildir. Nitekim İsmail Ankaravî de söz konusu beyti bu istikamette şerh etmiştir:

Sûre-i Zâriyât“da olan âyet-i kerimeye işaret buyururlar. Kâle’llâhü Teâlâ: Ve mâ halaktü’l-cinne ve’l-inse illâ li-ya’büdûn. Yani ben cin ve insi halk eylemedim illâ bana ibadet eylemelerinden ötürü. Bazılar ya’rifûn ve bazıları yuvahhidûn ile tefsir eylemlerinde nükte marifetsiz ve tevhidsiz ibâdet-i sahîha olmaz. Ve sizin cehlile olan ibâdetiniz kabul mertebesin bulmaz. Ve ibâdetden maksûd tevhit ve marifetdir. Ve marifet-i Rab ibâdeti müstelzim olur demeği işâr kılur.” (Bkz. İsmail Rusûhî, a.g.e., c. 3, s. 495)

Hz. Mevlânâ, yukarıda zikrettiğimiz beyitleri her ne kadar insanların ibadet etmek için yaratıldığını anlatmak için söylemişse de o, zımnen kitaptan maksadın -hangi kitap olursa olsun- içinde anlatılanların okunup anlaşılması olduğunu söylüyor ki el-hak doğrudur. Bu noktadan hareketle biz de diyoruz ki mukaddes kitabımız Kur’ân-ı Kerîm’i okumaktan maksat, içinde yazılanları anlamak ve günlük hayatta uygulamaktır. Anlamadan, sadece ibadet maksadıyla Kur’ân okumak -Allah bilir ama- bize fazla bir şey kazandırmayacaktır.

Demem o ki, insanlık bütün gelişmeleri kitaba borçludur. Kitaptan maksat da içindekileri okuyup anlamak ve sosyal hayatta uygulamaktır. Okumuş olmak için okumanın bence ne dünyaya bir faydası vardır, ne de âhirete…

 

Kaynak Yeniçağ: Mevlânâ’dan kitapla ilgili beyitler – Ahmet SEVGİ