Hz. Mevlâna’da İman-Küfür Ayrımı

A+
A-

Hz. Mevlâna’da İman-Küfür Ayrımı

Ekrem Sağıroğlu

Hazret-i Mevlâna acaba inanç farklılığını dikkate almaz mı? İmanı, küfrü, inkarı bir mi görür. Ondan her türlü inancın eşit olduğu fetvasını mı alırız. Hayır. Hz. Mevlâna’da böyle değildir.

Mesela, mesnevi’de şöyle der:

“- Yürü… Kâfirlere karşı şiddetli ol, ağyârın dostluğuna toprak saç!

– Ağyârın başına kılıç kesil; kendine gel, tilkilik etme de aslan ol!” (Mesnevi, Trc. Veled İzbudak, 2/10, İst. 1963).

Bu sözler, hiç şüphesiz Kur’an ayetlerinin bir tefsiri gibidir.

Mevlâna’ya göre: “Allah Teâla’dan uzak düşen her kötü kişinin bir kâfirliği, bir Firavunluğu vardır. Ve bu da akıl noksanlığından ileri gelmektedir.” (Mesnevi, 2/118).

Yine şöyle der Mevlâna:

“O kâfirler, Allah’ın Kitabı’nı da çeşit çeşit kınadılar.

Bu kitap esâtîrden, eskinin masallarından ibaret… Öyle derin bahisleri, yüce hakikatleri bildirmesi yoktur… Dediler” (Mesnevi, 3/346).

Mevlâna Celâleddin, Kur’an’ın ifadesiyle, münkiri “necis” olarak nitelendirir:

“Zahirî kör, -farkedemediği için- belki görünen necasetlere bulaşır. Fakat can gözü kör olan -imansız- kişi, gizli olan görünmeyen pisliklere bulaşır.

“Bu görünen pislik bir parça suyla arınır, fakat içte olan pislik arttıkça artar.

Allah, kâfire “pis, murdar” demiştir. Bu pislik, bu murdarlık onun dışında değildir. Murdarlık onun huyundadır, dinindedir. -Yani din edindiği yolu sebebiyledir-” (Mesnevi, 3/170).

Mevlâna Celâleddin, zahirde hakim mevkide olsa bile küfür insanını bir acz ve perişanlık içinde görür. İlk asırdan itibaren Peygamber’le ve bağlılarıyla mücadele edenleri de kastederek şöyle der:

“O münkirler aslında kendilerinin düşmanıydı, onlar kendilerini yaralıyorlardı.

Düşman ona derler ki, cana kastetsin. Kendi kendine can çekişene düşman demezler.

Yarasacağız, güneşin düşmanı değildir; hicaba girmiş, kendi kendine düşman olmuştur.

Kâfirlerin hepsi de, Peygamberlerin cevherlerindeki ziyâdan kendilerini menederler!

Hasta, doktora düşman olmuş; çocuk, kendini terbiye edene düşmanlık beslemiş, zararı kime?…” (Mesnevi, 3/61).

Hz. Mevlâna, hatta küfür ve şirk içindeki insanı, insan olarak kabul etmez. Ve şöyle der:

“Bir gönülde, gönül nûru -iman- olmadı mı, o gönül, gönül değildir. Bir bedende ruh yoksa, o beden topraktan ibarettir.

İnsanın aslî gıdası Allah nûrudur; hayvan gıdası değil! Fakat gönül, hastalık sebebiyle bu aşağılık gıdaya düşmüştür.

Çünkü “onların kalplerinde maraz vardır.” (Bakara, 10). Onlar küfür hastalığına tutulmuşlardır. İnsan gıdası olan İlâhî mârifet nurunu bırakıp, hayvan gıdasıyla beslenir olmuşlardır.

https://www.altinoluk.com.tr/blog/makale-20154