Günahlardan kurtulabileceğimiz gece: Berat Kandili

A+
A-

Günahlardan kurtulabileceğimiz gece: Berat Kandili

Bugün (27 Mart Cumartesi) 14 Şaban, yarın (28 Mart Pazar) ise 15 Şaban. Ve Hz. Peygamber’e peygamberlik müjdesinin geldiği bu gece, Berat Kandilini idrak edeceğiz.

Hicri takvime göre Şaban ayının 14’ünü, 15’ine bağlayan geceyi, Allah’ın bizi bağışlaması ve günah yükünden kurtulacağımız ümidiyle Allah’a yalvardığımız bu mübarek rahmet gecesine Berat Kandili demişler.

Her mübarek gece vakti olduğu gibi bugün de kandillerin dinde yerinin olmadığına dair takım lakırdılar dinleyeceğiz. Birileri, bıkmadan usanmadan bu iddialarını dile getirirler. Bizce öyle düşünmelerinde ve inanmalarında bir sakınca yok. İtirazımız, inançlarını bize tek doğru imiş gibi dayatmalarına.

Kandillerin halkın İslam’ı benimsemesinde ve yaşamasında mühim rolü var

Kandiller dinin daha çok kültür tarafına bakan kısmında yer alır. Dinî yaşantının çerçevesini her ne kadar akait ve ilmihal kitaplarında anlatılanlar belirlese de o kitaplarda anlatılanların uygulanması milletten millete, yani kültürden kültüre değişir ve her kültür dinî akîde ve ibâdetleri kendi tarihsel gelişimi içinde, kendilerine kolay gelecek şekilde tatbik eder. Bayramların ve kandillerin kutlanmasındaki farklılığın altında bu sosyolojik ve antropolojik gerçek yatar. Dolayısıyla farklı milletlerin yaşadığı dini tecrübeler sadece kitaplarda yazılanlar ile açıklanamaz. Sosyoloji, antropoloji ve halkbilim gibi disiplinlerden de yararlanmadan izah etmek mümkün değildir. İlahiyat fakültelerinde bu derslerin okutulmasının nedeni de budur. Çünkü din hayattır, hayatın içindedir ve insan içindir.

Anlattıklarımı bir örnek üzerinden biraz daha açayım.

Mesela Afrika’nın içlerinde, ortalarında yaşayan ve her biri farklı dil konuşan yerlilerin, Müslüman olmadan önceki inanışlarında bir yüce yaratıcı ve bu yaratıcının yeryüzünde sembollerine hürmet inancı olduğu bilinir. Yerliler, doğum, evlenme, sünnet, ölüm, yağmur, hasat ve benzeri olayların cereyan ettiği vakitlerde, yaşadıkları mekan ve sahip oldukları nesnelere göre ilâhlar, ruhlar, muhtelif tabiat güçleri adına törenler, ayinler düzenlerlerdi. Bu törenlerde kurbanlar keserler, dualar ederlerdi. Yerlilerin kültürünü biçimlendiren bu inançları onların Müslüman olmasını kolaylaştırdı. Bayram ve kandil gibi mübarek gün ve geceleri alışkın oldukları törenlere benzer şekilde, dualar ederek, cemaatle namaz kılarak, geleneksel sazları eşliğinde ilahiler söyleyerek idrak ettiler. Değişen şey, tanrılarının sembolü olduğuna inandıkları nesneler yani putlar ve doğa üstü güçlerin yerini Allah’ın, mutlak ve tek yaratıcının alması idi. Önceki inançlarına göre daha sağlam ve mantıklı esaslara dayalı bu törenler sayesinde İslâm’a kolayca intibak ettiler.

Biz Türkler de farklı değiliz

Türkler de Müslüman olmadan önce göktanrı ve atalar kültü inançlarına sahipti ve doğaya, ağaçlara, dağlara, taşlara, sulara kutsiyet atfederlerdi. Müslüman olduktan sonra, Tur Dağını, Hira’yı, Sevr’i, Nil’i, balığı, deveyi, taştan su çıkmasını, ağlayan kütüğü ve daha birçok mucizeyi öğrenince inançları ile arasında yakınlık kurdu ve yaşantılarına dahil etti. Bugün halkımızın inanç pratiğinde İslam öncesi yaşantımızın etkilerinin de olduğunu görüyoruz. Bu konuda ayrıntılı bilgiyi Ahmet Yaşar Ocak hocamızın kitaplarında bulabilirsiniz.

Kandillerde meyhanelerin açılmaması, dindar ve mütedeyyin olmasa da bu gecelerde camiye giden veya namaz kılanların olması, halkın önemli bir kısmının dinle olan bağlarını oluşturduğunu gösteriyor. İbadet etmedikleri için vicdanları rahatsız olanların kandiller vesilesi ile sadaka verdikleri, birtakım iyiliklerde bulunduklarını da biliyoruz.

Kitabî olan ile tecrübî olan her zaman farklı olur ve olacaktır. Bununla birlikte tecrübî olanların da bir sınırı olmalıdır. Bu sınır haramlar ve tevhid akidesidir.

Mekke’de de kandiller ihya edilirdi

Dokuzuncu asır Mekke’sinde yaşanan bir Berat gecesini Fâkîhî’den öğreniyoruz: Berat gecesi günü Mekkeliler namaz kılmak, Kabe’yi tavaf etmek ve Kuran okumak için Mescid-i Haram’a, Kabe’ye giderlermiş ve geceyi orada geçirirlermiş. 12. Asırda Mekke’yi ziyaret eden İbn Cübeyr’in gördükleri de Fakîhî’nin anlattıklarından farklı değil. Camide kandillerin yakılması ise bir Berat kandilinde Şam’da Emeviyye Camii’nde gerçekleşiyor. Berat gecesinde halka tatlı dağıtma geleneğini başlatan ise Selçukluların büyük veziri Nizamülmülk’ün büyük oğlu Fahrülmülk’tür.

Berat mumu ve şamdanı

Bir de bu gecenin ismi ile anılan mumumuz var. Berat gecesi sabahlara kadar süren namaz kılınma adeti vardı. Özellikle bu gelenek şehrin büyük camilerinde yürütülürdü. Berat namazı sabaha kadar sürdüğü için normal mumlar yetmezdi. Bunun için sabaha kadar yanacak ve aydınlatacak özellikle mumlar yapılır. En kısası bir metre uzunluğunda olan bu mumlar iki metreye kadar çıkan bu muma Berat mumu, bu mumların konulduğu şamdana da Berat şamdanı adı verilirdi. Berat şamdanları ise mihrabın iki yanına konulduğu için mihrap şamdanı da denilir. İlk Berat mumunun ise II. Selim döneminde yapıldığı söylenir.

Kim ne derse desin. Kandillerde camilere gideceğiz, namazlar kılıp dualar edeceğiz. Sevdiklerimin kusurlarını bağışlayıp çevremize tatlı ikram edeceğiz. Bu tatlı bazen bir lokma tatlısı olacak bazen de tatlı dil, güler yüz, muhabbetle bakan bir çift göz olacak.

Kandiller dinimizle aramızdaki bağı güçlendiren iptir. Bu ipin kopartılmasına izin vermeyeceğiz.

Kandiliniz mübarek olsun. Yaktığınız muhabbet mumunuz hiç sönmesin.

İsmail Güleç

ETİKETLER:
YORUMLAR

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yukarıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.