GAZİ BABA’NIN HUZURUNDA
GAZİ BABA’NIN HUZURUNDA
Odamıza Üsküp’ün kokusunu getiren Ali Ulvi Amca’ya…
Birkaç yıl önce bir Üsküp türküsü dinlemiştim… Bir iki dizesini de defterime kaydetmiştim. O gün oracıkta türküyü olduğu gibi kayda almadığıma pişmanım. Şimdi nasıl söylenirdi bu türkü? Her ne ise, meselemiz bir Üsküp türküsünün hikâyesi değil; ancak orada bir beyitte Gazi Baba’ya atıfta bulunur âşık… Gazi Baba, sevdiğine kavuşmak, onunla evlenip güzel bir yuva kurmak isteyen aşığın sığındığı limanlardan biri olmalıdır. Şöyle diyor:
“Üsküp’e varmadan gelir Kumanova
Gel seninle güzel yârim kuralım bir yuva
…
Üsküp’ün içinde yatar bir Gazi Baba
Seni bana yar edenler girsinler sevaba”
Evet, “güzel yârim kuralım bir yuva” niyazı kabul edilmiş, o yuva kurulmuştur… Belli ki âşık Gazi Baba türbesinde çokça niyaz etmiş, sevgiliye kavuşmuştur; bundan dolayı şükretmektedir…
Arabamız Türk Üsküp’ün dar sokaklarından çıkıp yamaçtaki eski mezarlığa doğru tırmanırken bendenizin aklında hep bu türkü, o vuslata eren âşık ve kurulan güzel yuvayı düşünüyordum. Kurulan o yuvalar, o sevdalar ve yakılan o türküler, tıpkı şu yokluğa mahkûm edilmiş Üsküp’ün eski Müslüman Mezarlığı gibi, ta Balkan Savaşları’ndan bu yana garip ve bikes kalmış… İçim sızlıyor; Yahya Kemal’in Üsküp’ü Bursa’ya benzetişi aklıma geliyor, uzakta çok uzakta kalan Uludağ’ın hayali ve şuracıkta ihtişamıyla şehri temaşa eden Şar Dağları’nın gölgesinde Gazi Baba’nın huzuruna ulaşıyoruz.
Burada Bursa Büyük Şehir Belediyesi’nin misafiriyiz… Bursa-Üsküp, Bursa-Bosna hattında güzel eserlere imza atan Belediye Başkanı Recep Altepe, Yahya Kemal’in işaret ettiği izi süren ve bu izi daha belirgin hale getirmek için çaba sarf eden öncülerden birisi. Birkaç yıl evvel yine onun davetiyle Üsküp’e gelmiş, Kalkandelen, Ohrid, Struga, Prizren ve Piriştine’ye uğramıştık. O vakit onarılması gereken bir iki cami vardı, şimdi ise bir tekkenin restorasyonu ve bir türbenin yeniden inşası için buradayız. Tekke, Yahya Kemal’in de ilk şiirini yazdığı o meşhur Rifai Tekkesi… Türbe ise, 1963 depreminde tamamen yıkılan ve yok edilmeye mahkûm bırakılan bir kutlu mekân: Gazi Baba’nın sırlandığı yer… Bu türbenin etrafında en büyük ve en eski Müslüman Mezarlığı vardı, diyor milletvekili Behicüddin Şehabi ve devam ediyor: “Mezarlık 1955 yılında yok olmuş.” İşte o vakit, türbelerin ve mezar taşlarının ne denli önemli birer miras olduğunun ayrımına bir daha varıyoruz… Mezarlıklar, mezar taşları tapu sicilleridir. Türbeler ise, içinde yaşanılan toprağa ruh veren ve orayı mayalayarak vatana dönüştüren büyük ruhların sığınağı. O büyük ruhlar sayesinde toprak vatan oluyor.
Bir büyük ruhun huzurundayız… Büyük ruh derken, Gazi Baba tabirinden hareketle, bir asker ve bir ermişin huzurunda olduğumuz sanılmasın. Gazi, gaza kelimeleri, bizim kültürümüzde Alp Eren kavramını hatırlatmakta, “gazi-eren” tipini ihsas etmektedir. Burada büyük bir ruhun huzurundayız; lakin bu, ifade edilen tipin dışında, ilim ve irfan yolunda ilerleyen bir büyük devlet adamıdır. Gazi Baba, esasen Kadı Baba’dır ve zaman içinde “kadı” kelimesi “gaziye” dönüşmüştür… Bir kadının, eski zamanların Üsküp Kadısı’nın huzurundayız. Kadı, dava işlerine baktığı gibi, vakıf, eğitim ve belediye işlerine de bakar. Bir bakıma validen veya beylerbeyinden sonra devletin en önemli temsilcisidir. Demek ki, ruhen ince, insanların dertleriyle hemdert olan bir zatın huzurundayız… Neden? Zira dava, vakıf, belediye ve eğitim işlerini yüklenenler devletin biraz soğuk yüzünü göstermek durumunda kalabilirler; biraz resmi ve biraz mağrur… Kim ne derse desin bürokrat deyince, hele hele kadı deyince hemen böylesine bir imajla karşılaşırız. Lakin burada farklı bir yerde olduğumuzun idrakindeyiz. Farklı bir kadı…
Farklı diyorum; zira pek çok kadının adına türbe yapılmıştır… Ama kaçı evliya mesabesinde bilinmekte, türkülerde konu edilmektedir? Kaçı âşıklar için sığınılacak bir ada gibi tasavvur edilmektedir? Doğrusu bilemiyorum; ama burada “kadılık”tan “gaziliğe” tebdil eden bir isim var ise, halk bunu böyle bilmiş ve böyle isimlendirmişse, işte bu isimlendirme bile, burada sırlanan ruhun ne denli bir bilge kişi olduğuna işaret eder.
(Bursa’da Zaman dergisinde yayımlanan yazıdan alınmıştır.)
Bilal Kemikli