HACI BAYRAM-I VELİ’NİN HUZURUNDA – Bilal Kemikli

A+
A-

HACI BAYRAM-I VELİ’NİN HUZURUNDA

Anadolu’yu mayalayan büyük ruhlardan birisi Hacı Bayram-ı Velî’dir. Ankara’nın manevi sahibi… Merhum Mehmet Ali Aynî’nin ifadesiyle, “bir kimyâger”.

Gerçekten bir kimyâger. Hani Mevlânâ’mızın dediği gibi; “Kâmil insan toprağı avuçlasa onu altına çevirir.” Toprak demesi, evet o bildiğimiz “yegâne dost” olan topraktır; ama başka anlamlar da var… En önemli anlam, topraktan kasıt insandır. Altın ise, kâmil insan! İnsan toprağını kâmil insan işler, onu altına dönüştürür, kemale ulaştırır.

Hacı Bayram-ı Veli, Ankara’nın Solfasol Köyü’nde Koyunluca Ahmet’in oğlu olarak doğdu. Bir köylü çocuğu, bir çiftçi çocuğu… Asıl adı Numan. Okudu, müderris oldu.

Bazıları, “hayır, müderris değildi” deseler de, gerçekte o bir müderristi… Lakin Çelebi Mehmet Medresesi’nde müderris olarak bulunmadı. Hatta orada müderrisken Somuncu Baba’yla buluştu, diyenleri de tashih etmek gerek. Çelebi Mehmet Medresesi, Fetret Dönemi’nden sonra; Somuncu Baba’nın irtihalinden çok sonra inşa edildi.

Şu var ki, en çok bildiğimiz konuyu, maalesef en az biliyoruz. Yine de Hacı Bayram-ı Velî’yle ilgili güzel eserler telif edildi, çoğu mevzulara aşinayız. Merhum Mehmet Ali Ayni, yine merhum Fuat Bayramoğlu ve değerli hocamız Ethem Cebecioğlu’nu hayırla ve minnetle anıyoruz.

Ama daha başka çalışmalar yapılmalıydı… Yapmalıydık.

Yıllar önce, 1996’ydı sanırım; Ankara Büyükşehir Belediyesi o vakit Ankara adıyla bir dergi yayımlardı. İlk defa o dergide gündeme getirmiştim, bir Uluslararası Hacı Bayram-ı Velî Sempozyumu yapma fikrini. O günden itibaren hep tekrar ettim durdum. Lakin sesimi kimseye duyuramadım.

Gün geldi Ankara günlerimiz tükendi… Şehirden, “insan şehrinin mimarı” Hacı Bayram-ı Velî’den uzağa düştüm. Lakin, o hayalim benimle her yere gitti… Öyle ki, ne zaman yolum Ankara’ya düşse, ilk fırsatta Hacı Bayram-ı Velî’ye uğrar; oradan şehri temaşa ederdim. İlgili dostlara, değerli devletlilere hep o hayalimi anlattım durdum. Sesim yankı yapmadı. Hep o bildik Ankara lisanıyla, “yaparız, ederiz” vaatleriyle bekledim durdum.

Beklemek lazım… Aldanmak belki. Belki uzak düşmek. Beklerken icabında kızmak, sitem etmek! Bütün bunlar yakarış oluyor, yeter ki, bir projen olsun, bir düşün, bir amacın… Her çaldığınız kapı, adeta maveraya açılan bir kapı, niyaz için kaldırılan bir el. Zira bu bir hizmettir ve hizmet nasip işidir; kime kısmet olur, bilinmez… Sen çabalayacaksın, ama belki o bunu hayata geçirecek. Senin nasibine çabalamak düşecek; onunla yetineceksin. Nitekim böyle oldu: TÜRKKAD İstanbul Şubesi, bendenizin bu düşünü Ankara Büyük Şehir Belediyesi’nin destekleriyle hayat geçirdi.

İyi ki, dostlar bu güzel düşü tabir ettiler. Geçtiğimiz hafta sonu Ankara’da, bilenler ve görenler için gerçekten bir bayram mevsimi yaşadık (14-16 Aralık 2012, Hacettepe Üniversitesi Kongre Salonu). Çok güzel, çok anlamlı bir etkinliğe şahit olduk. Lakin bendeniz o salonda, seksenli yılların ilk yarısından itibaren bize Hacı Bayram sevgisini eken o semtin sakinlerini göremedim. Hacı Bayram-ı Velî’nin komşuları, oranın hizmetkârları, soğuk Ankara günlerinde kuşburnu çayıyla içimizi ısıtan ve bir yandan da o Kutlu Velî’den bahisler açan Dr. Emin Beyi ve dostlarını da göremedim. Belki Emin Bey ilerlemiş yaşına rağmen, orada, o köhne mekanda, muayenehanesinde kuşburnu çayı ve kuru çorba ikram ediyordur. Bilemiyorum; ama yıllar oluyor… Ankara günlerinden, Hacı Bayram-ı Velî’nin sokağından geride kalan birkaç hatıra işte.

TÜRKKAD’ın ve gecikmiş bir vazifeyi yerine getiren Ankara Belediyesi’nin himmetiyle, Ankara’nın manevi sahibinin huzurundaydık. Emeği geçenlere binlerce teşekkür.

bkemikli@gmail.com