“İhtiyaç elini aç, ilahi kadehi al; al da can şarabının parıltısı yüzüne de vursun, gözüne de”.
İnsan kadehini dolmuş hissederse ihtiyaç duymaz. Ben oldum der. Bu düşünce onun ihtiyaç elini açmasına mani olur. Kendini eksik ve ham hissederse, ihtiyaç elini açacaktır. Bu açış, onu harekete geçirip, “ilahi kadeh” dediği Yüce Allah’ın eğitimine götürecektir. İlahi eğitimde cana hitap edilmekte, can doyurulmakta ve şekillendirilmektedir.
“Söz, dinleyenin anlayışı nisbetinde gelir” der Mevlânâ. O, hikmeti çekmedikçe hikmet de çıkmaz. Onu ne kadar çeker ve ondan ne kadar gıda alırsa hikmet de ona o nisbetle gelir (ilham olur). Yoksa: “Bana niçin söz ilham olmuyor” derse, o zaman ona: “Sen niçin çekmiyorsun, istemiyorsun?” cevabı verilir.
Eğitim söz konusu olunca Mevlana, insanı ekine benzetir; dudakları kupkuru, bütün iştiyakıyla bulutu bekleyen bir ekine. Bitkinin suya ihtiyacı ne ise, insanın da ilahi aşk ve bilgi bulutlarına ihtiyacı odur. Bunu da ancak eğitim temin edecektir.
“Ekinlere benziyoruz cancağızım; şu meydanda bitmişiz, dudaklarımız kupkuru, canla gönülle yağmur bulutunu arayıp beklemekteyiz.” derken, dudakların kuruması, insanın hamlığını ve eksikliğini ifade etmektedir. Bu da onu arayışa ve beklentiye sevketmektedir. Hamlığın doğurduğu bu arayış, bu ihtiyaç, insanı sulayacak, doyuracak, hamlığını ve noksanlığını giderecek olan eğitimdir.
Hamlıktan kurtulmak için insan iç alemini aşk ve bilgi denen incilerle doldurmalıdır. Kendine yönelmeli ve daima manevi tatmin için kendini aç hissetmelidir.
Ken’an Rifai eğitimle ilgili olarak talebelerinden birine şu nasihati veriyor: “Benim bir zevkim var, bu da sana irfan öğretebilmektir. Nefsini arkaya atmayı öğren, bir yudumda doyanlardan olma! Resulullah (mâ arefnâke hakka mârifetik) Ya Rabbi senin marifetini hakkıyla bilemedik diyor.. Onun için sen de durma ilerle. Bütün insanları, aşkı, Allah’ı sev.”
Bir insan manevi bakımdan ne kadar güçlü olursa olsun, her zaman eğitimciye muhtaçtır. Küfür ve imanın varlığı gönlü daima uyanık tutmayı ihtiyaç haline getirmektedir. İnsan her an değişim içinde olduğu için, kötüye meyledebilir.
Terbiyenin ana gayelerinden biri insanı yüceltmektir. Bütün kabalıklardan kurtulup, benlikten sıyrılıp, hamlıktan olgunlaşıp yücelebilmek için bir eğiticiye ihtiyaç vardır.
Terbiye, her eksiği tamama doğru çekip götüren faaliyettir. Her bitkiye hayat veren su gibi, eğitim de insana manevi yaşayış verir. Terbiye, yoksun olanlara can kaynağından arklar açma sanatıdır. Gönlü, canı, aşkla, sevgiliye kavuşması için harekete geçiren güç, eğitimdir. Zira gönül dereye, gam da ateşe benzer. Aşkın ateşinde yanmak ise, eğitimden geçmektir. Eğitim öze yönelme, özü görme, kuru olan özleri yağlayıp yumuşatma sanatıdır. Eğitim, bir bakıma değişimdir; olgunlaşmaktır. Olgunlaşmak için pişmektir. Eğitim korumaktır; takip etmektir, yücelmektir. Eğitim bir bahardır; solan gülleri yeşertir, canlandırır.
Eğitim insana şekil vermek için iç alemine nüfuz etme sanatıdır.
Terbiye var olanı geliştirir; olmayanı var edemez. Kader var eder, eğitim geliştirir. Kader eğitimin hedefini ve gayesini belirler. Ve insanı ona götürmeye çalışır.
Hoca ab-ı hayata, yani hayat veren suya, öğrenci de yerin altındaki tohuma benzer. Eğitim sayesinde, tohum toprakla karılır. Tohum çürür ama ondan filiz çıkar ve yücelir.
Tohum bizim içimizdeki kabiliyet ve yeteneklerimizdir. Çiftçi eğitimcidir, yeri sürmesi ve sulaması da eğitimi olmaktadır. Yer sürülmeden, sulanmadan atılan tohumun çıkmayacağı gibi, eğitimden geçmeyen insanın kabiliyetlerinin de son sınırına kadar gelişmesi mümkün değildir.
Terbiyeden istifade edilebilmesi ya da terbiyenin gücünü gösterebilmesi için, öğrencinin teslim olması şarttır.
Gelişebilmek için öğrenci benliğinden sıyrılmalıdır. Gururunu terk etmelidir. Kendinde bir varlık gören öğrenci, eğitimden istifade edemez.
Kendimizi kontrol ederek, Cenab-ı Hakk’tan, edebli bir insan olmak hususunda bizi başarıya ulaştırmasını niyaz edelim. Çünkü edebi olmayan Allah’ın lutfundan mahrum kalır.
Edebi olmayan, yalnız kendisine kötülük etmiş olmaz, belki edebsizliği yüzünden bütün dünyayı ateşe vermiş olur.