HAK VE ÖDEVLER

A+
A-

HAK VE ÖDEVLER

Saçı sakalı kır bir adam, iyi bir berberin önüne gider de, “Yiğidim, saçımdaki sakalımdaki akları ayır, yol, bir yeni gelin aldım der. Berber, adamın sakalını dipten tıraş ederek kılları önüne kor da der ki: “ benim bir işim çıktı sen ayırıver!”

işte bunun gibi bu sual, şu da cevabı, artık sen ayırıver!”

Din kaygısı, bunlarla uğraşmaya vakit bırakmaz.

Birisi Zeyd’e bir sille vurur. Zeyd de hileye sapıp onu dövmek üzere üstüne saldırınca, adam: “ Dur, senden bir şey soracağım, cevabını ver, sonra beni döv. Senin kafana vurunca şırak diye bir sestir çıktı. Şimdi burada dostça senden bir sualim var:

Bu şırak sesi benim elimden mi çıktı, yoksa senin kafandan mı? Söyle ey uluların öğündüğü ulu zat?” dedi. Adamcağız dedi ki: “ Acıdan kurtulmadım ki bu düşünceye dalayım. Senin derdin yok, sen düşüne dur.” Dert sahibi böyle düşüncelere saplanamaz, kendine gel! Mesnevi.III.1376-1385

Kaygılarımız ve düşüncelerimiz neye dair?

Günlük konuşmalarımızın içeriği ne kadar gerçekçi ve ne kadar faydalı?

Muhatap olduğumuz soruların hangilerine kafa yormaktan sorumluyuz?

Faydasız, kimsenin işine yaramayan hangi düşüncelerle meşgulüz?

Bu sorulara cevap bulmadan yaşamak. Elektriği açık unutmak, musluğu kapatmayıp suyu boş yere akıtmak gibi. Gereksiz enerji kaybı ve sonucunda yorgunluk.

Kapasitemiz de sınırlıdır. Sevme kapasitemiz, dayanıklılığımız, fiziksel ve zihinsel kapasitelerimiz bize özeldir. Artırılabilir ancak bir sınırı vardır. O sınır aşıldığında yorgunluk, depresyon, fiziksel ve ruhsal rahatsızlıklar baş gösterir.

Her işletmede görev ve sorumluluklarla ilgili yönetmelikler vardır. İnsanın hak ve ödevleri vardır. Tıpkı farzlar ve haramlar gibi. Din ülkemizin sınırları haramlardır. O sınır içinde farklı katmanlarda özgür bırakılırız.

Hak ve ödevlerini bilmeyen insanlar geçim sıkıntısı verenlerdir. Geçimsizlik denen şey biraz da bundan kaynaklanır. Ödevlerini yerine getirmeyen sorumsuzlarımız bir de suçlayıcı olurlar ki hiç çekilmez. Kendi işlerini yapmadıkları gibi bir de bunları başkalarına yıkmaya eğilimlidirler ve suçlayıcıdırlar. Kimlere yıkarlar? Haklarını bilmeyenlere. Tencere kapak gibi. Bir kısım da vardır ki, haklarını bilmesine rağmen korkaktırlar. Suçlayıcının silahının etkinliği, diğerine işlemesi oranındadır. O yüzden suçlanma kapasitemiz de bizim sorumluluğumuzdadır.

Neyin hak ve ödevimiz olduğu sorusu cevabını bulunca sınırlarımız belirlenir. Tıpkı bir ülke gibi. Artık o sınırlar içinde güvende ve özgür oluruz. Biz istemeden ve güçsüz kalmadan kimse bizi işgal edemez.

Sonra o sınırların içini özgürce imar ederiz. İşte bu aşamada enerjiye ve güce ihtiyacımız var. Kaynaklarımız bellidir. Bu kaynakları ergonomik harcamak da bizim sorumluluğumuzdadır. Gereksiz güç kaybı olmadığı sürece de yeterlidir.

Neler gücümüzü emer? Bunlardan birisi hikayede sözü edilen gereksiz ve bize ait olmayan sorunlarla uğraşmak. Adamın kendi sakalındaki ak ve karaları ayırt etme sorumluluğunu işi olmadığı halde berbere yıkmak istemesi gibi. Kendi karası, kendi endişesi, kendi kaygısı, kendi korkusu ya da her neyse.

Hak ve ödevlerimizin ne olduğuna nasıl karar vereceğiz? Sınırlarımızı kim çizecek?

Asıl kime karşı sorumluysak O.

Bunun için bizi Yaratan’dan yardım alacağız.

En önemlisi de nelerin asıl derdimiz olması ile ilgili bilgiyi de oradan edineceğiz.

“Bu dünya hayatı sadece bir eğlenceden, bir oyundan ibarettir. Ahiret yurduna (oradaki hayata) gelince, işte asıl yaşama odur. Keşke bilmiş olsalardı!” Ankebut Suresi.64.

“ Onlar ayaktayken, otururken ve yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar. Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler.”Rabbimiz! Bunu boş yere yaratmadın, seni eksikliklerden uzak tutarız. Bizi ateş azabından koru” derler.” Ali İmran Suresi. 191.

Asıl işini yapmayanın yaptıkları nafiledir.

Allah’ı unutup başka her şeyi dert edinen de acınasıdır.