HZ. MEVLÂNÂ DERGÂHININ DÖRT ŞAHESERİ ve TARİH KİTABELERİ
HZ. MEVLÂNÂ DERGÂHININ DÖRT ŞAHESERİ ve TARİH KİTABELERİ
MUSTAFA ÇIPAN
Kuhl ide çesm-i cihân-bînine rağbetler ile
Hâk-i pâk-i harem-i Hazreti Mevlânâyı,
(Hz. Mevlânâ’nın hareminin temiz toprağını, büyük bir arzu ile, cihanı gören gözüne sürme çekmek istedi.)
Mâni
Hz. Mevlânâ, güzeli değil, güzelliği görmemizi ve sevmemizi ifade buyurarak, “Biz sûfîler sizin mahallenize geldik. Allah rızası için bize güzelliğinizden bir şeyler veriniz.” diye seslenir. Kendisi de ziyaretine gelenlere güzellikler sunar, dahası bu güzellikler, ona ve dergâhına hizmeti şeref bilenlerce birbiri üzerine eklenerek katmerlenir.
Selîm bir akılla düşünen, selim bir kalple inanan ve selîm bir zevkle beğenen Mevleviler, bu hâli hem kendi hayatlarına hem de meydana getirdikleri eserlere hakkıyla yansıtırlar.
Bütün tasavvuf yollarının dergâhları hem kurucu şeyhlerin hem de o mekânlarda yetişen âşık, arif, âlim, kâmil, fâzıl ve hakim mürşidlerin nafiz nazarları ve derûnî nefesleriyle bulundukları bölgeye ruh kazandıran ve kıymet katan bir hüviyet arz ederler. Bu dergâhlar, yüzyıllar boyunca müntesiplerini manevî bakımdan terbiye etmenin yanında kabiliyetleri nispetinde güzel sanatların muhtelif şubelerinde de eğiterek cemiyete yol gösterecek, onları güzelliğe, iyiliğe, doğruluğa, sevgiye, hoşgörüye kısaca güzel ahlâka davet edecek “nümûne insan” yetiştirirler.
Bu hâlin bir neticesi olarak, Hz. Mevlânâ’ya uyanlar ve Mevlevî olarak isimlendirilenler, yüzlerindeki temizlik, tavırlarındaki asalet ve vakar, kıyafetlerindeki sadelik ve zarafet, konuşmalarındaki kendilerine has terbiye yanında imanlarından kaynaklanan fikrî inceliklerini ve sanat kabiliyetlerini yansıtan nezaketli üslûpları ile cemiyet hayatında son derece tesirli olurlar.
Bu terbiyenin verildiği mekânların idare merkezi olan Konya Âsitânesi, hayatta iken Hz. Mevlânâ’ya duyulan hürmet ve muhabbet, Hakk’a vuslatından sonra da rûhâniyetinden istimdâd etmek sebebiyle Selçuklu’dan Karamanoğlu’na, Karamanoğlu’ndan Osmanlı’ya, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e uzanan bir zaman diliminde kesintisiz olarak ilgi görmüş ve görmeye devam etmektedir.
Türk-İslâm şairi, âlimi, arifi, mütefekkiri ve mutasavvıfı Hz. Mevlânâ’nm Dergâhı, fizikî yapılanması, maddeye ruh kazandıran sanat eserleri, tefrîşi, emsalsiz hat ve tezyinatı ile gelen ziyaretçileri derinden etkileyen dünyanın en âsûde ve latîf mekânlarından biridir.
Bu çalışmada yapılış tarihleri gözetilerek, farklı hususiyetleri sebebiyle dikkatleri üzerinde toplayan Şadırvan, Gümüş Kafes, Türbe Tamir Kitabesi ve Hazreri Mevlânâ Levhası üzerinde durulacaktır.
Şadırvan ve Kitabesi
Dervîşân kapısından bu latîf ve âsûde mekânın bahçesine girdiğinizde sizi karşılayan, huzur ve sükûna kavuşturan ilk mimarî yapı olan ve inşasına “Havz-ı Cinân” (cennet havuzu) (918/1512) terkibiyle tarih düşürülen “Şadırvan” Yavuz Sultan Selim’in hayrı, musluklarından içeceğiniz serin ve leziz birkaç yudum “Çârbâğ” suyu da onun vakfıdır.
Sultan bu hayrıyla, “…Ve bir dahi suyu yoktur, vakt-i salât ve taharette su bulunmaz, müslümanlar müzayaka üzeredir.”1 cümlesinde ifadesini bulduğu şekliyle sadece Dergâhın su ihtiyacını karşılamakla kalmaz, ihtiyaç fazlası suyun da mahalleye dağıtılmasını temin eder.
Mekke ve Medine’nin hâkimi değil hadimi (hizmetkârı) olan büyük hükümdar bu hayrıyla sanki hizmete Hz. Mevlânâ’nın Dergahı’nda devam etmek murâdındadır.
Şadırvan, klasik Osmanlı şadırvan mimarisine uygun, fakat büyük ölçüde ve değişik bir üslûpla inşâ edilmiş, oldukça süslü bir âbide görünüşündedir. On altı dilimli hazne ve Ahmed Eflâkî’ye göre Germiyanoğulları tarafından hediye edilen çift çanaklı bir göbekten ibarettir. Üst örtünün zirvesinde ise içi şemseli, tepesi sorguçlu hilâl şeklinde bir alem mevcuttur.2
Çanaklı mermer göbeğin Germiyanoğulları tarafından hediye edilmesi yanında inşâ tarih kıt’asının ikinci beytinin ikinci mısraında Bevvâb Süleyman’ın şadırvanı “tecdîd” yani yenileme için vazifelendirildiğinin yazılması Sahabettin Uzluk’un, şadırvanın Sultan Veled zamanından (XIII-XIV yüzyıldan) beri var olduğu kanaatini güçlendirmektedir
Dergâh Şadırvanının, özellikle üzerinde duracağımız kısmı, bize bir medeniyet tasavvuru tecrübesi yaşatan, vefa, kadirşinaslık ve hizmette devamlılığın çok kıymetli bir misâlini teşkil eden güney hazne duvarının üzerine yerleştirilmiş musluklu mermer kitabedir. Hangi yüce gönüllü akıl ve san’atkâr -ihsan üstüne ihsan edercesine-şadırvanın inşasından 356 yıl geçtikten sonra yapılan ihya çalışmasını bu küçük mermer kitabeye, inşa tarih kıt’asının altına -yapılışından 83 sene sonra gerçekleştirilen küçük tamir ve bakımı hatırlatmayı da göz ardı etmeden- hakkeder. Kitabenin üst kısmında yer alan inşa tarih kıt’asının, aradan geçen 356 sene zarfında, alttaki ihya kitabesine nazaran nasıl yıprandığı da dikkatli nazarlardan kaçmaz.
Bu makalede konu edilen eserlerden Yavuz Sultan Selîm’in “Şadırvan” inşası ile ilgili tarih kıt’asında mahlas mevcut olmayıp, Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan tamir için Gâlib, diğer üç eserden “Gümüş Kafes” için Manî, Sultan II. Mahmud’un “Yeşil Kubbe’yi tamiri ve “Hazret-i Mevlânâ” levhası için ise Pertev Paşa tarih düşürür.
Mimarî yapılar başta olmak üzere, doğum, tahta çıkış, ölüm, sünnet, düğün, zafer, telif eser vb. konularda düşürülen tarihler mimarî eserler için adetâ bir tapu, diğerleri için de çok kıymetli birer belge hükmündedir. Tam bu noktada, yazımızın esasını teşkil eden tarih düşürme ile ilgili kısaca bilgi vermenin faydalı olacağı kanaatindeyiz.
Harflerin rakam karşılıkları esasına dayanan ve başlangıcı oldukça eskiye giden ebced sistemi ile tarih düşürme sanatının ilk defa kimin tarafından icat edildiği kesin olarak belli değildir. XII. yüzyılda Fars edebiyatında ortaya çıktığı, oradan Türkler’e, Türkler’den de Araplar’a geçtiği bilinen bu işleme en yaygın adıyla “tarih düşürme” denilir. Türk edebiyatında XIV yüzyıldan itibaren gelişmeye başlayan, önceleri daha çok Arapça ve Farsça yazılan, bir kelime veya terkipten oluşan mensur tarihler XVI. yüzyıldan itibaren genellikle Türkçe kaleme alınır ve manzum tarihlere rağbet artar.
Edebiyatımızda tarih düşürme geleneğinin en güzel örneklerini Surûrî verir, Ahmed Paşa, Necati, Zâti, Nâbî, Şeyh Gâlib gibi klasik dönem şairleri yanında İzzet Molla, Nâmık Kemâl, Muallim Nâcî, Ali Emîrî Efendi, daha sonraları Ali Nihad Tarlan, Abdülbakî Gölpınarlı ve Mehmed Çavuşoğlu gibi isimler de tarih düşürürler. Başlangıçta hicrî, daha sonra Hicrî/Rûmî yıllara göre tarih düşürülmüş olup, günümüzde de bu gelenek daha çok milâdî yıllar esas alınarak devam ettirilmektedir.
Şadırvan kitabesinin üst kısımda bulunan üç beyitlik tarih kıt’ası Yavuz Sultan Selîm’in inşası için yazılır, musluğun hemen üzerinden başlayan alem şeklindeki kabartma kompozisyonun en üst kısmındaki lâle motifinin içine, Sultan III. Mehmed’in tamirini yâd etmek maksadıyla “sene 1004” (1595-6) rakamı işlenir, alttaki üç beyitlik tarih kıt’asında da şadırvanın Sultan Abdülazîz tarafından ihyâsına tarih düşürülür, muslukla bağlantı noktasının hemen üzerine de ihya tarihi olan “sene 1284” (1868) hakkedilir.
Kitabenin birinci tarih kıt’ası aruzun “Müstef ilün Müstef ilün Müstef ilün Müstef ilün”, ikincisi ise “Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün” kalıbıyla yazılır.
Kitabenin üst kısmında yer alan şadırvanın Yavuz Sultan Selîm tarafından inşasıyla ilgili üç beyitlik tarih kıt’ası şöyledir ve tarihe esas teşkil eden ifade, şiirin en sonunda yer alan “Havz-ı Cinân” (918/1512) tamlamasıdır. Her iki tarih kıt’asında da tarih, söyleniş bakımından “manen”, hesaplanması bakımından da tarihe esas teşkil eden metnin bütün harflerinin rakam değerlerinin toplanmasıyla söylenilmek istenilen senenin elde edildiği, en makbul sayılan “tam” tarih usulüyle düşürülür.
Sultân Selîm bin Bâyezîd oldur reh-i dinde sa’îd
Şâdır(re)vân icra idüp Dergâh-ı Mollada revân
Nazır durur evkafına DârüVsa’âde Ağası
Tecdîd içün irsal idüp Bevvâb Süleymânı hemân
Devrinde Şâh-ı Kişverin sa’yiyle itmama irüp
İlham ile târihini didim ana Havz-ı Cinân
Sadeleştirilmiş nesre çevirme
Din yolunda uğurlu, mübarek Bayezidoğlu Sultan Selim, Hz. Mevlânanın Dergâhına bir şadırvan yaptırıp suyunu akıttı (vakfetti).
DârüssaadeAğası (HaremAğası) vakıflarına bakmakta olup, yenilemek için hemen Bevvâb (kapıcı) Süleymânı gönderdi.
Memleketlerin Şahmın devrinde, gayretli çalışmalarla tamamlanan şadırvan için ilham ile “Havz-ı Cinân” tarihini söyledim.
İnşa tarih kıt’asının hemen altına, Sultan Abdülaziz’in şadırvanı ihyası için -güzel bir tarih düşürdüğünü söyleyen- Gâlib’e ait şu tarih kıt’ası yazılır. Bu kıt’ada tarih son mısraın tamamıyla verilir.
Şehinşâh-ı cihan kutb-ı zaman Abdülazîz Hânı
Serîr-i şevketinde haşre dek dâ’im ide Allah
Bu şâdrevam ihya kıldı nevtarz üzre bî-mânend
Cenâb-ı Pîre ta’zîmen o Sultân-ı felek-dergâh
Düşürdü hîn-i itmamında Gâlib bir güzel tarîh
Bu şadırvana zemzem eyledi icra Şeh-i Cem-câh Sene 1284(1868)
Sadeleştirilmiş nesre çevirme
Allah, cihan şahlarının şahı, zamanın kutbu Abdülaziz Hanı azametli tahtında haşre kadar daim eylesin.
Bu şadırvanı yeni bir tarz üzre ve eşsiz bir şekilde, gök dergâhının sultanı Hz. Mevlânaya hürmeten ihya eyledi.
Gâlib, şadırvan tamamlandığı zaman güzel bir tarih düşürdü: “Cem makamlı şah, bu şadırvana sanki zemzem icra eyledi” (bağladı, zemzem akıttı).
Gümüş Kafes
Muhammed Muhtar Efendimizin yolunun toprağı olduğunu söyleyen Hz. Mevlânanın âşıklarını sandukasının önünde huzurda karşılayan Gümüş Kafes, adetâ Resûlullah sevdalısı gönüllere, Ravza-i Mutahharada Peygamber Efendimizi büyük bir hürmet ve muhabbetle selâmlayacakları “Muvâcehe-i Şerıfe’yi ilham eder. Bir velinin gümüş kafesini bir Osmanlı paşası yaptırır. Ancak Habibullah’ın “Muvâcehe-i Şerîfe’sini, şefaatini umarak:
Kola tacım gibi başımda götür sem daim
Kadem-i pâkini ol Hazret-i Fahri Rusülün
mısralarında ifade ettiği üzere Efendimizin Kadem-i Şerifini sorgucunda taşıyan Peygamber âşıkı Osmanlı Sultanı I. Ahmed altından yaptırarak gümüş levhayla birlikte 1617’de büyük bir tazimle yerine koydurur.
Mevlânâ Dergâhı’nın en güzel ve dikkat çekici eserlerinden biri ariflerin kutbu Hz. Mevlânâ’nın toprağı ıtır kokulu, şerefli merkadinin ön tarafında yer alan, H.1006/M.1597-8 yılında Maraş Mîrimîrânı Mahmud Paşa tarafından Kalemkâr İlyas’a fevkalâde sanatkârâne bir şekilde yaptırılan “Gümüş Kafes”tir.
“Hicri 10. asırdaki Türk kuyumculuğunun, Türk hakkâklığının bütün hürde (ince) teferruatını vazıh (açık) olarak ispat eden bu nefise…”‘ cümlesiyle kıymeti ifade edilen bu Gümüş Kafes’in alınlığının en üst kısmında Selçuklu celî sülüsü ile ‘Allah” (c.c), hemen altında “Kelime-i Şehâdet”, dikdörtgen kitabelerde de şair Manî’ye6 ait, Mîrzâ Ali tarafından celî ta’lîk ile yazılan otuz iki beyitlik “Kıt’a-i Kebîre” yer almaktadır.’
Aşağıdaki kıt’a-i kebîrede de anlatıldığı üzere gümüş kafesin yaptırılması hikâyesi şöyledir.
Padişah (Sultan III. Mehmed) çıkmış olduğu seferden zaferle döner ve kendisini de vezirliğe kabul ederse bütün malını sarf ederek gümüşten bir kafes yaptırıp hediye etme dileği ve vaadinde bulunmak üzere Hz. Mevlânâ’nın türbesini ziyaret eder ve kapısına yüz sürer Maraş Mîrimîrânı Mahmud…
Yüzüni sürdi gubâr-ı deri Mevlânâ’yâ8
Eyledi geldi ziyaret bu mübarek çayı
(Hz. Mevlânanm kapı eşiğinin tozuna toprağına yüzünü sürdü ve gelip bu mübarek makamı ziyaret etti.)
Sefere çıkılır, zafer kazanılır ve Valide Sultan’ın da desteği ile muradına nail olan Mahmud Paşa bu muhteşem gümüş kafesi yaptırıp yerine koydurarak vaadini yerine getirir.
Kıt’a-i Kebîre
1. Şâh-ı Cemşîd-haşem Husrev-i hurşîd-‘alem
Dâver-i taht-ı akâlîm-i cihân-ârâyı
2. Tac-bahşende-i her şah-ı diyarı İslâm
Tâc-hâhende-i her memlekeri Tersâyı
3. Râyet-efrâz-ı meyâdîn-i memâlik-gîrî
Meş’al-efrûz-ı serâ-perde-i mülk-ârâyı
4. Âsumân-mertebe Sultân Muhammed Hân kim
Bende itdi nice İskender ile Dârâyı
5. Ol ki bâzû-yı cihangiri ile kıldı esir
Pâdişâhân-ı cihân-dâr-ı ‘atâ-bahşâyı
6. Niyyet itdi ki kıla kâfiri bî-dîne gaza
İrgüre çarh-ı berine ‘alem-i bâlâyı
7. Diledi kim ide küffâr ile ceng ü peykâr
Tuta âvâz-ı gaza bu felek-i mînâyı
8. Ele alup sala şemşîri gazayı tâ kim
Göstere kâfiri bî-dîne yed-i beyzâyı
9. İtdi pes kahr-ı ‘adû niyyetine gerdûn-sây
Mehçe-i râyet-i mansûrı cihân-ârâyı
10. Oldu beğlerbeğiler dahi gazaya me’mûr
Dikdiler her birisi râyet-i gerdûn-sâyı
11. Cümleden birisi ol sâhib-i hulk u Mahmud
Vüzerâ zümresinin Âsari sâhib-râyı
12. Ol ki nâmı gibi evsâf-ı şerifi
Mahmud Asaf-ı pâdişeh-i memlekeri Dârâyı
13. Mîri mîrânı idi Mar’aşın ol esnada
Adi ile kendüye kul itmiş idi dünyâyı
14. Sefere ‘azim olup itdi gönülden tasmîm
Ki ziyaret kıla bu türberi rûh-efzâyı
15. Kuhl ide çeşm-i cihân-bînine rağbetler ile
Hâk-i pâk-i harem-i Hazreri Mevlânâyı
16. Yüzüni sürdi gubâr-ı deri Mevlânâ’yâ
Eyledi geldi ziyaret bu mübarek câyı
17. Sıdk ile rûh-ı şerifinden idüp istimdâd
Didi ey cennet-i a’lâda kılan me’vâyı
18. Halkı serteşne idüp itdüren âheng-i neva
Salan âfâka semâ’ ile sadâ-yı nâyı
19. Ahdim olsun ki eğer Hazreri Şâh-ı Cem-câh
Feth idüp milket-i küffârı kırup a’dâyı
20. Tahtına devlet ü ikbâl ile mansûr gelüp
Lutf ile emrine mahkûm kıla dünyâyı
21. Ben dahi dâhil olursam vüzerâ zümresine
Deri devletde bulup mertebe-i ‘ulyâyı
22. Harcedüp mâ-melekim bezi kılup makdûrum
Sîmden eyleyeyin bu kafes-i zîbayı
23. Niyyetin muhkem idüp kıldı tevekkül Hakk’a
İtdi rehber kerem-i Hâlık-ı bî-hem-tâyı
24. Nâgehân Hazret-i Belkîs-ı zaman Meryem-i ‘ahd
Ki ana virdi Huda mertebe-i ‘ulyâyı
25. Hazret-i Valide Sultan gül-i bâğ-ı ‘ismet
Tuydı çün niyyet-i PaşaTı mübârek-câyı
26. Hayr-hâh olduğım bildi şeh-i devrâna
Gûş idüp hayli pesend eyledi bu ma’nâyı
27. Zimmet-i himmetine vâcib ü lazım gördi
Ki vezir eyleye gayretler ile Paşayı
28. Hamdülillâh ki bulup cümle murâdâta vüsûl
İtdi sîmîn-kafes-i merkad-i Mevlanâyı
29. Bârekallâh zihî sîm-kafes kim göricek
İtdi alüfte nice tûtî-i şekker-hâyı
30. Kafese koydı tutup murg-ı nevayı dirler
Seyr idenler göricek bu kafes-i ra’nâyı
31. Bülbülân-ı çemen-i kuds olup meftûnı
İrgürürler göğe feryad ile vaveylayı
32. Didi târihini Mânî-i şikeste-hâtır
“Sîm kıldın kafes-i merkad-i Mevlanâyı”
Temmet bi ‘avnillâhi te’âlâ
Senesittevüelf”ıoo6″(i597-8)
Meşşakahu el-fakîr Mîrzâ Alî
Amele kalemkâr İlyâs
Bu kıt’a-i kebîrede de tarih söyleniş bakımından “Manen”, hesaplanması bakımından da “Tam” tarih usulüyle düşürülmüş, ayrıca ketebe kısmında yazı ve rakamla da belirtilmiştir.
Sadeleştirilmiş nesre çevirme
- Ey Cemşîd haşmetli, (Hüsrev gibi) güneş alemli, cihanı süsleyen iklimlerin tahtında oturan padişah.
- İslâm diyarlarının şahlarına taç bağışlayan, Hristiyan memleketlerinin taçlarını isteyen (taçlarını elinden alan, onları güçsüz kılan),
- Memleketlere hükmeden ve meydanlarda sancak kaldıran, meşaleleri, mülkü süsleyen sultan çadırını aydınlatan,
- Asuman mertebeli (mertebesi pek yüce olan) Sultan Muhammed Han ki, nice İskender ile Dârâ’yı kul köle etti.
- O ki cihangir pazusuyla, bahşiş veren, cihanı tutan padişahları esir etti.
- Yüce alemini (sancağını) çarhın yücelerine ulaştırmak (dikmek) için dinsiz kâfire gaza eylemeye (sefere çıkmaya) niyet etti.
- Küffar ile cenk ederek gaza avazıyla mavi gökyüzünü doldurmayı diledi.
- Gaza kılıcını eline alıp salarak, adetâ dinsiz kâfire yed-i beyzâyı (Hz. Musa’nın Firavuna karşı parlak, bembeyaz görünen eli) göstermek istedi.
- Ardından cihanda düşmanları kahretmek niyetiyle, semaya yükselen, cihanı süsleyen ve her zaman Allah’ın yardımına mazharolan, hilâl alemli (tepesinde hilâl bulunan) sancağını açtı.
- Gaza emrini alan beylerbeylerinin her biri göğe doğru yükselen sancaklarını diktiler.
- Onlardan biri, yaradılışı övülen, rey sahibi, vezirler zümresinin Âsaf’ı (Hz. Süleyman’ın veziri) mertebesindeki Mahmud Paşa idi.
- Namı gibi şerefli vasıfları da övülmüş olan o Mahmud Paşa, sanki Dârâ memleketinin padişahının isafıdır.
- O sırada Maraş Beylerbeyi olan Mahmud Paşa, adaletiyle bütün dünyayı kendisine kul etmişti.
- Sefere çıkmaya gönülden ve kesin olarak karar verdiğinde ömrü artıran, ruha ferahlık veren Hz. Mevlânanın Türbesini ziyarete niyetlendi.
- Büyük bir arzu ile, cihanı gören gözüne, Hz. Mevlânanın hareminin temiz toprağını sürme çekmek istedi.
- Mahmud Paşa, Hz. Mevlânanın kapı eşiğinin tozuna toprağına yüzünü sürdü ve gelip bu mübarek makamı ziyaret etti.
- Onun şerefli ve mübarek ruhundan doğrulukla meded umarak şöyle dedi: “Ey cennet~i a’lâda mekân edinen, sığınılacak yeri olan,
- Halkı suya hasret bırakıp feryadlarını yükselttiren, sema ile birlikte neyin sadâsını ufuklara salan,
- Ahdim olsun ki, Cem mevkiindeki padişah hazretleri düşmanları kırıp geçirip, kâfir memleketlerini fethettiğinde,
- Allah’ın yardımı ile devlet ve ikbâlle tahtına dönerek lutfuyla dünyayı hükmüne tâbi kıldığında,
- Ben de vezirler zümresine dahil olup devlet kapısında yüce bir mertebeye erişirsem,
- Allah’ın takdiriyle, varımı yoğumu harcayıp elimden geleni yaparak, bu güzel kafesi gümüşten yaptırayım.”
- Niyetini kesinleşerek Allah a tevekkül kıldı ve esi benzeri olmayan Yaradıcının keremini kendine rehber, yol gösterici etti.
- Allah’ın kendisine yüce mertebeler verdiği, devrin Meryem’i ve zamanın Belkîs’ı (Valide Sultan) ki, ansızın,
- Masumluk ve temizlik bağının gülü, bu mübarek makamdaki (Hz. Mevlânâ Türbesi) niyetini duydu.
- Zamanın padişahının hayrını talep ettiğini anladı ve bu mânâyı pek beğendi.
- Himmet kuşatıcılığına alıp gayret ederek paşayı vezir eylemeyi lüzumlu gördü.
- Allah’a hamdolsun ki, bütün muradına erişen (Mahmud Paşa), Hz. Mevlânâ’nın kabrinin önüne gümüş bir kafes yaptırdı.
- Allah mübarek etsin, bu pek güzel ve hoş gümüş kafesi görünce, nice tatlı sözlü tûtîyi (papağan) kendisine bağladı (hayrette bırakarak sadece kendisini medheder hâle getirdi).
- Bu muhteşem kafesi seyredenler, adetâ, güzel sesli kuşu tutup kafese koydu, derler.
- Mukaddes çemenin (Kubbe~i Hadrâ’nın) bülbülleri, bu kafesin meftunu olarak inleyişlerini, feryadü figanlarını göğe ulaştırırlar.
- Gönlü kırık Mânî, tarihini şöyle söyledi: ‘Mevlânâ’nın kabrinin kafesini gümüşten yaptın.”
Allah’ın yardımı ile 1006 (ı597-8)’da tamamlandı.
Büyük zahmetlerle Mîrzâ Ali’nin yazdığı şiir Kalemkâr İlyas tarafından işlendi.
Sultan II. Mahmud’un Türbeyi Tamiri (Tarih Kıt’ası)
Sultan II. Mahmud tarafından yaptırılan tamir için Nezri Mevlânâ hassasiyetiyle kaleme aldığı 18 beyitlik tarih kıt’asında Pertev Paşa; Hazreri Mevlânâ’yı bembeyaz bir büyük inci tanesine, Dergâhını cümle âşıklara can ve gönül Ka’besine, nurdan bir deryaya, dervişlerini de cihanı ve canı bir yana bırakıp sevgilinin mumuna yanan ve onun etrafında dönerek bütün varlıklarını, benliklerini yakıp yok eden pervanelere benzetir. Devamında Konya şehrinin, İran ve Turan’a karşı övündüğü bu Dergâhın, vaktin geçmesiyle tamire ihtiyacı olduğu ve Cenâb-ı Hakk’ın, uyanık gönlü daima hayır ve hasenata meyilli, mübarek yaratılışı adalet, merhamet ve şefkatle ikballi, temiz ahlâklı şahların şahına bu hayrı müyesser kıldığını anlatır.
Pertev Paşa’nın kaleme aldığı ve Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin 1251/1835 yılında ta’lîk ile yazdığı bu tarih kıt’ası son derece mühim bir sanat şaheseridir. Üst kısmı motifli sade bir çerçeve ile çevrelenen siyah boyalı ahşap levhada beyit araları yaldızlı çizgilerle ayrılır.
Pertev Paşa, “Âşıklar Kâ’besi” olarak kabul edilen Mevlânâ Dergâhı’nın tamir edildiğini belirttiği, ziyaretçilerden burayı adetâ tavafa gelip, ufukların sultanına duâ etmeleri talebinde bulunduğu son beytin her iki mısraında da söyleniş bakımından “manen”, hesaplanması bakımından “tam” usulüyle tarih düşürür, ayrıca her iki mısraın altına da rakamla 1251 yazar. Bir önceki beyitte de bu iki tarihi, Küçükayı yıldız kümesinin en parlak yıldızları olan ve “Ferkadeyn” diye isimlendirilen “Dübb” ve “Merak” yıldızlarına benzetir:
İki tarîh mülhem oldı Pertev matla’-ı dilden
Sezâdur benzedilse Ferkadeyn-i Şems-i işrâka
Yapıldı Dergeh-i Monlâ budur çün Kâ’be uşşâka “1251”
Tavafa gel du’â it yapdıran Sultân-ı âfâka “1251” (1835-6)’9
Bu levhada dikkatleri çeken husus, tarih kıt’ası tamamlandıktan sonra koltuk kısımlarına yazılan emsali az görülen ve fevkalâde mühim olan iki beyittir. Bu beyitlerin ilkinde, Pertev Paşa şiirini: “Hak dostlarının bendesi âciz ve nâçiz Pertevin niyaz nutkudur”diye vasıflandırarak; ikincisinde de hattat Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi: “Yesârizâde’nin kaleminden çıkan eserMevlânâ Dergâhında feyz alır “değerlendirmesinde bulunarak Hz. Pîr’in rûhâniyetine sığınırlar.
Nutk-ı niyaz bende-i îşân
Pertev-i nâçiz ü nâtüvân
Feyz alur Dergeh-i Mevlânâ’da
Eseri kilk-i Yesârî-zâde
Târîh-i Dergâh-ı Şerîf-i Hazreti Mevlânâ
1. Budur Dergâh-ı Mevlânâ Celâlü’d-dîn-i ve’d-dünyâ
Bu Dergeh Ka’be-i cân u cenândur cümle ‘uşşâka
2. Bu meşhed nurdan derya o Hazret dürre-ibeyzâ
Habâbı Kubbe-i Hadrâ disem hami itme iğrâka
3.Bunun her evcri paki uc virür şems-i hakîkatden
Muhâzî her biri ma’nîde tâk-ı çarh-ı bî-sâka
4. Elezdür ney-şekerden çûb-i matbah çillekeş cana
Müreccah zevk-i hidmet yanlarında başka ezvâka
5. İderler sikke ber-ser sikke-i zer-gerden istiğna
Olup bî-gıll ü gış iksiri hâs-ı pûte-i faka
6. Girifri aşk olurlar baş keserler tavk-ı teslime
Ezelden beste gelmişler visâk-ı ‘ahd ü mîsâka
7. Yanarlar şem’-i canana cihan u can bir yana
Dönerler hem çü pervane virürler varın ihrâka
8. Gehî âzâd olup gamdan geçüp fikri dü-‘âlemden
Rebâb u nâyı eylerler bedel takyîd ü ‘ıtlâka
9. Bununla şehr-i Konya fahr ider îrân u Turana
Bu buk’a kıble-gâh-ı arzudur bunca ‘uşşâka
10. Mürûr-ı vakt ile hacet olup ta’mîre bu hayrı
Müyesser kıldı Hak şâhenşeh-i pâkîze-ahlâka
11. Zihî kutb-ı himem sâhib-kerem Sultân Mahmûd Hân
Odur şems-i ziyâ-bahş-ı ‘inayet cümle âfâka
12. Dil-i agâhı mâ’il bi’t-tabi’ hayr u müberrâta
Mübarek tab’ı mukbil adi ü dâd u rahm u eşfâka
13. Kalemler münhasır ahkâm-ı ‘adlin neşr ü tahrîre
Hazâ’in sû-be-sû meşgul ‘atasın bezi u infâka
14. Cemâl-i şevketi tenviri sırrı sûre-i ve’ş-Şem
Cebîn-i tal’atı teşbîh-i rûşen-subh-ı berrâka
15. Muvaffak oldığı bî-şübhedür her kâr u bârından
İder her emrini tefviz zîrâ RabtH Hallâka
16. O Şâh-ı mu’ciz-âyînin nevâTı feyzidür her dem
İden bu nây-ı kilki böyle mazhar sırr-ı intak
17. İki târih mülhem oldı Pertev matla’-ı dilden
Sezâdur benzedilse Ferkadeyn-i Şems-i işrâka
18. Yapıldı Dergeh-i Monlâ budur çün Kâ’be ‘uşşâka “1251”
Tavafa gel du’â it yapdıran Sultân-ı âfâka “125ı”(ı835-6)
Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün
Metinde(Beyit/Mısra): 2/1 Dürre-i beyzâ: zerre-i beyzâ MÖ; 3/ı evc-i pâki uc virür: mevc-i pâki evc verir MÖ; 3/2 Muhâzî: Mecazî PD; 11/1 Kutb-ı himem sâhib-kerem: sâhib-kerem kutb-ı himem PD; 17/ı târih: târihe PD.
Pertev Dîvânı’nın OsmanlıTürkçesiyle matbu nüshası, Kazasker Mustafa İzzet Efendi tarafından yazılan levha ile Vâsıf’in Mecmû’a-i Medâyıh-ı Mevlânâ’sının esas alındığı, diğer kaynakların taranmasıyla elde edilen manzumelerin de dahil edildiği Mevlânâ Övgüleri ve Mevlevîlik Unsurları kitabında ilk dokuz beyti bulunan tarih kıt’asının imlâsı bakımından bazı farklılıklar mevcut olup, bu çalışmada mânâca en uygur olanlar tercih edilmiştir.
Sadeleştirilmiş nesre çevirme
Mevlânâ Hazretlerinin Şerefli Dergâhlarının Tamiri
1.Dünyanın ve dinin Celâleddin-i Mevlânanın Dergâh budur. Bu dergâh, cümle âşıklara can ve gönül Kâbesidir
2.Bu ziyaret yeri nurdan bir derya, o Hazret de bembeyaz bir büyük inci tanesidir. Hababı, Yeşil Kubbe desem bunda mübalağa yaptığımı düşünme.
3.Yeşil Kubbenin (Türbenin) tertemiz en yüksek noktası hakikat güneşinden haber verir. Mânâ bakımından her biri direksiz çarhın takıyla aynı hizadadır, eş değerdedir.
4.Çile çekmekte olan can için, matbah değneği, şeker kamışından daha lezzetlidir. Zira onların yanlarında hizmet etme zevki, başka zevklere tercih edilir.
5.Kuyumcu sikkesinden tok gözlülükle sakınarak başlarına kendi sikkelerini giyerler, fakirlik potasının has iksiriyle kin ve hileden arınırlar.
6.Ezel meclisinde verdikleri söze tam bir bağlılıkla aşka giriftar olurlar ve teslim tavkma (gerdanına) baş keserler.
7.Cihanı ve canı bir yana bırakıp sevgilinin mumuna yanarlar ve onun etrafında pervane gibi dönerek bütün varlıklarını, benliklerini yakıp yok
8.Bazen gamdan azadolup dünya ve ahiret düşüncesinden geçerek, rebab ve ney sesini bir kayda bağlanma ve salıverilmeye bedel görürler.
9.Konya şehrinin, İran ve Turana karşı övündüğü bu Dergâh, bunca âşık için arzu edilen bir kıblegâhtır.
10.Vaktin geçmesiyle Dergâhin tamire ihtiyacı oldu ve Cenâb-ı Hak temiz ahlâklı şahların şahma bu hayrı müyesser kıldı (nasip eyledi).
11. Aferin, ne güzel, himmet kutbu, kerem sahibi Sultan Mahmud Han ki, ufuklara lütuf ışıklarını bahşeden güneş odur.
12. Uyanık gönlü daima hayır ve hasenata meyilli, mübarek yaratılışı adalet, merhamet ve şefkatle ikballi.
13. Kalemler, adaletli hükümlerini yazmaya ve yaymaya tahsis edilmiştir. Hazineler her tarafa onun ihsanını ve infakını (nafakasını) dağıtmaktadır.
14. Şevketli, heybetli cemâli Şems süresinin sırrıyla aydınlanmaktadır. Güzel alnı berrak aydınlık sabaha benzemektedir.
15. Her işinde, Allah’ın yardımıyla muvaffak olduğuna şüphe yoktur. Zira o, her işini Hallâk olan Rabbine havale etmekte, O’ndan yardım beklemektedir.
16. Bu kamış kalemi dile gelme sırrına mazhar eden, insanı acze düşüren âyinin Şahmın (Şâh neyinin) feyizli sadâsıdır.
17. Pertev, gönlün doğuş yerinden iki tarih ilham oldu. Bunlar Küçükayı yıldız kümesinin en parlak yıldızları olan ve “Ferkadeyn” diye isimlendirilen “Dübb”ve “Merak”yıldızlarına benzetilse yakışır.
18. Âşıklara Kabe olan Monlanın (Hz. Mevlânâ) Dergâhı yapıldı. Gel burayı tavaf eyleyerek, yaptıran ufukların sultanına duâ et.
Yâ Hazret-i Mevlânâ (Kaddesallâhu Sırrahu) Levhası
Sultan II. Mahmûd, Mevlânâ Dergâhı’nda yaptırdığı geniş çaplı tamir faaliyetiyle eş zamanlı olarak Hz. Mevlânâ’nın isminin yazılı olduğu bir levha hazırlatır. Başlangıçta çok normal gibi görünen bu işi fevkalâde kılan ise, şimdiye kadar emsalini tespit edemediğimiz, bir zatın isminin yazılmasına tarih düşürülmesidir. Tabii olarak, tamir kıt’asını yazan şair Pertev Paşa’nın kaleminden çıkan bu dört beyitlik tarih kıt’ası yine aynı levhayı yazan, Cenâb-ı Hakk’ın kalemini muvaffak eylediği, Osmanlı Cihan Devleti’nin en büyük hattatlarından Yesârîzâde Mustafa İzzet Efendi’nin hattıyla gönüllere huzur ve sükûn verir, gözlere bayram sevinci yaşatır. Bu levha Mevlânâ Türbesi girişindeki Tilâvet Odası’nın batı duvarında giriş kapısının hemen üzerinde asılıdır.
Bu levhanın tarihi, söyleniş bakımından “manen”, hesaplanması bakımından “cevheri târih” ifadesinden de anlaşılacağı üzere sadece noktalı harflerin rakam değerlerinin hesaplandığı “mu’cem” (mücevher) usulüyle düşürülür. Tarih mısrâının altına da rakamla 1252 (1837) yazılır.
Değil mi levh-i mücellâsı reşk-i şems-i felek”
Asıldı tâk-ı mu’allâya ism-i Hazreri Pir
Medâr-ı şevk u tarabdur semâ’ ‘uşşâka
Recezdür ‘âşık-ı Mevlâya ism-i Hazreri Pir
Muvaffak eyledi kilk-i Yesârîzâdeyi Hak
Meded-res oldı o Mollaya ism-i Hazreri Pir
Donansa cevheri târîh ile seza Pertev
Yazıldı cedvel-i a’lâya ism-i Hazreri Pîr H.1252 (1837)
Sadeleştirilmiş nesre çevirme
Pîr Hazretlerinin (Hz. Mevlânâ) isminin bulunduğu, feleğin güneşini kıskandıran cilalanmış, parlak levha Dergâh’ın yüce kapısının üzerine asıldı. Semâ, âşıklar için sevinç ve coşkunluk;
Pîr Hazretlerinin ismi de, Mevlâ âşıkma bir mehdiye (övgü şiiri) yazma vesilesidir.
Cenâb-ı Hak, Yesârîzâde’nin kalemini muvaffak eyledi. O Mollaya, Pîr Hazretlerinin ismi yardım eriştirici oldu.
Pertev, Pîr Hazretlerinin ismi yüce bir çizgi üzerine satır hâlinde yazıldı. Etrafı tarih cevheri (sadece noktalı harflerin rakam değerlerinin toplanmasıyla meydana gelen mücevher tarih) ile donansa lâyıktır.
Zamanın kendisinden hiçbir şey eksiltemediği ve eskitemediği Hz. Mevlanâ’yı, Âşıklar Kâbesi Dergâhı’nı ziyarete gelenler merhamet, lütuf, kerem ve nimetle donatıldıklarını hissederek, onun vecd ve temkini şahsında birleştiren hem yaşarken hem de vefatından sonra tasarruf sahibi bir Hakk dostu, insanlığa uzanan kurtarıcı bir el, sakin ve emin bir sığınak olduğunu gönüllerinde hissederler.
Yerli yabancı, uzak yakın, müslim ve gayri müslim herkesi miktarınca nasiplenmeye, ruhlarını arındırmaya, gönüllerini ferahlatmaya, kısacası bu tecrübeyi ilk defa veya yeniden yaşamaya davet ediyoruz.
Hem makalemizde hakkında bilgi verdiğimiz eserleri yaptıranları, hem emek veren sanatkârları hem de Dergâha her konuda hizmeti geçenleri rahmet ve şükranla yâd ediyoruz. Rûh-ı revânları şâd ola.
Cenâb-ı Hakk’a vuslatının 750. yıldönümünde Hz. Mevlanâ’yı, “Kim bizi iyilikle anarsa, dünyada adı, iyilikle amlsın.”sözü uyarınca rahmet ve minnetle anıyor, himmet ve rûhâniyetlerinin üzerimize olmasını niyaz ediyoruz.
Hayırlar fethola…
Array