Hüseyin Fahreddin Dede – Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhi, Bestekâr, Mûsiki Bilgini, Neyzen, Şair

A+
A-

Hüseyin Fahreddin Dede (ö. 1329/1911)

Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhi, Bestekâr, Mûsiki Bilgini, Neyzen, Şair

TEKKE KAPISI – BAYRAM ALİ KAYA

Hüseyin Fahreddin Dede, Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhlerinin Hâl Tercü­meleri adlı eserinde ve “Tercüme-i Hâl-i Fakîrânemdir” başlığı altında biz­zat kaydettiğine göre, 12 Muharrem 1270 (15 Ekim 1853) tarihinde, Çırağan Sarayı’nın yapıldığı arazi üzerinde bulunan Beşiktaş Mevlevîhânesi’nde dünyaya gelmiştir. Büyükbabası Mahmud Efendizâde Hacı Hasan Halil Efen­di, babası Beşiktaş Mevlevîhânesi’nin şeyhi Yenişehirli Hasan Nazif Dede, annesi ise Zübeyde Havvâ Hanım’dır (ö. 1312/1895). Hüseyin adı kendisine, Daha dört yaşında iken İstanbul’a gelen Mehmed Said Hemdem Çelebi tarafından sikke tekbirlenen Fahreddin Dede, Beşiktaş Rüşdiyesi’ni tamamlamış ve ayrıca babası tarafından yine küçük yaşlarında iken kendisine teberrüken icâzetnâme verilmiştir. Babası Hasan Nazif Dede’nin 16 Şevval 1278 (16 Nisan 1862) tarihinde ve­fat etmesi üzerine,947 Konya Âsitânesi Postnişîni Sadreddin Çelebi tarafından şeyhlik destârı verilerek Beşiktaş Mevlevîhânesi’ne şeyh tâyin edilmiştir. Bununla birlikte henüz sekiz yaşında olması nede­niyle şeyhlik görevi vekâleten dergâhın aşçıbaşısı Hacı Râşid Dede tarafından yürütülmüştür. Hüseyin Fahreddin Dede, daha babası ha­yatta iken başladığı ilim tahsilini devam ettirmiş ve devrinin birçok tanınmış isminden özel dersler almak sûretiyle kendisini yetiştir­miştir. Bu meyanda Hindli âlimlerden Dihlevî İskender Efendi’den Farsça ve Fransızca öğrenmiş; Abdülfettah Belhî Efendi’den Fars­ça, Manisalı Hüseyin Hilmi Efendi’den Arapça okumuş ve aynı zamanda kayınpederi olan Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’den Arapça ve tasavvufun yanı sıra Mesnevî ders­leri almıştır. Ayrıca hem eniştesi hem de dönemin ünlü şairlerin­den biri olan Yenişehirli Avni Bey’den tasavvuf ve edebiyat bilgileri öğrenmiş; şair ve devlet adamı Vezir Abdurrahman Sâmi Paşa’dan da Mesnevî okumuş ve Karahisar Mevlevîhânesi Şeyhi Kemâleddin Çelebi ile Mısır Mevlevîhânesi Şeyhi Azmi Dede’den de icâzet al­mıştır. Özellikle mûsiki alanında bir bilgin olarak tanınmış olan Fahreddin Dede, kaynaklarda ayrıca “Bahâriye Mevlevîhânesi’nin tam anlamıyla son şeyhi” olarak tavsif edilmektedir.948doğumunun Hüseynî Âyin-i şerîfinin icrâ edildiği bir mukâbele es­nasında gerçekleşmesinden hareketle verilmiştir.946

Hüseyin Fahreddin Dede

1031/1621-1622 tarihinde Kaptan-ı Deryâ Ohrili Hasan Paşa tara­fından inşâ ettirilmiş olan dergâhın bulunduğu arazide, Çırağan Sarayı’nın inşasına karar verilmesi üzerine Beşiktaş Mevlevîhânesi istimlâk edilmiş ve şeyh efendi, âilesi ve dervişleriyle birlikte, 1 Zilkâde 1284 (24 Şubat 1868) tarihinde, geçici olarak ikamet edecekleri Fındıklı’da bulunan Kara Cehennem İbrahim Paşa Konağı’na taşınmıştır.949 Yaklaşık iki yıl sonra, Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan ve yapımı 27 Şevval 1286 (29 Ocak 1870) ta­rihinde tamamlanan Maçka’daki mevlevîhânenin, dönemin birçok devlet ricâli, âlim ve şeyh efendilerinin de katıldığı bir merâsimle açılışı yapılmış ve buraya taşınılmıştır.950 1288/1871-1872’de dergâhın şeyhliğine asâleten atanan Fahreddin Dede, burada icrâ edilen ilk âyin-i şerîfi yönetmiş, 15 Rebîülevvel 1289 (23 Mayıs 1872) tarihinde ve on dokuz yaşında iken, aynı zamanda hocası olan Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Osman Selâhaddin Dede’nin kızı Fâtıma Âliye Hanım ile evlenmiştir.951 Bu evliliğinden Fâtıma Mü’mine,952 Hasan Nazif,953 Fâtıma Fasiha954 ve Fâtıma Destinâ955 adlı dört çocuğu dünyaya gelmiş956; ayrıca kızı Fâtıma Fasiha’dan Zübeyde Hanım ile Selman Tüzün Dede (ö. 1995) adlı iki torunu olmuştur.957

Beş yıl sonra, yerine kışla yapılmasına karar verildiği gerekçesiyle Maç-ka’daki mevlevîhânenin de istimlâk edilmesi üzerine, buradan da çıkılmak zorunda kalınılmıştır. Dolayısıyla taşınma işlemlerine bir yenisi eklen­miş ve Hüseyin Fahreddin Dede, Maçka’dan ayrılmak sûretiyle dervişle­rini Haliç’in Bahâriye sâhilinde bulunan Hatab Emini Mustafa Efendi’nin sâhilhânesine yerleştirmiş, kendisi ise âilesiyle birlikte yine aynı mahal­de bulunan Hüseyin Efendi’nin sâhilhânesine yerleşmek durumunda kal­mıştır. 30 Zilhicce 1291 Pazartesi (7-8 Şubat 1875)958 tarihinde bu yalıla­rın bahçesinin bulunduğu arazi üzerinde kurulmasına karar verilmiş olan Bahâriye Mevlevîhânesi’nin temeli atılmış ve dergâh inşaatının Sultan II. Abdülhamid’in saltanatının ilk yıllarında, 18 Rebîülevvel 1294 (2 Ni­san 1877) tarihinde tamamlanması üzerine buraya taşınılmış ve dergâhın açılışı hemen o gün mevlid okunmak ve Mevlevî mukâbelesi icrâ edilmek sûretiyle gerçekleştirilmiştir.959 Tüm bu taşınmalar esnâsında babası Nazif Dede’nin nâşını da oradan oraya naklettirmek durumunda kalan Hüseyin Fahreddin Dede, dergâhın belli aralıklarla geçirdiği tamiratlar sebebiyle960 zaman zaman Pertev Bey’in yalısı vb. bazı mekânlarda geçici olarak ikâmet etmekle birlikte,961 vefatına kadar Bahâriye Mevlevîhânesi’nde otuz dört yıl, beş ay, on üç gün şeyhlik görevinde bulunmuştur.962 Abdülhalim Çelebi’nin İstanbul’a geldiğinde mevlevîhânelerde Mesnevî okutulması ihtarında bu­lunması üzerine, Fahreddin Dede de hayatının sonlarına değin ve Çarşamba günleri mukâbeleden önce dergâhta Mesnevî okutmuştur. Fahreddin Dede, daha sonra koleraya yakalanmak sûretiyle âniden hastalanmış ve 20 Ra­mazan 1329 (14 Eylül 1911) tarihinde vefat etmiştir.963 Yılmaz Öztuna’nın kaydettiğine göre, vekâlet ettiği dönem dâhil olmak üzere toplam şeyhlik süresi kırk dokuz yıl, dört ay, yirmi dokuz gün olan ve yerine oğlu Hasan Nazif Dede’nin (ö. 1916) şeyh olarak atandığı Hüseyin Fahreddin Dede’nin nâşı, cenaze namazı Eyüp Sultan Câmii’nde kılındıktan sonra Bahâriye Mevlevîhânesi’nin türbesine, babasının kabrinin sağ tarafına defn edilmiş; ancak dergâhın 1960’lı yıllarda yıkılması üzerine Eyüp’te Silahtarağa Cad­desi kenarında inşâ edilen âile kabristanına nakledilmiştir.964

Vefâtına üzerine, Mevlevî şairlerden Üsküdarlı Tal‘at, “Vâsıl ola cemâle vâsıl ola cemâle/Gitdi Hüseyin Efendi dergâh-ı zü’l-Celâle”; aynı zamanda müritlerinden olan Manisalı İbrahim Zuhûrî Dede, “Ser-be-kef geldi Zuhûrî söyledi târîhini/Dâr-ı cennetde Hüseyn olsun Alî’nin hem-demi”; yine bağ­lılarından Rüşdî Bey ise “Arz eder Rüşdî kemâl-i hüzn ile târîh-i tâm/Gitdi irfân-ı güher âh âh Hüseyn-i Mevlevî” mısralarını tarih düşürmüşlerdir.965

Mehmed Ziyâ’nın, “Son asırda yetişen zurefâ arasında hilm ve tevâzuuyla, meclis-ârâlığıyla, nâzik ve asil tavırlarıyla öne çıkmış Mevlevî büyükleri­mizden biri, giyim kuşamıyla da bir Mevlevî şeyhinin bütün zarâfetine sahip idi” şeklinde; İbnülemin’in “O, dergâhta Mevlânâ’nın gezen rûhu, Itrî’nin, Kutbü’n-Nâyî Osman Dede’nin nağmeleri idi”; Reşad Ekrem Koçu’nun, “Güzel bir yüze sahip, sohbeti tatlı, gayet güzel ney üflerdi” şeklinde tavsif etti­ği; Ekrem Işın’ın ise “İstanbul Mevlevî kültüründe ‘ehl-i beyt’ yanlısı tasav­vuf anlayışının son büyük temsilcisi” olarak tarif ettiği Hüseyin Fahreddin Dede, güzel sesinin, hâfızasındaki eserlerin çokluğu ve sağlamlığı yanında aynı zamanda iyi bir bestekâr ve neyzen olarak şöhret bulmuştur. Mûsiki alanındaki ilk bilgilerini çok erken yaşlarda dergâhta almış ve daha sonra Hammâmîzâde İsmail Dede Efendi’nin öğrencilerinden Yağlıkçızâde Ah-med Efendi ile Mutafzâde Ahmed Efendi’den Kutbü’n-Nâyî Osman Dede’nin Mi‘râciyye’sinin bütün bahirlerini meşk etmiş, ayrıca onlardan mûsiki teori­si öğrenmiştir. Fahreddin Dede, hocalarından Mutafzâde Ahmed Efendi’nin vefatı üzerine çalışmalarını yine İsmail Dede Efendi’nin öğrencilerinden olan Mehmed Zekâî Dede ile devam ettirmiş ondan da birçok fasıllar geçmiştir.966

Hüseyin Fahreddin Dede, bu arada Beşiktaş ve Kasımpaşa mevlevîhânelerinin neyzenbaşısı Sâlih Dede (ö. 1305/1887-1888) ile Beşiktaş Mevlevîhânesi Postnişîni Mehmed Said Dede’nin oğlu Muzıka-i Hümâyun Ferîki Yusuf Paşa’dan ney, Kozyatağı Rufâî Dergâhı Şeyhi Abdülhalim Efendi’den Ham-parsum notası ve tanbur öğrenmiştir. Flütist Hacı Râtib Efendi/Mahmud Râtib Bey (ö. 1317/1899)’den ise Batı notası öğrenen Fahreddin Dede, Chopin’in eserlerini ikileme hâlinde flüt eşliğinde neyle çalabilecek kadar da Avru­pa müziğine vâkıf bir hâle gelmiştir.967 Aynı zamanda 19. yüzyılda yetişen büyük ney virtüozlarından biri olan Kazasker Mustafa İzzet Efendi’den son­ra, son yüzyılda yetişen neyzenlerin en iyisi olarak kabul edilen Hüseyin Fahreddin Dede’nin ney üzerindeki mahâreti, neyle yaptığı hazin, kıvrak, pürüzsüz ve tok nağmelerden oluşan taksimleri taklit edilemeyecek kadar üstâdâne bulunmuştur. Öğrencisi Suphi Ezgi, kendisinden defalarca ney meşk ettiği hocasının, “kadife gibi ney üflediğini; kırık dökük değil, Mem-duh nağmelerle taksimler yaptığını” belirtmekte; Rauf Yektâ Bey, “Neyzen-likteki olağanüstü gücünü dinleyenlerin bildiğini, ruh okşayan, hüzünlü ve son derece kıvrak nağmelerle can ve gönül kulağına lâhûtî bir etki yaptığını” kaydetmekte, Yılmaz Öztuna ise onun, “fosurtusuz ve olağanüstü müzikalite ile dolu virtüozluğunun eşsiz kaldığını, ondan sonra yetişen en iyi neyzen­lerin ise Süleyman Erguner ile Niyazi Sayın olduğunu” bildirmektedir.968

Hüseyin Fahreddin Dede ve dervişler

Âkif Paşa’nın “Tıfl-ı nâzenînim unutmam seni” mısraıyla başlayan türküsü­nü besteleyen ve birkaç şarkı da yapan Hüseyin Fahreddin Dedenin bestele­diği eserlerin en ünlüsü “Acemaşîrân Âyini”dir. İlk olarak 14 Receb 1302 (29 Nisan 1885) tarihinde Bahâriye Mevlevîhânesi’nde mukâbelesi yapılan bu âyin, Fahreddin Dede’nin bestekârlık bakımından hayli ileri bir mertebede olduğunu ve de Mevlevî mûsikisinin son dönem Osmanlı kültüründe ulaştı­ğı seviyeyi göstermesi bakımından ayrıca önemli kabul edilmiştir. Fahreddin Dede’nin bu âyini dışında eserlerinden günümüze ulaşanlar arasında, aynı zamanda kayınbirâderi olan Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Mehmed Celâleddin Dede’nin Dügâh Âyini için bestelediği Dügâh Peşrevi ve iki Saz Semâisiyle beş adet şarkısı bulunmaktadır. Rauf Yektâ Bey ayrıca Hüseyin Fahreddin Dede’nin, diğer makamlar arasında pek sevdiği Karcığar makamından mükemmel bir kâr tasnîf ettiğini, ancak notaya alınmadığı için kaybolduğunu belirtmektedir.969

Fahreddin Dede, güçlü bir bestekâr olmasına rağmen az beste yap­mış olup bunlardan, aralarında Karcığar Kâr’ın da bulunduğu bazı besteleri unutulmuştur. Yılmaz Öztuna’nın tespitine göre elde bu­lunan mûsiki eserleri şunlardır:

1.Acem-Aşîrân Mevlevî Âyini, 2. Devr-i Kebîr Dügâh Âyin Peşre­vi (Dügâh Devr), 3. Hüseynî Saz Semâisi, 4. Müsteâr Saz Semâisi ve şarkılar; 5. Bayâtî Düyek “Enîsim yok garîbim bî-mecâlim”, 6. Hisar-Bûselik Yürük Semâi “Yetmez mi sana bister ü bâlin bu kucağım”, 7. Hicaz Hümâyûn Sengîn Semâi “Âh eylediğim serv-i hırâmânın içindir”, 8. Isfahân Devr-i Revân “Bir bakışla….”, 9. Sûz-ı Dil Ağır Düyek “Kimse bilmez çekdiğim derdi dil-i cânım bi-lir”.970 Hüyesin Fahreddin Dede’nin bu eserlerinin dışında kaynak­larda ayrıca, Hicâzeyn Peşrevi (Düyek) adlı bir bestesi ile güftesi kendisine âit olan Hüzzâm Şarkı (Ağır Aksak), Tâhir-Bûselik Şarkı (Curcuna), Nişâbur Mevlevî Âyini (Yürük Semâi) adlı bestelere yer verilmektedir.971

Kaynaklarda “sarışın tenli, sarı sakallı, orta boylu, pos bıyıklı, yü­zünde üç iri benli, gözlüklü, müeddeb, nüktedan, hoşsohbet, nâzik, kibar, mütevâzı, çekingen, yumuşak huylu, yüzü, sözü, sesi ve oku­yuşu güzel, cömert, hayırsever ve insan güzeli bir Mevlevî şeyhinin bütün zarâfetine sahip biri” şeklinde tavsif edilen Hüseyin Fahred-din Dede, bu özellikleri yanında ayrıca, geniş mûsiki kültürü, dinî ve din dışı besteleri ve teorik çalışmalarıyla da devrinin önemli mûsikişinasları arasında yer almış bir isimdir. Hüseyin Fahreddin Dede ayrıca, 19. yüzyılın sonlarına doğru Bahâriye Mevlevîhânesi’ni İstanbul’un belli başlı mûsiki merkezlerinden biri hâline getirmiş­tir. Bu dergâhta aralarında Yenikapı Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Celâleddin Dede ile Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Atâullah Dede gibi seçkin şahsiyetlerin bulunduğu isimlerin yanı sıra Şevki Bey (ö. 1307/18120), Behlül Efendi, Medenî Aziz Efendi (1313/1895), Tanbûrî Kâmil Bey, Yeniköylü Hasan Efendi, Bolâhenk Nûri Bey (ö. 1328/1910), Suphi Ezgi ile Rauf Yektâ Bey gibi devrin en tanınmış mûsikişinaslarının da katılımlarıyla fasıllar meşkedilmiştir.972

Sahip olduğu öğreticilik ve yetiştiricilik vasfıyla Farsça ve Frasız-ca’nın yanı sıra mûsiki dersleri de veren Hüseyin Fahreddin Dede, aynı zamanda 20. yüzyılın en önemli bestekâr ve mûsikişinasları arasında kabul edilen isimleri yetiştiren bir şahsiyet olarak da dik­kat çekmektedir. Bu isimler arasında Ûdî Mehmed Sabri Efendi (ö 1914)973, Rauf Yektâ Bey974, Ahmed Avni Konuk975, Şeyh Rızâ Efendi976, Kâzım Uz977, İsmail Hakkı Bey, Şeyh Osman Dede978, Zekâîzâde Ahmed Irsoy, Nûreddin Efendi, Neyzen Mehmed Emin Yazıcı, Telgraf Nezâreti memurlarından Râşid Efendi, Suphi Ezgi, Sadettin Arel, Mehmed Münir Kökden, Sabri Efendi, Neyzenbaşı Cemâl Dede ve Nu-rullah Kılıç bulunmaktadır.979

Mûsiki nazâriyâtına dâir bilgilerini Mutafzâde Ahmed Efendi ile Zekâî Dede’den öğrenen Hüseyin Fahreddin Dede, Yenikapı Mevlevîhânesi şey­hi ve aynı zamanda kayınbirâderi olan Mehmed Celâleddin Dede ve Galata Mevlevîhânesi Şeyhi Mehmed Atâullah Dede ile birlikte mûsiki nazariyâtı üzerine de çalışmalar yapmıştır. Bu çalışmalarla aynı zamanda Türk mûsikisinin bilimsel bir şekilde incelenmesine zemin hazırlanmış ve elde edilen bilgiler, bu zatların seçkin öğrencileri arasında yer alan Rauf Yektâ Bey, Suphi Ezgi ve Sadettin Arel’e aktarılmak sûretiyle bu sahada ciddi ça­lışmalar yapabilmelerine önemli oranda imkân hazırlanmıştır.980.

Eserleri

1. Mecmûa. Hüseyin Fahreddin Dede’nin günümüze ulaştığı bilinen ve kaynaklarda sadece Mecmûa adıyla kayıtlı olan bu eserin orijinal nüshası Konya’da, Mevlânâ Müzesi İhtisas Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (bk. Hü­seyin Fahreddin Dede, Mecmûa, Mevlânâ Müzesi İhtisas Ktp., nr. 7467). Fah-reddin Dede’nin koleradan vefatı üzerine birçok şahsî eşyası ile birlikte ki­tapları da yakılmış; ancak Bâki Baykara’nın bize, babası Rüsûhi Baykara’dan naklen anlattığına göre, bu Mecmûa alevler içinden ve âdetâ fırlamak sûretiyle dedesi, aynı zamanda Yenikapı Mevlevîhânesi’nin son postnişîni olan Abdülbâki Baykara Dede’nin ayaklarının önüne düşmüş ve kolera riskine rağmen yerden alınmak sûretiyle muhafaza edilmiştir. Yine Bâki Baykara’nın bildirdiğine göre Mecmûa daha sonra babası Rüsûhi Baykara’ya intikâl etmiş ve bilâhare onun tarafından Hüseyin Fahreddin Dede’nin toru­nu Selman Tüzün Dede’ye verilmiş; ondan da Abdülbâki Gölpınarlı’ya geç­miş; Gölpınarlı ise eseri Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi’ne göndermiştir.981 120 varaktan oluşan bu Mecmûa bilâhare, Mevlânâ Kültür ve Sanat Vakfı tarafından yayımlanmıştır (bk. Postnişîn-i Mevlevîhâne-i Bahâriye Hüseyin Fahreddin el-Mevlevî, Müntehabât-ı Fahrî, haz. Mehmet Akkuş-Abdülme-cit İslâmoğlu-Abdurrahman Adak, Ankara 2010). Hüseyin Fahreddin Dede, Türkçe, Arapça ve Farsça şiirlerden derlediği ve aralarında Muhyiddin İbn-i Arabî, İmam Şâfiî, Mevlânâ Celâleddin Rûmî, Cüneyd-i Bağdâdî, Hayyâm, Hâfız-ı Şîrâzî, Nizâmî, Sultan Dîvânî, Fasih Dede, Gavsi Dede, Nâbî, Esrar Dede, Abdülbâki Nâsır Dede, Siyâhî Mustafa Dede, Kâzım Paşa, Hacı Râtib Efendi, Osman Şems , Ziyâ Paşa, Üsküdarlı Tal‘at vs. daha birçok ismin şiir­lerinden seçtiği örnekleri eklediği eserine, ayrıca kendisine âit 8 adet gazel, 8 adet kıt‘a ve müfredini de dâhil etmiştir.982

Hüseyin Fahreddin Dede’nin Acem Aşîrân Âyin-i Şerîf’i

Mevlevîlik ve tasavvuf tarihimiz açısından son derece önemli olan bu eserle ilgili olarak örneğin İbnülemin, “…Türkçe gibi Farsça da güzel şiir söyleyen Fahreddin Dede, bu Mecmûa’da diğer şairlere âit birçok Türkçe, Arapça ve Farsça şiirin yanında, ayrıca Bahâriye Mevlevîhânesi’ne dâir önemli bilgile­re de yer vermektedir.”; Nuri Özcan, “Kendi şiirlerinin yanı sıra birçok şairin Arapça, Farsça ve Türkçe şiirlerini ihtiva eden Mecmûa’sında Bahâriye Mevlevîhânesi’ne dâir önemli bilgiler de bulunmaktadır.”; Sezai Küçük ise “Beşiktaş Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede’nin Mecmûa’sını da Defter-i Dervîşân türüne son bir örnek olarak verebiliriz. Hâlen Konya Mevlâna Müzesi Ktp. 7467 numarada kayıtlı bulunan bu Mecmûa, Defter-i Dervîşân tarzında tutulmuş bir günlüktür. Aynı zamanda 19. yüzyıl Yenikapı Mevlevîhânesi şeyhlerinden Osman Selâhaddin Dede’nin damadı olan Hü­seyin Fahreddin Dede, belki de kayınpederi Osman Selâhaddin Dede’nin de içinde kayıtları bulunan Defter-i Dervîşân’ı görmüş ve aynı tarzda bir günlük tutmaya başlamıştır. Öyle ki Hüseyin Fahreddin Dede’nin Mecmûa’sındaki kayıtlara baktığımızda bunların, Defter-i Dervîşân’da olduğu gibi; fakat bu kez Beşiktaş Mevlevîhânesi merkezli olarak devrin tasavvufi, sosyal ve siyâsî olaylarına dâir olduğunu görmekteyiz. Hüseyin Fahreddin Dede’nin tek ya­zılı eseri olan Mecmûa, aynı zamanda onun bir nevi günlüğüdür. Hüseyin Fahreddin Dede, bu Mecmûa’ya yaşadığı önemli olayları tarihleriyle birlik­te not düşmüş, bazen de ayrıntı gerektiren hadiseleri kısaca yazmıştır. Be­şiktaş Mevlevîhânesi’nden çıkışları, Maçka’ya yerleşmeleri, oradan tekrar Bahâriye’deki sâhilhânelere dervişlerle birlikte göçleri, evliliği, annesinin vefatı, dünyaya gelen çocukları ve doğum tarihleri, torunları ve doğum tarih­leri, sünnet merâsimleri vs. gibi örnekler Mecmûa’daki kayıtlardan bazıları­dır.” değerlendirmesinde bulunmuştur.983

2. Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhlerinin Hâl Tercümeleri. Hüseyin Fahreddin Dede’nin Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi şeyhlerinin hâl tercü­melerine dâir olan bu eseri, 22 sayfalık bir risâledir. Ciltsiz küçük bir defter durumunda olan, hem varak, hem de sayfa numaraları verilen, ayrıca boş sayfaları bulunan eserin varlığı, Fahreddin Dede’nin Mecmûa adlı eserinin arasına konulmuş ve aynı numara altında kaydedilmiş olmasından ötürü araştırmacılarca pek fark edilmemiştir. Eser, hacmi küçük olmakla birlik­te, anılan mevlevîhânenin tarihi bakımından önemli bilgiler içermekte olup ayrıca Mecmûa/Müntehabât-ı Fahrî adlı eserin sonunda yayımlanmıştır.984

3. Mektup Defteri. Hüseyin Fahreddin Dede’nin bu eseri onun, büyük ço­ğunluğu Abdülvâhid Çelebi’ye olmak üzere bazı Mevlevî şeyhlerine ya­zılmış yetmişin üzerindeki mektubundan oluşmaktadır. Orijinalleri Bâki Baykara Arşivi’nde bulunan bu mektupların yakın zamanda yayımlanacağı öğrenilmiştir.985

4. Dîvân. Kaynaklarda şairlik yönü hayli vurgulanan ve övülen Hüseyin Fahreddin Dede’nin bir de dîvânının olduğu; ancak koleradan vefat etmesi nedeniyle şahsî eşyaları ile birlikte yakılan kitapları arasında dîvânının da bulunduğu bildirilmektedir.986

Kaynaklarda belirtildiğine göre Hüseyin Fahreddin Dede ayrıca Sipehsâlâr’ın Menâkıb-ı Mevlânâ’sını da nazmen tercümeye başlamış; fakat sadece mu­kaddime ile bazı kısımlarını tamamlayabilmiştir. Bu eserin de diğer kitapla­rıyla birlikte yandığı kaydedilmektedir.987

Bahâriye Mevlevîhânesi’nin bu yüzyıldaki son şeyhi ve gerek ta­savvufta, gerekse Mesnevî okutmakta devrinin ender şahsiyetle­rinden biri kabul edilen Hüseyin Fahreddin Dede, tüm Mevlevî şeyhleri gibi, mutasavvıflığın yanı sıra aynı zamanda şair bir zâttır. Tasavvufî anlayışının temelini, Ehl-i beyt’e muhabbet oluşturan,988 aynı zamanda devrinin zarîf bir sîması olarak temâyüz eden Hü­seyin Fahreddin Dede, şiirlerinde “Fahrî” mahlasını kullanmış­tır. Mehmed Ziyâ’nın ifadesiyle şiirleri “rikkat-i hüsn ü hayâl ile memlû, tasavvurât ve tahayyülâtı îcâbât-ı sûfiyâneye muvâfık ola­rak hakîkaten rengîn ve revnakdır.” Yine Mehmed Ziyâ’nın belirt­tiğine göre, Hüseyin Fahreddin Dede’nin şiirlerinin çoğu, beslediği büyük sevgiden hareketle Hz. Peygamber ve âilesi üzerine, geri ka­lan kısmı da yine bu sevginin etkisiyle Mevlânâ hazretleri ve âilesi hakkında kaleme alınmıştır. Hüseyin Fahreddin Dede’nin bu tarz şiirlerinde ağladığını, teessür gözyaşları döktüğünü, kıble yönüne dönüp ellerini açarak duâ ettiğini yine Mehmed Ziyâ bildirmekte­dir. Reşad Ekrem Koçu ise onun şiirlerinin derviş duygusu içinde yazıldığını, dîvân şiirinin vezin hataları ve tasannu soğukluğu bu­lunmayan güzel örneklerinden olduğunu dile getirmiştir.989

Şiirlerinden Örnekler

Gazel

Dehre gelmekden ne da‘vâdır ne gavgâdır garaz
Hüsn-i rûy-ı yâri her yüzden temâşâdır garaz
Ey tabîb-i cân u dil maksad cemâlin görmedir
Sanma derd-i aşkıma senden müdâvâdır garaz
Kûy-ı yâre gitmeden maksûd bir dîdârdır
Cüst ü cûy-ı Tûr’dan nûr-ı tecellâdır garaz
Yâr kendin görmeğe âyîne îcâd eylemiş
Sûret-i îcâd-ı âlemden bu ma‘nâdır garaz
Fahriyâ ma‘lûmudur erbâb-ı irfânın bu râz
Lafz-ı Mevlânâ’dan ancak zât-ı Mevlâ’dır garaz9120

Gazel

Gel dergeh-i Mollâ’ya da bak gör ne safâ var
Her bir elem-i mühlike bin dürlü devâ var
Efsâne-i zühhâd gibi zerk ü riyâ yok
Âvâz-ı kudûm ü ney ü tanbûr u nevâ var
Düş hâkine ey tâlib-i dîdâr o Pîr’in
Gör meşreb-i pâkinde ne cevdet ne sehâ var
Bir cür‘a verirler sana kim râyihasında
Bûy-ı dem-i Cibrîl gibi sırr-ı Hüdâ var
Bir câm sunarlar sana kim reng-i meyinde
Ruhsâr-ı gül-i Tûr gibi âl ziyâ var
Çek sâgarı bir demde sen ifnâ-yı vücûd et
Kim anda beşârât-ı tecellâ-yı bekâ var
Baş koymuş o bâb-ı kereme sen gibi
Fahrî Bin âşık-ı şûrîde vü bin mâh-likâ var991

Gazel

Gerçi zâhirde bir hakîr oldum
Mülk-i ma‘nâda bî-nazîr oldum
Hamdulillah ki bâb-ı Haydar’a ben
Tâ ezelden düşüp esîr oldum
Yok gözümde bu âlemin varı
Fakr ile fahr edip fakîr oldum
Sî vü dü harfi vech-i Âdem’de
Okuyup sırrına habîr oldum
Sâye-i Pîr-i destgîrimde
Nûr-ı irfânla müstenîr oldum
Fahr edersem becâdır ey Fahrî
Pîrimin hizmetinde pîr oldum992

Gazel

Serîr-i bezm-gâh-ı fakrı her bir câna vermezler
Değil her câna yâhû belki her cânâna vermezler
Efendi umma sen âb-ı hayât-ı bâdeden hisse
Anı insâna tahsîs etdiler hayvâna vermezler
Kadem-rencîde kılma zahmet alma zâhidâ zîrâ
Sımât-ı ehl-i irfânı kuru unvâna vermezler
Gidip beyhûde bâr olma miyân-ı cür’a-nûşâna
Bu işretgâh-ı ma‘nâda sana peymâne vermezler
Vücûdun hâk-i hırmen etmeyince seng-i gam
Fahrî Hakîkat hırmeninden kimseye bir dâne vermezler993

Kıt‘a

Îcâd-ı hâk u âb eden Allah-ı Zülcelâl
Bahr-i amîk-i hayrete sâhil yaratmadı
Her zerre burc-ı vahdete bir âfitâbdır
Hak ferd-i âferîdeyi bâtıl yaratmadı994

Şarkı

İftirâkın sînemi âteşle dâim dağlıyor
Çarh-ı nâ-hemvâr öldürmekle kârın sağlıyor
Bu acıklı hâlimi kimler görürse ağlıyor
Şimdi bîçâre gönül cûlar misâli çağlıyor

Yâd-ı gîysû-yı siyâhın ile kara bağlıyor
Pertev-i hüsn-i cemâlin idi çeşmimde ayân
Âh o nâzik cismini kıldın türâb içre nihân
Hasret-i derdinle ey nâzik-beden şîrîn-zebân
Şimdi bîçâre gönül cûlar misâli çağlıyor

Yâd-ı gîysû-yı siyâhın ile kara bağlıyor
Hânumânım kâlıb-ı bî-rûhdur sensiz bana
Yavrucağım nüh felek ins ü melek ağlar sana
Vâlidin Fahrî’yi sor sensiz ne hâl oldu ana
Şimdi bîçâre gönül cûlar misâli çağlıyor
Yâd-ı gîysû-yı siyâhın ile kara bağlıyor995


946 Hüseyin Fahreddin Dede, Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhlerinin Hâl Tercümeleri, Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Ktp., nr. 7467, s. 11; a.mlf., Mecmûa, Konya Mevlânâ Müzesi İhtisas Ktp., nr. 746, vr. 111a; a.e., Müntehabât-ı Fahrî, haz. Mehmed Akkuş-Abdülmecid İslamoğlu-Abdurrahman Adak, Ankara 2010, s. 320; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 565; H. Vassâf ve ondan hareketle birçok son ve yakın dönem kay­nağı, doğum tarihini 10 Muharrem 1271 (3 Ekim 1854) şeklinde göstermiştir (bk. Hüseyin Vassâf, Sefîne-i Evliyâ, V, 184); Mehmed Ziyâ, “Şeyh Hü­seyin Fahreddin Efendi” 1328 Sene-i Mâliyesine Mahsûs Musavver Nevsâl-i Osmânî, 1328-1330, s. 271; Suphi Ezgi, a.g.e., V, 451; Sadettin Nüz-het Ergun, a.g.e., III, 1385; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 507-511; İbnülemin, doğum tari­hini bir eserinde 10 Muharrem 1271 (bk. İbnü-lemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 347); bir diğer eserinde ise büyük ihtimalle Hüseyin Fah-reddin Dede’nin Mecmûa’sından hareketle 12 Muharrem 1270 Çarşamba şeklinde vermektedir (bk. İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Hoş Sadâ, s. 192). Oysa Timuçin Çevikoğlu’nun da belirt­tiği üzere (bk. Timuçin Çevikoğlu, “Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhi Hüseyin Fahreddin Dede Efendi”, Aşkın Sultanları, Son Dönem İstanbul Mevlevîleri Ulusal Sempozyumu, 14-15 Mayıs 2010 Bağlarbaşı-İstanbul, Sempozyum Kitabı, İstanbul 2010, s. 247) bu hicrî tarihin milâdî kar­şılığı olan 15 Ekim 1853 tarihi, bizim de yarar­landığımız kılavuzda Cumartesi gününe tekabül etmektedir (HN); Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 211; Reşad Ekrem Koçu, Fahreddin Dede’nin doğum tarihini hicrî 1270-1853 şeklinde vermektedir (bk. Reşad Ekrem Koçu, “Fahreddin Dede Efen­di, Hüseyin”, İst.A, İstanbul 1971, X, 5481); Mu­zaffer Erdoğan, “Mevlevî Kuruluşları Arasında İstanbul Mevlevîhâneleri”, İÜEF Güney-Doğu ve Avrupa Araştırmaları Dergisi, sy. 4-5, İstanbul 1975-1976, s. 42; Hasan Aksoy, “Fahri, Fahred-din Dede”, TDEA, İstanbul 1979, III, 143; Ekrem Işın, “Hüseyin Fahreddin Dede”, DBİst.A, İstan­bul 1994, IV, 107; Nuri Özcan, “Hüseyin Fahred-din Dede”, DİA, İstanbul 1998, XVIII, 546; Sezai Küçük, a.g.e., s. 152-153.

947  Hüseyin Fahreddin Dede, Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhlerinin Hâl Tercümeleri, s. 7, 11, 17; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 180; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 273; Mehmed Süreyyâ ve Bursalı Mehmed Tâhir, babası Hasan Nazif Dede’nin ve­fat tarihini 1277/1860-1861 şeklinde vermekte­dirler (bk. Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 565; Bur­salı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 179); Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 5481; R. Ekrem Koçu da bir diğer yazısında babasının vefat tarihini 1860 olarakvermektedir (bk. Reşad Ekrem Koçu, “Bahâriye Mevlevîhânesi”, İst.A, İstanbul 1960, IV, 1854); Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1385;
Sezai Küçük, a.g.e., s. 149, 152.

948  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., s. 11-13, 17; Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 565; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 184-185; Mehmed Ziyâ, a.g.m., 154. 273; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 179; İb-nülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 347-348; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 192; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1386; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 507-508, 511; Sup­hi Ezgi, a.g.e., V, 451; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 211; Reşad Ekrem Koçu, “Fahreddin Dede Efen­di, Hüseyin”, s. 5481; Muzaffer Erdoğan, a.g.m., s. 42; Hasan Aksoy, a.g.m., s. 143; Nuri Özcan, a.g.m., s. 546; Ekrem Işın, a.g.m., s. 107; Sezai Küçük, a.g.e., s. 154.

949  Hüseyin Fahreddin Dede, Mecmûa, vr. 109b; a.mlf., Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhle­rinin Hâl Tercümeleri, s. 17.

950  Hüseyin Fahreddin Dede, Mecmûa, vr. 109b; a.mlf., Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhle­rinin Hâl Tercümeleri, s. 17.

951  Hüseyin Fahreddin Dede, Mecmûa, vr. 110b; a.mlf., Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhle­rinin Hâl Tercümeleri, s. 17.

952  Hüseyin Fahreddin Dede’nin ilk çoçuğu olan ve Rebîülevvel 12120 (Nisan-Mayıs 1874) tarihinde doğan Fâtıma Mü’mine, henüz dört aylık iken vefat etmiştir (bk. Hüseyin Fahreddin Dede, Mecmûa, vr. 110b).

953  Derviş veya Küçük Hasan Nazif Dede diye de anılan oğlu Hasan Nazif, 8 Safer 1296 (31 Ocak 1879) tarihinde doğmuştur (bk. Hüseyin Fahred-din Dede, a.g.e., vr. 110b).

954  21 Rebîülevvel 1299 (10 Şubat 1882) tarihin­de doğan Fâtıma Fasiha Hanım, Zilhicce 1323 (Ocak-Şubat 1926) tarihinde ve yirmi dört yaşın­da iken vefat etmiş ve bu vefata çok üzülen Fah-reddin Dede, kızının ardından şarkı tarzında bir mersiye kaleme almıştır (bk. Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., vr. 111a, 114b-115b). Bu mersiye­nin metni için şiir örnekleri kısmına bakınız.

955  Fâtıma Destinâ, 26 Şaban 1311 (4 Mart 1894) ta­rihinde dünyaya gelmiştir (bk. Hüseyin Fahred-din Dede, a.g.e., vr. 111a).

956  Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 565; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 184, 188; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 273-275; Sadettin Nüzhet          Ergun, Türk Şairleri, III, 1386; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 508; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 348-349; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 202; Reşad Ekrem Koçu, “Bahâriye Mevlevîhânesi”, s. 1854; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 211; a.mlf., Dede Efendi, s. 96; Muzaffer Erdoğan, a.g.m., s. 42; Hasan Aksoy, a.g.m., s. 144; Nuri Özcan, a.g.m., 546; Ekrem Işın, a.g.m., s. 107.

957 Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., vr. 117a. Hüse­yin Fahreddin Dede’nin soy ağacı için ayrıca bk. Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., vr. 116b-117a.

958  Zilhicce ayı yirmi dokuz gün çekmekte ve 29 Zilhicce tarihi Cumartesi gününe denk gelmek­tedir. Dolayısıyla verilen tarihte Pazartesi den­diğine göre, ilgili hicrî tarih 1-2 Muharrem 1292, bunun milâdî karşılığı ise 7-8 Şubat 1875 olma­lıdır (HN).

959  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., vr. 109b; a.mlf., Beşiktaş/Bahâriye Mevlevîhânesi Şeyhlerinin Hâl Tercümeleri, s. 17; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 274; Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 1855.

960  Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 1855; Yılmaz Öztu-na, a.g.e., I, 211.

961  Hüseyin Fahreddin Dede, Mecmûa, vr. 109b.

962  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., a.e., Münteha-bât-ı Fahrî, haz. Mehmet Akkuş-Abdülmecit İs-lamoğlu-Abdurrahman Adak, s. 23.

963  M. Ziyâ, Hüseyin Fahreddin Dede’nin Çarşamba günü kendisinde bir rahatsızlık hissettiğini, ba­şının dönmeye başladığını ve hayli terlediğini, bunun üzerine belediye doktorunun çağırılma­sına gerek görüldüğünü ve doktorun harem dai­resinin derhal kordon altına alınması uyarısında bulunduğunu, bu uyarı üzerine şeyh efendinin daha da telaşlanıp sıkıldığını, terlemeye devam ettiğini, çok geçmeden bir gün sonra ve beledi­ye tabibinin ifadesine dayanarak koleradan ve­fat ettiğini bildirmektedir (bk. Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 280).

964  Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 186; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 274, 279-280; Zâkir Şükrü Efendi, a.g.e., 72; S. Nüzhet Ergun, Hüseyin Fahreddin Dede’nin 1329 senesi Ramazanının yirmi birinci günü rahatsızlandığını ve ertesi günü vefat etti­ğini belirtmektedir ki bu durumda vefat tarihi 22 Ramazan 1329 Cumartesi olmaktadır (bk. Sadet­tin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1386; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 508); Suphi Ezgi, a.g.e., V, 451; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 347-348; İbnülemin ayrıca vefat tarihini 1327 Eylülünün birinci Per­şembesi olarak vermekte olup bu rûmî tarihin hicrîsi 20 Ramazan 1329, milâdîsi ise 14 Eylül 1911 Perşembe gününe karşılık gelmektedir ki, aynı zamanda M. Ziyâ’nın verdiği gün bilgisini de teyit eder mahiyettedir (bk. İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, Hoş Sadâ, s. 202); Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 1854; a.mlf., “Fahreddin Dede Efendi, Hüseyin”, s. 5482; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 211; Muzaffer Erdoğan, a.g.m., s. 42; Hasan Aksoy, a.g.m., s. 144; N. Özcan vefat tarihini, herhâlde S. Nüzhet Ergun’dan hareketle 21 Ra­mazan 1329 (15 Eylül 1911) şeklinde (bk. Nuri Özcan, a.g.m., s. 546); S. Küçük ise 2 Ramazan 1329-1 Eylül 1327/1911 Perşembe şeklinde (bk. Sezai Küçük, a.g.e., s. 162) vermektedir (HN); Ekrem Işın, a.g.m., s. 107; Timuçin Çevikoğlu, a.g.m., s. 247, 249.

965  Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 186-187; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 280-281; Sadettin Nüzhet Ergun,  Türk Şairleri, III, 1386; a.mlf., Türk Mûsikisi An­tolojisi, II, 508-509; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 348; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 203; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 211-212; Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 5482.

966   Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 185; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 279; Rauf Yektâ, “Şeyh Hüseyin Fah-reddin Efendi”, 1328 Sene-i Mâliyesine Mahsûs Musavver Nevsâl-i Osmânî, s. 282; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1386; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 507, 510-511; Suphi Ezgi, a.g.e., V, 451; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 349; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 192-193; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 211; Sadettin Heper, a.g.e., s. 529; Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 5481-5482; Nuri Özcan, a.g.m., s. 546; Ekrem Işın, a.g.m., s. 107-108.

967   Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 185; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 279; Rauf Yektâ, a.g.m., s. 282; Sadet­tin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1386-1387; Suphi Ezgi, a.g.e., V, 139; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 193-194; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 212; Nuri Özcan, a.g.m., s. 546.

968  Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 185; Rauf Yektâ, a.g.m., s. 282; Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1386; Suphi Ezgi, a.g.e., V, 451; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 509; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairle­ri, I, 349; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 201-202; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 212; Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 5482; Muzaffer Erdoğan, a.g.m., s. 42; Nuri Özcan, a.g.m., s. 547; Ekrem Işın, a.g.m., s. 108.

969  Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 185; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 279; Rauf Yektâ, a.g.m., s. 282-283; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1386; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 507-511; Suphi Ezgi, a.g.e., V, 451-452; İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 349; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 202; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 211-212; Sadettin Heper, a.g.e., s. 378-386, 529; Muzaffer Erdoğan, a.g.m., s. 42; Nuri Öz-can, a.g.m., s. 547; Ekrem Işın, a.g.m., s. 108; Hüseyin Fahreddin Dede’nin bestelediği eser­leri ile güftesi kendisine âit olan diğer bestele­ri için bk. Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., a.e., Müntehabât-ı Fahrî, haz. Mehmet Akkuş-Abdül-mecit İslâmoğlu-Abdurrahman Adak, s. 31-32.

970  Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 212; Ekrem Işın, a.g.m., s. 108.

971  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., a.e., Müntehabât-ı Fahrî, haz. Mehmet Akkuş-Abdülmecit İslâmoğlu-Abdurrahman Adak, s. 31-32; Timu­çin Çevikoğlu, a.g.m., s. 255.

972  Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 279; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1387; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 510; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, Son Asır Türk Şairleri, I, 348; a.mlf., Hoş Sadâ, s. 192; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 212; Nuri Özca, a.g.m., s. 547; Sezai Küçük, a.g.e., 159.

973  Veled Çelebi İzbudak, a.g.e., s. 24-25; Yılmaz Öz-tuna, a.g.e., I, 193; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 249-250.

974  Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Mûsikisi Antoloji­si, II, 668-669; Yılmaz Öztuna, a.g.e., II, 169-171.

975  Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, II, 573-575; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 645; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 40-41; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 348-349; Ahmed Avni Konuk’un hayatı, mûsikişinaslığı, şairliği ve eserleri için bk. Mustafa Tahralı-Selçuk Eraydın, Ahmed Avni Konuk, Fusûsu’l-Hikem Tercüme ve Şerhi, İstanbul 1999, I, 15-27.

976  Sadettin Nüzhet Ergun, a.g.e., II, 505.

977  İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 211-212; Yılmaz Öztuna, a.g.e., II, 355-356.

978  Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, II, 463; a.mlf., Türk Mûsikisi Antolojisi, II, 677-678; İb-nülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., s. 187-188; Yılmaz Öztuna, a.g.e., II, 126; a.mlf., Dede Efen­di, s. 96-108.

979  Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 279; Yılmaz Öztuna, Türk Mûsikisi Ansiklopedisi, I, 212; Hasan Ak-soy, a.g.m., s. 144; Nuri Özcan, a.g.m., s. 547.

980  Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 279; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1387; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 212; Nuri Özcan, a.g.m., s. 547.

981  Eserin yangından kurtulma öyküsüne dâir ayrı­ca bk. Murat Bardakçı, “Ney Virtüozu Mevlevî Şeyhi’nin Ateşe Atılmaktan Kurtulan Defteri”, Hürriyet Gazetesi, Ramazan Eki, 20 Ekim 2006.

982  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., a.e., Müntehabât-ı Fahrî, haz. Mehmet Akkuş-Abdülmecit İslâmoğlu-Abdurrahman Adak, s. 36-37.

983  Defter-i Dervîşân, a.e., Yenikapı Mevlevîhânesi Günlükleri, haz. Bayram Ali Kaya-Sezai Küçük, s. 22; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 185; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 275; Bursalı Mehmed Tâhir, a.g.e., I, 180; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 348; Yılmaz Öztuna, a.g.e., I, 212; Hasan Aksoy, a.g.m., s. 144; Nuri Özcan, a.g.m., s. 546; Sezai Küçük, a.g.e., s. 157.

984  Sezai Küçük, a.g.e., s. 451; Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., a.e., Müntehabât-ı Fahrî, haz. Mehmet Akkuş-Abdülmecit İslâmoğlu-Abdur-rahman Adak, s. 310-328. Bu neşirde risâlenin sayfa sayısı 17 olarak görülmektedir (HN).

985  Nuri Özcan, a.g.m., s. 546.

986  Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 275; Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 5482; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 348; Nuri Özcan, a.g.m., s. 546.

987  Nuri Özcan, a.g.m., s. 546.

988  Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Mûsikisi Antoloji­si, II, 509; Nuri Özcan, a.g.m., s. 546.

989  Mehmed Süreyyâ, a.g.e., IV, 565; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 185, 187; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 275; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1387; a.mlf., Türk Mûsikisi Anto­lojisi, II, 509; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 348; Sadettin Heper, a.g.e., s. 529; Reşad Ekrem Koçu, a.g.m., s. 5482; Hasan Aksoy,  a.g.m., s. 144; Nuri Özcan, a.g.m., s. 546; Sezai Küçük, a.g.e., s. 162.

9120  Hüseyin Fahreddin Dede, Mecmûa, vr. 31a; Hüseyin Vassâf, a.g.e., V, 187; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 276; Sadettin Nüzhet Ergun, Türk Şairleri, III, 1387; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 349.

991  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., vr. 29a; Sadet­tin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1387; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 349.

992  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., vr. 99b; Sadet­tin Nüzhet Ergun, a.g.e., III, 1387; İbnülemin Mahmud Kemâl İnal, a.g.e., I, 350.

993  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., vr. 98b; Hüse­yin Vassâf, a.g.e., V, 187.

994  Hüseyin Fahreddin Dede, a.g.e., vr. 88b; Hüse­yin Vassâf, a.g.e., V, 187; Mehmed Ziyâ, a.g.m., s. 278.

995  İbnülemin, Fahreddin Dede’nin, mersiye tar­zındaki bu şarkıyı, yirmi dört yaşında verem­den vefat eden kızı Fâtımâ Fasiha Hanım için yazdığını bildirmektedir (bk. İbnülemin Mah-mud Kemâl İnal, Hoş Sadâ, s. 203-204).

 

ETİKETLER: