Hz. Mevlana’dan Bugüne Birkaç Mesaj…- Nevzat Tarhan

A+
A-

Hz. Mevlana’dan Bugüne Birkaç Mesaj…

Prof. Dr. Nevzat Tarhan

Fiziksel görünümün insanlık tarihinde bu kadar ön planda olduğu bir yüzyıl herhalde yoktur diye düşünü- yorum. İnsan aç dolaşıyor ama fiziksel görünümünü düzeltecek malzemelerden hiç geri kalmıyor. Küresel anlamda bir ölümsüzlük isteğidir toplumda önemli oranda görülüyor. Öyle ki kendisini genç göstermek için çabalayanlar ayırdıkları ciddi bütçelerle cerrahi merkezleri, estetik salonlarının müdavimleri   arasında bulunuyor. Fiziksel görünümün kutsallaştırıldığı bir çağda yaşarken bunun arkasında yatan ise ölümsüzlük isteği olduğunu söyleyebiliriz… Aslında bu insanın içindeki bağlanma nesnesi arayışının bir sonucu. Kişinin özellikle de olaylar karşısında acizliğin, zaafın ve güçsüzlüğünü görmesi ile ortaya çıktığına inandığım bu durum. 748’inci Vuslat Yıldönümünde Mevlana Celaleddin-i Rumi’den günümüze mesajlarıyla ölümsüzlük isteğine dikkat çekmek isterim.

120 yaşında bir kocakarı vardı. Yüzü buruşuk, rengi safran gibi sarıydı. Dişleri dökülmüş, saçları süt gibi ağarmıştı. Boyu yay gibi bükülmüş, her duygusu değişmişti. Böyle olduğu halde koca isteği ve şehvet hırsı hâlâ yerindeydi. Yüzüne neşeyle birkaç kere allık sürdü; fakat pörsümüş suratını bir türlü boya tutmadı. Kuran’ın aşır başlarındaki tezhipleri kesti, pis mundar suratına yapıştırdı. Bu suretle yüzünün buruşuklarını örtmek, güzeller halkasına yüzük taşı olmak istiyordu. O tezhipli yerleri yapıştırdıkça yapıştırıyor, fakat çarşafını giydi mi hepsi yere düşüyordu. Yine onları alıp tükürüklüyor, yüzüne yapıştırıyordu. Nihayet şeytana yüzlerce lânet dedi. Bu sözü der demez İblis göründü de dedi ki: “A kurumuş, kokmuş! Ben bütün ömrümde bunu düşünmediğim gibi senden başka da bu işi yapan görmedim. Kötülükte acayip bir tohum ektin, âlemde musaf bırakmadın. A pis kocakarı, bırak beni! Yüzün elma gibi kızarsın diye kitap bilgisinden nice aşirler çaldın. Satmak ve onlarla kendine şeref ve mevki satın almak için Allah erlerinin nice sözlerini aşırdın. Sonunda ölüm çarşafı gelip seni bürüdü mü bütün bu ziynetler, yanağından düştü. Mademki yüzünün güzelleşmesine imkân yok; ister allık sür, ister kara mürekkep!” diyerek onu azarladı.

Mesnevi’den söz:

Balla sütün karıştığı gibi Allah huyuyla huylansaydın “Ben batanları sevmem.” der, kervandan arda kalmış ateş gibi yol üstünde yalnız başına kala kalmazdın. Sabırsızlıktan Allah’tan başkasına eş oldun mu onun ayrılığıyla dertlenirsin, hayrın kalmaz. Sohbetin halis altınsa nasıl oluyor da haine emanet ediyorsun? Allah ile düş kalk; onun huylarıyla huylan da emanetlerin zayi olmaktan da emin olsun, eksilmekten de. Peygamberlerin ahlâkını yetiştirip besleyen Allah’ın ahlâkına bürün. Ona bir kuzu versen sana bir sürü bağışlar. Her sıfatı, kemale götüren zaten Allah’tır. Kuzuyu kurda emniyet edebilir misin? Sakın kurtla Yusuf’u yoldaş etme. (VI. 1415-1420)

Fiziksel görünümün kutsallaştığı çağ

Hikâyede 120 yaşındaki kadının durumu aslında bu yüzyılda çok rastlanılan bir vakadır. Hz. Mevlana bunu sanki o zamana göre değil de, bu zamana göre yazmış. Ciddi bir estetik cerrahi, botoks cerrahi müdahalesi, bu tarz kişilere hitap ediyor. İleri yaşlara gelip kendisini genç göstermek için çabalayan yaşlılara dünyada bir endüstri halinde estetik cerrahi merkezleri, estetik salonları ciddi bir bütçe ile kapılarını daim açıyor. Özellikle ABD-California’da bunun örneklerini görüyoruz. Bir ülkede kriz yaşanıyor, bu merkezler işsiz kalmıyor. İnsan aç dolaşıyor ama fiziksel görünümünü düzeltecek malzemelerden geri kalmıyor.

Fiziksel görünümün insanlık tarihinde bu kadar ön planda olduğu bir yüzyıl herhalde pek yoktur. Fiziksel görünümün kutsallaştırıldığı bir çağda yaşıyoruz. Hollywood yıldızları ile ilgili bir röportaj okumuştum. Röportajda: “Hollywood’daki bir kadının kâbusu nedir?” diye soruluyor. Kadın diyor ki: “Hollywood’daki bir kadının kâbusu 40 yaşına gelmektir.” “40 yaşına gelince ne olur?” “25 yaşında genç kadına gösterilen ilgi 40 yaşından sonra gösterilmiyor.” Bu ilgiyi yeniden çekmek için güzellik endüstrisine yöneliyorlar çünkü değerler yer değiştiriyor. Yani kadını değerli yapan kişiliği değil dişiliği oluyor. Huyu karakteri değil dış görünümü, fiziksel görünüşü oluyor. Hâlbuki kadını güzel yapan onun fiziksel görünümü değil sevimliliğidir. Kişinin sevimli olması için içindeki güzelliğinin beden diliyle dışa yansıması gerekir. Oturması, kalkması, gülmesi, konuşması yani kendisini zorla sevimli yapan çirkin görünümlü birçok kadın vardır. Aksine gözlerinin içi gülen ama fiziksel güzelliği pek olmayan kadınlar da vardır. Erkeğe, bu çirkin kadına nasıl âşık oldun? Diye sorarsan; erkeğin o kadında âşık olduğu fiziksel görünümü %20 ’dir. %80’i kadının davranışları, hal dilidir. Oturması, kalkması, sohbeti, paylaşımı yani o içtenliği birçok güzel huylarıdır. Bu çağda bu özelliklere bakma değil de, kadını fizik- sel görünüme indirgeme yanlışını yaşıyoruz. Çağımızın ölçüsü fiziksel görünüm. Bu nedenle Hz. Mevlana bu ezber bozucu örnekle bu çağın ihtiyaçlarını çok iyi birleştiriyor. 120 yaşındaki kadının; yüzü safran, boyu yay gibi bükülmüş, beli bükülmüş ve halen koca isteği ve şehvet hırsı var. Hatta bu tarz kişiler jigolo tarzında erkekler kiralıyorlar. Paraları da, şöhretleri de olduğu için o erkekler bu kadınlarla ancak esrar kullanarak beraber olabiliyorlar. İnsanda var olan bu eğilim, Hz. Mevlana görmüş, tespit etmiş ve hikâyeleştirerek mecazi bir şekilde bize sunuyor. Tabi karikatürize ettiği için de, dikkat çeken ifadeler kullanıyor.

Ölümsüzlük isteği

İnsanın içerisinde 120 yaşında bile olsa ölümsüzlük isteği var. Bu evrensel bir istektir. İnsanda, diğer canlılardan farklı dört metakognisyon geni var. Bu genetik yapıların insanı diğer canlılardan ayıran kavramsal düşünce, soyut düşünce, sembolik düşünce gibi özellikleri var. Bu özellikler nedeniyle insan dört konuda tek canlı olarak kafa yoruyor. Mesela diğer canlıların ortak alanları; yemek, içmek, üremek. Ama insanda farklı olarak metabilişsel dediğimiz, zihin ötesi bir özellik var ve bunun bilimsel karşılığına “zihin teorisi” deniyor. İnsan, zihin teorisi üretiyor. Ve insan ikinci ürettiği insanın yani düşündüğü insanın da, ne düşündüğünü üretebiliyor. Zihin teorisi kişinin düşündüğü hakkında, düşünmesidir. Ve teori teorisi de kişinin başkasının düşündükleri hakkında da düşünmesidir. Kişi konuşurken karşı tarafın ne düşündüğünü de düşünüyor, ona göre ne cevap vereceğini de düşünüyor. Bu özellik insanda var, diğer canlılarda yoktur.

Dört metakognisyon geni: Birincisi, “anlamlılık geni”: Yani insan dışında hiçbir canlı “Hayatın anlamını, ben kimim? Niçin yaşıyorum?” Sorularını sormuyor.

İkincisi, “yeniliği arama geni”: İnsan bin sene de önce evini aynı yapmıyordu. Şimdi de aynı yapmıyor. Ama insan dışı bütün canlılar evini aynı yapıyor. Mesela örümceğe, karıncaya bakın, hepsi aynı. İnsanda tür içi bir tekâmül var. Aynılık değil sürekli bir farklılık var.

Üçüncüsü, “zamanı algılama geni”: İnsan dışında hiçbir canlı, geçmiş ve geleceği fark edemez. İnsan gelecek için planı yapıyor, gelecek projeksiyonu oluşturuyor. Gelecek kaygısı var insanda. Aynı zamanda geçmiş ve geleceği düşünen tek varlık da insan. Diğer canlıların geçmiş ve gelecek ile ilgili bir düşünceleri yoktur, genlerine ne yazıldıysa onu yaparlar.