GİRİŞ
GİRİŞ
Önce Maârif kelimesinin tarifini yaparak söze başlamak istiyorum. Maârif: Mahfe kelimesinin çoğulu olup, güzellik, güzel çehre, bilmek, öğrenmek, bilişmek, bir şeyi en ince teferruatına kadar bilmek, tefekkür etmek ve inanmak gibi manalara gelmektedir.
Burada açıklamaya çalıştığımız Maârif ise; Seyyid Burhaneddin Hz.lerinin sözleri, sohbetleri, vaazları ve müridleri ile karşılıklı konuşmalarının yer aldığı eserinin adıdır. Seyyid Burhaneddin Hz.lerinin Hocası olan Sultânü’l-Ulemâ Bahâeddin Veled; Şems-i Tebrîzî ve Sultan Veled‘in de “Maârif” veya “Makâlât” adıyla eserleri vardır. Burada “Makâlât” kelimesi de “Maârif” anlamına gelmektedir.
Eserin sonunda, Muhammed ve Fetih Sûreleri’nden bazı âyet-i kerîmelerin Tefsiri daha doğru bir ifâdeyle Tevili de eklenmiştir. Buna göre, Muhammed ve Fetih Sûrelerinin Tefsirini ihtiva eden bölüm, Maâriften ayrı bir bölüm olarak kabul edilebileceği gibi; Maârifin ilâvesi olarak ta kabul etmek mümkündür.
Maârifin Özellikleri :
Maârif, Seyyid Burhaneddin Hz.lerinin sözlerinin, sohbetlerinin ve müridleri ile karşılıklı konuşmalarından meydana gelen bir eser olduğuna yukarıda işaret etmiştik.Eserde ibâdetin sırları ve hikmetleri, sohbet sırasında şahit sıfatıyla getirilen âyet-i Kerîmelerin ve Hadis-i Şeriflerin Tefsir ve Tevilleri, “Fakr” in remz ve işaretleri, sülûkun incelikleri pek güzel bir ifâde ile anlatılmış olup, üslup tarzı bakımından “Kelimât-ı Kassâre” yani kısa, fakat mana bakımından zengin ve özlü kelimelerden meydana gelen ve bir çok konular ihtiva eden bir eserdir. Münasebet düştükçe konular çok güzel benzetmelerle açıklanmaya çalışılmıştır.
Maârifte uzun uzadıya cümleler pek az bulunur. Konunun açıklanması için geniş ibareler ve uzun cümleler değil, aksine kısa ve özlü cümlelerden meydana gelmesine özel itina gösterilmiştir. Bu sebeble, Meşhur Mutasavvıfların Remizler, İşaretler diye adlandırdığı sözlerine ve üsluplarına pek uygun olup, onlara çok benzemektedir. Meselâ çoğu kez her cümle başlı başına bir konuyu içine almaktadır, önündeki ve sonundaki cümlelerle bir ilişiği de yoktur. Bu sebeple Maârif; fasıllara ve bablara da ayrılmamıştır. Fakat bu îcâz’a ve bu kısaltmaya rağmen çok güzel, gönül açıcı, fesahat ve belâğatlıdır. İbarelerin terkibi, cümlelerin yapısı çok mükemmeldir. Bir çok gönül dostunun sözleri gibi tesirli ve gönül alıcıdır. Ancak tercüme sırasında konunun daha iyi anlaşılması için; parantez içinde mevzuya uygun bazı arabaşlıklar tarafımızdan konulmuştur. Bu, bizim tasarrufumuz olup, eserin orijinalinde yoktur.
Eserin Dili :
Maârif, Arapça-Farsça karışık bir dille yazılmış olmakla beraber, Farsça ağırlıklıdır. Ayet-i Kerîmeler, Hadîs-i Şerifler, bazı şiirler ve bazı kısımlar Arapça olarak yazılmıştır. Arapça kısım tıpkı yemeğe atılan tuzun, yemeğe olan nisbeti gibidir.
Eserin Farsça Olarak Yazılmasının Sebebi:
Seyyid Burhaneddin Hz.lerinin yaşadığı devirde (1165-1241 Milâdî) Selçuklu Devletinin Resmi Dili Farsçadır. Bu sebeble; Divan’da, Dergah’ta ve Medreselerde yazılıp okutulan dil, Farsça olduğu için, eli kalem tutan herkes; ilim adamları, dervişler, tarihçiler, edebiyatçılar hep eserlerini Farsça olarak yazmışlardır. Meselâ Meşhur Tarihçilerden Ibni Bibi ve Kerîmüddin Aksarâyî “Anadolu Selçukluları Tarihi” ile ilgili “Selçuk Nâme” lerini Farsça olarak yazdıkları gibi; Aziz b. Erdeşir Kadı Burhaneddin Tarihini yine Farsça olarak yazmıştır. Yine o dönemde Mevlânâ’nın babası Sultânü’l-Ulemâ Bahâeddin Veled’in bütün eserleri; Şems-i Tebrîzî’nin eserleri; Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî’nin bütün eserleri ve Sadreddin Konevî’nin bazı eserleri hep Farsça olarak yazılmıştır. İşte bu geleneğe uyan Seyyid Burhaneddin Hz.leri de eserlerini Farsça olarak yazmıştır.
Tercüme Sırasında Takip Ettiğimiz Usul:
Tercüme sırasında Maârifin; merhum Prof. Dr. Bedîuzzaman Fürüzanfer baskısı esas alınmıştır. Tercümede; sohbetler sırasında şâhid olarak getirilen âyet-i kerîmelerin sûre ve âyet numaraları, meallerin hemen devamında gösterilmiştir. Eserde geçen bütün Hadîs-i Şeriflerin tahrici yapılarak, hangi hadis kitabında geçtiği, cilt ve sayfa numaraları gösterilerek işaret edilmiştir.
Ayrıca eserde geçen Arapça ve Farsça bütün şiirlerin tesbiti yapılarak hangi şâire âit olduğu ve hangi eserinde geçtiği cilt ve sayfa numarasıyla gösterilmiştir. Seyyid Burhaneddin Hz.leri şâir değildir. Maârifteki bütün şiirler, konuya uygunluk arzeden ve Seyyid’in hayran olduğu Ahlâk ve Tasavvuf şâirlerinin şiirlerinden iktibastır.
Maârifte; Meşhur Mutasavvıfların eserlerinden veya sözlerinden iktibas edilen kısımların da tahrici, diğer bir ifâdeyle tesbiti yapılarak bu söz daha önce hangi eserlerde geçtiğine işaret edilmiştir.Yine tercüme sırasında Seyyid Burhaneddin Hz.lerinin iktibas yaptığı Mutasavvıfların ve eserde adı geçen diğer şahısların kısa hal tercümeleri de dipnotta açıklanmıştır.
Maârifin Kaynakları :
Seyyid Burhaneddin Hz.leri Maârifi telif ederken, daha doğru bir ifâde ile sohbetleri, vaazları ve müridleri ile karşılıklı konuşmaları sırasında konuya uygun ve mevzuyu kuvvetlendirme gayesiyle Kur’an-ı Kerim’den bazı âyet-i kerîmeler; Peygamberimiz Aleyhis-Selam’ın mübarek sözlerinden bir kısım Hadîs-i Şerifler; Ahlâk ve Tasavvuf şâirlerinin şiirlerinden bazı örnekler; Meşhur Mutasavvıfların halka mâl olmuş kıymetli eserlerinden bir kısım iktibaslar yapılmıştır. Bilhassa Sülemî’nin “Hakâyık” isimli Tefsiri, iktibasta tercih edilmiştir. Hatta, Muhammed Sûresi ile Fetih Sûrele-ri’nin Tefsiri ile ilgili bölümler genellikle Hakâyık’tan iktibastır, denilebilir.Seyyid Burhaneddin Hz.leri sohbet sırasında bazı Atasözleri (Darb-ı Mesel) nden de şahitler getirerek vaazlarını kuvvetlendirmiştir.
Şiirlerinden İktibas Yapılan Şâirler Şunlardır
Hakîm Senayî (Seyyid’in en çok hayran olduğu Mutasavvıf şâir)
Şirvanlı Hâkânî,
Ferîdüddin Attâr,
Sadî Şîrâzî,
Nizâm-ı Gencevî,
Seyyid Hasan Gaznevî,
Ebü’l-Kâsım Ali b. Muhammed Tenûhî,
Şerefü’l- Hukemâ Sâdeddin,
Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî.
Eserlerinden veya Sözlerinden İktibas Yapılmış Mutasavvıflar İse Şunlardır :
Hasan-ı Basrî
Râbia-yı Adeviyye,
Câfer-i Sâdık,
Ebû Saîd el-Kuraşî,
Haris-i Muhasibi,
Beyazıd-ı Bistâmî,
Ebû Saîd el-Harrâz,
Sehl b. Abdullah Tüsterî,
Ebû Osman Sâdık b. İsmail en-Nîsâbûrî,
Cüneyd-i Bağdadî,
Hallâc-ı Mansur,
Ebû Bekir Verrâk,
Ebû Bekir Vâsıtî,
Hakîm Tirmizî,
Câferü ‘l-Hazzâ,
Ebû Tâlib-i Mekkî,
Câferü ‘l-Huldî,
Ebü’l-Abbâs Kasım es-Seyyârî,
Ebû Abdurrahman es-Sülemî,
Ebû Osman Saîd b. Sellâm
Ebû Bekir Muhammed b. Hâmid Tirmizî,
Ebü’l- Kasım Abdülkerim Kuşeyrî,
Ebû Abdullah Amr b. Osman el-Mekkî,
Ebü’l-Hasan Ali b. Ahmed el-Verrâk,
Ebü’l-Kâsım Fâris b. Isa ed-Dineverî,
İbni Sem’ün,
İbni Atâ (Ahmed b. Atâ Rûdbârî)
Sultânü’l-Ulemâ Bahâeddin Veled,
Maârifin Yazma Nüshaları :
1— Mevlânâ Müzesi Kütüphanesi 2118 numarada kayıtlı nüsha. Dış ebadı 230×150 mm. Yazı ebadı ise 150×90 mm.dir. Yaprak sayısı 116, her yaprakta 17 satır, ilk iki yaprağı normal tezhipti, diğer yapraklarda yazılar kırmızı mürekkepli bir çerçeve içerisine alınmış olup, Argun b.Aydemir b. Abdullah el-Mevlevî tarafından 5 Muharrem 687 Hicri tarihinde istinsah edilmiştir.
2—Yine Konya Mevlânâ Müzesi 962 numarada (Eski no:79) kayıtlı ikinci nüsha. Dış ebadı 320×190 mm. Yazı ebadı ise 225×130 mm.dir. Yaprak sayısı 133, her yaprakta 17 satır, Talik bir yazı ile 7 Zilhicce 1321 Hicrî tarihinde Derviş İbrahim b. Muhammed tarafından istinsah edilmiştir.
3— İstanbul Üsküdar Selimağa Kütüphanesi 567 numarada kayıtlı nüsha,26 sayfa ve her sayfada 21 satır, güzel bir nesih hatla 788 Hicrî yılında Mahmud b. Hacı Sevinç Bey tarafından istinsah edilmiş olup, baş kısmından bir miktar eksiktir. Her üç nüsha da “Mecmûatü’r-Resâil” cinsinden mecmualar içerisindedir.
Maârifin Matbu Nüshası :
Merhum Prof. Dr. Bedîuzzaman Fûrüzanfer, yukarıda özellikleriyle tanıtmaya çalıştığımız, yazma nüshalardan en eski tarihli Konya Mevlânâ Müzesi 2118 numarada kayıtlı yazma nüshayı asıl kabul edip, diğer nüshalardaki farklılıkları da göstererek, son kısmına çeşitli fihristler ve açıklamalar da ekliyerek çok nefis bir şekilde, tahkikli olarak 1960 yılında bastırmıştır. Bu baskıdan bir adet Kayseri Râşid Efendi Kütüphanesinde mevcuttur. Tercümemize esas aldığımız nüsha da budur. Şunu açık bir şekilde ifade edeyim ki, merhum Bedîuzzaman’ Füruzanfer’in bu baskısı olmasaydı, ne Gölpınarlı’nın tercümesi ve ne de bizim tercümemiz hayat bulurdu. Ruhu şâd, makamı cennet olsun.
Tercümesi :
Maârif; 1972 yılında merhum Abdulbâkî Gölpınarlı tarafından tercüme edilerek İş Bankası Kültür Yayınları arasında neşredilmiştir. Gölpınarlı’yı bu hizmetinden dolayı tebrik eder ve bu hizmetinin gufrân-ı İlâhî’ye vesile olmasını temenni ederim. Ancak bu tercüme konusunda bazı sözlerimiz olacaktır. Şöyle ki:
1—Sayın Gölpınarlı tercümede Konya Mevlânâ Müzesinde 2118 numarada kayıtlı yazma nüshayı esas aldığını söylüyor (bak.s.23) Halbuki karşılaştırdığınız da göreceksiniz ki Prof. Dr. Bedîuzzaman Füruzanfer’in 1960 yılında tahkikli olarak bastırmış olduğu matbu nüshayı esas almıştır. Tercümenin sonundaki açıklamalar bölümü de bunun canlı şahididir. Çünkü aynı üslup ve aynı şeyler Fûrüzanfer baskısında mevcut olduğu halde yazma nüshada yoktur.
2—Tercüme sırasında Tasavvuf Istılahında hoş karşılanmayacak cinsten tercümeler ve kelimeler kullanılmış, Tasavvufi Terimler tercüme edilmiştir. Halbuki Tasavvufi Terimler tercüme edilmez, ancak tarif edilirler. Misal vermek gerekirse Tasavvuf Istılahında mestlik, coşku ve cezbe diye tarif edilen “Sekir” kelimesi, sarhoşluk diye tercüme edildiği gibi, “Zikir” kelimesi de, anmak, hatırlamak ve yâd etmek kelimeleriyle tercüme edilmiştir. Ahmed kelimesi bir şahsa isim olarak verilmişse, o şahsın adıdır, bütün dillerde Ahmed olarak telaffuz edilir, özel bir isimdir, “Güzel, güzellik ve güzel şey” diye tercüme edilemez.
3—Edebî bir üslup olarak çoğu kez devrik cümleler ve uydurukça kelimeler kullanılmış olduğu için, okuyucunun anlaması âdeta zorlaştırılmıştır.
4—Maârif pek muhtasar, yani özet bir eserdir. Seyyid Burhaneddin Hz.leri sohbet sırasında mevzuya delil teşkil etmesi gayesiyle şahit olarak getirmiş olduğu âyet-i Kerîme ve Hadîs-i Şeriflerin sâdece konuyu ilgilendiren bölümlerini (istişhad kısmı) almıştır. Yani âyet ve hadisleri tam olarak almamış, ancak püf noktası dediğimiz, konuya delil teşkil eden az bir kısmı almıştır. Tercüme ise metne sâdık kalınarak muhtasar yapıldığı için, okuyucunun anlaması bir hayli zorlaşmıştır.
Yazma ve Basma Nüshalardan Örnekler.