GALİP DEDE ŞİİRİNDE DELİLİĞİN HOCASI: MONLÂ-YI CÜNÛN
GALİP DEDE ŞİİRİNDE DELİLİĞİN HOCASI: MONLÂ-YI CÜNÛN
THE MASTER OF MADNESS IN THE POEM OF GHALIB DEDE: MONLÂ-YI CÜNÛN
Songül KARACA*
ÖZ
Galip Dede’nin Hüsn ü Aşk’ı, Türk edebiyatının en çok işlenen ve okunan mesnevilerindendir. Tasavvufî bir eser olan Hüsn ü Aşk’ta olay örgüsünü oluşturan her karakter, temsilî bir anlam taşımaktadır. Hüsn ve Aşk’ın yanı sıra Sühan, Hayret, İsmet ve Gayret gibi karakterler, alegorik bir anlam ve işleve sahiptir. Bu karakterlerden biri de Monlâ-yı Cünûn’dur. Hem monla hem de cünûn kelimeleriyle oluşturulan bu karakter, Hüsn ile Aşk’ın ilk hocalarıdır. Aşk yolculuğuna çıkacak kişinin ilk öğretmeninin delilik hocası olması, bu karakterin mesnevideki anlamı ve işlevi hakkında bazı ipuçları vermektedir. Monlâ-yı Cünûn, onlara rıza dersi ve teslimiyet dersi öğretir. Aşk’ı yolculuğa sevk eden fetvayı da o verir. Bu sebeplerden dolayı mürşit olarak yorumlanmıştır. Mektep hocası olmasından dolayı Hz. Mevlana olarak da değerlendirilmiştir. Monlâ-yı Cünûn, Hüsn ü Aşk’tan başka Galip Dede’nin Dîvân’ında bir yerde geçmektedir. Bu durum Monlâ-yı Cünûn’un, Galip Dede’nin şiirinde genel bir karakter olduğunu düşündürmektedir. Monlâ-yı Cünûn’un Galip Dede şiirindeki yeri, önemi ve neyi temsil ettiği bu çalışmanın konusunu oluşturmaktadır. Bu çalışmada Monlâ-yı Cünûn’un kim olduğu ve cünûn kavramının, İslâm ve tasavvuf literatüründeki yeriyle birlikte bu karakteri nasıl temellendirdiği ele alınmakta; Monlâ-yı Cünûn’un Galip Dede şiirinde Hüsn ü Aşk’tan hareketle neyi/neleri temsil ettiği tartışılmaktadır.
Anahtar Kelimeler: Hüsn ü Aşk, Şeyh Galip Divanı, Monlâ-yı Cünûn, delilik
ABSTRACT
Ghalib Dede’s Hüsn ü Aşk is one of the most discussed and read mathnawis in Turkish literature. In Hüsn ü Aşk, which is a mystical work, every character that constitutes the plot has a symbolic meaning. In addition to Hüsn and Aşk, characters such as Sühan, Hayret, İsmet and Gayret have an allegorical meaning. One of these characters is Monlâ-yı Cünûn. This character created, whose name is composed of the words monla and cünûn, is the first teacher of Hüsn and Aşk. The fact that the first teacher of the person who will go on the journey of love is the madness teacher gives some clues about the meaning and function of this character in the mathnawi. Monlâ-yı Cünûn teaches them consent and devotion classes. He also gives the fatwa that leads Aşk to travel. For these reasons, he was regarded as a master. Also, he was seen as Mawlana because he is a schoolteacher. Monlâ-yı Cünûn is mentioned elsewhere in Ghalib Dede’s Dîvân, not just in Hüsn ü Aşk. This situation suggests that Monlâ-yı Cünûn is a general character in Ghalib Dede’s poetry. The subject of this study includes Monlâ-yı Cünûn’s place and importance and what it represents in Ghalib Dede’s poetry. In this study, who Monlâ-yı Cünûn is and how this character is based on the concept of cünun will be discussed together with its place in Islamic and Sufic literature. Moreover, the study will discuss what Monlâ-yı Cünûn represents in Ghalib Dede’s poetry with reference to Hüsn ü Aşk.
Keywords: Hüsn ü Aşk, Sheikh Ghalib’s Divan, Monlâ-yı Cünûn, madness
Extended Abstract
Hüsn ü Aşk by Ghalib Dede is one of the most studied and read mathnawi in Turkish literature. In Hüsn ü Aşk, which is a Sufi work, each character in the plot has a symbolic meaning. In addition to Hüsn and Aşk, there are characters such as Sühan, Hayret, İsmet, and Gayret in the mathnawi, and each character has a meaning and function that their names express and represent. One of these characters is Monlâ-yı Cünûn. Apart from Hüsn ü Aşk, Monlâ-yı Cünûn is also mentioned in Dîvân by Ghalib Dede. This situation suggests that Monlâ-yı Cünûn is a general character in Ghalib Dede’s poem. Therefore, this study includes Monlâ-yı Cünûn’s place, importance, and what Monlâ-yı Cünûn represents in Ghalib Dede’s poetry.
“Monla” is a word meaning “great scholar”. “Cünûn” means “madness”. The character that emerges with these two words, which are in contradiction when used together, is Hüsn and Aşk’s first teacher when they start school. The fact that the first teacher of the person who will fall in love is the madness teacher gives some clues about the meaning and function of this character in mathnawi. Monlâ-yı Cünûn teaches Hüsn and Aşk about consent and submission. This is the first thing a lover has to learn because love prevents thinking logically. For this reason, Hüsn and Aşk first take lessons from Monlâ-yı Cünûn, the teacher of Madness. He is also an active person in the Benî Mahabbet, which is Hüsn and Aşk’s tribe. Also, he has the authority to give fatwa in Benî Mahabbet, which means “Sons of Love.” Monlâ-yı Cünûn is the one who obliges Hüsn to obtain the chemistry in the Heart when he asks for permission from the older people in the tribe to marry Aşk.
Special importance is given to the concept of cünun in the Sufi tradition. This value refers to the state of insanity or self-loss that occurs when madness is involved in divine love rather than a disease. Madness, the first example of which can be seen in the hadith of the Prophet, “Mention Allah so much that they call you mad”, became an issue discussed by many Sufis. In Sufism, madness has become tolerated and loved. This is due to the Sufis’ preference for love rather than reason when it comes to praying to God because love is closer to madness than to reason, and it requires being crazy for the beloved. Indeed, mad people are not aware of their selves. Additionally, madness is very meaningful as the first teacher of the school of love, since a person can educate himself only by passing through himself. The inclusion of Ghalib Dede in his poetry in this way is not only due to the importance given to madness by the Sufi tradition but also Ghalib Dede is a Mawlawi, and he expresses in Hüsn ü Aşk that he wrote while being influenced by Jalal al-Dîn Muhammed Rûmî’s Mathnawi. Therefore, when it comes to the issues that make up the character of Monlâ-yı Cünûn, it is also necessary to mention how the concept of madness is handled in Rûmî’s Mathnawi, and how Monlâ-yı Cünûn is dealt with in this framework. This is one of the points this study contributes to the literature.
The summary of Hüsn ü Aşk is given in the study, and it is questioned on which cultural ground Monlâ-yı Cünûn character is created. However, in addition to its function and importance in Hüsn ü Aşk, which is a symbolic work, what he represents is another subject of this study. Accordingly, a literature review was made about the work, and the subject of what Monlâ-yı Cünûn represents was given under two headings. The first of these is that he represents a master. Taking him as a teacher and the departure of Aşk on the fatwa by Monlâ- yı Cünûn, some researchers claim that it requires Monlâ-yı Cünûn to be interpreted as a master. For some researchers, the situation is different. According to them, Monlâ-yı Cünûn is the first teacher of a school, and Monlâ-yı Cünûn represents Rûmî because Rûmî is the first master of the Mawlawi order, which is likened to a school. This work states that Monlâ-yı Cünûn might be considered as both a scholar and Rûmî.
In the study, the place of the concept of cünun in the Sufi tradition and how it bases the character of Monlâ-yı Cünûn are discussed. Specific to Monlâ-yı Cünûn, explanations are made regarding the concept of cünun in Ghalib Dede’s poem based on the Mathnawi by Rûmî. It is stated that since Monlâ-yı Cünûn is also mentioned in Dîvân, he should be considered as a general character in Ghalib Dede’s poem. It has been demonstrated with its justifications that both statements made so far regarding what Monlâ-yı Cünûn represents in Hüsn ü Aşk are possible.
Giriş
18.yy.ın en güçlü şairlerinden olan Galip Dede (öl. 1799), genç yaşta yazdığı Dîvân ve Hüsn ü Aşk adlı eserleriyle haklı bir şöhrete kavuşmuştur. 1783’te tamamladığı Hüsn ü Aşk, edebiyat çevrelerinde büyük yankı uyandırmıştır. Konusu; daha önce ikisi birlikte hiçbir mesnevinin kahramanı olmayan Hüsn ile Aşk’ın birbirine âşık olmaları ve Aşk’ın, Hüsn’e ulaşmak için yaptığı yolculuktur. Yol boyunca Aşk’ın geçirdiği merhaleler, insan-ı kâmil olma yolundaki alegorik anlatımlarla doludur. Hüsün ve aşkın yanı sıra insanda bulunabilecek gayret, hayret, ismet gibi bazı özellikler; mesnevide birer karakter olarak ortaya çıkmaktadır. Her biri kendi yapısına uygun duygu, düşünce ve davranış biçimi sergilemektedirler. Fakat dönüşüme uğrayan sadece Aşk’tır. Nitekim mesnevinin, sonundaki mesaj da aslında Aşk ile temsil edilen nefsin, kendini bilmesi/bulmasıdır.
Mesnevinin olay örgüsü özetle şöyledir:1 Beni Mahabbet Kabilesinde Hüsn ile Aşk adında iki çocuk doğar. Cinsiyet çok belirgin olmasa da mesnevinin tamamı düşünüldüğünde kız Hüsn, erkek Aşk gibi temsil edilir. Hüsn ile Aşk, nişanlanır. İkisi de kederli zamanlar geçirmektedir. Kabilenin büyükleri, onların hüner tahsil etmeleri gerektiğine karar verir ve mektebe giderler. İlk hocaları Monlâ-yı Cünûn’dur ve dersleri hep rıza ve teslimiyettir. Hüsn, Aşk’a aşık olur. Aşk, başlarda Hüsn’e kayıtsızdır. Hüsn ise zaman zaman Aşk’ın halvetgahına gelir, o uyuyana kadar bekler ve uyuduktan sonra onu seyreder. Hüsn ile Aşk, beraber Mana Mesiresi’ne giderler ve Feyz Havuzu’na ulaşırlar. Orada Sühan’la karşılaşırlar. Sühan, aralarındaki durumu fark eder ve Hüsn’ü yanına çağırır. Ona, kendisine uyduğu takdirde her şeyi kolayca halledebileceğini söyler. Hüsn ile Aşk bu şekilde yaşamaktayken Hayret adlı biri peyda olur ve birbirlerini görmelerini engeller. Hüsn, Hayret’in bu yaptığı yüzünden onun evini ateşe vermeyi düşünür. Fakat Sühan ona “Hayret, yârin cemalinin aynasıdır.” diyerek engel olur ve Aşk’a bir mektup yazarsa ona iletebileceğini söyler. Hüsn, Aşk’a bir mektup yazar ve Sühan bu mektubu götürür. Hüsn’ün İsmet adlı bir dadısı vardır. Hüsn’ün aşık olduğunu anlar ve ona sırrını/aşkını saklamasının daha doğru olduğunu salık verir. Hüsn hemen ikna olmaz. Bunun üzerine İsmet, sırrını ifşa ederse Aşk’ın bundan rahatsız olacağını söyler. Aslında Aşk’ın Hüsn’ü inciteceğinden korktuğu için böyle söyleyen İsmet, bu gerekçeyle Hüsn’ü ikna eder ve Hüsn, sessizliğe bürünür. Hüsn, sessizliğe bürünüp içten içe yanmaya başlayınca iş değişir ve Hüsn’ün âşıklık hâlleri, Aşk’ta da görünmeye başlar. Aşk, Hüsn’e sırılsıklam aşık olur. Aşk’ın da Gayret adlı bir lalası vardır. Aşk’ın bu hâlini görünce onunla dertleşmek ister ama sadece Aşk’ın hüznünü artırır. Aşk, ona Sühan’ın sözünü dinlemeyi ve kendisine hizmet etmesini öğütler. O da Aşk’a yardımcı olmayı kabul eder. Aşk, Hüsn’ü kabileden ister. Monlâ-yı Cünûn Hüsn için uğraşmanın farz olduğunu söyler. Kabile halkı da kolay bir şekilde Hüsn’ü vermeye razı olmaz ve başına gelebilecek belalara razı olup Kalp Ülkesi’ndeki kimyaya hâsıl olmasını şart koşarlar. Ancak o zaman dileği gerçekleşecektir. Aşk, bunu mutlulukla kabul eder. Fakat yol, çok zorludur. Önce kuyuya düşerler ve bir dev, onları hapseder. Sühan yetişir ve oradan kurtulurlar. Kuyudan sonra Aşk’la Gayret’in yolu bir harabeye uğrar. Burada çok çetin kış ve gece şartlarına maruz kalırlar. Karşılarına bir cadı çıkar. Cadı, Aşk’a talip olur ve büyüyle kendini ona güzel gösterir. Fakat Aşk, onun oyunlarına kanmaz. Kurtulmak için dua eder ve Sühan yetişir. Bu samimi yakarışlarından dolayı Allah tarafından kendisine bir mücevherli kılıç ve bir at hediye edilir. Kılıç; ah kılıcıdır, ona kim engel olmak isterse karşısındakini yok edecek güçtedir. Atın adı da Aşkar’dır. Aşk, Aşkar’a biner, Gayret’e de kanat verilir ve böylece Gam Harabesi’ni geçerler. Sürekli yol alırlar, Aşk çok yorulur. Gayret ona ümit ve güç verir ama Aşk dayanacak gibi değildir. Yolları Gam Çölü’ne düşer. Aşk, önüne çıkan her sıkıntıyı ah kılıcıyla yok eder. Böylece Gam Çölü ve Matem Sarayı geride kalır. Bu sefer karşılarına Ateş Denizi çıkar. Denizin üzerinde mumdan gemiler, içinde devler vardır. Aşk, Rabbine yalvarmaya başlar, dua eder. Bunun üzerine Aşkar gelir ve denizi uçarak geçerler. Ateş Denizi’nden sonra yolları bir bahçeye varır. Burası çok güzeldir fakat tuzakları vardır. Sühan, bir papağan şeklinde Aşk’a gelir ve onu bir güzele karşı uyarır. Hoşrüba adındaki bu güzel, gelir ve Aşk’ı oyalar. Onun etkisinde kalan Aşk, ah kılıcını anlamadan kaptırır. Bir anda bahçe, bütün güzelliğini yitirir. Sühan, bu sefer sülün şeklinde yine gelir. Onu Hoşrüba’ya karşı yine uyarır. Fakat Hoşrüba’yı Hüsn’e benzeten Aşk, ona yine kanar ve peşinden gider. Hoşrüba onu Zatu’s-Suver Kalesi’ne götürür ve kendisi ortadan kaybolur. Aşk ve Gayret orada hapsolurlar. Aşk, yine yakarışlarda bulunur, samimi bir şekilde ağlar. Sühan, bu kez bülbül olarak gelir ve ona o binayı yakmasını söyler. Aşk, Sühan’ın dediğini yapar. Bir hazine bulur ve ona sahip olur. Fakat Hüsn, o hazinede olmadığı için hazinenin bir değeri yoktur. Artık Aşk’ın takati kalmamıştır. Perişan hâldedir. Yine samimi yakarışlarda bulunur. Sühan gelir ve onu Kalp Ülkesi’ne götürmeyi teklif eder. Kalp Ülkesi’nin hükümdarının adının Hüsn olduğunu ve Aşk’tan haberi olduğunu söyler. Hüsn’ün adını duyunca Aşk, canlanır. Kalp Ülkesi’nin kalesine giderler. Bölük bölük renk renk giyinmiş kişiler Aşk’a hürmet ve hizmet ederler. Onu Sühan’la beraber bir tahta bindirip Kalp Ülkesi’nin sarayına götürürler. Kalp Sarayı’nda bir perde açılır ve Aşk; karşısında Gayret, Hayret, İsmet, Monlâ-yı Cünûn ve Sühan’ı görür. Sühan ona kendini bir yol gösterici, yardımcı ve koruyucu olarak tanıtır. Aslında Aşk’ın, Hüsn; Hüsn’ün de Aşk olduğunu söyler. Vuslat perdesi açılır.
Hüsn ü Aşk’ta üç yerde geçen Monlâ-yı Cünûn karakteri; hoca olarak ele alınmış, nasıl biri olduğundan bahsedilmiş ve mesnevinin sonunda Aşk’ın, Kalp Kalesi’ne girdiği sırada onu karşılayan kişilerin arasında, Sühan’la beraber yer almıştır. Galip Dede gibi titiz bir şairin, hem molla hem cünûn isimleriyle kurguladığı bu kişinin, mesnevideki anlamının tam olarak ne olduğu; Monlâ-yı Cünûn’un Hüsn ü Aşk’ta neyi temsil ettiği açıklamaya ihtiyaç duyulan bir konudur. Üstelik Monlâ-yı Cünûn, sadece Hüsn ü Aşk’ta da geçmez. Dîvân’ındaki pek çok beyitte cünûn kavramını işlemiş olan Galip Dede, bir beytinde “Monlâ-yı Cünûn” ifadesini kullanmıştır. Bu durum, Galip Dede’nin şiirinde irfan/aşk geleneği ile övülen deliliğin, Monlâ- yı Cünûn diye bir karakterle temsil edildiği kanaatini uyandırmaktadır. Yine Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’sinde delilik hakkında söylenen bazı beyitlerde, Monlâ-yı Cünûn’u hatırlatan ve Hüsn ü Aşk’taki “Esrârını Mesnevî’den aldım/Çaldım velî mîrî mâlı çaldım(b.2079)” beytiyle ifade edilen hususa gönderme yapıldığını düşündüren bazı ipuçlarına rastlanmıştır. Dolayısıyla Monlâ-yı Cünûn’un, Galip Dede şiirinde kim olarak temsil edildiği ve neyi ifade ettiği hususunun; Galip Dede’nin de bir parçası olduğu tasavvuf kültüründeki “cünûn/delilik” kavramı çerçevesinde ele alınması, bu çalışmanın konusunu teşkil etmektedir.
Klasik bir mesnevi olarak içerdiği yenilikler itibariyle kendisinden çokça bahsettiren Hüsn ü Aşk üzerinde yapılan akademik çalışmaların sayısı oldukça fazladır. Bunların bir kısmı metin neşri, bir kısmı tematik incelemeler şeklindedir.2 Bu incelemelerde Monlâ-yı Cünûn hakkında bazı değerlendirmelerde bulunulduğu görülmüştür. Bu değerlendirmeler; Monlâ- yı Cünûn’un bir mürşit, şeyh ya da Hz. Mevlânâ olarak değerlendirildiği açıklamalardır. Bu çalışmada ise Hüsn ü Aşk ve Dîvân’daki “cünûn” kavramının; tasavvuf geleneği ve Hz. Mevlânâ’nın Mesnevî’si ile temellendirilerek neden Monlâ-yı Cünûn şeklinde karakterize edildiği sorgulanacak, Monlâ-yı Cünûn’un kim olduğu ve neyi temsil ettiği var olan bilgilerle birlikte tartışılacak; ve bu hususlara bir açıklık getirilmeye çalışılacaktır.
Devamı:…
* Dr. Öğr. Üyesi, Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi, Fen Edebiyat Fakültesi, Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü, Rize, Türkiye E-mail: songul.karaca@erdogan.edu.tr
1 Çalışmada Abdülbaki Gölpınarlı’nın Hüsn ü Aşk neşri esas alınmış ve beyit numaraları bu eseri referans göstermektedir.