GÖNLÜN GÖNLE BAKIŞI
GÖNLÜN GÖNLE BAKIŞI
Bir küskün gecenin gülen ucunda,
Bir ses uyandırdı hayata beni.
Sevindim, yüreğim Onun avcunda,
Yıkanmış bendeki kirli bedeni…
Düşündüm, zamanın ağlayan yüzü,
Bir sır gibi sundu bana gündüzü.
O anda nefesi geldi titredim,
‘Bu saltanat bana can verir!’ dedim.
Her gurbet çölüne düşenler bugün,
Ona ulaşınca yapsınlar düğün.
Bir kitap açtı ki, kırk bin beyitlik,
Davası, insanda belirsin netlik.
‘Çifte hüviyetim yok!’ diye girdi.
Arkasından ufuk şöyle belirdi:
‘Hayat, seccadenin nakışındadır,
Hayat, aşkın ruha akışındadır.
Vuslat için canı fedadır hayat,
Hayat, gönlün gönle bakışındadır…
Hayat, bir cezbedir teslim olunur,
O ruh ikliminde şevkle ölünür.
Bir düğün gecesi nefsi yıkayıp,
Hasret dergahına Sevdâyı takıp,
Çile kapısından girmektir hayat,
Mâşukla murada ermektir hayat…
Hayatın manası, edeptir oğul,
Hakkı istiyorsan edeple yoğrul.
Seni vehimlerin emzirmeden gel,
Ah bilsen, bu hayat ne kadar güzel?..
Burada dekorun boyanır aka,
Burada binersin sultan Burak’a.
Sonsuzu kuşatan o arzuların,
Yenilmeden seni çeker firâka..’
Çözüldü çevremin kalın düğümü,
Bir bahar müjdesi yaptı gönlümü.
‘Beni derûnuna göndersen?’ dedim,
Bu dileğe ah ne destan dinledim:
‘İnsan kendisini tanıdığı gün,
Ölmeden ölerek yaşar kaç düğün.
Kâbesini bulur kalbinde her an,
Onda destanlaşır şu sonsuz zaman.
Ham çıkar bu yola, yoğrulur, pişer,
Yanar ateşiyle yorulur, düşer.
Derviş o ki, ruhu tenden ayıklar,
Nefs-i emmare’den kemâle çıkar,
Yaşamak, kemâle ulaşmaktır bil,
Buna uymayanlar, bizden değildir!..’
Kavuğu gönlümün seması oldu,
Aşkım Mesnevî’de kendini buldu.
Mevlânâ’m giderken bir has diyara,
Sevdâsıyla erdim nice bahara…
MUHSİN İLYAS SUBAŞI