Harap gönüllerin mimarı

A+
A-

Ali Canip Olgunlu

Men beher cem’iyyetî nâlân şüdem
Cüft-i bedhâlân ü hoşhâlân şüdem
(Ben her cemiyette inledim durdum.Kötü huylularla da iyi huylularla da düşüp kalktım)

Hz. Mevlânâ bu beyti, insanın insan ile olan münasebeti, ilişkisi, birlikteliği üzerine söyler. Malum tasavvuf ehli, sufi hayatın içinden kopmaz. Hz. Mevlânâ da çarşı-pazarda, han-hamamda, kiliselerde, medreselerde; bahçelerde, ilmi ve siyasi meclislerde sürekli bulunmuş, ihtiyaç duyduğu zamanlarda ise elbette tek başına kalmış. Bu zaman zaman tek başına kalmasının sebebi daha da güçlenmek içindir oysa. Çünkü Hz. Mevlânâ dahi olsa insanların arasında onların noksan sıfatlarına tahammül ederek onları düzeltmeye çalışmakla birlikte iyileri de daha iyi yapmak yorucudur, yıpratıcıdır.

Hz. Mevlânâ, “O mimar bina yapmak için harap yer arar buyurmuştur” der. Harap yer ifadesi, iyi insanların Yaradan’a olan hasretlerinden dolayı yaşadıkları gurbet acısının kalplerinde yarattığı tahribat olarak anlaşılmalı. Öte yandan asıl kaynağını unutmuş ve bunun doğurduğu sebepler yüzünden bencil, kibirli, cimri bir hayat süren insanların da gönüllerinin harap olduğunu belirtir. Onlar farkında değillerdir, nefs şarabından sarhoş olduklarından gönül evleri yıkık dökük bir hâldedir ve onlara da bir mimar gereklidir.

Bu nedenle sufiler iyileri iyiden iyiye güzelleştirir, kötüleri ise tamir ederek düzeltir. Bu ne güzel hem iç hem de dış mimarlık! Lakin mimar için malzeme gereklidir. Ve hem iyilerin hem de kötülerin içerinde de dışlarında da o kadar çok malzeme vardır ki mimar malzeme sıkıntısı çekmez.

En zor öznedir “ben”

Mimar kötüleri tamir ederken onlara, “Sürekli ben demekten vazgeç. Âlemde söylenmesi gereken en kolay fakat yerinde kullanılması en zor özne ‘ben’dir” telkininde bulunur.

Mimar iyileri güzelleştirirken de onlara, “Her mecliste çokluk halinde görülen her şey ve herkesi herkesi bir bilip bir sevmeliyiz. Şayet tertemiz duygularla bu ney’in hikâyesini dinlemeye devam ederseniz ney’in sesi, sizde elbet söze gelir. Ve o söz seni âşık eder. Cancağzım her mecliste sen de iyiliğini göster” der.
Hz. Mevlânâ, yeniden benliklerinden kalplerini viraneye çevirmiş kötü huylulara dönerek der ki, “Ben demek kötülüğe delalettir. Sen ve ben de sadece matematiksel toplamlarız. Matematiksel toplam yerine bütünsel toplama katılmalısınız.”

İnsanın iyi ve kötü görünümünü İbn-i Arabi şöyle açıklar: “İnsanın maksadı insanı kâmil olmalıdır. İnsanı kâmil, Yaradan’ın âlemdeki maksadı demektir. İnsanın insan olmaktan uzaklaşması insanlık görevidir.”

Gurur ve kibrin tuzağına düşme

Haberdar olanlar ile kötü görünümlü habersizleri Hz. Mevlânâ yağ ve suyun zaman zaman olan beraberliği üzerinden izah eder:

“Her şey kaynağını sudan aldığına, sudan yaratıldığına göre yağın da aslı sudur. Su yüzünden meydana gelmiştir. Nasıl oluyor da bu yağ asıl olan suya zıt düşüyor.”

Hz. Mevlânâ katı kalpli, özden habersiz kişilerin kusurlarını onlara gösterir ama ikna etmez. Keza “Benim işim söylemektir, ikna etmek değil” demiştir. Kusurlarını görmekle birlikte bunu düzeltmeye yanaşmayanlara ise artık sessiz kalmak gerek, sana da yazık!

“Ey iyiler! Şu ney sesinden dinlerken (kendisini dinleyenlere mecazen seslenerek) seni yücelere, yükseklere çeken her sesi yücelerden gelen her ses olarak bil.” Hz. Mevlânâ gurur ve kibrin tuzağına düşülmemesi gerektiğini önemle belirtir.

 

http://www.milliyet.com.tr/yazarlar/ali-canip-olgunlu/harap-gonullerin-mimari-6120170