GÖNÜLLÜ MEVLEVÎ TABURU NİÇİN VE NASIL TEŞEKKÜL ETTİ?
BİRİNCİ DÜNYA SAVAŞI’NDA GÖNÜLLÜ MEVLEVÎ TABURU NİÇİN VE NASIL TEŞEKKÜL ETTİ?[1]
Nuri Köstüklü
Giriş- Kavramlar Meselesi: “Alay” mı, “Tabur” mu?
Araştırmamızın başlığında “Alay” yerine özellikle “Tabur” ifadesi kullanılmıştır. Öncelikle bu konunun açıklanmasını gerekli görüyoruz. Çünkü konu ile ilgili bazı yayınlarda bu husus, dikkatlerden kaçarak, “Mücahidîn-i Mevleviyye Alayı”, “Gönüllü Mevlevi Alayı” vb. ifadelerle kuruluşundan itibaren “Alay” olarak adlandırıla gelmiştir. Hâlbuki kuruluş sırasındaki yazışmalar ve kaynaklarda “Tabur” ifadesi açıkça yer almaktadır.
Harbiye Nezareti Ordu Dairesi resmi bir yazısında; “… 1330 kanun-ı evvelde … Mevlevi Taburu namıyla bir tabur teşkil” edildiğini[2] belirtmektedir. Kuruluş sırasında, ilgili makamlarla olan bütün yazışmalarda “Mevlevi Taburu” ifadesi kullanılmıştır[3]. Mevlevi gönüllülerinin bağlı bulunduğu 4. Ordunun Komutanı Cemal Paşa, Hatıralarında; Veled Çelebi’den bahsettikten sonra; “… Kendisi Mevlevi Gönüllü Taburu adı ile bir birlik tertip ederek Suriye’ye gelmişti ki, Veled Çelebi Hazretlerinin bu fedakârlıkları takdire layıktır.”[4] ifadelerini kullanmaktadır. Yine kuruluş sırasında Tabur adına yazılan şiir, güfte ve yapılan bestelerde “Mevlevi Taburu” ifadesinin sıkça vurgulandığını görüyoruz. Mesela, Halep Mevlevihanesi post-nişîni Ahmed Remzi Dede tarafından yazılan ve yine Halep Maarif Müdürü Nezih Bey tarafından nev’eser makamında bestelenen güfte; “Mevlevi Taburu teşkil eyledi Sultan Reşad/ Avn-i Hakk’la eyleriz meydan-ı harpte bir cihad” mısralarıyla başlıyor idi. Örneklerini burada vermeyi zâit gördüğümüz bu ve benzeri konu ile ilgili hemen bütün kaynaklarda “tabur” ifadesi geçmektedir. Ancak, kuruluşundan yaklaşık 20 ay sonra Ağustos 1332’de (1916) iki taburlu bir alay hâline dönüştürülmüş[5] ve bu tarihten sonra “Mücahidîn-i Mevleviye Alayı” veya kısaca “Mevlevi Alayı” olarak şöhret bulmuş idi[6].
Adlandırma konusunu bu şekilde açıklığa kavuşturduktan sonra şimdi Mevlevi Taburu’nun niçin teşekkül ettiği, sorusunu sormak istiyoruz. Bu soruya cevap ararken öncelikle dönemin karakteristiğine kısaca göz atmamız gerekiyor.
Gönüllü Mevlevi Taburu Niçin Teşekkül Etti?
Balkan Savaşı ve arkasından patlak veren Birinci Dünya Savaşı, Osmanlı Devleti açısından fevkalade zor şartları beraberinde getirdi. Özellikle, lojistik ihtiyaçlar ve insan kaynakları bakımından neredeyse tükenme noktasına gelinmiş bulunuyordu. Bunun yanında, eskilerin 93 Harbi dediği 1877-78 Osmanlı- Rus Savaşı ile başlayan Trablusgarb ve Balkan savaşlarıyla yaşanan mağlubiyetler, toplumun psikolojisini, moral ve motivasyonunu olumsuz olarak etkilemişti.
Osmanlı Devleti, Birinci Dünya Savaşı’na girmek mecburiyetinde kaldığında, bütün bu zorluk ve imkânsızlıklara rağmen, var olabilmenin mücadelesi içine girdi. Bu mücadelede, ordu birliklerinin yanı sıra gönüllü birliklerin de önemli bir misyonu üstlendiğini biliyoruz. Aslında gönüllü uygulamasının asırlar öncesinden beri Türk tarihinde türlü değişikliklerle uygulana geldiğini biliyoruz. Ama Trablusgarb ve Balkan savaşlarından itibaren insan kaynaklarının gittikçe azalması, mağlubiyetler vd. dönemin şartları, hem lojistik hem de moral bakımından gönüllülük sisteminin artarak canlanmasını mecbur kıldı. 1911-1912 Türk-İtalyan Savaşı yerli halk ve gönüllü subaylarla yürütüldü. Balkan savaşında gönüllü birliklerin etkili olduğunu söyleyebiliriz. Birinci Dünya Savaşında bütün vatan coğrafyası ve özellikle Doğu Anadolu’da gönüllülük sistemi çok yaygınlaştı. Çarpıcı bir örnek vermek gerekirse, Birinci Dünya Savaşı ve Milli Mücadele’de sırf Kiğı kazası halkınca 3 Tabur gönüllü milis kuvvet teşekkül etti[7]. İstiklal Savaşı, düzenli orduya geçinceye kadarki 1,5 yıl gönüllülerle yani Kuva-yı Milliye ile yürütüldü dersek hiç de abartmamış oluruz. Bütün bu gelişmelerin gerekçesinde, insan kaynakları yetersizliği ve lojistik ihtiyaçlar bulunmakla birlikte, toplumun maneviyatını yükseltmek, ona moral ve motivasyon kazandırmak gibi bir sebebin de etkili olduğunu biliyoruz.
Bu cümleden olmak üzere, gönüllü hareketlerde tasavvufi kurum, dinî şahsiyet veya kavramlara özellikle ağırlık verilmiş idi. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, yakın Türk tarihine baktığımızda gönüllü milis teşkilatların oluşumunda veya bizzat teşkilat içinde müftü, imam, vb. din görevlisi veya dinî kültürü ağırlıklı şahsiyetler hep bulunagelmiştir. Mesela Batı Anadolu’da ve diğer yerlerde Kuvâ-yı Milliye’nin teşekkülünde yöredeki müftü veya din görevlilerinin çok etkili olduğunu biliyoruz. Denizli’de, Müftü Ahmet Hulusi Efendi, Tavas’da Müftü Cennetzade Tahir Efendi, Çal’da Müftü Ahmet İzzet, Sarayköy’de Müftü Ahmet Şükrü, Buldan’da Müftü Salih Efendizade Mehmet, Acıpayam’da Müftü Hasan Efendi, Isparta’da Hafız İbrahim ve Mevlevi Şeyhi Ali Dede, Uluborlu’da Müftü Tahir Efendi, Burdur’da Müftü Halil Efendi[8], Afyon’da Müftü Şükrü Efendi, Edirne’de Müftü Şaban ve Mevlevi Şeyhi Selahaddin Efendi, Konya’da Post-nişîn Abdülhalim Çelebi ve Konya müftüsü, Kastamonu’da şeyh Amil Çelebi ve burada isimlerini saymakla bitiremeyeceğimiz daha niceleri bölgelerindeki milis gönüllü teşkilatların oluşumunda öncülük ettiler. Aslında bu tablo, Birinci Dünya Savaşı ve İstiklal Savaşı’nda bütün vatan coğrafyası için geçerli bir tablo idi. Bütün bu gerçekler bize, gönüllülüğün motivasyonunda “din” veya “dinî kavramların” işin tabiatında var veya olması gereken olgular olduğunu gösteriyor.
Birinci Dünya Savaşına girerken, tasavvufi kurumlar içerisinde Konya merkez olmak üzere teşkilatlanma ve hiyerarşik ilişkiler açısından en organize olan kurumun Mevlevihane olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Öteyandan, Gölpınarlı’nın da dediği gibi Mevlevihanenin, 17. Yy.dan itibaren bir devlet kurumu özelliğini taşıması[9], dönemin padişahı Sultan Mehmed Reşad’ın Mevlevi olması ve Yenikapı Mevlevihanesinde Abdülhalim Çelebi tarafından kendisine kılıç kuşatılması[10] da, Mevlevilerce oluşturulacak bir gönüllü birliğin teşekkülünü teşvik eden sebepler arasında görülmelidir diye düşünüyoruz. Belki bu sebeplere bazı araştırmacıların da söylediği gibi, zaman zaman Jön Türklerle ilişkilendirilerek[11] Mevlevilerin teşkilatçı özelliğinin öne sürülmesi eklenebilir.
Sonuç itibarıyla Mevlevi Taburu niçin teşekkül etti, sorusunun cevabını: yukarıdan beri ele aldığımız tarihi gerçekler ve gerekçeler çerçevesinde; 1-Dönemin insan kaynakları durumu, lojistik ihtiyaçlar, 2- Halkın moral ve motivasyonunun yükseltilmesi ve bunda dinî kavram ve olguların önemi, 3- O günün şartlarında mevcut tasavvufi kurumlar içinde Mevlevihanenin organize ve teşkilatçı özelliği vb. sebeplerde aramak gerektiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.
Şimdi, Mevlevi Taburu’nun nasıl teşekkül ettiğine ana hatlarıyla bakmak istiyoruz;
Mevlevi Taburu Nasıl Teşekkül Etti?
Mevcut kaynaklar çerçevesinde, Mevlevi Taburu’nun cihad-ı ekber ilanından itibaren aşağı -yukarı üç aylık bir sürede teşekkül ettiğini anlıyoruz.
Bilindiği üzere, İtilaf devletlerinin daha resmen savaş ilan etmeden Osmanlı topraklarını bombalamaya başlaması ve 2 Kasım’da Rusya, 5 Kasım’da İngiltere ve Fransa’nın resmen savaş ilan etmeleri üzerine Osmanlı Devleti 11 Kasım 1914’te tabii olarak savaş kararını aldı. Savaş ilanından iki gün sonra Padişah Sultan Reşad “cihad-ı ekber” ilan ederek[12] dünya Müslümanlarını mücadeleye davet etti. Tabii ki bu davet öncelikle, Anadolu vatan coğrafyasında etkisini göstermeye başladı. Bu etki alanları içerisinde dönemin iki önemli tasavvufi zümresi Mevleviler ve Bektaşiler ile diğer bazı ehl-i tasavvufu öncelikle belirtmemiz doğru olacaktır.
4. Ordu Komutanı olarak Filistin cephesine tayin edilen Bahriye Nazırı Cemal Paşa, görev yerine gitmek üzere 21 Teşrin-i sani 1330 (5 Aralık 1914) de Haydarpaşa’dan ayrılıp 36 saat sonra Konya’ya geldiğinde yaşadıklarını şöyle anlatıyor;
“Vali Azmi Bey’in himmetiyle Konya ahalisinin pek hararetli istikbaline (karşılamasına) mazhar oldum. Bu vesileden istifade ederek Mevlânâ Celaleddin-i Rumî Hazretlerinin mübarek mezarlarını ziyaret ettim. O sırada Veled Çelebi Efendi Hazretleri ile tanıştım. Kendileri bir gönüllü müfrezesi ile Mısır seferine iştirak edecek olurlarsa, Hz. Mevlânâ’nın ruhaniyetinden ordumun müstefid olacağını (faydalanacağını), söz arasında söylemiştim. Gerçekten benim hareketimden bir müddet sonra kendisi ‘Mevlevî Gönüllü Taburu’ adı ile bir birlik tertip ederek Suriye’ye gelmişti ki, Veled Çelebi Hazretlerinin bu fedakârlıkları takdire lâyıktır”[13].
Cemal Paşa’nın bu sözlerinden, Gönüllü Mevlevî Taburu’nun oluşmasında kendisinin teşvik edici olduğunu görüyoruz. Hatta bunun da ötesinde, Cemal Paşa böyle bir organizasyon fikrinin önce kendisinden çıktığı mesajını vermektedir. Ancak, Cemal Paşa’nın bu ifadelerini ihtiyatla karşılamak lâzım. Çünkü, bu günlerde, gerek Mevlevîhâne, gerekse saray ve ordu birimleri içinde gönüllü teşekkülü yönünde hazırlıklar da zaten yapılmakta idi. Tabii ki, bir Ordu Komutanı ve Bahriye Nazırı olarak Cemal Paşa’nın bizzat, Veled Çelebi’ye bu yoldaki teşvikleri şüphesiz Mevlevîleri cesaretlendirmiş olmalıdır.
Aralık ayının ilk yarısında Konya’da oldukça hareketli günler yaşandığını görüyoruz. 14 Aralık (1 Kanun-ı evvel) tarihli İkdam gazetesi bize bu günlerde yaşananları ayrıntılı bir şekilde aktarmaktadır. Gazetenin haberine göre; Cihad-ı mukaddesin ilanı Konya’da büyük bir yankı uyandırdı. Cihad haberi duyulur duyulmaz ulemâ ve eşrafın tamamı Müdâfaa-i Milliye Cemiyeti şubesinde toplanarak fevc fevc akıp gelen gönüllülerin kaydına başlandı. Konya’nın önde gelen ulemasından 12 kişi ilk toplantıda gönüllü kaydoldular. Özellikle Veled Çelebi, Mevlevîlerden gönüllüler teşkiline girişti. Şehirde cihad için büyük bir şevk ve arzu vardı. Her ferd din ve devlet düşmanlarına karşı son nefesine kadar çalışmaya ve bu uğurda canını feda etmeye hazır bulunduğunu beyan ediyordu. Köylere gönderilen teşvik heyeti halk tarafından sevinçle karşılanıyordu[14].
Konya’da bu gelişmeler olurken, aynı günlerde Veled Çelebi, söz konusu gönüllü kuvvetin teşekkülü için, ilgili makamlar nezdinde teşebbüslere başladı. Veled Çelebi, 19 Aralık 1914’de (6 Kanun-ı evvel 1330) Dâhiliye Nezâreti’ne gönderdiği yazıda; İstanbul’daki şeyhlerin ve ihvanın toplanmasıyla Konya’ya gönderilmesi hususunda ilgililere gerekli emirlerin verilmesini arz etti. Veled Çelebi bu yazısında aynen şöyle diyordu;
“Dâhiliye Nezâret-i Celilesi’ne
Amme-i müslimîne farz-ı ayn olan Cihad-ı ekbere tâife-i sâdıka-i Mevlevîye’nin bir gönüllü taburu teşkil eylemek suretiyle iştirakı, cihet-i askeriyece tekarrür eyleyüb (kararlaştırılıp) makrûn-ı müsâade-i seniyye-i cenab-ı hilâfetpenahî (Padişahdan izin verilmiş) olmağla arz-ı şükran ve İstanbul’daki meşâyih ve ihvanın derciyle (toplanmasıyla) Konya’ya irsali (gönderilmesi) babında lâzım gelecek inâyet-i devletlerinin lâzım gelenlere emr ü ferman buyurulması müsterhamdır, ferman”[15]. Bu ifadelerden, gönüllü Mevlevi Taburu’nun Padişah ve askeri makamların emir ve bilgisi dahilinde teşekkül etmeye başladığını anlıyoruz.
Veled Çelebi, hemen Konya Askerlik Dairesi’yle de irtibata geçerek (19 Aralık 1914), Gönüllü Mevlevî Taburu oluşturulması sürecinde, askerî makamlardan kendisine gönderilen resmî telgraflar gibi, kendisinin de teşkilatlanma ile ilgili olarak Mevlevî şeyhlerine ve diğer ilgililere göndereceği tebligatın askerî makamlarca resmen tebliğ edilebilmesi hususunda yardımcı olunmasını arzu etti[16]. Veled Çelebi, yine aynı gün Konya Askerlik Dairesine gönderdiği bir başka yazıda; Mevlevî çelebilerinden taburlarda bulunan üç-beş zatın kendisinin komutası altında oluşturacağı Mücahidîn-i Mevlevîye’ye teslim ve iâdesi hususunda yardımlarını istedi[17].
Mevlevî Taburu’nun teşekkülü yolundaki çalışmalar ve hazırlıklar devam ediyordu. Veled Çelebi, diğer bazı Mevlevî şeyhlerine maiyetleriyle birlikte Tabur’a katılmaları yolunda yazılar yazdı. Ancak, bu işlerin kolaylıkla yürütülmesi için ilgili resmî makamların da yardımlarına ihtiyaç duyuluyordu.
Bu cümleden olmak üzere, 20 Aralık’ta Harbiye Nezâreti’ne gönderdiği arzda; Hükümet ve askerî yetkililerin şeyh efendilerle ortaklaşa çalışma içinde bulunarak, orada bulunan bütün Mevlevîlerin sevki hususunda her türlü koruma ve yardımın yapılması için ilgili vilayet ve müstakil liva mutasarrıflıklarına gerekli emirlerin verilmesi hususunu istirham etti[18]. Gerekli emirlerin verilmesi arzu edilen ve mevlevîhane bulunan valilik, mutasarrıflık ve kaymakamlıklar şunlar idi; İzmir, Edirne, Ankara, Kastamonu, Haleb, Şam, Sivas, Burusa, Karahisar-ı sâhib, Kütahya, Manisa, Gelibolu, Urfa, Ayıntab, Lazkiye Maraş, Kudüs, Trablus, Aydın, Muğla, Tokad, Samsun, Erzincan, Burdur, Isparta, Eğirdir, Niğde, Çorum, Amasya, Antalya, Ertuğrul, Kerkük, Kayseri, Eskişehir, Aydın, Güzelhisarı, Ermenek, Kilis, Beyşehri, Tire, Denizli, Demirci, Ulukışla[19]. Ayrıca Harbiye Nezâreti’nden, gönüllü taburun oluşturulmasında ihtiyaç duyulacak kişilerin gönderilmesi de istendi[20].
Bu arada, söz konusu oluşumu teşvik için Padişah’ın Sancak-ı şerif ihsan buyurduğu haberi Konya Valiliği kanalıyla Veled Çelebi’ye resmen ulaştığında, Veled Çelebi, Saray’a kendisi ve ihvanı adına şükranlarını bildirdi[21].
Gönüllü Taburun teşekkülü yönündeki çalışmalar bütün hızıyla devam ediyordu. Hâlen bir kıtada asker olan veya askerliği tecil edilmiş veya bunların dışında hangi kişilerin birliğe alınacağı hususunda, ilgili makamlar arasında pek çok yazışmaya rastlıyoruz.
Konya Valisi İzzet, 27 Aralık’ta (14 Kanun-ı evvel) Harbiye Nezâreti’ne gönderdiği bir yazıda; “Mevlevîlerden teşkil etmekte olan gönüllü taburuna, te’cil edilmiş efradın da iştirakı istid’a olunuyor (isteniyor). Asker olup hâlen mezun addolunan efraddan arzu edenleri bu tabura iltihakına müsâade ve tabura iltihak etmek üzere buraya gelmelerine engel olunmamasının kolordulara emr ve tebliğ buyurulması”nı arz etti[22]. Harbiye Nezâreti de bir gün sonra Konya Vilayetine gönderdiği cevabi telgrafta; teşekkül edecek tabura iltihak edeceklere kolaylık gösterilmesi hususunda ilgili makamlara gerekli talimatın verildiğini[23], ancak mezun olup henüz davet edilmemişlerin Mevlevî Taburu’na katılmaları uygun olmakla birlikte, silahaltında bulunanların iltihakının uygun olmadığını bildirdi. Bir tereddüde meydan vermemek için bu durum takip eden günlerde ayrıca, Sivas’da 10. Kolordu Kumandanlığına[24], I. Kolordu[25], 4. Kolordu[26], 6. Kolordu[27] Kumandanlıklarına ve diğer ilgili birliklere de yazıldı.
Konya Valisi İzzet, yine aynı gün 27 Aralık’ta Harbiye Nezâreti’ne gönderdiği bir diğer arzında; Konya Amele Taburunda istihdam edilmekte olan tekyede (türbede) neyzen, mutrıb vazifesini ifa eden yirmi neferin Gönüllü Mevlevî Taburu’na iltihak ettirilmelerini Çelebi Efendi’nin arzu ettiğini belirtmiştir. Herhâlde, bu sanat erbabının durumu biraz farklı olmalı ki, Harbiye Nezâreti, bu talep üzerine Levâzımata ve Ordu Dairesi’ne gönderdiği yazılarda söz konusu 20 neferin Gönüllü Tabur’a iltihaklarının uygun olacağını bildirmiştir[28].
Bu günlerdeki Harbiye Nezâreti ile ilgili kolordular ve diğer ilgili makamlar arasındaki yazışmalardan, Gönüllü Mevlevî Taburu’nun teşekkülünde, -bazı istisnalarla birlikte- prensip olarak hâlen silahaltında bulunanlar dışındaki kişilerin tabura alınmasının kararlaştırıldığını ve bu yolda yapılacak hizmetlerin teşvik edildiğini anlıyoruz.
Söz konusu tabura katılacak gönüllülerin özlük hakları konusunda da yine askerî makamlar katında ciddî bazı çalışmaların yapıldığını görüyoruz. Henüz silahaltına alınmamış ama askerlik yaşına gelmiş 1310 (1894) doğumlu mükelleflerden bu gönüllü tabura katılacak olanlar, akranlarının askere alınıncaya kadar gönüllü taburdaki hizmetleri, normal mükelleflik hizmetlerinden mahsub edilecek idi[29].
Yine özlük hakları çerçevesinde, gönüllü taburda memur olarak silahaltına alınanların durumlarına da açıklık getirilmiştir. Bu durumdakiler hakkında 24 Eylül 330 tarihli kanunda belirtildiği şekliyle, hâlen diğer birliklerdeki muvazzaflara yönelik uygulamanın aynısı tatbik edilecek idi.
Bu konuda düşülen tereddüt dolayısıyla Dâhiliye Nezâreti’nin, Harbiye Nezâreti’ne gönderdiği 30 Ocak 1915 (17 Kânun-i sâni 1330) tarihli yazıya[30], Harbiye Nezâreti özetle;
“Mevzu-ı bahs olan Mevlevî Gönüllü Taburu, Nezâret-i Celile (Harbiye Nezâreti) ile haberleşilerek teşkil edilmiş ve kararlaşdırılmış olduğundan dolayı, … Mevlevî Taburu’na alınan memurînin askerî sınıflarına göre, kanun hükümlerinin tatbiki (uygulanması) tabiidir…”[31]. şeklinde cevap vermiştir.
Yine aynı şekilde Evkaf Nezâreti’ne de bu yönde açıklamalar gönderilmiştir[32]. Bu kuruluş aşamasında, Mevlevîhane mensuplarıyla birlikte, alınan karar gereğince muhibban[33] ve diğer sûfî kurumlardan da Tabura katılanlar oluyordu.
Görüleceği üzere, Gönüllü Mevlevî Taburu’nun teşekkülü hususunda başta Harbiye Nezâreti ve askerî makamlar olmak üzere Çelebilik makamı ve diğer ilgili kurumlar arasında ciddî bir yazışma trafiği bulunmakta idi.
Zaman içerisinde gönüllü kuvvetin, teşekkülü hız kazandı. Daha önce de belirttiğimiz üzere, hâlen silahaltında bulunanların Tabura katılmalarına izin verilmemekle beraber, Veled Çelebi’nin bazı birliklerde bulunan bazı Mevlevîlerin kurulacak gönüllü tabura katılmalarına izin verilmesi yönünde ısrarcı davrandığını görüyoruz[34]. Bu ısrarlar karşısında, Konya’daki birliklerin dışında, başka birliklerde bulunan bazı Mevlevîlerin Gönüllü Tabur’a katılmasına müsaade edildiğini görüyoruz[35].
Böyle bir organizasyonun oluşturulması safhasında, şüphesiz ilgili askerî makamlarla olduğu kadar mevlevîhanelerin de kendi aralarında yoğun bir haberleşme trafiği yaşanıyordu. Gönüllü Taburun Komutanı sıfatıyla Veled Çelebi, ilgili makamlardan Mevlevîhaneler arasında çekilecek telgrafların ücretsiz kabul edilmesini istedi. Posta, Telgraf ve Telefon Nezâreti, bu durumu Dâhiliye Nezâreti’ne bildirdi[36].
Dâhiliye Nezâreti de hemen iki gün sonra gönderdiği cevapta;
“Çelebi Efendi Hazretlerinin Mevlevî Taburu teşkilatına müteallik olmak üzere Mevlevîlerin bulundukları yerler arasında teâtî edecekleri (çekecekleri) telgrafların Başkumandanlık Vekâlet-i Celilelerinin iş’arı vechle askerî telgrafnameler gibi meccanen (para almadan) kabulü gerektiğini ve icap edenlere ona göre tebligat yapılması” [37] talimatını verdi.
Yukarıdan beri anlattığımız, aşağı- yukarı Aralık ayının ikinci haftasından itibaren başlayan Gönüllü Mevlevî Taburu’nun kuruluş çalışmaları, bir ay gibi kısa ama yoğun mesâinin sonunda meyvelerini vermeye başladı. Ocak ayının ikinci haftasında, 800 kişilik bir gönüllü rakamına ulaşıldı[38] .
4. Ordu emrinde bulunacak olan bu gönüllü tabura ordudan da subaylar tayin edildi. İstanbul ve civar il ve ilçelerde bulunan Mevlevî ve Mevlevî addolunan gönüllüler, İstanbul’da toplanıp buradan Konya’ya hareket edecek, İstanbul’a uzak ama Konya’ya yakın olan yerler gönüllüleri ise kendi imkânlarıyla Konya’ya gidecek, Doğu Anadolu ve Şam cephesine daha yakın olan diğer yerlerden katılacak gönüllüler ise doğrudan Şam’a gidip orada buluşacaklardı. İstanbul’da toplanacak kafileyi Konya’ya Komutan Veled Çelebi’ye teslim etmek üzere, Çelebi’nin İstanbul’da kapı çuhadarı (umumî vekili) olan Yenikapı Mevlevîhanesi Şeyhi Abdülbaki Efendi, Komutan vekili olarak görevlendirildi[39]. Ayrıca, tabura ordudan da bazı subaylar tayin edildi. Bu kişiler 16 Ocak 1915 cumartesi günü Konya’ya hareket edecekler idi[40].
Artık İstanbul’da toplanıp Konya’ya hareket etmek zamanı yaklaşıyordu. Kastamonu Mevlevî Şeyhi Amil Çelebi de kırkı geçkin dervişanı ile gönüllü tabura katılmak üzere hazırlıklarını tamamlamıştı. Ancak bu kadar kişinin iaşe ve yol masrafları da bir yekûn tutacağı için Şeyh, Vilayetten 6.000 kuruş kadar bir para talep etti. Kastamonu Valisi Reşid, bu talebi 20 Ocak (1915) tarihinde Dâhiliye Nezâretine telgrafla arz etti[41]. Dâhiliye Nezâreti ise hemen bir gün sonra gönderdiği cevapta; “cihada gidecek Mevlevî dervişânının hükümetçe iaşesi için istenilen paranın hükümetçe verilmesinin mümkün olmadığını ve hiçbir yerde de verilmediğini”[42] bildirdi.
Bu yazışmadan da açıkça anlaşılacağı üzere, gönüllüler, tabura katılıncaya kadar yapacakları masrafları kendileri karşılayacak idi. Bu şekilde, ilgili askerî ve mülkî makamlar ile Çelebilik makamının fevkalâde gayretli çalışmaları sonucu oluşturulmaya çalışılan gönüllü tabur, cepheye harekete hazır bir duruma yaklaştı. Bir taraftan kendi imkânlarıyla doğrudan Konya’ya veya Şam’a hareket edecekler hazırlıklarını yaparlarken, diğer taraftan İstanbul’dan Konya’ya hareket edecek esas kafile toplanmaya başlayacaktır.
Ocak sonlarından itibaren pek çok Mevlevi gönüllü İlk toplanma yeri İstanbul’a gelmeye başladı. Bu gönüllüler, Tabur’u Veled Çelebiye teslim etmek üzere, Şeyh Abdülbaki Efendi’nin komutasında ve Padişah’ın lütfettiği sancakla birlikte 13 Şubat’ta İstanbul’dan Konya’ya hareket ettiler. Şubat’ın ilk haftası içinde, Ankara, Kastamonu, Çankırı ve yakın diğer Mevlevihane şeyhleri maiyyetleri ile birlikte Konya’ya doğru yola çıktılar. Aşağı-yukarı iki hafta içinde Konya dışından gelen Mevlevilerle tekemmül eden Mevlevi Taburu, gerekli hazırlıklar yapıldıktan sonra 26 Şubat (1915) Cuma günü, bütün il protokolü ve askeri ve sivil makamlar ile hemen bütün Konyalıların iştirak ettiği coşkun törenler ve dualar eşliğinde trenle Filistin Cephesine uğurlandı[43].
Sonuç
İleriki aylarda 2 Taburlu Alay’a dönüşerek Filistin Cephesinde 4. Ordu emrinde özellikle askerin moralinin yükseltilmesi ve lojistik alanda fevkalade hizmetlerine şahit olacağımız bu gönüllü vatan erleri, en zor şartlarda bile Türk milletinin teşkilatçı özelliği ile vatan savunmasında neler yapabileceğinin kaydını tarihe düşmüş oldular.
[1] 22-24 Ekim 2015 tarihleri arasında Kırıkkale Üniversitesi’nde (Kırıkkale) yapılan Uluslararası Birinci Dünya Savaşı’nda Mevlevi Alayı ve Gönüllü Topluluklar Sempozyumu’na sunulan bildirinin genişletilmiş ve yeniden değerlendirilmiş hâlidir.
[2] Genel Kurmay Başkanlığı, Askeri Tarih ve Stratejik Etüd Başkanlığı (=ATASE) Arşivi, Kutu:71, Gömlek:65, Belge nu:65-1.
[3] Bu konudaki yazışmalar hakkında bkz., Nuri Köstüklü, Vatan Savunmasında Mevlevihaneler (Balkan Savaşları’ndan Milli Mücadele’ye), Atatürk Araştırma Merkezi yay., Ankara 2010, s.69-76. (İlk baskı, Çizgi Kitabevi, Konya 2005)
[4] Cemal Paşa Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı, Hatıralar, (Tamamlayan ve düzenleyen Behçet Cemal), Çağdaş Yay., İstanbul 1977, s.185- 186.
[5] ATASE Arşivi, Klasör: 56, Dosya:222, Fihrist:26
[6] Abdülbaki Gölpınarlı bu konuda şunları söylüyor: “Mevlevî Taburu sananlar yanılıyorlar. Elimizde Yenikapı Mevlevihanesi’nin Şeyhi Abdülbaki’ye verilmiş bir vesika var. Bu vesikada damga; ‘Hazret-i Mevlânâ Post-nişînliği Alay Kumandanlığı, aded’ yazısını ihtiva ettiği gibi, altta bulunan ve üstüne Veled Çelebi tarafından imza atılmış olan ortası ay-yıldızlı resmî mühürde de ‘Mücâhidîn-i Mevleviye Alay Kumandanlığı’ yazısı var” (Abdülbaki Gölpınarlı, Mevlânâ’dan Sonra Mevlevilik, İstanbul 1953, s.177, dipnot, 216).
Burada Gölpınarlı fark edemediği ve dikkatinden kaçan çok önemli bir husus vardır. Gölpınarlı, bahsettiği belgenin tarihini vermemektedir. Bahsettiği bu belge Ağustos 1332 ve sonraki bir tarihe ait olmalıdır. Metin içinde delilleriyle ele aldığımız üzere, söz konusu gönüllü birlik Kanun-i evvel 1330’da önce “tabur” olarak kurulmuş ve Ağustos 1332’ye kadar bu adla anılmıştır.
[7] Ayrıntılı bilgi için bkz., Nuri Köstüklü, “Kiğı Müdafaa-i Hukuk Cemiyetine Ait Bazı Yazışmalar”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 2013, sayı:87, s.141- 197.
[8] Nuri Köstüklü, Millî Mücadele’de Denizli Isparta ve Burdur Sancakları, Atatürk Araştırma Merkezi yay., Ankara 1999, s.65- 115.
[9] Abdülbaki Gölpınarlı, A.g.e., s.248
[10] Abdülbaki Gölpınarlı, A.g.e., s.273-276.
[11] Mevlevilerin Jön Türklerle ilişkileri hakkında bkz., Ahmet Cahit Haksever, Modernleşme Sürecinde Mevleviler ve Jön Türkler, H Yay., İstanbul 2009.
[12] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA), DH-SYS, 22-4/2, Dosya:123-12, sıra:35
[13] Cemal Paşa Bahriye Nazırı ve 4. Ordu Kumandanı, Hatıralar, (Tamamlayan ve düzenleyen: Behçet Cemal), Çağdaş Yay., İstanbul 1977, s.185- 186.
[14] İkdam, “Konya’da: Osmanlı Heyet-i İstihbariyesinden”, 1 Kanun-ı evvel 1330 (14 Aralık 1914)
[15] S.Ü. Mevlânâ Araştırmaları Merkezi Uzluk Arşivi, Veled Çelebi’ye Aid Yazışmalar (bundan sonra bu tasnif için VÇAY kısaltması kullanıldı) , sıra no:2; Bkz., EK:1.
[16] Uzluk Arşivi, VÇAY, sıra no:4.
[17] Uzluk Arşivi, VÇAY, sıra no:3.
[18] Uzluk Arşivi, VÇAY, sıra no:13; ATASE Arşivi, Klasör:1993, Dosya:419, Fihrist: 1-1.
[19] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh: 1-1.
[20] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1.
[21] Uzluk Arşivi, VÇAY, sıra no: 14; Bkz., EK:2.
[22] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh: 1-2.
[23] ATASE Arşivi, Kl: 1993, D:419, Fh:1-3; Ayrıca, Meclis-i Meşâyih’in konuyla ilgili yazısı üzerine (ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-15) Harbiye Nezareti’nin Meşihat Makamına yazdığı cevabî tezkerede. “gerek Konya ve gerek diğer mahallerde bulunan taife-i Mevleviyyeden gönüllü kaydolunarak teşkil olunacak taburlara iltihak edecekler hakkında gerekli kolaylığın sağlanması için ilgililere 25 Aralık 1914 (12 Kanun-i evvel 1330) tarihinde telgrafla tebliğ edildiği; sözkonusu teşkilatın henüz silah altına alınmamış mükellef ve gayr-i mükellefler efraddan oluşturulması, silah altına alınmış olanlara teşmil edilmemesi hususunun Birinci Kolordu Kumandanlığına bildirildiği” ifade edilmektedir (ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-17).
[24] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-4.
[25] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-5 (Riyaset’ten, Birinci Kor. Ahz-ı asker Heyet-i Celilesine 21 Kanun-i evvel 330 tarihli yazı)
[26] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-16
[27] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-11.
[28] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-5.
[29] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh: 1-11, 1-16 (Harbiye Nezareti’nin 4. ve 6. Kolordulara gönderdiği şifre). Ayrıca konu ile ilgili, aynı dosya Fh:1-9.
[30] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-22
[31] ATASE Arşivi, KL.1993, D:419, Fh:1-23
[32] ATASE Arşivi, Kl:1993, D:419, Fh:1-24, 1-25. ( Evkaf Nezareti, Harbiye Nezareti’ne gönderdiği yazıda; her an çağrıldığında askerlikle mükellef olan muhtelif sınıflardan esnan-ı askeriyenin, Gönüllü Mevlevi Taburuna kaydolup olamayacakları ve memurlar hakkında ne gibi bir işlem yapılacağı hakkındaki yazısına, Harbiye Nezareti; yukarıdaki açıklamaları da teyiden; “Mevlevi Gönüllü Alayına (Taburuna) esnan-ı mükellefe dahilinde olup henüz silah altına alınmayıp halen izinli olarak hanelerinde bırakılmış olanlar ile gayr-i mükellef olanların kayıd ve kabul edilmelerinin uygun olduğu ve bunlardan memur olanlar ve maaşları hakkında da normal silah altına alınanlar gibi ilgili kanun gereğince işlem yapılmasının gerektiğini bildirmiştir.)
[33] Muhibban: tarikattan olmadıkları halde, taraflısı olanlar.
[34] Bir örnek vermek istiyoruz; Veled Çelebi, 9 Ocak 1915’te (27 Kanun-ı evvel 1330) Birinci Kolordu Ahz-ı Asker Heyet-i Riyâsetine (Askeralma Bölge Başkanlığı’na) gönderdiği yazıda; “Şürefâdan bulunan ve toplamı kırk-elli neferden ibaret olan çelebiyânın bazıları sevk ve birkaç neferi de Konya’da amele ve iâşe ve tekâlif-i harbiyede istihdam edildiğinden” bahisle, “şürefâdan bulunan çelebiyanın da bu hayırlı emre iştirakı (gönüllü taburla cihada katılması) tabiî olduğundan halen Konya’da müstahdem bulunan birkaç nefer şürefâ-yı çelebiyanın olsun gönüllü tabura katılmasına müsaade edilmesini” arz etti. Uzluk Arşivi, VÇAY, Belge no: 104; Bkz., EK:3.
[35] Bu kişiler ve birlikleri hakkında bkz., Nuri Köstüklü, Vatan Savunmasında Mevlevihaneler (Balkan Savaşları’ndan Milli Mücadele’ye),s.74
[36] Başbakanlık Osmanlı Arşivi (=BOA), DH-SYS, 22-4/2 (76).
[37] BOA, DH-SYS, 22-4/2 (75/1).
[38] Uzluk Arşivi, VÇAY, Belge no:128, 129 (Harbiye Nezareti ve Der-aliyye’de Yenikapı Mevlevihanesinde Yenikapı ve Karahisar Post-nişinliklerine yazılan 31 Kanun-i evvel 1330 tarihli şifreler).
[39] Resuhi Baykara, “Birinci Harb-i Umumîde Mücâhidîn-i Mevleviye Alayı”, Yeni Tarih Dünyası, Ekim 1953, C.1, sayı:3, s.108.
[40] Uzluk Arşivi, VÇAY, (Abdülbaki’den Konya’da Reşadetmaâb Efendimize, 1 Kanun-i sani 330 tarihli telgraf)
[41] BOA, DH-SYS, 22-4/2 (81).
[42] BOA, DH-SYS, 22-4/2 (80/1).
[43] Bu konuda ayrıntılı gelişmeler için bkz., Nuri Köstüklü, Vatan Savunmasında Mevlevihaneler (Balkan Savaşlarından Millî Mücadele’ye), s.77-83 vd.